Kýrýk Testi
Well-known member
Muhsin Alev, hizmetlerinde olduğu kadar pek çok mahkemede de Üstad Bediüzzaman’ın yanında bulundu. Meselâ, Afyon mahkemesinin bekleme koridorunda yorgun düşen Üstad’ın başını kendi omzuna yaslamasını, hayatı boyunca hiç unutamayacağı bir hadise olarak anlatır.
1952 senesinde Üstad Bediüzzaman aleyhine açılan İstanbul Mahkemesinin diğer bir sanığı da Muhsin Alev’di. Kendisine yöneltilen suçlama ise, 1951 senesinde iki bin tane Gençlik Rehberi risalesini matbaada bastırmaktı.
Mezkûr yıllarda Üstad Bediüzzaman, gerek Gençlik Rehberi Mahkemesi, gerekse Samsun Mahkemeleri için iki yıl üst üste iki defa İstanbul’a gelip, üçer ay kalmıştı. Muhsin Alev bu yıllarda İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümünde öğrenci olarak bulunuyordu. Muhsin Alev’in felsefe konularında da Üstad Bediüzzaman’la ile konuştuğu olmuştu. Bir gün Üstad Bediüzzaman’la ders esnasında Sokrat’tan bahis açıyınca Muhsin Alev, Sokrat’ın zehir içerek intihar ettiğini söyledi. Bunun üzerine Bediüzzaman, Sokrat’ın intihar ettiğini kabul etmiyerek, şu cevabı verdi:
“Nasıl intihar edebilir? İntihar etmedi, mahkûm edildi. Zehir içmeye mahkûm edildi. Neticede zehir içirilerek öldürüldü.”
Muhsin Alev, Son Şahidler isimli eserin 4. cildinde yer alan hatıralarında, Üstad Bediüzzaman’ın en son telif ettiği Nur Âleminin Bir Anahtarı isimli risaleyle ilgili örnek bir hadiseyi şöyle aktarır:
“İstanbul’da 1953 senesi baharında en son eseri Nur Âleminin Bir Anahtarı’nı telif edip bitirmişti. Bu eserine bir isim koymak istiyordu. Bize ders vermek ve hem de istişârenin ehemmiyetini bildirmek için, bize sordu, istişâre yaptı. Neticede Nur Âleminin Bir Anahtarı isminde karar kılındı ve esere bu isim verildi.”
Muhsin Alev 1954 yılında Almanya’ya gitti ve buradaki Risale-i Nur hizmetlerinin ilk tohumunu attı. 1992 yılında gerçekleştirilen “İslâm Düşüncesinin 20. Asırda Yeniden Yapılanması ve Bediüzzaman Said Nursî” başlıklı uluslararası sempozyuma katılan Doç. Dr. Ursula Spuler, Almanya’daki Nur hizmetlerinin gelişiminini şöyle anlatır:
"36 yıl sonra, 1954’te talebesi Muhsin Alev’i Berlin’e göndermiştir. Bundan önce de Berlin Camii imamına Zülfikar isimli eserini göndermiştir. Muhsin Alev, Berlin’de güzel bir hizmet başlattı ve zamanla teşekkül eden cemaat Berlin’de bir matbaa kurulmasına muvaffak oldu. Türkiye’de basma imkânı bulamadıkları tevafuklu Kur’ân’ı burada bastırdılar. Ben böyle bir kitaba sahip olmakla kendimi mutlu addediyorum. Nur talebeleri daha sonra Risale-i Nurdan değişik eserleri Berlin’de Türçe olarak basarak Türkiye’ye göndermişlerdir.
"Bu cemaat yıllarca Almanya’nın her tarafına ve Türkiye’ye Bediüzzaman Said Nursî’nin arzu ettiği tarzda güzel hizmetler götürmüştür. Çünkü Bediüzzaman Avrupa’nın İslâmlaşmasında Almanya’yı bir üs olarak düşünmüştür.
"Berlin’deki matbaa ve Köln’deki Nur Cemaati Alman kanunlarının kendilerine verdiği haklarla hiçbir engelle karşılaşmadan faaliyetlerini serbestçe sürdürmektedirler. Bu haklar, hangi inanca mensup olursa olsun, hatta bazılarımızın hoşuna gitmese de ateistlere de verilmiştir. Biz her ne kadar ateizmle fikir mücadelesi yapsak bile, fakat şahıs olarak ateistlerin insanî haklarını kısıtlayamayız. Ancak Hıristiyan ve Müslüman olarak beraberce dinimizi örnek bir şekilde yaşayarak ateistleri tekrar imana kazanma gayreti içinde olmalıyız."
