Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
İslamiyet
İslam Akaidi ve Fıkıh
İmanın Şartları
Allah'a İman
Müsbet İlimcilerin Allah'ın Varlığını İsbat Eden Söz Ve Delilleri..
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="genc_kalem" data-source="post: 169788" data-attributes="member: 15919"><p><strong><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: red">İlimler Allah'a Îmânımı Daha Çok Kuvvetlendiriyor </span></span></span><a href="http://ebook/008.htm#_ftn66" target="_blank"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><strong><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: red">[66]</span></span></span></strong></span></a></strong></p><p> </p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: red"><strong>Prof. Dr. Albert Macop Winsthis</strong></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="color: red"><strong>(Moleküler Biyoloji Mütehassısı)</strong></span></span></p><p> </p><p>«Acaba ilimle iştigal etmeyen diğer kimseler gibi ilim adamlarının da Allah'ın varlığına inanması ve onun kudsiyetini kabul etmesi normal midir?</p><p>ilmî buluşlar arasında insanın çok yüce bir yaratıcının gücüne inancını azaltabilecek keşifler de yer almakta mıdır?</p><p> </p><p>İşte zaman zaman ilim adamlarının birçok sahalarda bazı din yorumcularının yorumlarına ters düşen gerçekleri açığa çıkardıklarını zannedenlerin kafalarında dolaşan sorulardan birisi budur.</p><p> </p><p>Ben Üniversitede okurken ilim felsefesi branşını seçmiştim. Ve ilimler üzerinde tahsil yapacaktım. Yukardakilere benzer bir örnek geçmişti başımdan. Halalarımdan birisinin beni yanına alarak ilimler felsefesi tahsiline devam etmekten vazgeçirmek için ne kadar çalıştığını çok iyi hatırlarım. </p><p> </p><p>Çünkü ona göre ilimler felsefesi üzerindeki çalışmalarım, benim Allah'a olan îmânımı, yıkacaktı. Birçokları gibi o da, ilimle dinin birbiriyle çarpışan iki kuvvet olduğunu ve bir kişinin gönlünde ikisinin birlikte yer edemeyeceğini kabul ediyordu. <a href="http://ebook/008.htm#_ftn67" target="_blank"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="color: #0000ff">[67]</span></span></a> </p><p> </p><p>Ben değişik bilim dallarında çalışma yapmış ve uzun yıllarını hu yola vermiş birisi olarak ilim dünyasında Allah'a îmânımı sar-sacak hiçbir şeyle karşılaşmadığımı bütün kalbî samimiyetimle ifade ederim, timi çalışmalar benim Allah'a îmânımı sarsacağına bilâkis daha da kuvvetlendirdi. Ve eskisinden çok daha sağlam ve metin hale getirdi.</p><p> </p><p>Şüphesiz ki ilim, insanın, Allah'ın kudret ve azametini daha fazla görmesine yardım etmektedir, insanoğlu kendi etüd ve çalışma sahasında yeni bir şey keşfettikçe Allah'a karşı îmânı da faz-lalaşır...» </p><p> </p><p>«Nasıl ki müsbet ilim tıp dünyasında eskiden geçerli olan hacemat ve benzeri metodlan kaldırarak, teşhis ve tedavi gibi yeni metodlar getirmişse, modern ilmin diğer dallan da, insanın Allah ile olan münasebetleri konusunda birçok sapık inançları değiştirerek sağlam esaslar getirmiştir...» «Biz bu gerçekleri bildik diye Allah'a îmânımız sarsılacak değil, bilâkis ne kadar ilmimiz artarsa, onun yarattığı mahlûkatı ne kadar iyi bilirsek, îmânımız da o derece artacaktır.»</p><p> </p><p>«İnsanoğlu herhangi bir san'atkâraı elinden çıkan san'at eserini o san'at eserini meydana getiren san'atkârla ilgili birtakım bilgilere sahip olmadan inceleyip anlayamaz. </p><p> </p><p>Aynı şekilde biz, kâina-tm esrarı ve yeryüzünde yaşayan varlıkların -bilinmez yanları konusunda derin bilgiler elde ettikçe, onları yoktan varedip yaratan varlığın, yani Allah'ın kudret ve azametini daha çok anlayabiliriz. Ben canlı organizmayı konu edinen geniş bir ilim dalı olan «Mole-küler Biyoloji» üzerinde çalıştım. Ve gördüm ki, bu kâinatta Allah'ın yarattığı nesneler içerisinde canlı varlıklardan daha üstün bir yaratık mevcut değildir.</p><p> </p><p>Yürüdüğünüz bir patika yolun kenarında kendiliğinden bitmiş bir yoncaya bakınız. İnsan elinin mamulü olan sayısız ve harikulade yapılmış şeylerden hiç birisi onun kadar güzel ve onun kadar alımlı olabilir mi? İşte gördüğünüz o küçücük yonca canlı bir fabrikadır. Gece gündüz durmadan çalışır.</p><p> </p><p>Mütemadiyen binlerce kimyevî ve fizikî reaksiyonlar cereyan eder içinde. Protoplazmamn buyruğu altında neler olmaz neler. Protoplazma, bütün canlı varlıkların birleşiminde bulunan ana maddenin adıdır.</p><p> </p><p>Peki bu akıllan durduracak karmakarışıklıktaki canlı makine nereden gelmiştir? Onu Yüce Allah yalnız yaratmakla kalmamış, yaşamasını sağlamış, varlığını korumasını temin etmiş, nesilden ne-sile bütün kendi türünün özelliklerini ve hususiyetlerini devam ettirmesini takdir buyurmuş ve böylelikle bizim onu diğer bitkilerden ayırmamıza yardımcı olmuştur.</p><p> </p><p>Biyolojinin inceleme konuları arasında en büyük yeri; canlı varlıkların üremesi konusu işgal eder. Bu husus Allah'ın kudretinin en belirgin şekilde ortaya çıktığı alanlardan birisidir. Bir koca bitkinin üreyeceği bir hücre o derece küçük varlıktır ki, ancak binlerce defa büyülten mikroskoplar kullanılarak onu gözlemek mümkün olur. Ama ne gariptir ki o koca bitkinin bütün özellikleri, damarları, kabuğu, dah, budağı, kökü ve yaprağı, hacimleri son derece küçük mühendislerin gözetimi altında sonsuz bir dikkat ve itina ile inşa edilmektedir. </p><p> </p><p>Bu küçücük mühendisler, bitkinin meydana geldiği hücrenin içinde yaşarlar. İşte bu dikkatli mühendisler topluluğunun adına «kromozomlar» diyoruz. Bu son derece küçük yapıdaki mühendisler, çok nadir zamanlarda bu küçücük hücrelerin ürettikleri bitkinin özelliklerini değiştirebilirler...»</p><p> </p><p>«Bugün bilginler son derece önemil yeni bir keşfin eşiğinde bulunuyorlar. Bu keşif, laboratuarlarda ve deney tüpünde canlı varlık meydana getirmektir. Laboratuarlarda yaşayan bir varlık meydana getirme imkânı, ancak bugün elde edilmiş bulunuyor.</p><p> </p><p>Fakat bu meydana geliş ameliyesi, son derece basit ilkel ve eksikliklerle dola bir canlı türünün oluşmasından ibarettir. «Des oksiribo nitriklorik asit» adı verilen (DNA) madde belirli nisbette kimyevî maddelerin karışımıyla elde edilmiş bulunmaktadır. </p><p> </p><p>DNA bundan Önce ancak canlı hücrelerin içinde elde edilebilmekteydi. Halbuki bugün laboratuarda elde etmek mümkün olmuştur. DNA kısa formülüyle ifade edilen bu madde, nesiller boyu genetik özellikleri taşıyan ve bileşimindeki bütün canlılara kendi damgasını vurarak verasetin geçişini sağlayan ana hayat maddesidir.</p><p> </p><p>Ayrıca bazı canlı hücrelerin protopiazm alarmdaki DNA'lann alınarak başka türlerin protoplazmalarına koymak mümkün olmuştur. Bu ise, aşılanan maddenin genetik özelliklerinin tamamen farklı bir şekilde ortaya çıkmasına sebep olmaktadır.</p><p> </p><p>Biz insanların laboratuarda hazırladıkları DNA asitlerinin canlı hücrelerindeki protoplazmalara aşılanmaları halinde nasıl bir reaksiyonla karşılanacağını bilmiyoruz. Canlı hücre bu asitleri emecek mi, bileşimine kabul edip intibak edecek mi, yoksa tabiî organik maddelerde meydana gelen reaksiyonların aynısı burada da mı meydana gelecek? </p><p> </p><p> </p><p>Şu ana kadar bu sualin cevabını verebilmiş değildir-İşte <a href="http://ebook/008.htm#_ftn68" target="_blank"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="color: #0000ff">[68]</span></span></a> Bu güne kadar bu alanda sarfedilen çabalar kaderin eline bağlı bulunmaktadır. Bazı bilginler deney tüplerinde canlı varlıkların meydana getirilebileceğini imkânsız olarak kabul etmekte ve bu çabalar başarılı dahi olsa, kuşkularını belirtmektedirler <a href="http://ebook/008.htm#_ftn69" target="_blank"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="color: #0000ff">[69]</span></span></a> Peki böyle bir başarı bizim Allah'a karşı îmânımızı sarsabilecek midir? Hayır. Ancak sathî bir inançla Allah'a inanmış olanların îmânım sarsabilir. </p><p> </p><p>Ama derin bir düşünce ve tefekkürle inananları kat'iy-yen sarsmaz. Çünkü böyle bir ameliye Yüce Allah'ın yoktan vare-derek meydana getirdiği varlıkların derinliğini anlama bakımından bir yeni adımdan öte birşey olmaz. İnsanların omuz omuza verip keşfetmek için asırlarca çaba sarfettiği varlıkların ilk ve ana maddesini yoktan vareden yine O'dur.</p><p> </p><p>Şu halde Allah'a îmânımızı kuvvetlendirmek istiyorsak, haki-katları daha çok derinliğine inceleyelim ve gerçeği bütün derinliğiy-le kavramaya çalışalım...»<a href="http://ebook/008.htm#_ftn70" target="_blank"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="color: #0000ff">[70]</span></span></a></p><p> </p><p><strong><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: red">5 - Balttmtjre Kuşları Ve Çiçekler </span></span></span><a href="http://ebook/008.htm#_ftn71" target="_blank"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><strong><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: red">[71]</span></span></span></strong></span></a></strong></p><p> </p><p> </p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: red"><strong>Prof. Dr. Cecîl Hanıar - Biyolog</strong></span></span></p><p> </p><p>îlim âleminde gözümü nereye çevirsem, yücelerin yücesi bir yaratıcının varlığını gösteren eşi bulunmaz kanun ve nizamlar gördüm. Fevkalâde üstün yaratılış numunelerine şahit oldum.</p><p> </p><p>Güneşli bir günde ağaçlı bir yolda yürü ve çiçeklerin yapısındaki eşsiz güzelliği düşün bir an. Kuşların sesine kulak-ver. Ağaçların garip yaratılışlarına gözünü dik... Acaba yığınlarca böcekleri kendine çeken ve böyleye yeni bir aşılanmayı ve ertesi yıla daha çok mahsul almayı sağlayan o çiçeklerdeki eşsiz tat kendiliğinden meydana gelmiş olabilir mi? </p><p> </p><p>Çok küçük aşılayıcı tozların bir çiçeğin dişi organına düşmesi veya yumurtacığına girmesi ve böylelikle aşılanma işleminin tamamlanıp tohumun meydana gelmesi tesadüfen olabilir mi hiç?