Mariz bir asırdan kasıt içinde bulunduğumuz yüzyıl olabilir mi?
Geçmiş yüzyıllara baktığımızda en hastalıklı asrın bu asır olduğu barizdir. Kardeşlerinde izah ettiği gibi eski zamanda teslimiyet kavi idi. Düşmanın yeri belliydi. Münafıklığa zemin müsait değildi. İslama karşı olanlarla İslam mensupları arasında net bir çizgi vardı. Yani herşey aleniydi.
Oysa asrımızda herşey daha çok birbiriyle içiçe girmiş. İyi ve kötü aynı dükkanda satılır olmuş. İmanlı ile kafir aynı zemini ve aynı ortamı paylaşır olmuş. Münafıklar içimize kadar sızmış. Bu da gösterir ki, asrımız bahsedilen hastalıklı asırdır.
Üstad Hazretleri bu zamanın maruz kaldığı tehlikelere şu şekilde dikkat çekiyor: "Şimdi tehlike içeriden geliyor. Kurt, gövdenin içine girdi. Şimdi, mukavemet güçleşti. Korkarım ki, cemiyetin bünyesi buna dayanamaz. Çünkü düşmanı sezmez. Can damarını koparan, kanını içen en büyük hasmını dost zanneder. Cemiyetin basiret gözü böyle körleşirse, iman kalesi tehlikededir. İşte benim ıztırabım, yegâne ıztırabım budur." Tarihçe-i Hayat
Ve yine Üstad Hazretleri tehlikenin boyutuna göre çareyi de gösteriyor: “Risale-i Nur, yalnız cüz’î bir tahribatı ve bir küçük hâneyi tâmir etmiyor; belki küllî bir tahribatı ve İslâmiyeti içine alan ve dağlar büyüklüğünde taşları bulunan bir muhit kal’ayı tamir ediyor. Ve yalnız hususî bir kalbi ve has bir vicdanı ıslaha çalışmıyor; belki bin seneden beri tedarik ve teraküm eden müfsit âletlerle dehşetli rahnelenen kalb-i umumîyi ve efkâr-ı âmmeyi ve umumun ve bahusus avâm-ı mü’minînin istinadgâhları olan İslâmî esasların ve cereyanların ve şeairlerin kısmen kırılmasıyla bozulmaya yüz tutan vicdan-ı umumiyeyi, Kur’ân’ın i’câzıyla ve geniş yaralarını,Kur’ân’ın ve imanın ilâçlarıyla tedavi etmeye çalışıyor. Elbette, böyle küllî ve dehşetli rahnelere ve yaralara hakkalyakîn derecesinde, dağlar kuvvetinde hüccetler, cihazlar ve binler tiryak hâsiyetinde mücerreb ilâçlar ve hadsiz edviyeler bulunmak gerektir. İşte bu zamanda, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın i’câz-ı mânevisinden çıkan Risale-i Nur o vazifeyi görmekle beraber; imanın hadsiz mertebelerinde terakkiyat ve inkişafata medar olmuştur ve olmaktadır.” Tarihçe-i Hayat