NuruAhsen
Sonsuz Temâþâ
Her şey o masum! internet görüşmeleriyle başlamıştı. Evliydi ve çocukları vardı. Çok da güzel bir hanımı vardı. Maddi kazançları da çok iyiydi. Güzel bir evi, iyi bir mesleği olan eşi, sağlıklı ve güzel çocukları… Üstüne üstlük dini inançlar konusunda hassas ve gayretli bir aileydi.
Bir dönemde, eşlerden biri internette çok fazla zaman geçirmeye başladı. Ardından, internette sanal sohbet ortamında başlayan (karşı cinsten) eski bir arkadaşıyla başlayan dertleşme zamanla dostluğa dönüştü. Bir gün, elektronik posta adresindeki mesajı okuyan eşinin şüphelenmesiyle her şey çorap söküğü gibi kısa zamanda açığa çıktı. Aile sarsılmıştı. Bir deprem yaşamaktaydı.
Bir uzman olarak dinlediğim, tanık olduğum bu ve benzeri evlilik öyküleri içimi acıtmakta, canımı fena halde yanmakta, beni uzun uzun düşündürtmekte…
Geri dönemeyen güvercinler
Yakın bir zaman önce İzmir Posta Güvercinleri Derneği ilginç bir açıklamada bulundu. Cep telefonlarının yaydığı frekanslar kuşların yön bulma hislerine zarar vermekte. Hatta bazı güvercinler güzergahlarını şaşırarak ters istikamete gitmekte… Yani, yüzyıllardan beri haberleşmek için kullanılan güvercinler yön hatası yapıyor. Ne yazık ki, güvercinler gittikleri yerden dönemiyor ve yaşadıkları yeri bulamıyor.
Neden mi? Kuşların beynine doğal bir pusula yerleştirilmiş. Kuşlar yönlerini bu pusula ile yerin manyetik alanına göre bulmakta. Günümüzde elektromanyetik kirliliğin artmasıyla da, kuşlar yollarını şaşırıyor, yönlerini bulmakta zorlanıyor.
Pusulayı kaybedince…
Peki, sadece kuşlar mı yolunu şaşıran ve yönünü bulmakta zorlanan?
Elektronik posta (e-mail) yoluyla yapılan yazışmalar, internet sohbet ortamında yapılan sohbetler yani çetleşmeler (chat), cep telefonları aracılığıyla gönderilen kısa mesajlar… Aileyi yıkan bu elektronik gereçler biz insanların beynine ve gönlüne yerleştirilen doğal pusulaya da zarar vermekte ve aileleri parçalamakta, gönülleri yıkmakta, AİDİYET (mensubiyet, ait olma) duygusu harap olmakta…
Manyetik kirlilik duygusal kirliliğe yol açmakta
İşyerinden arkadaşı, iş gezisinde tanıştığı arkadaşı, ilkokuldan arkadaşı, üniversiteden arkadaşı ya da facebook aracılığıyla bulduğu eski bir dostu… ‘Ne olacak ki birazcık muhabbetten canım?, Bunun nesi yanlış ki?’ diye başlıyor duygusal kirlilik. Bu öyle bir kirlilik ki; malesef temizliği en zor yer olan kalpte uç veriyor.
Zamanla bu kirlilik kalbin tamamını kaplayınca normalleştirme yani kılıfına uydurma süreci başlıyor. Ardı arkası kesilmeyen mazeretlerse bu süreci takip ediyor. İşte o zaman ana yolunu ve istikameti yeniden bulma ihtimali de azalıyor.
[FONT="]
Aidiyet duygusunu yitirince… [/FONT]
[FONT="]Ailesindeki aidiyet duygusunu yitiren bir eş;[/FONT]
[FONT="]Bireysel çıkarları,[/FONT]
[FONT="] ‘Hep ben’ diyen narsist ihtiyaçları ve[/FONT]
[FONT="] Karşılanmayan beklentileri (!) için [/FONT]
[FONT="]Değer sistemini[FONT="] askıya alarak [/FONT][/FONT]
[FONT="]Çıkmaz sokaklara[FONT="] girebilmekte, [/FONT][/FONT]
[FONT="]Girdiği yollarda yaptığı hamleler esnasında silgisinin olmadığını hatırından çıkarmakta ve [/FONT]
[FONT="]Dolayısıyla aile üyesi olarak taşıdığı sorumluluğu yerine getirememekte…[/FONT]
[FONT="]
Teknolojinin evliler için hazırladığı duygu tuzaklarına düşmemek için neler yapmalıyız? Ailemizde aidiyet duygusunu nasıl geliştirebiliriz sorusunun cevabını haftaya bırakıyorum ve diyorum ki[/FONT]
[FONT="]
Bir gün enkaz altında kalmamak için[/FONT]
[FONT="]Aile üyesi olarak lütfen kimlerle konuştuğumuza ve kalbimizi nelerle doldurduğunuza dikkat edelim[/FONT]
Psikolog Berrin Göncü