1952 senesinde Üstad Bediüzzaman aleyhine açılan İstanbul Mahkemesinin diğer bir sanığı da Muhsin Alev’di. Kendisine yöneltilen suçlama ise, 1951 senesinde iki bin tane Gençlik Rehberi risalesini matbaada bastırmaktı.
Mezkûr yıllarda Üstad Bediüzzaman, gerek Gençlik Rehberi Mahkemesi, gerekse Samsun Mahkemeleri için iki yıl üst üste iki defa İstanbul’a gelip, üçer ay kalmıştı. Muhsin Alev bu yıllarda İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümünde öğrenci olarak bulunuyordu. Muhsin Alev’in felsefe konularında da Üstad Bediüzzaman’la ile konuştuğu olmuştu. Bir gün Üstad Bediüzzaman’la ders esnasında Sokrat’tan bahis açıyınca Muhsin Alev, Sokrat’ın zehir içerek intihar ettiğini söyledi. Bunun üzerine Bediüzzaman, Sokrat’ın intihar ettiğini kabul etmiyerek, şu cevabı verdi:
“Nasıl intihar edebilir? İntihar etmedi, mahkûm edildi. Zehir içmeye mahkûm edildi. Neticede zehir içirilerek öldürüldü.”
Muhsin Alev, Son Şahidler isimli eserin 4. cildinde yer alan hatıralarında, Üstad Bediüzzaman’ın en son telif ettiği Nur Âleminin Bir Anahtarı isimli risaleyle ilgili örnek bir hadiseyi şöyle aktarır:
“İstanbul’da 1953 senesi baharında en son eseri Nur Âleminin Bir Anahtarı’nı telif edip bitirmişti. Bu eserine bir isim koymak istiyordu. Bize ders vermek ve hem de istişârenin ehemmiyetini bildirmek için, bize sordu, istişâre yaptı. Neticede Nur Âleminin Bir Anahtarı isminde karar kılındı ve esere bu isim verildi.”
Muhsin Alev 1954 yılında Almanya’ya gitti ve buradaki Risale-i Nur hizmetlerinin ilk tohumunu attı. 1992 yılında gerçekleştirilen “İslâm Düşüncesinin 20. Asırda Yeniden Yapılanması ve Bediüzzaman Said Nursî” başlıklı uluslararası sempozyuma katılan Doç. Dr. Ursula Spuler, Almanya’daki Nur hizmetlerinin gelişiminini şöyle anlatır:
"36 yıl sonra, 1954’te talebesi Muhsin Alev’i Berlin’e göndermiştir. Bundan önce de Berlin Camii imamına Zülfikar isimli eserini göndermiştir. Muhsin Alev, Berlin’de güzel bir hizmet başlattı ve zamanla teşekkül eden cemaat Berlin’de bir matbaa kurulmasına muvaffak oldu. Türkiye’de basma imkânı bulamadıkları tevafuklu Kur’ân’ı burada bastırdılar. Ben böyle bir kitaba sahip olmakla kendimi mutlu addediyorum. Nur talebeleri daha sonra Risale-i Nurdan değişik eserleri Berlin’de Türçe olarak basarak Türkiye’ye göndermişlerdir.
"Bu cemaat yıllarca Almanya’nın her tarafına ve Türkiye’ye Bediüzzaman Said Nursî’nin arzu ettiği tarzda güzel hizmetler götürmüştür. Çünkü Bediüzzaman Avrupa’nın İslâmlaşmasında Almanya’yı bir üs olarak düşünmüştür.
"Berlin’deki matbaa ve Köln’deki Nur Cemaati Alman kanunlarının kendilerine verdiği haklarla hiçbir engelle karşılaşmadan faaliyetlerini serbestçe sürdürmektedirler. Bu haklar, hangi inanca mensup olursa olsun, hatta bazılarımızın hoşuna gitmese de ateistlere de verilmiştir. Biz her ne kadar ateizmle fikir mücadelesi yapsak bile, fakat şahıs olarak ateistlerin insanî haklarını kısıtlayamayız. Ancak Hıristiyan ve Müslüman olarak beraberce dinimizi örnek bir şekilde yaşayarak ateistleri tekrar imana kazanma gayreti içinde olmalıyız."