</p><p> </p><p>Mantıkî değil midir ki; bizim farkına varmadığımız bir kudret'in herşeyi düzenleyip bir nizama soktuğunu ve henüz başlangıcında bulunduğumuz bir yolun kanunlarını tanzim ettiğini kabul edelim. Ve Allah'ın varlığına inanalım. </p><p> </p><p>Mümkün değil midir ki; bir kuş yalnız alışık olduğu için değil, bizim onun sesine hayran olduğumuz ve Cenab-ı Allah'ın onun ötmesini istediği için ötmüş olsun? </p><p> </p><p>Yeryüzünde her gün sayısız kuşlar öter. Ve yaratanına karşı sayısız medh'ü senalar yaparlar! </p><p> </p><p>Ama bizim kısır ve yetersiz kulaklarımız duymaz onları... Yer yüzünde Allah'ın sayısız lutuflan ve ihsanları var kullarının üzerinde ama insanoğlunun kapalı gözlerini açıp onları görmesini bekliyor hepsi. Baltimure Kuşu'nun yuvasını kim yapıyor?</p><p> </p><p>Kim öğretmiş bu kuşa bu üstün yuva yapma san'atmı ?</p><p> </p><p>Neden benziyor bu kuşların yaptığı yuvaların hepsi birbirine?</p><p> </p><p>içgüdü mü diyeceksin? Belki. Böyle demekle sorudan kurtulmak mümkün ama, verilen cevap eksiktir elbette... Çünkü içgüdü dediğimiz şey nedir? Bazıları derler ki; canlıların öğrenme yoluyla değil de, doğuştan edindikleri bilgiler... Halbuki buna Allah'ın canlı varlıklara verdiği kuvvet ve kudret desek daha mantıklı davranmış olmaz mıyız? </p><p> </p><p>Cenab-ı Allah'ın bu varlıkları belirli kanunlara göre yarattığını ve bizim bu kanunların mahiyetini henüz tamamıyla öğrenmemiş olduğumuzu kabul etsek, daha makul olmaz mı?</p><p> </p><p>Evet ben de inanıyorum Allah'ın varlığına. O'nun bu kâinatı ratıp koruduğunu ve herşeye gücünün yettiğini kabul ediyorum. Yalnız bu kadar da değil. İnsan denilen yaratığın bütün zerrelerini, O'nun sonsuz bir dikkatle koruduğunu da kabul ediyorum.</p><p> </p><p>Bu köklü inançlarım, kalbimi dolduran bu derin duygular, yalnızca Amerika'nın katolik kültürünün mahsulü değil. Bu kültürün yanı sıra, ilmî tecrübelerimin ve müşahedelerimin de katkısı var. Kâinatta gördüğüm akılları durdurucu gerçeklerin şuuruma, hislerime ve kendi iç dünyama yaptıkları rolü büyüktür.</p><p> </p><p>İnsanoğlu gözünü nereye çevirirse çevirsin, yığınlarca cevaplan-dıramıyacağı sorularla karşılaşır. Bu sorulara cevap vermek için çırpınıp dururken sayısız tahminler yapar, hayâller kurar. Sonra onların birçoğundan vazgeçer veya büsbütün değiştirir. </p><p> </p><p>Daha sorulan sorunun cevabını vermeden söylediği sözleri değiştirmek sorunda kalır. Kâinatla .ilgili ne kadar soruların cevabını bulmuştur insanoğlu? Ve daha nicelerini bulacaktır, yıllarından yıllar eskidikçe? Ama ne yazık ki, insanoğlu bilgisinin artmasıyla Allah ile alâkalı bilgisi de artmamış, bilâkis insan kâinatın sırlarından birisini yakaladığını hissettikçe, bu yakaladığı bilgi kırıntısı, onun Allah'ın varlığı ile ilgili düşüncesini zayıflatmış ve böyle bir ihtiyacın lüzumunu azaltmıştır. Halbuki insanlık için bulunan bu gerçekler, görünen kâinatın ötesinde herşeyi yöneten yüce bir tanrının varlığını kabul etmenin apaçık delilleri olmak gerekirdi.</p><p> </p><p>Biz bu laboratuara girip mikroskobun altına koyduğumuz bir damla kültürlü suyu incelediğimiz zaman da, o suyun içerisinde müdhiş bir hâdiseyle karşılaşırız. Gördüğümüz bir âlemdir sanki.</p><p> </p><p>Yavaş yavaş bir amip kımıldanır durur suyun içinde. Küçük bir varlığın etrafına doğru hareket ettiğini ve onu organlarıyla sardığını görürüz. Bir de bakarsınız ki, organları içerisine giren bu canlı ami-pin çok ince vücudu içerisinde emilip hazmediliyor. Dahası var; bu emilen canlının artıklarının amipin organlarından çıkışım da gözetleyebiliriz. Sonra bir süre daha bu canlı varlığı gözetlediğimiz zaman onun nasıl ikiye bölündüğünü ve ikiye bölünen bu hayvanın yeni bir canlı meydana getirdiğini müşahede ederiz. Amip, tek hücreli bir canlıdır. </p><p> </p><p>Diğer büyük varlıkların binlerce, hatta milyonlarca hücreyle yapabildikleri biyolojik vazifeleri, o tek bir hücreyle becerir. Şüphesiz ki son derece küçük olan bu garip hayvanın yapılabilmesi için tesadüfün ötesinde çok büyük şeylere ihtiyaç vardır.</p><p> </p><p>Doğruyu söylemek gerekirse, biyokimya ile uğraşan bilginler, hayat fenomeninin esrarını, Ümî etüdlerin hiçbir alanda keşfedemedikleri kadar inceliğine ve derinliğine keşfetmişlerdir. Bir takım kimseler, midenin hazım ameliyesine, sonra hazmedilen şeylerin organlar tarafından emilmesindeki gizli faaliyetlere bakarak bunu kutsal yaratıcının varlığına delil gösteriyorlardı. </p><p> </p><p>Ama günümüzde bu ameliyelerin nasıl meydana geldiği açıklanabilmiş ve bu organların yaptıkları kimyasal reaksiyonlar öğrenilmiş ve her reaksiyondan sonra gerçekleşen asit teşekkülü anlaşılabilmiştir.