Muallim cûdî

Kýrýk Testi

Well-known member
Son dönemlerde yetişmiş âlim ve şairlerimizdendir. Asıl adı İbrahim’dir. Uzun yıllar hocalık yaptığı için “Muallim”, şiirlerinde kullandığı mahlastan dolayı “Cûdî” olarak anıldı ve “Muallim Cûdî” lâkabıyla tanınıp şöhret buldu.

Muallim Cûdî, 1863 yılında Trabzon’da doğdu. Babası müderris Hacı Mehmed Efendi, İskender Paşa Medresesinde muallimlik yaptı.

Yaşadığı dönemdeki tanınmış muallimlerden ders aldıktan sonra Semercizade Hacı Mehmed Efendiden icazet alarak mezun oldu. 1883 yılında Hamidiye Mektebinde göreve başladı. Burada Türkçe dersleri okuttu. Bu okulda görev yaptığı sırada Mekke’ye gitti. Bir süre Mekke’de kaldı. Döndükten sonra Trabzon’da tekrar muallimliğe (öğretmenlik) başladı. Sonradan kendi adını alacak olan Zeytinlik Mektebinde uzun yıllar muallimlik yaptı. Bu görevinden dolayı “Muallim” olarak anıldı ve tanındı.

Muallim Cûdî, görev yaptığı okulda ders yapmakla yetinmedi. İlk bastığı eseri olan Esmâü’l-Hüsnâ ile elde edilen geliri okulun genişletilmesi çalışmasına katkı sağladı. Günümüzde görev yaptığı okul, İbrahim Cûdi Bey İlköğretim Okulu olarak hizmet vermeye devam etmektedir.

Muallim Cûdî, 1903 yılında Trabzon Ticaret Mahkemesi Daimî Üyeliği, 1910 yılında Trabzon Mekteb-i Sultanisinde Arapça hocalığı yaptı. Askeri Rüştiyede Türkçe derslerini okuttu. Bunların yanısıra Trabzon Maarif Meclisi üyeliği de yaptı.

Muallim Cûdi, eğitim ve öğretim işlerinin dışında gazete yayını ile de ilgilendi. Trabzon Valiliği tarafından çıkarılan gazetede bir yıl kadar başyazarlık görevinde bulundu. Birinci Dünya Savaşı’nın çıkması ve Trabzon’un işgalinden sonra Ankara’ya gitti. Ankara’da bulunduğu sırada Ankara Sultanisinde Arapça derslerini verdi.

Mondros Mütârekesinden sonra Trabzon’da kurulan Trabzon Muhafaza-i Hukuk-u Milliye Cemiyetinin kurucuları arasında yer aldı. Bu çerçevede konferanslar vererek halkı Milli Mücâdeleye, birliğe teşvik ve davet etti.

İttihat ve Terakki Cemiyeti döneminde olduğu gibi Kurtuluş Savaşı sırasında da milletvekilliği teklif edilen Muallim Cûdî, her iki seferde de bu teklifi kabul etmedi. 1925 yılında Trabzon Müftülüğüne tayin edildi. Bu görevi sadece bir yıl kadar sürdü. Çünkü, 1926 yılı Ramazan ayında vefat etti.

Muallim Cûdi Arapça, Farsça ve Fransızca dillerini çok iyi biliyordu. Arapça ve Farsça şiir yazacak kadar bu dillere hakimdi. Divan şiir geleneğinde yetişti. Çok sayıda şiir yazdı. Ankara’da bulunduğu sırada “Divan” isimli eseri yayınlandı. Muhtelif gazete ve dergilerde şiirleri neşredildi.

Muallim Cûdî’nin aralarında ders kitaplarının da bulunduğu çok sayıda eser yazdı. Tarih-i Enbiya, Nevadir-i Nefise, el-Hayatü’l-Ebyaz, Kenzü’l-Esnâ fî Şerhi’l-Esmâi’l-Hüsnâ, Lügat-ı Cûdî eserleri arasındadır. Bunların dışında ders kitabı olarak okutulan eserler de yazdı. Rehber-i Avâmil, Teshîl-i Elifba-yı Osmanî, Kıraat-ı Türkiye, İlk Talim-i Kıraat, Teshil-i Sarf-ı Osmanî, Ulum-u Diniye Dersleri, İmlâ ve Kıraat okullarda ders kitabı olarak okutulmuştur.

Aşağıda yer alan kaside Muallim Cudiye ait olup, Hulusi Yahyagil Ağabeyin, üstada bir kısmını gönderdiği kasidenin tümüdür.



Kur'an-ı Kerim ve Hazret-i Muhammet (a.s.v.)

Ümmi âlimdir Muhammed

iman ederim ona müebbed

Allame-i mekteb-i ledünni

Hayrette bıraktı ins ü cinn

Her dilde tekellüm etti Cibril

Kim etti tekellüm böyle bir dil

Üslub-u Arab yok ol revişte

Bir harikuladelik var işte

Tebliğde ebleğul beyandır

Divan-ı kıdemde tercümandır

Cibril-i Emin enisi ruhu

Kur'ân'ı mübin lübb ü sünuhu

İ'cazına itiraf bahir

Kafir ona dense kavl-ı sahir

Bir mucizdir, lisan-ı Haktır

Hakkaki inanmaya ehakdır.

Kur'ân ki kitab-ı kibriyadır

Vareste-i şevbe-i riyadır

İhlas-ı beyan, lisanı masum

Manasını bilmese de mefhum

Olmuş ki nücum-ı vahy-i havi

Denmiş ona tuhfe-i semavî

Her kevkebi müstakil zişan

Her âyeti başka başka rehşan.

Bir zikr-i mübarek-i mukaddes

Bir ünsü latif ruh-u emles

yok gıll u gış anda safi kevser

Vechinde lika-yı Hak gülümser

Her sehle-i mümteride peyda

Bin dürlü serair-i mezaya

Bakıldıkça olur nigaha rûşen

Hiç gülleri solmayan gülşen

Bir nazm-ı beliğ ve nesr-i enfes

Ervaha tilaveti safares

Kur'an okunurken eyle dikkat

Kalbinde eser nesim-i rikkat

Tebşir-i sefanuma-yı cennet

İnzarı verir cehime heybet

Müşriklere harb-i asumandır.

İmansıza karşı biemandır.

Mafevki beyan o tarz-ı tebyin

Eyler hacer olsa kalbi telyin

Nur-u azametlerin sedası

İlân-ı kemal kibriyası

Müminlere şirmi sildiren o

Tevhidi tamam bildiren o

Bir kıssayı eyler hikaye

Tevhid-i Hüdâdır anda gaye

Bir heybet-i Halikane mahsus

Her âyet-i hilyedar-ı namus

Üslub-u beyanın en rezini

Âdâb-ı kelamın en güzini

Ezkar-ı Hüdayı etmez ihmal

Esma-yı şerife ayni ezyal

Ahkam-ı münife gelince

Tayin-i vazaif emri dince

Allah'a nasıl ise ibadet

Ol vecihle eyledi imamet

Ebdana taharet etti talim

Ervaha nezahet etti tefhim

Tevhid-i hüda ile müeyyed

Tasdik-i nübüvvet-i Muhammed (s.a.v.)

Hakkiyle o seyyidül beşerdir

Peygamber-i müteber-i haberdir.

Fahşayı, kumarı, hamiri tahrim

Etmekle buyurdu aklı takvim

Olmaz hele mümine meâkil

Hınzır-ı zebine-i heyakil

Men eyledi zulmü, adli kurdu

Her yareye kafi merhum urdu

Davası şuhud ile müberhen

Seyf-i zaferi, cidâli ahsen

Bir hasım ile eylese tebarüz

Namusuna eylemez tecavüz

Haysiyetine riayet eyler

Teklif-i rah-ı hidayet eyler

İnsaniyet neye muhtaç

Hep kuvveden fiile etti ihraç

Namusuna dendi kudsi ekber

Namusuna numunedir müttehar

Piş-i nazara serer semayı

Arzeder ukula kibriyayı

Ağmaya basar verir ziyası

Masmuğ sağırlara sedası

Mürsellere verdi sıdk u ismet

Tebliğ, fetanet ve emanet

Ettikçe menakibi tekerrür

Ezhan-ı beşere tenevvür

İlmi, ulemayı etti tekrim

Cehli, cühelayı kıldı tecrim

Esnamı kırar, kulubü kırmaz

İnsanı fena yola çağırmaz

Fikr ile cemmadı eyler intak

Zikr ile meâdi eyler işrak

Terdifi rical eder inası

Hakkı ile verir hukuk-u nâsı

Eshab-ı cinana vasf-ı ebcal

İman ile salihat-ı âmâl

Dünyada zuhuru mahz-ı nimet

Fahr etsin anınla zat-ı hilkat

Dürdane-i lübbüdür vücudun

Fevvare-i hubbudur şuhudun

Bir hikmete mebni emri nehyi

Zannetme heva, lisanı vahyi

Bir kul o lisana kadir olamaz

Kadir dahi olsa câsir olamaz

Hak sevdi onu, o sevdi Hakkı

Hubbun o hakiki müstehakkı

Akvama muhabbeti eş etti

Bir sofraya koydu kardeş etti.

Cem etti kabail-i şuubu

Bir kıbleye bağladı kulûbu

Mahluk-u Hüda demez, halaknâ

Muhtac-ı gıda demez rezaknâ

Kalbinde olan mehafetullah

Eyler mi hiç iftira alallah

Mevlaya muhabbeti müsellem

Sallallahü Aleyhi vesellem.


***​
 
Üst