Konuya cevap cer

ALTINCI LEM'A: 

Cenab-ı Hak, bütün cüz' ve cüz'îlerde sikke-i mahsusasını ve bütün küll ve küllîlerde has hâtemini vaz'ettiği gibi, aktar-ı semavat ve arzı, hâtem-i vâhidiyetle ve mecmu-u kâinatı sikke-i ehadiyetle mühürlemiştir. Mezkûr sikke ve hâtemlerden, meselâ ﻓَﺎﻧْﻈُﺮْ ﺍِﻟَٓﻰ ﺍَﺛَﺎﺭِ ﺭَﺣْﻤَﺖِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﻛَﻴْﻒَ ﻳُﺤْﻴِﻰ ﺍْﻟﺎَﺭْﺽَ ﺑَﻌْﺪَ ﻣَﻮْﺗِﻬَﺎ ﺍِﻥَّ ﺫَﻟِﻚَ ﻟَﻤُﺤْﻴِﻰ ﺍﻟْﻤَﻮْﺗَﻰ ﻭَﻫُﻮَ ﻋَﻠَﻰ ﻛُﻞِّ ﺷَﻲْﺀٍ ﻗَﺪِﻳﺮٌ "Şimdi bak Allah’ın rahmet eserlerine: Yeryüzünü ölümünün ardından nasıl diriltiyor? Bunu yapan, elbette ölüleri de öylece diriltecektir; O herşeye hakkıyla kadirdir." Rum Suresi, 30:50.) âyetinin işaret ettiği ihya ve nefh-i ruh keyfiyetindeki hâtem-i İlahîye bakınız ki, pek çok garib garib haşirleri, acib acib neşirleri göresiniz!

Cüz': Kısım, parça.

Cüz'î: Küçük, sınırlı. Küllînın bir parçası.

Sikke-i mahsusa: Mahsus sikke, hususi damga, özel damga (işaret). 

Küll: Bütün.

Küllî: Kapsamlı genel, bütünün özelliğini taşıyan parçalardan meydana gelen.

Hâtem: Mühür.

Vaz'ettiği: Koyduğu.

Aktar-ı semavat ve arz: Göklerin ve yerin her tarafı.

Hâtem-i vâhidiyet: Vahidiyet mührü, birlik işareti.

Mecmu-u kâinat: Kainatın hepsi, evrenin bütünü.

Sikke-i ehadiyet: Allah'ın (cc) birlik damgası.

İhya: Hayatlandırma, canlandırma.

Nefh-i ruh: Ruh üfürmek, ruh vermek.

Hâtem-i İlahî: Allah'a (cc) ait mühür.


Evet bilhâssa arzın ihyasında, her sene üç yüz binden fazla saha-i vücuda getirilen mahlukatın nevilerinde haşir ve neşirler vardır. Lâkin, bilinmez bir hikmete binaen, şu haşir ve neşirlerin ekserîsinde iade edilen emsal aralarındaki misliyet o kadar ayniyete karibdir ki, hemen hemen, dirilen evvelkinin ne aynı ve ne gayrıdır, denilebilir. Her ne ise misliyet, ayniyet mevzuubahis değildir. Her nasıl olursa olsun, o haşir neşirler beşerin sühulet-i haşrine delalet ettikleri gibi, beşerin haşrine birer misal ve birer örnek olabilirler.

Saha-i vücud: Vücud sahası,varlık sahası, varlık meydanı.

Nevi: Çeşit, tür.

Haşir: Yeniden diriliş.

Neşir: Dağıtma, yayma.

Ekserî: Çoğunluğu, çoğu.

Misliyet: Benzerlik, aynılık.

Ayniyet: Aynılık.

Karib: Yakın.

Gayr: Diğer, başkası.

Beşer: İnsan.

Sühulet-i haşrine: Yeniden dirilişin kolaylığına.


İşte birbirine muhalif nihayet derecede karışık olan o enva'-ı kesîreyi kemal-i imtiyaz ile ihya etmek ve hatasız, haltsız, galatsız olarak mümtazane iade etmek nihayetsiz bir kudrete ve muhit bir ilme sahib olan Zât-ı Zülcelal'in hâtem-i has ve sikke-i mahsusasıdır.

Muhalif: Zıt, karşı, aykırı, uymayan.

Enva'-ı kesîre: Pek çok varlık çeşitleri.

Kemal-i imtiyaz: Tam ayrılma, mükemmel ve hatasız şekilde ayrılma. 

Galat: Hata, yanlış, yanılma.

Mümtazane: Diğerlerinden ayrılmış şekilde, seçilmişcesine.

Muhit: Kuşatan, çevreleyen.

Zât-ı Zülcelal: Sonsuz yücelik ve gücün sahibi olan Allah (cc).

Hâtem-i has: Hususî mühür, özel mühür.


Ve keza sath-ı arz sahifesinde kusursuz, noksansız, sehivsiz kemal-i intizamla üç yüz binden fazla risaleleri yazmak, öyle bir Zâtın sikke-i mahsusasıdır ki, her şeyin içyüzü, her şeyin kilidi onun elindedir. Ve hiçbir şey onun teveccühünü başkasından çevirip kendisine hasredemez.

Keza: Böylece, bunun gibi, bu dahi öyle.

Sath-ı arz: Dünya yüzü, yerin yüzü.

Sehiv: Hata, yanlış, yayılma.

Kemal-i intizam: Mükemmel kusursuz düzgünlük.

Sikke-i mahsusa: Özel damga (işaret).

Teveccüh: Yönelme, dönme, yöneliş.


Hülâsa: 

Sath-ı arzda altı ay zarfında, beşerin haşrini temsil eden o sayısız haşir ve neşirlerde görünen rububiyetin o tasarruf-u azîminde pek yüksek, büyük ve ince nakışlı bir hâtemi vardır. Mahlukatın icadında görünen şu intizamlar, sühuletler, sür'atler, imtiyazlar hep o hâtemin parıltısından meydana geliyorlar. Evet her bahar mevsiminde pek hakîmane, basîrane, kerimane faaliyetler başlar ve hârikulâde san'atlar yapılır. Ve bütün bu ameliyat, kemal-i sür'atle, sühuletle muntazaman cereyan etmekte olduğu görünür.

Hülâsa: Özet.

Rububiyet: Allah'ın(cc) herşeyin sahibi, ihtiyaçlarının karşılayıcısı ve terbiye edicisi olması.

Tasarruf-u azîmi: Büyük çapta yapılan ve yürütülen iş.

Sühulet: Kolaylık.

Hakîmane: Hikmetli olarak, herşeyde faydalar ve gayeler gözetircesine.

Basîrane: Görerek, bilerek.

Kerimane: Kerimce, cömertçe.

Kemal-i sür'at: Mükemmel bir çabukluk.


İşte, bu hârikulâde faaliyetler öyle bir Zâtın hâtemidir ki, hiçbir mekânda olmadığı halde, her mekânda ilim ve kudretiyle hazır ve nâzırdır.



Mesnevi-i Nuriye



Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst