Konuya cevap cer

bu âlem de, eğer Kur’ân’ın tarif ettiği gibi mânâ-yı harfiyle, yani  Cenâb-ı Hakkın azametine bir âlet nazarıyla bakılırsa, o nisbette  kıymettar olur. Eğer felsefenin dediği gibi mânâ-yı ismiyle, yani hiçbir  fâil, Hâlık ile bağlı olmayıp müstakil-i bizzat nazarıyla bakılırsa,  kıymeti câmide, mütegayyir maddesinde münhasır kalır. Kur’ân’dan  istifade edilen ilmin felsefe ilminden ne derece yüksek olduğu, şu misal  ile tebârüz eder:


1وَجَعَلْنَا الشَّمْسَ سِرَاجًا Bu hükm-ü Kur’ânî, Esmâ-i Hüsnânın cilvelerine bakmak için bir pencere açıyor. Şöyle ki:


Ey  insan! Bu şems, azametiyle beraber size musahhardır. Meskenlerinize nur  veriyor. Yemeklerinizi hararetiyle pişirtiyor. Sizin öyle Azîm, Rahîm  bir Mâlikiniz var ki, bu şems onun bir lâmbası olup, misafirhanesinde  sakin misafirlerini ziyalandırıyor.


Felsefenin hikmetince, şems  büyük bir ateştir, yerinde dönüyor. Arz ile seyyarat, ondan uçan  parçalardır; câzibe ile şemse merbut kalarak medarlarında hareket  ediyorlar.


İ’lem eyyühe’l-aziz! İnsanın Cenâb-ı Haktan  hiçbir hakkı talep etmeye hakkı yoktur. Bilâkis, daima Ona şükretmeye  medyundur. Çünkü, mülk Onundur, insan Onun memlûküdür.


Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst