İKİNCİ REŞHA:
Arkadaş! Tevhidi isbat ve nev'-i beşeri irşad eden o nuranî bürhan; biri sağında, diğeri solunda, biri mütevatir, diğeri mecma-i aleyh bulunan nübüvvet ve velayetle mücehhezdir. Ve aynı zamanda, irhasat denilen kabl-en nübüvvet kendisinden zuhur eden hârika hallerin rumuzatıyla ve kütüb-ü semaviyenin beşaratıyla ve hevatif denilen -gaybdan verilen- tebşirat-ı müteaddide ile musaddaktır.
Ve keza o bürhan-ı nuranîden zuhur eden inşikak-ı Kamer, parmaklarından fışkıran sular, ağaçların onun davetine icabetleri, duasının akabinde yağmurun nüzulü, pek az bir yemekten çokların yiyip doymaları ve kurt, ceylan, deve, taş ve sairenin konuşmaları gibi mu'cizelerinin delalet ve şehadetiyle tasdik edilmiş bir zâttır. (A.S.M.)
Ve keza dünya ve âhiret saadetlerini temine kâfil ve kâfi olan şeriatı, nübüvvetini tasdik ve isbata kâfidir. Geçen derslerde, şems-i şeriatından bazı şuaları gördük. Tatvil-i kelâmı mûcib tekrarları lâzım değildir.
İrşad: Doğru yolu gösterme.
Bürhan: Kesin delil, isbat vasıtası.
Mütevatir: Bir çok kimseler tarafından aktarılan yalan olamaz sağlam haber.
Mecma-i aleyh: Hakkında bir araya gelinip birleşilen, üzerinde toplanılan.
Nübüvvet: Peygamberlik.
Velayet: Velilik, ermişlik, dinde üstün derecede manevî olgunluk.
Mücehhez: Cihazlanmış, donatılmış.
İrhasat: Peygamberlikle görevlendirilmeden önce Peygamberimiz'le (asm) ilgili olarak meydana gelen mucizeler ve harikalar.
Kabl-en nübüvvet: Peygamberlikten önce.
Zuhur: Meydana çıkma, ortaya çıkma, görünme.
Rumuzat: Remizler, işaretler, ince manalar, gizli ve kapalı işaretler.
Kütüb-ü semaviye: Allah (cc) katından gönderilmiş kitaplar (Kur'an, incil, Tevrat, Zebur).
Beşarat: Beşaretler, müjdeler.
Hevatif: Hatifler, görünmedi halde sesleri işitilen cin türü varlıklar.
Tebşirat-ı müteaddide: Çok sayıda müjdelemeler.
Musaddak: Doğrulanmış, doğruluğu kabul edilmiş.
Keza: Böylece, bunun gibi, bu dahi öyle.
Bürhan-ı nuranî: Nurlu delil.
İnşikak-ı Kamer: Ayın ikiye ayrılması.
Delalet: Delil olma, yol gösterme.
Şems-i şeriat: Şeriat güneşi, islâm dini güneşi.
Tatvil-i kelâm: Kelamı tatvil etme, sözü uzatma.