</p><p> </p><p>Bütün bunlar acaba bu feromenlerin Allah'ın varlığına delâlet eden bir yanının kalmadığına mı delildir? Bir an için öyle kabul edecek olsak bile, bunca reaksiyonların teşekkülünü plânlayan kimdir? Hücre içindeki bunca enzimlerin o derece muhkem, ince ve sağlam bir şekilde cereyanını kim temin etmektedir?</p><p> </p><p>Organizmadaki sayısız reaksiyonları ve iç içe cereyan eden hadiseleri gösteren grafiklerden herhangi birisine bakıldığı zaman insanın bu ameliyelerin tesadüf yoluyla kat'iyyen gerçekleşemiyeceğme inanıp kabul etmesi için kâfidir. Öyle tahmin ediyorum ki, biyokimya ilmi, Allah'ın kâinata koyduğu ve hayatı yaratırken câri kıldığı kanunun, başka hiçbir alanda buradaki kadar açık ve seçik görüldüğünü gösteremez.</p><p> </p><p>Gözümüzü gökyüzüne diktiğimizde üstümüzdeki boşlukta gördüğümüz yığınlarca yıldızlar ve gezegenler hayretimizi çeker. Geceler geceleri kovalamasına, mevsimler mevsimlerden sonra gelmesine, yılların yılları izlemesine, asırların ve nesillerin geçmesine rağmen bir parmak ucu kadar şaşmayan bu ince nizamı takip edenler hayretler içerisinde kalırlar. </p><p> </p><p>Bütün gökcisimleri eşsiz bir yörüngede ve düzen içerisinde dönüp durmaktadırlar. Buradaki düzene bakarak yıllarca önce meydana gelecek bir güneş veya ay tutul-</p><p>masını haber verebilir. </p><p> </p><p>Bütün bunlara rağmen, hangi akıllı kalkıp da, bu yıldızların ve gökcisimlerinin bu korkunç fezaya başıboş savrulmuş madde yığınlarının tesadüfen birleşmesinden meydana gelebileceğini iddia edebilir? </p><p> </p><p>Eğer bu varlıkların değişmez bir nizamı ve takip etmek zorunda oldukları belirli bir kanunu olmasaydı; insanoğlu onlara güvenerek okyanuslara açılabilir, denizlere dalabilir iniydi? Onlara dayanarak göğün boşluğundaki uçaklar atmosfer tabakası içerisinde yol alabilir miydi? </p><p> </p><p>Allah'ın varlığım kabul etmeyen birçok kişiler vardır ki, yine de bu gökcisimlerinin özel kanunlara tâbi olduğunu, belirli bir düzeni takip ettiğini ve gökten düşer gibi kendiliğinden düşmüş, oldum olasıya meydana gelmiş bir şey olmadığını kabul ederler.</p><p> </p><p>Hakikaten bir mikroskobun altında gördüğümüz bir damla kirli sudan tutun da, büyük çaplı teleskoplarla seyrettiğimiz yıldızlara ve gökcisimlerine kadar bütün kâinatta hâkim olan bu eşsiz nizamı ve son derece ince kanun ve prensipleri kavramak, insanoğlunun vüs'atının dışındadır. </p><p> </p><p>Eğer insanlık keşfedilip anlaşılması gereken kanunların tabiî âleme hâkim olduğunu kabul etmeseydi, onları araştırmak için yıllarını heba etmezdi, tşte tabiat nizamındaki ahengi ifade eden bu inanç ve güvenç ile yola çikılmamış olsaydı, yapılan çalışmaların hepsi verimsiz, lüzumsuz boş bir çalışma olmanın ötesine geçemezdi.</p><p> </p><p>Eğer tabiatta her tecrübe bir diğerine muhalif sonuçlar verecek olsaydı, yahut ta, genel geçerli kanunlar yerine içinde yaşadığımız âleme tesadüf hâkim olsaydı, insanoğlu ilmin hangi dalında ilerleme kaydedebilirdi? Ama bu kanonların varlığı ve kabulüyle ilim yol alabilmiştir. İşte bütün bu kanunların ötesinde yücelerin yücesi bir yaratıcı vardır. </p><p> </p><p>Bunca kanun ve nizamın gerisinde çok , daha üstün bir yaratıcı ve plânlayıeınm bulunmaması ihtimalini akıl kabul etmez. İnsanoğlu ne zaman yeni bir kanunla karşılaşırsa, duyacağı ses sadece «Beni yaratan Allah'tır İnsanoğlu sadece Allah'ın yarattığı beni, keşf edebilmektedir.» sedalarıdır.</p><p> </p><p>Şüphesiz ki Allah'ın varlığı, benim günlük hayatımda hiç şüphe etmediğim ilmî gerçeklerden çok daha büyük bir gerçektir. </p><p> </p><p>Biz her ne kadar yıldızların yörüngelerini tâyin ediyor, şekillerini anlayabiliyor veya amipi bir mikroskop denilen camdan mamul âletin altında inceleyebiliyorsak da, Allah'ın varlığıyla ilgili elle dokunabilir ve maddî cinsten birşey ortaya koyamıyoruz. Ama insanoğlu O'na şahsen yönelmedikçe ve kendini vermedikçe kat'iyyen O'nu anlayıp kavrayamaz. </p><p> </p><p>Bir kişi mikroskobun başına geçip inceleyeceği canlıyı gözleme tabi tutmazsa amipin yaşantısını göremez ve o zaman böyle bir varlığın bulunmadığı konusunda münakaşalara girişir ve uzun uzadıya tartışmalar yapar. Fakat mikroskoba kendini verip, amip denilen canlıyı mikroskobun altında görürse, dayandığı bütün inkâr delilleri kendiliğinden yıkılır gider. </p><p> </p><p>Allah'ın varlığıyla ilgili durum da böyledir. İnsanoğlu Allah konusunda U2un uzun tartışmalara girişebilir. Ama kendini O'na verip O'nu kavramaya çalıştığı zaman dayandığı bütün inkâr delilleri yıkılır ve O'nun varlığını kabulden başka yapacağı birşey kalmaz. Şu kadar var ki; buradaki deney tamamen kişiseldir, insan başını kaldırmayı ve, kendini Allah'a vermeyi reddettiği müddetçe, mânâsız münakaşaları ve tartışmaları uzayıp gidecektir. Allah'ın nuru, ancak O'nu arayanların kalbine doğar.