Konuya cevap cer

İ'lem Eyyühel-Aziz! 


Bir zerre, kocaman şemsi tecelli ile, yani in'ikas itibariyle istiab eder, içine alır. Fakat küçücük iki zerreyi bizzât yani hacimleri itibariyle içine alamaz. Binaenaleyh yağmurun şemsin timsaline ma'kes olan katreleri gibi, kâinatın zerrat ve mürekkebatı, ilim ve iradeye müstenid kudret-i nuraniye-i ezeliyenin -tecelli ve in'ikas itibariyle- lem'alarına mazhar olabilirler. Fakat gözün içindeki bir hüceyre zerresi, "a'sab, evride, şerayin"de tesirleri görünen bir kudret, şuur ve iradeye menba olamaz. Bu acib san'at, muntazam nakış, ince hikmetin iktizasına göre kâinatın her bir zerresi, herbir mürekkebatı, uluhiyete mahsus muhit ve mutlak sıfatlara menba ve masdar olması lâzım gelir. Veya o sıfatlar ile muttasıf Şems-i Ezelî'nin tecelliyat lem'alarına ma'kes olmaları lâzımdır.


Birinci şıkta kâinatın zerratı adedince muhalât vardır. Binaenaleyh her bir zerre o büyük yükün tahammülünden âciz olduğunu ikrar ile "Mûcid, Hâlık, Rab, Mâlik, Kayyum ancak Allah'tır" diye şehadetini ilân eder. Ve keza her bir zerre, her bir mürekkebat, muhtelif lisan ve delaletleriyle şu beyti terennüm ediyorlar:


ﻋِﺒَﺎﺭَﺍﺗُﻨَﺎ ﺷَﺘَّﻰ ﻭَ ﺣُﺴْﻨُﻚَ ﻭَﺍﺣِﺪٌ ﻭَ ﻛُﻞٌّ ﺍِﻟَﻰ ﺫَﺍﻙَ ﺍﻟْﺠَﻤَﺎﻝِ ﻳُﺸِﻴﺮُ


Evet her bir harf kendi vücuduna bir vecihle delalet eder. Amma kâtibinin, sâni'inin vücuduna çok vecihlerle delalet eder. Evet...


ﺗَﺎَﻣَّﻞْ ﺳُﻄُﻮﺭَ ﺍﻟْﻜَﺎﺋِﻨَﺎﺕِ ﻓَﺎِﻧَّﻬَﺎ ٭ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﻤَـﻠَﺎِ ﺍْﻟﺎَﻋْﻠَﻰ ﺍِﻟَﻴْﻚَ ﺭَﺳَٓﺎﺋِﻞُ



İ'lem Eyyühel-Aziz! 


Cam, su, hava, âlem-i misal, ruh, akıl, hayal, zaman vesaire gibi, tecelli-i timsal akislere mahal ve mazhar olan çok şeyler vardır. Maddiyat-ı kesifenin timsalleri hem münfasıl, hem ölü hükmündedirler. Çünki asıllarına gayr oldukları gibi, asıllarının hâsiyetlerinden de mahrumdurlar. Nuranîlerin timsalleri ise, asıllarıyla muttasıl ve asıllarının hâsiyetlerine mâlik ve asıllarına gayr değillerdir. 


Binaenaleyh Cenab-ı Hak şemsin hararetini hayat, ziyasını şuur, ziyadaki renkleri duygu gibi yapmış olsa idi, senin elindeki âyinede temessül eden şemsin timsali seninle konuşacaktı. Çünki o, timsalinde oldukça harareti, ziyası, renkleri olurdu. Hararetiyle hayat bulurdu. Ziyasıyla şuurlu olurdu. Renkleri ile de duygulu olurdu. Böyle olduktan sonra, seninle konuşabilirdi. Bu sırra binaendir ki, Resul-i Ekrem (A.S.M.) kendisine okunan bütün salavat-ı şerifeye bir anda vâkıf olur.


Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst