ONBİRİNCİ LEM'A:
Arkadaş! Bir nev'in efradı arasındaki tevafuk ve bir cinsin enva'ı arasında a'zâ-yı esasiyede bulunan müşabehet, sikkenin ittihadına, kalemin vahdetine delalet ettiklerinden anlaşılıyor ki, bütün mütevafık ve müteşabihler, yani birbirine benzeyen çokluk, bir Zât-ı Vâhid'in eser-i san'atıdır.
Nev': Çeşit, tür.
Efrad: Fertler, kişiler, erler.
Tevafuk: Birbirine uygunluk, birbirine uygun gelme.
Enva': Nevler, türler, çeşitler.
Müşabehet: Benzerlik, benzeme, benzeyiş.
İttihad: Birleşme, birlik.
Delalet: Delil olma, yol gösterme.
Mütevafık: Birbirine uygun.
Müteşabih: Benzer, birbirine benzeyen.
Zât-ı Vâhid: Eşi ve benzeri olmayan ve kainatın bütünlüğünde birliğini gösteren Allah (cc).
Eser-i san'at: Sanat eseri.
Kezalik inşa ve icadlarda görünen şu sühulet-i mutlaka, bütün mevcudatın bir Sâni'-i Vâhid'in eseri olduğunu, vücub derecesinde istilzam ediyor. Aksi halde, suubet, güçlük öyle bir derece-i imtina ve muhaliyete çıkacaktır ki, o cins ve nevilerin ademden vücuda çıkmalarına bir sed çekilmiş olur. Binaenaleyh Cenab-ı Hakk'ın zâtında şeriki olmadığı gibi -çünki intizam bozulur, âlem fesada gider- fiilinde de şeriki yoktur. Çünki suubetten, güçlükten dolayı âlemin ademden çıkmamasına sebeb olur.
Sühulet-i mutlak: Sonsuz kolaylık, sınırsız kolaylık.
Sâni'-i Vâhid: Bir olan sanatkar yaratıcı.
İstilzam: Gerektirme, gerekli olma.
Suubet: Zorluk, güçlük.
Derece-i imtina: İmkansızlık derecesi.
Muhaliyet: İmkansızlık, mümkün olmazlık, muhallik.
Adem: Yokluk, hiçlik.
Binaenaleyh: Bundan dolayı.
Şerik: Ortak.
ONİKİNCİ LEM'A:
Arkadaş! Hayat, Hâlık'ın ehadiyetine bürhan olduğu gibi, mevt de devam ve bekasına bir delildir. Evet nasıl akan nehirlerin, dalgalanan denizlerin kabarcıkları ve yeryüzünde bulunan sair şeffaflar, şemsin ziya ve timsallerini göstermekle şemsin vücuduna şehadet ettikleri gibi; o kabarcık gibi şeffaflar ölüp, söndükten sonra yerlerine müteselsilen gelip geçen emsalleri, yine şemsin ziya ve timsallerini gösterdiklerinden, şemsin devam ve bekasına ve bütün o şuaat, celevat ve timsallerin bir Şems-i Vâhid'in eseri olduklarına şehadet ediyorlar. İşte o şeffaflar, vücudlarıyla şemsin vücuduna ve ademleri ve ölümleriyle de şemsin devam ve bekasına delalet ediyorlar.
Ehadiyet: Teklik, birlik, Allah'ın (cc) isimlerinin çoğunun tek bir şeyde görünmesi.
Bürhan: Kesin delil, ispat vasıtası.
Mevt: Ölüm.
Sair: Diğer, başka.
Şems: Güneş.
Ziya: Işık.
Müteselsilen: Zincirleme olarak, birbirine bağlı olarak, birbirine eklenerek.
Beka: Sonsuzluk, devamlılık.
Şuaat: Işıklar, parıltılar, nurlar.
Celevat: Cilveler, tecelliler, görüntüler.
Şems-i Vâhid: Tek güneş.
Kezalik mevcudat, vücuduyla "Vâcib-ül Vücud'un vücub-u vücuduna ve ölüm ve zevaliyle, teceddüdî bir teselsül ile yerlerine gelen emsali, Sâni'in ezelî ve ebedî vâhidiyetine şehadet ediyorlar.
Kezalik: Böylece, bunun gibi, buda böyle.
Mevcudat: Varlıklar.
Vâcib-ül Vücud: Varlığı zorunlu olup olmaması imkansız olan Allah (cc).
Zeval: Sona erme, son bulma.
Teceddüdî: Tazelenmekle alakalı, yenilenmekle ilgili.
Teselsül: Zincirleme, zincirleme birbirine bağlılık.
Sâni': Sanatkar yaratıcı.
Ezelî: Başlangıcı olmayana ait ve alakalı.
Ebedî: Sonsuz, sonsuzlukla ilgili.
Vâhidiyet: Birlik, Allah'ın (cc) birliği.
Evet leyl ve neharın ihtilafı, fusul-i erbaanın tahavvülü ve unsurların tebeddülü hengâmlarında meydana çıkan şu güzel mevcudat ve bu latif masnuatta devamla cereyan eden mübadele ve devr ü teslim muamelesi kat'î bir şehadetle, sermedî, âlî, daim-üt tecelli bir Sahib-i Cemal'in vücuduna ve bekasına ve vahdetine şehadet eden kat'î bir bürhandır.
Leyl: Gece.
Nehar: Gündüz, aydınlık.
Fusul-i erbaa: Dört mevsim.
Tahavvül: Değişmek, dönüşmek.
Tebeddül: Başkalaşmak.
Hengâmlarında: Zamanlarında.
Masnuat: Sanatlı eserler, sanatlı yaratılmış varlıklar.
Mübadele: Karşılıklı değiştirme, değiş tokuş.
Devr ü teslim: Devretme (aktarma) ve teslim etme.
Kat'î: Kesin.
Sermedî: Ebedî, daimi, sürekli, devamlı.
Daim-üt tecelli: Devamlı kendini belli edip gösteren.
Sahib-i Cemal: Sonsuz güzellik sahibi.
Bürhan: Kesin delil, ispat vasıtası.
Ve keza senevî inkılablarda, müsebbebat ile esbabın birlikte ölüm ve zevali ve sonradan ikisinin yine birlikte iadeleri, esbabın da müsebbebat gibi âciz masnu ve mahluklardan olduğuna delalet ettiği gibi; bu masnuat ve mevcudatın, bir Zât-ı Vâhid'in müteceddid bir san'atı olduğuna da şehadet eder.
Senevî: Seneye ait, senelik.
İnkılab: Kökten değişiklik, başka hale geçme.
Müsebbebat: Neticeler, sebeplerin sonuçları.
Esbab: Sebepler.
Masnu: Sanatlı yaratılmış varlık.
Zât-ı Vâhid: Eşi ve benzeri olmayan ve kainatın bütünlüğünde birliğini gösteren Allah (cc).
Müteceddid: Yenilenen, tazelenen.
Mesnevi-i Nuriye