Merhametin Halleri

Nevzatt

Well-known member
Merhametin Halleri

Aslında anlatılamaz hiçbir şekilde, ama merhamet deyince “annelerin” yüreklerindeki o sımsıcak, o yerine hiçbir şey konulamaz, değiştirilemez duygu beliriverir birden. Yavrusunu içinde ilk hissettiği andan itibaren, niteliği henüz “varlıkla yokluk” arasında gidip gelen bir canlıya karşı hissedilen bir duygudur.
Kalbini ve bedenindeki tüm hücreleri güneş gibi kaplayan bir sıcaklığın adıdır bu.
Merhamettir adı, en değerli varlığı olan “varlığını,” yani canını feda ettirecek kadar keskin bir histir.
Merhamet, canlı farkı gözetmez. Çünkü hayattır merhamet ve bu yüzden Hayy isminin tecelli ettiği bütün varlıklarda görmek mümkündür ve tüm varlıklara sarf edilesi bir duygudur.
Dişi kuşlar bir düşman yaklaştığı zaman yaralı taklidi yaparak düşmanı kendilerine çeker, yavrularını korumaya alırlar. Bütün varlıklarını tehlikeye atarak... Canına can olan o minik yavrularını korumak için iradesinin ve gücünün asla yetemeyeceği canlılara, belki de yem ederler kendilerini.



Merhamet işte, ölümüne karşı koymaktır.



***



Hani iki kadın çıkmış huzurlarına bir zat-ı âlinin, küçük bir çocuk yüzünden. Biri demiş ki, “Benimdir o çocuk,” diğeri demiş “Hayır yalan söylüyor, asıl benimdir” diye…
Şöyle buyurmuş huzurlarına çıktığı zat, “Madem öyle, bölelim ortadan ikiye, yarısı senin olsun, yarısı senin…”
“Hayır!” diye haykırmış kadınlardan biri, kapanmış zatın ayaklarına, “Hayır hayır! Sakın yapma! Peki, kabul ediyorum, onun olsun bu çocuk” diye yalvarmış âli himmet zata ağlaya ağlaya… Zat anlamış hakikati, “Senindir bu çocuk, doğru söylersin” diye vermiş evlâdını kadının kucağına.
Hani merhametmiş ya adı, yavrusunun canı için, yavrusundan bile vazgeçirecek bir duygunun içteki yangınıymış.

Fedakârlıkmış merhamet.



***



Yoldan geçerken gördüğü, kaldırımın bir köşesinde sessizce ve “kimsesizce” oturan yaşlı amcayı yol boyunca unutamayan küçük bir çocuğun, ailesiyle birlikte girdiği o şâşâalı alışveriş merkezinde, kendini suçlu ve sorumlu hissetmesi de merhametin bir yansıması olsa gerektir. Dev raflardan zihnine kazınan o yaşlı amca için bir şeyler seçip sepete koyması, merhametin küçücük ellerinde şekillenmiş halidir. Tüm samimiyetiyle ve tüm içtenliğiyle yaptığı için huzurla yapar ki, bu samimiyet, küçük diye sanılan o çocukların pek çok “büyük insana” bedel gelen büyük bir ruha sahip olduğunu gösterir bizlere.

Birine merhamet etmek, sizi yolunuza gitmekten alıkoyar, o kişiyi “esirgemeniz” gerektiğini size hatırlatır, sorumluluğunuzu yerine getirmeye çağırır. “Haydi” der içinizdeki o ses; “Bir şeyler yapmayacak mısın? İnsan olduğunu unutma sakın, haydi uzat kalbini…” Eğer bunu yapmıyorsanız, o kişiye sadece acımış, ona üzülmüş olursunuz, ama merhamet etmiş sayılmazsınız.



Başkalarının iyiliğini isteme arzusudur merhamet. Sorumluluğun olduğunu hissetmektir. Bu telaşla kıvranmaktır biraz, kalbin ve beynin arasındaki koşuşturmacadır…
Merhamet, empati demektir.



***



Acımak değildir merhamet. Acımak ifadesi sabit bir duygunun adıdır sadece. Bu iki kelime arasındaki farklılığının ve kapsadığı anlam genişliğinin şuurunda olmak gerektir.
Birine acıyabilir, onun haline üzülebilir, “vah vah” diyerek hayatınıza devam edebilirsiniz. Ancak o kişiye karşı esirgeme, yardım etme ve koruma gibi vazifelerinizin olduğu hakikatini atlarsanız, kalbinizdeki o acıma duygusu, bencilce bir iç huzurundan öteye gidemez.
Merhamet, esirgenmesi gerekene hakkını teslim etme sorumluluğunu hatırlatır.

***



Zıddı egoizmdir merhametin. Merhamet arttıkça bencillik, bencillik arttıkça merhamet azalır. İnsan iç dünyasında bunlardan hangisini beslerse o yöndeki hisleri gelişir. Bencil insan sadece kendisini düşünür; kendi rahatını, kendi iyiliğini, kendi güvenliğini, kendi tokluğunu; kendisinin her şeyini! Bencil insan sadece kendine hizmet eder. Kendinden başkalarının iyiliğini düşünmek şöyle dursun, öyle bir kavram bile yoktur belki hayatında. Çünkü başka canlıların haklarını gasp ederek beslenir “ruhu.” Acizdir ve acizliğini en derinlerinde hissediyordur, güçlü olmadığı halde güçlü görünmeye çalışır bencilliğiyle.. Mutsuzdur bencil insan, yalnızdır, huzurun en ufak bir yansımasını bile hissedemez yüreğinde.



İnsana huzur veren şey, doğru ve güzel işler yapmaktır. Kalbin ve aklın tasdikinden geçen davranışlardır bunlar. Vicdan dediğimiz o iç sesin yumuşak ve okşayıcı bir tonla ruhu okşamasıdır. Merhamet empati demekti ya hani, empati de huzur verir işte insana. Karşındakini anlayabilmek, onu hissedebilmek, onun için kayda değer bir şeyler yapmayı istemek. Niyet etmiş olmak bile tatlıdır aslında. Merhametli insan mutlu insandır o nedenle. Şen kahkahalı olmak değil elbette ki kast ettiğim, kalbin sürurlu ve ferah olması. Ruhun kendisini hür hissetmesi. Diyor ki bu işin uzmanları, “Merhamet, beynin mutluluk hormonu salgılamasını sağlaması yönüyle insanın lehine olan bir duygudur. Merhamet, mutluluğu düzenleyen beyin alanlarının aktif hale geçmesini kolaylaştırır. Duygudaşlık başkalarını anlamayı sağladığı gibi, yaptığı iyilikten ötürü kişinin kendisinin de mutlu olmasına yardım eder.”(1)



***

Merhamet duygusu, hiçbir ayrım barındırmaz içinde. Kişi ve kimlik gözetmeden herkese karşı ortaya koyduğumuz bir duygudur.
Hani “Rahman ve Rahim” olanın yaptığı gibi…
Merhamet, kökende Arapça olup, “esirgemek, korumak” anlamındaki “rahm” kelimesinden türetilmiş. “Rahim” kelimesi esirgeme fiilinin kendisini, “Rahman” ise bu esirgeme fiilinin ayrım gözetilmeden bütün varlıklara hakkıyla uygulanmasını ifade eder. O Rahman ki, ister mü'min, ister kâfir; ister iyi isterse kötü olsun; rahmeti bütün herkese yayılan ve bütün yaratılmışların rızıklarını ve geçim şekillerini içine alan Allah’ın adıdır. Yani kocaman bir okyanusun içindeki kaya parçasının kıvrımlarında yaşayan minicik kurdu, yosunla hediyelendiren Yaratıcı’nın.



Allah’ın sıfatları insanda tecelli eder. İnsan Allah’ın sıfatlarını taşımakla yükümlü kılınmıştır. İnsanın da, yaşadığı sürece başka insanlara ve canlılara merhamet etme sorumluluğu, ayrım gözetmeden bunu yerine getirme vazifesi vardır.

***



Kur’ân-ı Kerim’de yer alan her sûre niye bu anlama vurgu yaparak başlar?
“Rahman ve Rahim olan adınla!”
Her şeyin başında neden rahman ve rahim zikredilmesi gerektir?
Şöyle desek;
“Ne yaptığımın bilincindeyim.
Yaptığım işi “ne adına” yaptığımın bilincindeyim.
Geldiğim noktaya “kimin sayesinde” geldiğimin bilincindeyim.
Onun sayesinde başladığım bu işi başarıyla tamamlamam için “Onun
yardımına muhtaç” olduğumun da bilincindeyim.
Herşey için tüm şükredişlerim Onadır.
Hayatımda Onsuz bir alan ve Onsuz ve Ona rağmen bir başarı hayal edemiyorum.
O, merhametlilerin en merhametlisidir.
Beni yarattı, hiçlik kuyularından, varlık bahçelerine çıkardı.
Beni besledi, beni esirgedi, beni korudu; beni sahip olduğum her şeyle inceden inceye lütuflandırdı.
Beni muhatap aldı. Benimle konuştu!
Öyleyse ben de, Onun muhatabı olarak, Onun adıyla tüm yaratılmışları muhatap alarak yaratılmışlarla tatlı bir yardımlaşma içerisine giriyorum. Her şey bana hizmetkârken, ben de her şeye hizmet ediyorum.”

***
Ve şimdi.
Onun adıyla başlama vakti her şeye yeniden:
Bismillahirrahmanirrahim…
 
Üst