müdavim
Üye Sorumlusu
Erdoğan Ulutepe
"Cennetin Varlığı"
konusunda sohbet yaptı..
"Cennetin Varlığı"
konusunda sohbet yaptı..
Risale-i Nur talebelerinden Erdoğan Ulutepe ağabeyimiz "Cennetin Varlığı " konusunda bir ders yaparak, yaşadığımız hayattaki şartları değerlendirip Ahiret hayatının mutlaka olacağı konusunda açıklayıcı bilgiler verdi.
�Acaba senin cisminde, senin bahçende ve senin vatanında senin hayatına lâzım ve münasip bütün levazımatı ve cihazatı hikmet ve inâyet ve rahmetle ihzar eden ve vaktinde yetiştiren, hattâ senin midenin bekà ve yaşamak arzusuyla ettiği hususî ve cüz'î olan rızık duasını bilen ve işiten ve hadsiz leziz taamlarla o duanın kabulünü gösteren ve mideyi memnun eden bir Mutasarrıf-ı Kadîr, hiç mümkün müdür ki, seni bilmesin ve görmesin? Ve nev-i insanın en büyük gayesi olan hayat-ı ebediyeye lâzım esbabı ihzar etmesin? Ve nev-i insanın en büyük, en ehemmiyetli, en lâyık ve umumî olan bekà duasını, hayat-ı uhreviyenin inşasıyla ve Cennetin icadıyla kabul etmesin?�
Bursa Kültür Vakfı'nın her hafta düzenli olarak tertip ettiği Cumartesi Sohbetlerinin bu haftaki konuğu Erdoğan Ulutepe ağabeyimiz oldu. Risale-i Nur eserlerinden okuduğu bölümlerle Ahiret hayatının mutlaka olacağını ve cennet'in gerekliliğini ortaya koyan Erdoğan ağabeyimiz �İnsanın fıtratı ebediyet istiyor. Dünyada'ki hiç bir şey bizi tam olarak tatmin etmiyor. Hep birşeyler istiyoruz. Elimizde olanların ebedi olmasını, hayatımızın ebedi olmasını istiyoruz. Bizi bu vasıfta yaratan mutlaka bu duygularımıza uygun olan bir hayat yerini başka bir alemde bizler için yaratacaktır.� dedi.
Eserlerden okunan bazı paragraflarda şu ifadeler geçiyor.
�Yâni, insan der: "Çürümüş kemikleri kim diriltecek?" Sen, de: "Kim, onları bidayeten inşa edip hayat vermiş ise o diriltecek." (Yasin suresi) Bir zât, göz önünde bir günde yeniden büyük bir orduyu teşkil ettiği halde, biri dese, "Şu zât, efradı istirahat için dağılmış olan bir taburu bir boru ile toplar; tabur nizamı altına getirebilir." Sen ey insan, desen: "İnanmam"; ne kadar divanece bir inkâr olduğunu bilirsin. Aynen onun gibi, hiçlikten, yeniden ordumisal bütün hayvânat ve sâir zîhayatın, taburmisal cesedlerini kemâl-i intizamla ve mîzan-i hikmetle o bedenlerin zerratını ve letâifini emr-i �Künfeyekun� ile kaydedip yerleştiren ve her karnda, hatta her baharda rûy-i zeminde yüz binler ordu-misâl zevi'l-hayatın envâlarını ve tâifelerini îcad eden bir Zât-ı Kadîr-i Alîm, tabur-misal bir cesedin nizamı altına girmekle birbiriyle tanışan zerrât-ı esasiye ve eczâ-yı asliyeyi bir sayha ile Sûr-u İsrâfil'in borusuyla nasıl toplayabilir? İstib'ad sûretinde denilir mi? Denilse, eblehcesine bir divâneliktir.�
�Madem dünyada hayat var; elbette insanlardan hayatın sırrını anlayanlar ve hayatını sû-i istimal etmeyenler, dâr-ı bekàda ve Cennet-i bâkiyede hayat-ı bâkiyeye mazhar olacaklardır.�
�Kur'ân-ı Hakîmin bize verdiği en mühim bir ders, iman-ı bil'âhirettir; ve o iman da bu derece kuvvetlidir; ve o imanda öyle bir rica ve bir teselli var ki, yüz bin ihtiyarlık birtek şahsa gelse, bu imandan gelen teselli mukabil gelebilir�
Risale-i Nur'da ki ispat edici bölümleri okuyarak açıklamalarda bulunan Erdoğan ağabey, � Şimdi Ahirete iman edenle etmeyen insanları bir kıyaslayalım. İman eden ne kadar huzurlu bir hayat geçirir. Çünkü bilirki onu yoktan var eden rab'bi onu hiçliğe atmaz. Ona layık daha güzel bir yere onu götürecektir. Bu iman ile dünyası ona manevi bir cennet olur. Amma iman etmeyen ise devamlı ıztıraplı ve sıkıntılıdır. Ne kadar çok dünya nimeti elinde olsada bir gün elinden alınacağını ve sevdiklerinin onu terk edeceğini bilmek birde günahların eklenmesiyle iyice kahrolur. Adeta dünyası bir nevi manevi cehennem olur.� diyerek meselenin ciddiyetini ortaya koydu. (01.11.2008)
bursakulturvakfı.org