SEKİZİNCİ LEM'A:
Gıda olarak mahlukata, bilhâssa hayvanata taksim edilen rızıklara dikkat lâzımdır ki, bu rızık vakt-i muayyeninde yetişir, vakt-i ihtiyaçta sevkedilir. Ve derece-i ihtiyaç nisbetinde yapılan sevkiyatta büyük bir intizam vardır. İşte, bu umumî rızık hakkında görünen geniş ve muntazam rahmet ve inayetler, ancak her şeyin mürebbisi ve her şeyin müdebbiri ve her şey yed-i teshirinde bulunan bir zâtın hâtem-i hâssı olabilir.
DOKUZUNCU LEM'A:
Bakınız! Âlem-i arz ve bütün cüz'iyat üstünde hâtem-i ehadiyet bulunduğu gibi, dağınık neviler ve muhit unsurlar üstünde de aynen o hâtem-i ehadiyet bulunur.
Evet bir tarlaya tohum ekilmesinden anlaşılıyor ki, o tarla tohum sahibinin mülküdür. Ve o tohum da, o tarla sahibinin malıdır. Yani o buna, bu da ona şehadet ediyorlar.
Kezalik kâinattaki masnuat, tohum gibidir. Âlem ve anasır da tarla gibidir. Her iki tarafın lisan-ı halleriyle ettikleri şehadete göre, masnuat ile âlem-i anasır, yani tohum ile tarla ve muhit ile muhat, (hep) bir Sâni'-i Vâhid'in yed-i tasarrufundadır. Demek edna bir mahluka yapılan tasarruf-u hakikî ve zaîf bir mevcuda edilen tevcih-i rububiyet, âlem ve anasır kabza-i tasarrufunda bulunan Zâta mahsus olduğu gibi, herhangi bir unsurun da tedvir ve tedbiri, bütün hayvanat ve nebatatı kabza-i rububiyetinde tutup terbiye eden aynen o Zâta mahsustur. İşte, hâtem-i tevhid dediğimiz budur. Eğer bir şeye temellük etmeğe niyetin varsa, meydana çık, kendini tecrübe et, bak ne söylüyorlar! En cüz'î bir ferd, "Ancak nev'imi yaratan beni yaratabilir." diyor. Çünki efrad arasında misliyet vardır. Ve arzın her tarafında dağınık bir surette bulunan en küçük bir nev', "Beni yaratabilen ancak arzı yaratandır" söylüyor.
Arza bak ne söylüyor? Sema ile aralarında alış-verişi bulunduğu için "Beni halkedebilen, ancak mecmu-u kâinatı halkeden Zâttır." diyor. Çünki aralarında tesanüd vardır.
Mesnevi-i Nuriye
Hayvanat: Hayvanlar.
Vakt-i muayyen: Belirli zaman, belli zaman.
Vakt-i ihtiyaç: İhtiyaç vakti, ihtiyaç zamanı.
Derece-i ihtiyaç: İhtiyaç derecesi.
Rahmet: Merhamet, acıma, şefkat etme, esirgeme.
İnayet: İyilik, yardım, lütuf.
Mürebbi: Terbiyeci, terbiye eden.
Müdebbir: Tedbir alıcı.
Yed-i teshir: Emri altına alıp itaat ettirme gücü ve kuvveti.
Âlem-i arz: Arz âlemi, yer denilen dünya.
Cüz'iyat: Küçük şeyler.
Hâtem-i ehadiyet: Allah'ın (cc) bütün isimleriyle beraber varlığını ve birliğini tanıttıran mühür(simge, işaret).
Nevi: Çeşit, tür.
Muhit: İhata eden, kuşatan, çevreleyen.
Kezalik: Böylece, bunun gibi, buda böyle.
Masnuat: Sanatlı eserler, sanatlı yaratılmış varlıklar.
Anasır: Unsurlar, elementler.
Lisan-ı hal: Hal lisani, durum ve görünüş konuşması.
Âlem-i anasır: Unsurlar alemi, elementler dünyası.
Muhat: Etrafı çevrilmiş.
Sâni'-i Vâhid: Bir olan sanatkar yaratıcı.
Yed-i tasarruf: İdare etme ve kullanma gücü.
Tevcih-i rububiyet: Sahipliği, besleyiciliği ve terbiyeciliği yöneltmek.
Kabza-i tasarruf: Tasarruf (idare) eli.
Nebatat: Bitkiler.
Kabza-i rububiyet: Rububiyet (terbiyecilik) eli.
Hâtem-i tevhid: Tevhid mührü.
Temellük: Mülk edinme, kendine mal etme, sahiplenme.
Nev': Tür, çeşit.
Efrad: Fertler, kişiler, erler.
Misliyet: Benzerlik, aynılık.
Sema: Gök, gökyüzü.
Mecmu-u kâinat: Kainatın hepsi, evrenin bütünü.
Tesanüd: Dayanışma.