“akıl kalb ve ruh” üçü çokça zikredilir risalelerde ve genellikle biri varsa diğerleri de onunla birlikte anılır.
bir insanın “sağlıklı” olması vucudundaki tüm azaların sağlam ve çalışır olması ile gerçekleşmiyor. fiziksel vucudu ile birlikte ruhsal olarak, pskolojik olarak da sağlam olması gerekiyor ki gerçekten sağlıklı olabilsin. hatta neredeyse bütün hastalıklarn psikolojik kökenleri olduğu bilimsel olarak da kanıtlanmış. ruhsal çöküntü içindeki bir insan nasıl saplıklı düşünüp doğru kararlar alamıyor ve hatalar yapıyorsa, bu insanlardan oluşan toplumunda sağlıklı bir gelişim göstermesi beklenemez.
ayağı ağrıyan bir insanın, sıkıntılı olan tek uzvu ayağı olduğu halde, bu bütün hayatını etkiliyor, duyduğu acıya odaklanıyor ve diğer görevlerini yerine getiremiyor.
hal böyleyken, ruhu, kalbi hasta olan bir insanın, aklının sağlam çalışması, hayatını düzgün idame ettirmesi de muhal olur.
akıl, kalb ve ruh üçlemesinden ikisi dışlanarak oluşturulmuş bir yaşam felsefesi, sağlam insanı hasta ettiği gibi, sağlam toplumu da sağlıksız hale getiriyor.
Kur’an-ı Kerim, Cenab-ı Hakkın kelamı olduğu bilinci ile, yüzünden okuma diye tabir edilen, anlamına çok fazla yoğunlaşmadan sadece yazılanları okuyarak bile bir insanın ruhi, kalbi ihtiyaçlarını giderebiliyor.
anlamlara yoğunlaşıldığında ise, en basitinden en karmaşığına kadar, bütün soruların ve sorunların cevapları ve çözüm yollarının içinde olduğu çok net görülebiliyor. bireysel ihtiyaçlardan içtimai hayatta, bilimin ince ayrıntılarından en karmaşık alanlarına kadar, her konuda sunulan tavsiyeler, koyulan kanunlar; uygulandığı ve uyulduğu takdirde, mucizevi etkiler yapabiliyor.
en basiti, çokça vurgulanan “hiç düşünmez misiniz?” uyarısı ile düşünmeye sevk edilen insan, düşünmek için materyale ihtiyacı olduğu için çevresini gözlemlemeye, öğrenmeye başlıyor. gıybete karşı şiddetli ikazlarına kulak veren insanlar, birbirleri ile daha iyi geçinmeye başlıyor. peygamber kıssalarını model edinerek yapılan bilimsel çalışmalar, teknolojik gelişmelere yol veriyor. ve hakeza.
“yapan bilir, bilen konuşur” kaidesi ile, bizi ve herşeyi “yapan” Cenab-ı Hak, bizim ve her şeyin, çok kaba bir tabirle, bir kullanım klavuzu olarak bize ulaştırdığı kitabında, kendimizi ve içinde yaşadığımız kainatı bize anlatıyor.
buna gözlerini, kulaklarını kapatan bir insanın, deneme yanılma yöntemleriyle doğruyu bulmaya çalışırken, çevresinden gelen çarpık düşünce kalıpları arasında kaybolmaması işten bile değil. bu guruba müslimanım diyen de dahil en kör kafir de ..
cehalet, bilgisizlik..
insan bilmediği herşeyin cahilidir. hele kim olduğunu, neden var olduğunu, elindekilerle ne yapması gerektiğini bilmiyorsa, kör cahildir.
Kur’an-ı Kerim de yapılan “insan” tarifi, değme psikolokların yıllar süren çalışmalarıyla yapılamayan muazzam bir tarif. neden bu dünyada olduğuna ilişkin yapılan tarifler, değme sosyolagların, filozofların asırlar alan fikir teattilerinde bulup çıkaramadıkları en bariz hakikatler.
kitabımız kim olduğumuz sorusundan başlayıp, en ücra gezegenlerin hallerine, yolculuğumuzun nereden başlayıp nereye gittiğinden başlayıp, yol boyu nelerle karşılaşıp nasıl davranacağımıza kadar bütün sorulara cevap veriyor.
bu cevapları sindirerek yaşayan bir insanın, ki en alâsı Efendimiz a.s.m dır, cahil kalması muhal içinde muhal olur.