Dördüncü reşha:
Arkadaş! Tûl-i zaman ve bu'd-i mekânın muhakemat-ı akliyede tesiri çoktur. Maahâza, ﻟَﻴْﺲَ ﺍﻟْﺨَﺒَﺮُ ﻛَﺎﻟْﻌَﻴَﺎﻥِ Haber, gözle görmeye benzemez, ikisi aynı şey değildir.) düsturuna ittibaen, şu zaman ve muhitin hayalâtından çıkarak tayy-ı zaman ve mekân ile, hayalen Ceziret-ül Arab'a gidelim ve Medine-i Münevvere'de nuranî ve yüksek minber-i saadetine çıkmış, nev'-i beşere hitaben irşadatta bulunan o zât-ı muallâyı bizzât görüp, sözlerini dinlemeliyiz.
İşte hayalen oraya gittik. Bak hârika bir surette hüsn-ü suretle hüsn-ü sîreti cem'eden o Mürşid-i Umumî, o Hatib-i Kudsî cevahir dolu bir kitab-ı mu'ciz-ül beyan eline alarak, bütün insanlara mele-i a'lâdan nâzil olan bir hutbe-i ezeliyeyi okuyor. Ve bütün benî-Âdemi ve cinleri ve mevcudatı dinletiyor. Evet pek büyük bir emirden haber veriyor. Hilkat-i âlemin acib muammasını açıyor. Kâinatın sırr-ı hikmetine dair tılsımı açıyor. Felsefe ve fenn-i hikmetin, nev'-i beşere "Siz kimlersiniz? Nereden geliyorsunuz? Nereye gidiyorsunuz? diye îrad ettiği, akılları acz ve hayrette bırakan üç suale cevab veriyor.
Tûl-i zaman: Zaman uunluğu, uzun zaman.
Bu'd-i mekân: Yer uzaklığı.
Muhakemat-ı akliye: Aklın düşünmeleri, akıl ile tartıp değerlendirmeler.
Maahâza: Bununla beraber, bununla birlikte.
İttibaen: Uyarak.
Muhit: İhata eden, kuşatan, çevreleyen.
Hayalât: Hayaller, hülyalar.
Tayy-ı zaman: Zamanı kaldırmak, zaman atlama, bir anda başka bir zamana geçmek.
Ceziret-ül Arab: Arap yarımadası.
Minber-i saadet: Saadet minberi.
Nev'-i beşer: Beşer nevi, insan türü.
İrşadat: Doğruyu ve gerçeği göstermeler.
Zât-ı muallâ: Mualla zat, yüksek zat, yüce zat.
Hüsn-ü suret: Yüz ve görünüş güzelliği.
Hüsn-ü sîret: Ahlak güzelliği.
Mürşid-i Umumî: Bütün herkesin yol göstericisi.
Kitab-ı mu'ciz-ül beyan: Beyanı (anlatma şekli) mucize olan kitab (Kur'an).
Mele-i a'lâ: Büyük meleklerin âlemi.
Nâzil: İnen, yukarıdan aşağıya inen.
Benî-Âdem: Âdem oğulları.
Hilkat-i âlem: Alemin hilkati, dünyanın yaratılışı.
Îrad: Söyleme.