</p><p> </p><p>Evet ben bu kâinatın ve benim Rabbtm olan Allah'a kesin olarak inanıyorum. Hem kendi dünyamda, hem de etrafımı saran âlemde bütünüyle O'nu görüyor ve biliyorum.<a href="http://ebook/008.htm#_ftn72" target="_blank"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="color: #0000ff">[72]</span></span></a></p><p> </p><p><u>Dipnotlar:</u></p><p><a href="http://ebook/008.htm#_ftnref67" target="_blank"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="color: #0000ff">[67]</span></span></a> Bu anlayış, ilimle bağdaşmayan Hristiyanlığın bazı za'fından kaynaklanmaktadır. (Müellif)</p><p> </p><p><a href="http://ebook/008.htm#_ftnref68" target="_blank"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="color: #0000ff">[68]</span></span></a> Bu söz 1958 yılında söylenmiştir</p><p> </p><p><a href="http://ebook/008.htm#_ftnref69" target="_blank"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="color: #0000ff">[69]</span></span></a> İngiliz Tıp otoritelerinin bu konuda sağladıkları ve «Tüp Bebek« adıyla şöhret bulan tıbbî başarıyı okuyucularımıza hatırlatmak isteriz. "(Müellif)</p><p> </p><p><a href="http://ebook/008.htm#_ftnref70" target="_blank"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="color: #0000ff">[70]</span></span></a> Ali Arslan Aydın, İslam İnançları, (Tevhid Ve İlm-i Kelam), Gonca Yayınları: 247-250.</p><p> </p><p><a href="http://ebook/008.htm#_ftnref71" target="_blank"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="color: #0000ff">[71]</span></span></a> John Clover MONSMA'nm a.g.e., tercemesi. c. I. s. 258-265'den-naklen</p><p> </p><p><a href="http://ebook/008.htm#_ftnref72" target="_blank"><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="color: #0000ff">[72]</span></span></a> Ali Arslan Aydın, İslam İnançları, (Tevhid Ve İlm-i Kelam), Gonca Yayınları: 251-255.</p></blockquote><p></p>
[QUOTE="genc_kalem, post: 169788, member: 15919"] [B][FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=red]İlimler Allah'a Îmânımı Daha Çok Kuvvetlendiriyor [/COLOR][/SIZE][/FONT][URL="http://ebook/008.htm#_ftn66"][FONT=Times New Roman][B][FONT=Times New Roman][SIZE=3][COLOR=red][66][/COLOR][/SIZE][/FONT][/B][/FONT][/URL][/B] [SIZE=3][COLOR=red][B]Prof. Dr. Albert Macop Winsthis[/B][/COLOR][/SIZE] [SIZE=3][COLOR=red][B](Moleküler Biyoloji Mütehassısı)[/B][/COLOR][/SIZE] «Acaba ilimle iştigal etmeyen diğer kimseler gibi ilim adamlarının da Allah'ın varlığına inanması ve onun kudsiyetini kabul etmesi normal midir? ilmî buluşlar arasında insanın çok yüce bir yaratıcının gücüne inancını azaltabilecek keşifler de yer almakta mıdır? İşte zaman zaman ilim adamlarının birçok sahalarda bazı din yorumcularının yorumlarına ters düşen gerçekleri açığa çıkardıklarını zannedenlerin kafalarında dolaşan sorulardan birisi budur. Ben Üniversitede okurken ilim felsefesi branşını seçmiştim. Ve ilimler üzerinde tahsil yapacaktım. Yukardakilere benzer bir örnek geçmişti başımdan. Halalarımdan birisinin beni yanına alarak ilimler felsefesi tahsiline devam etmekten vazgeçirmek için ne kadar çalıştığını çok iyi hatırlarım. Çünkü ona göre ilimler felsefesi üzerindeki çalışmalarım, benim Allah'a olan îmânımı, yıkacaktı. Birçokları gibi o da, ilimle dinin birbiriyle çarpışan iki kuvvet olduğunu ve bir kişinin gönlünde ikisinin birlikte yer edemeyeceğini kabul ediyordu. [URL="http://ebook/008.htm#_ftn67"][FONT=Times New Roman][COLOR=#0000ff][67][/COLOR][/FONT][/URL] Ben değişik bilim dallarında çalışma yapmış ve uzun yıllarını hu yola vermiş birisi olarak ilim dünyasında Allah'a îmânımı sar-sacak hiçbir şeyle karşılaşmadığımı bütün kalbî samimiyetimle ifade ederim, timi çalışmalar benim Allah'a îmânımı sarsacağına bilâkis daha da kuvvetlendirdi. Ve eskisinden çok daha sağlam ve metin hale getirdi. Şüphesiz ki ilim, insanın, Allah'ın kudret ve azametini daha fazla görmesine yardım etmektedir, insanoğlu kendi etüd ve çalışma sahasında yeni bir şey keşfettikçe Allah'a karşı îmânı da faz-lalaşır...» «Nasıl ki müsbet ilim tıp dünyasında eskiden geçerli olan hacemat ve benzeri metodlan kaldırarak, teşhis ve tedavi gibi yeni metodlar getirmişse, modern ilmin diğer dallan da, insanın Allah ile olan münasebetleri konusunda birçok sapık inançları değiştirerek sağlam esaslar getirmiştir...» «Biz bu gerçekleri bildik diye Allah'a îmânımız sarsılacak değil, bilâkis ne kadar ilmimiz artarsa, onun yarattığı mahlûkatı ne kadar iyi bilirsek, îmânımız da o derece artacaktır.» «İnsanoğlu herhangi bir san'atkâraı elinden çıkan san'at eserini o san'at eserini meydana getiren san'atkârla ilgili birtakım bilgilere sahip olmadan inceleyip anlayamaz. Aynı şekilde biz, kâina-tm esrarı ve yeryüzünde yaşayan varlıkların -bilinmez yanları konusunda derin bilgiler elde ettikçe, onları yoktan varedip yaratan varlığın, yani Allah'ın kudret ve azametini daha çok anlayabiliriz. Ben canlı organizmayı konu edinen geniş bir ilim dalı olan «Mole-küler Biyoloji» üzerinde çalıştım. Ve gördüm ki, bu kâinatta Allah'ın yarattığı nesneler içerisinde canlı varlıklardan daha üstün bir yaratık mevcut değildir. Yürüdüğünüz bir patika yolun kenarında kendiliğinden bitmiş bir yoncaya bakınız. İnsan elinin mamulü olan sayısız ve harikulade yapılmış şeylerden hiç birisi onun kadar güzel ve onun kadar alımlı olabilir mi? İşte gördüğünüz o küçücük yonca canlı bir fabrikadır. Gece gündüz durmadan çalışır. Mütemadiyen binlerce kimyevî ve fizikî reaksiyonlar cereyan eder içinde. Protoplazmamn buyruğu altında neler olmaz neler. Protoplazma, bütün canlı varlıkların birleşiminde bulunan ana maddenin adıdır. Peki bu akıllan durduracak karmakarışıklıktaki canlı makine nereden gelmiştir? Onu Yüce Allah yalnız yaratmakla kalmamış, yaşamasını sağlamış, varlığını korumasını temin etmiş, nesilden ne-sile bütün kendi türünün özelliklerini ve hususiyetlerini devam ettirmesini takdir buyurmuş ve böylelikle bizim onu diğer bitkilerden ayırmamıza yardımcı olmuştur. Biyolojinin inceleme konuları arasında en büyük yeri; canlı varlıkların üremesi konusu işgal eder. Bu husus Allah'ın kudretinin en belirgin şekilde ortaya çıktığı alanlardan birisidir. Bir koca bitkinin üreyeceği bir hücre o derece küçük varlıktır ki, ancak binlerce defa büyülten mikroskoplar kullanılarak onu gözlemek mümkün olur. Ama ne gariptir ki o koca bitkinin bütün özellikleri, damarları, kabuğu, dah, budağı, kökü ve yaprağı, hacimleri son derece küçük mühendislerin gözetimi altında sonsuz bir dikkat ve itina ile inşa edilmektedir. Bu küçücük mühendisler, bitkinin meydana geldiği hücrenin içinde yaşarlar. İşte bu dikkatli mühendisler topluluğunun adına «kromozomlar» diyoruz. Bu son derece küçük yapıdaki mühendisler, çok nadir zamanlarda bu küçücük hücrelerin ürettikleri bitkinin özelliklerini değiştirebilirler...» «Bugün bilginler son derece önemil yeni bir keşfin eşiğinde bulunuyorlar. Bu keşif, laboratuarlarda ve deney tüpünde canlı varlık meydana getirmektir. Laboratuarlarda yaşayan bir varlık meydana getirme imkânı, ancak bugün elde edilmiş bulunuyor. Fakat bu meydana geliş ameliyesi, son derece basit ilkel ve eksikliklerle dola bir canlı türünün oluşmasından ibarettir. «Des oksiribo nitriklorik asit» adı verilen (DNA) madde belirli nisbette kimyevî maddelerin karışımıyla elde edilmiş bulunmaktadır. DNA bundan Önce ancak canlı hücrelerin içinde elde edilebilmekteydi. Halbuki bugün laboratuarda elde etmek mümkün olmuştur. DNA kısa formülüyle ifade edilen bu madde, nesiller boyu genetik özellikleri taşıyan ve bileşimindeki bütün canlılara kendi damgasını vurarak verasetin geçişini sağlayan ana hayat maddesidir. Ayrıca bazı canlı hücrelerin protopiazm alarmdaki DNA'lann alınarak başka türlerin protoplazmalarına koymak mümkün olmuştur. Bu ise, aşılanan maddenin genetik özelliklerinin tamamen farklı bir şekilde ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Biz insanların laboratuarda hazırladıkları DNA asitlerinin canlı hücrelerindeki protoplazmalara aşılanmaları halinde nasıl bir reaksiyonla karşılanacağını bilmiyoruz. Canlı hücre bu asitleri emecek mi, bileşimine kabul edip intibak edecek mi, yoksa tabiî organik maddelerde meydana gelen reaksiyonların aynısı burada da mı meydana gelecek? Şu ana kadar bu sualin cevabını verebilmiş değildir-İşte [URL="http://ebook/008.htm#_ftn68"][FONT=Times New Roman][COLOR=#0000ff][68][/COLOR][/FONT][/URL] Bu güne kadar bu alanda sarfedilen çabalar kaderin eline bağlı bulunmaktadır. Bazı bilginler deney tüplerinde canlı varlıkların meydana getirilebileceğini imkânsız olarak kabul etmekte ve bu çabalar başarılı dahi olsa, kuşkularını belirtmektedirler [URL="http://ebook/008.htm#_ftn69"][FONT=Times New Roman][COLOR=#0000ff][69][/COLOR][/FONT][/URL] Peki böyle bir başarı bizim Allah'a karşı îmânımızı sarsabilecek midir? Hayır. Ancak sathî bir inançla Allah'a inanmış olanların îmânım sarsabilir. Ama derin bir düşünce ve tefekkürle inananları kat'iy-yen sarsmaz. Çünkü böyle bir ameliye Yüce Allah'ın yoktan vare-derek meydana getirdiği varlıkların derinliğini anlama bakımından bir yeni adımdan öte birşey olmaz. İnsanların omuz omuza verip keşfetmek için asırlarca çaba sarfettiği varlıkların ilk ve ana maddesini yoktan vareden yine O'dur. Şu halde Allah'a îmânımızı kuvvetlendirmek istiyorsak, haki-katları daha çok derinliğine inceleyelim ve gerçeği bütün derinliğiy-le kavramaya çalışalım...»