Üstad bu mektupta diyor: "Risale-i Nur, ehl-i dünya dinsizlerine çok dehşet vermiş ki, dünyalarına karışmadığım halde bu tazyikatı yapıyorlar...."
Ehl-i dünya dinsizlerine niçin dehşet vermiş, bunun cevabını bulmak lazım.
Niçin üstada bu kadar zulümler yapılmış? Bunun izahı ne olabilir?
Diyelim emniyeti ihlal tevehhümüyle hükümet şüphelendi, vesvese etti. Hizmet tarzını bir siyaset zannetti, neticede üstadı ve talebelerini tevkif ettiler, eserlerini, kitaplarını, mektuplarını taharri ettiler, baktılar ve tetkik ettiler. Tevehhüm ettikleri "emniyeti ihlal" ihtimaline dair hiç bir delil ve emare bulamadılar. Yine tatmin olmadılar, bu defa tekrar tekrar mahkemelere verdiler, idam mahkemelerinde defalarca yargıladılar, neticede herhangi bir suça dair bir delili bulamayarak, kanaat-ı vicdaniye ile ancak 11 ay ceza verebildiler. Eserlere defalarca beraet kararı verildi. Bu sefer yine evhama düştüler, üstadı ve talebelerini yine hapse attılar. Eserlerini satır satır bilirkişilere tetkik ettirdiler. Derinden derine, inceden inceye araştırdılar, aylarca süren sorgulamalar, istintaklar, taharriler yapıldı, neticede; asayise, idareye, siyasete ve hükümetin düzenini yıkmaya dair hiç bir emare, delil bulamadılar. Peki bundan tatmin oldular mı? Tatmin olmadılar. Üstadı ve talebelerini rahat bıraktılar mı? Hayır... Peki bu zulmün altında yatan hakiki sebep ne idi. Zavallı mazlum ihtiyar ve Said ve köylü, fakir talebeleri... Niçin bu kadar onlara "dehşet" veriyordu. Evet tarihte emsaline az rastlanacak bu zulmün altında yatan tek bir sebep vardı, onun için bu kadar "dehşet" vermişti.
Bu sebep ne idi?
Bu vatanda küfri rejimlerini, zındıkayı, dinsizlik prensiplerini Alem-i İslam'ın bayraktarlığını yapmış olan bu memlekette yerleştirmeye çalışan dahildeki ve hariçteki din düşmanı gizli ve aşikar komiteler ve zındık ve münafıklar, "Bediüzzaman Said Nursi'yi ve onun imani ve Kur'an'î risalelerini kendileri için büyük bir mani, kuvvetli bir engel ve yıkılmaz ve aşılmaz bir set bildikleri ve gördükleri için idi..." Başka hiç bir maddi ve kanuni sebep yoktu. Çünkü maddi alemde, Bediüzzaman Said Nursi'nin hükümet ve dünya işiyle ve siyaset ve idareyle, dahili emniyet ve asayişi ile menfi olarak hiç bir ilişiği yoktu. Bilakis emniyet ve asayişi ve memleletin huzurunu, sulh ve sükunu temin etmeye en müessir ve tesirli bir surette hizmet ediyorlardı.
Onaltıncı Mektubun Zeyli'nde ehl-i dünyanın dehşete kapılmalarına dair üstad bir ifadesinde :"Ehl-i dünya, sebepsiz, benim gibi âciz, garip bir adamdan tevehhüm edip, binler adam kuvvetinde tahayyül ederek beni çok kayıtlar altına almışlar. Barla’nın bir mahallesi olan Bedre’de ve Barla’nın bir dağında bir iki gece kalmaklığıma müsaade etmemişler. İşittim ki, diyorlar: "Said elli bin nefer kuvvetindedir; onun için serbest bırakmıyoruz."
Ne aciptir ki üstad için "ellibin nefer kuvvetindedir" demeleridir. Halbuki üstad ihtiyar, mazlum, gurbette, dünya ile ilişiğini kesmiş, iman ve Kur'an'dan başka birşeyle meşgul değildir."
Üstad: "Benim hakkımda, müstesna bir surette, pek ziyade ehl-i dünya tevehhüm edip âdetâ korkuyorlar." diyor.
Üstad onlara cevaben "Eğer korkunuz mesleğimden ve Kur’ân’a ait dellâllığımdan ve kuvve-i mâneviye-i imaniyeden ise, elli bin nefer değil, yanlışsınız, meslek itibarıyla elli milyon kuvvetindeyim, haberiniz olsun!" İşte üstad ile bu kadar uğraşmalarının ve zulüm etmelerinin asıl sebebi budur.