[URL="http://ebook/008.htm#_ftn70"][FONT=Times New Roman][COLOR=#0000ff][70][/COLOR][/FONT][/URL] [B][FONT=Times New Roman][SIZE=4][COLOR=red]5 - Balttmtjre Kuşları Ve Çiçekler [/COLOR][/SIZE][/FONT][URL="http://ebook/008.htm#_ftn71"][FONT=Times New Roman][B][FONT=Times New Roman][SIZE=4][COLOR=red][71][/COLOR][/SIZE][/FONT][/B][/FONT][/URL][/B] [SIZE=4][COLOR=red][B]Prof. Dr. Cecîl Hanıar - Biyolog[/B][/COLOR][/SIZE] îlim âleminde gözümü nereye çevirsem, yücelerin yücesi bir yaratıcının varlığını gösteren eşi bulunmaz kanun ve nizamlar gördüm. Fevkalâde üstün yaratılış numunelerine şahit oldum. Güneşli bir günde ağaçlı bir yolda yürü ve çiçeklerin yapısındaki eşsiz güzelliği düşün bir an. Kuşların sesine kulak-ver. Ağaçların garip yaratılışlarına gözünü dik... Acaba yığınlarca böcekleri kendine çeken ve böyleye yeni bir aşılanmayı ve ertesi yıla daha çok mahsul almayı sağlayan o çiçeklerdeki eşsiz tat kendiliğinden meydana gelmiş olabilir mi? Çok küçük aşılayıcı tozların bir çiçeğin dişi organına düşmesi veya yumurtacığına girmesi ve böylelikle aşılanma işleminin tamamlanıp tohumun meydana gelmesi tesadüfen olabilir mi hiç? Mantıkî değil midir ki; bizim farkına varmadığımız bir kudret'in herşeyi düzenleyip bir nizama soktuğunu ve henüz başlangıcında bulunduğumuz bir yolun kanunlarını tanzim ettiğini kabul edelim. Ve Allah'ın varlığına inanalım. Mümkün değil midir ki; bir kuş yalnız alışık olduğu için değil, bizim onun sesine hayran olduğumuz ve Cenab-ı Allah'ın onun ötmesini istediği için ötmüş olsun? Yeryüzünde her gün sayısız kuşlar öter. Ve yaratanına karşı sayısız medh'ü senalar yaparlar! Ama bizim kısır ve yetersiz kulaklarımız duymaz onları... Yer yüzünde Allah'ın sayısız lutuflan ve ihsanları var kullarının üzerinde ama insanoğlunun kapalı gözlerini açıp onları görmesini bekliyor hepsi. Baltimure Kuşu'nun yuvasını kim yapıyor? Kim öğretmiş bu kuşa bu üstün yuva yapma san'atmı ? Neden benziyor bu kuşların yaptığı yuvaların hepsi birbirine? içgüdü mü diyeceksin? Belki. Böyle demekle sorudan kurtulmak mümkün ama, verilen cevap eksiktir elbette... Çünkü içgüdü dediğimiz şey nedir? Bazıları derler ki; canlıların öğrenme yoluyla değil de, doğuştan edindikleri bilgiler... Halbuki buna Allah'ın canlı varlıklara verdiği kuvvet ve kudret desek daha mantıklı davranmış olmaz mıyız? Cenab-ı Allah'ın bu varlıkları belirli kanunlara göre yarattığını ve bizim bu kanunların mahiyetini henüz tamamıyla öğrenmemiş olduğumuzu kabul etsek, daha makul olmaz mı? Evet ben de inanıyorum Allah'ın varlığına. O'nun bu kâinatı ratıp koruduğunu ve herşeye gücünün yettiğini kabul ediyorum. Yalnız bu kadar da değil. İnsan denilen yaratığın bütün zerrelerini, O'nun sonsuz bir dikkatle koruduğunu da kabul ediyorum. Bu köklü inançlarım, kalbimi dolduran bu derin duygular, yalnızca Amerika'nın katolik kültürünün mahsulü değil. Bu kültürün yanı sıra, ilmî tecrübelerimin ve müşahedelerimin de katkısı var. Kâinatta gördüğüm akılları durdurucu gerçeklerin şuuruma, hislerime ve kendi iç dünyama yaptıkları rolü büyüktür. İnsanoğlu gözünü nereye çevirirse çevirsin, yığınlarca cevaplan-dıramıyacağı sorularla karşılaşır. Bu sorulara cevap vermek için çırpınıp dururken sayısız tahminler yapar, hayâller kurar. Sonra onların birçoğundan vazgeçer veya büsbütün değiştirir. Daha sorulan sorunun cevabını vermeden söylediği sözleri değiştirmek sorunda kalır. Kâinatla .ilgili ne kadar soruların cevabını bulmuştur insanoğlu? Ve daha nicelerini bulacaktır, yıllarından yıllar eskidikçe? Ama ne yazık ki, insanoğlu bilgisinin artmasıyla Allah ile alâkalı bilgisi de artmamış, bilâkis insan kâinatın sırlarından birisini yakaladığını hissettikçe, bu yakaladığı bilgi kırıntısı, onun Allah'ın varlığı ile ilgili düşüncesini zayıflatmış ve böyle bir ihtiyacın lüzumunu azaltmıştır. Halbuki insanlık için bulunan bu gerçekler, görünen kâinatın ötesinde herşeyi yöneten yüce bir tanrının varlığını kabul etmenin apaçık delilleri olmak gerekirdi. Biz bu laboratuara girip mikroskobun altına koyduğumuz bir damla kültürlü suyu incelediğimiz zaman da, o suyun içerisinde müdhiş bir hâdiseyle karşılaşırız. Gördüğümüz bir âlemdir sanki. Yavaş yavaş bir amip kımıldanır durur suyun içinde. Küçük bir varlığın etrafına doğru hareket ettiğini ve onu organlarıyla sardığını görürüz. Bir de bakarsınız ki, organları içerisine giren bu canlı ami-pin çok ince vücudu içerisinde emilip hazmediliyor. Dahası var; bu emilen canlının artıklarının amipin organlarından çıkışım da gözetleyebiliriz. Sonra bir süre daha bu canlı varlığı gözetlediğimiz zaman onun nasıl ikiye bölündüğünü ve ikiye bölünen bu hayvanın yeni bir canlı meydana getirdiğini müşahede ederiz. Amip, tek hücreli bir canlıdır. Diğer büyük varlıkların binlerce, hatta milyonlarca hücreyle yapabildikleri biyolojik vazifeleri, o tek bir hücreyle becerir. Şüphesiz ki son derece küçük olan bu garip hayvanın yapılabilmesi için tesadüfün ötesinde çok büyük şeylere ihtiyaç vardır. Doğruyu söylemek gerekirse, biyokimya ile uğraşan bilginler, hayat fenomeninin esrarını, Ümî etüdlerin hiçbir alanda keşfedemedikleri kadar inceliğine ve derinliğine keşfetmişlerdir. Bir takım kimseler, midenin hazım ameliyesine, sonra hazmedilen şeylerin organlar tarafından emilmesindeki gizli faaliyetlere bakarak bunu kutsal yaratıcının varlığına delil gösteriyorlardı. Ama günümüzde bu ameliyelerin nasıl meydana geldiği açıklanabilmiş ve bu organların yaptıkları kimyasal reaksiyonlar öğrenilmiş ve her reaksiyondan sonra gerçekleşen asit teşekkülü anlaşılabilmiştir. Bütün bunlar acaba bu feromenlerin Allah'ın varlığına delâlet eden bir yanının kalmadığına mı delildir? Bir an için öyle kabul edecek olsak bile, bunca reaksiyonların teşekkülünü plânlayan kimdir? Hücre içindeki bunca enzimlerin o derece muhkem, ince ve sağlam bir şekilde cereyanını kim temin etmektedir? Organizmadaki sayısız reaksiyonları ve iç içe cereyan eden hadiseleri gösteren grafiklerden herhangi birisine bakıldığı zaman insanın bu ameliyelerin tesadüf yoluyla kat'iyyen gerçekleşemiyeceğme inanıp kabul etmesi için kâfidir. Öyle tahmin ediyorum ki, biyokimya ilmi, Allah'ın kâinata koyduğu ve hayatı yaratırken câri kıldığı kanunun, başka hiçbir alanda buradaki kadar açık ve seçik görüldüğünü gösteremez. Gözümüzü gökyüzüne diktiğimizde üstümüzdeki boşlukta gördüğümüz yığınlarca yıldızlar ve gezegenler hayretimizi çeker. Geceler geceleri kovalamasına, mevsimler mevsimlerden sonra gelmesine, yılların yılları izlemesine, asırların ve nesillerin geçmesine rağmen bir parmak ucu kadar şaşmayan bu ince nizamı takip edenler hayretler içerisinde kalırlar. Bütün gökcisimleri eşsiz bir yörüngede ve düzen içerisinde dönüp durmaktadırlar. Buradaki düzene bakarak yıllarca önce meydana gelecek bir güneş veya ay tutul- masını haber verebilir. Bütün bunlara rağmen, hangi akıllı kalkıp da, bu yıldızların ve gökcisimlerinin bu korkunç fezaya başıboş savrulmuş madde yığınlarının tesadüfen birleşmesinden meydana gelebileceğini iddia edebilir? Eğer bu varlıkların değişmez bir nizamı ve takip etmek zorunda oldukları belirli bir kanunu olmasaydı; insanoğlu onlara güvenerek okyanuslara açılabilir, denizlere dalabilir iniydi? Onlara dayanarak göğün boşluğundaki uçaklar atmosfer tabakası içerisinde yol alabilir miydi? Allah'ın varlığım kabul etmeyen birçok kişiler vardır ki, yine de bu gökcisimlerinin özel kanunlara tâbi olduğunu, belirli bir düzeni takip ettiğini ve gökten düşer gibi kendiliğinden düşmüş, oldum olasıya meydana gelmiş bir şey olmadığını kabul ederler. Hakikaten bir mikroskobun altında gördüğümüz bir damla kirli sudan tutun da, büyük çaplı teleskoplarla seyrettiğimiz yıldızlara ve gökcisimlerine kadar bütün kâinatta hâkim olan bu eşsiz nizamı ve son derece ince kanun ve prensipleri kavramak, insanoğlunun vüs'atının dışındadır. Eğer insanlık keşfedilip anlaşılması gereken kanunların tabiî âleme hâkim olduğunu kabul etmeseydi, onları araştırmak için yıllarını heba etmezdi, tşte tabiat nizamındaki ahengi ifade eden bu inanç ve güvenç ile yola çikılmamış olsaydı, yapılan çalışmaların hepsi verimsiz, lüzumsuz boş bir çalışma olmanın ötesine geçemezdi. Eğer tabiatta her tecrübe bir diğerine muhalif sonuçlar verecek olsaydı, yahut ta, genel geçerli kanunlar yerine içinde yaşadığımız âleme tesadüf hâkim olsaydı, insanoğlu ilmin hangi dalında ilerleme kaydedebilirdi? Ama bu kanonların varlığı ve kabulüyle ilim yol alabilmiştir. İşte bütün bu kanunların ötesinde yücelerin yücesi bir yaratıcı vardır. Bunca kanun ve nizamın gerisinde çok , daha üstün bir yaratıcı ve plânlayıeınm bulunmaması ihtimalini akıl kabul etmez. İnsanoğlu ne zaman yeni bir kanunla karşılaşırsa, duyacağı ses sadece «Beni yaratan Allah'tır İnsanoğlu sadece Allah'ın yarattığı beni, keşf edebilmektedir.» sedalarıdır. Şüphesiz ki Allah'ın varlığı, benim günlük hayatımda hiç şüphe etmediğim ilmî gerçeklerden çok daha büyük bir gerçektir. Biz her ne kadar yıldızların yörüngelerini tâyin ediyor, şekillerini anlayabiliyor veya amipi bir mikroskop denilen camdan mamul âletin altında inceleyebiliyorsak da, Allah'ın varlığıyla ilgili elle dokunabilir ve maddî cinsten birşey ortaya koyamıyoruz. Ama insanoğlu O'na şahsen yönelmedikçe ve kendini vermedikçe kat'iyyen O'nu anlayıp kavrayamaz. Bir kişi mikroskobun başına geçip inceleyeceği canlıyı gözleme tabi tutmazsa amipin yaşantısını göremez ve o zaman böyle bir varlığın bulunmadığı konusunda münakaşalara girişir ve uzun uzadıya tartışmalar yapar. Fakat mikroskoba kendini verip, amip denilen canlıyı mikroskobun altında görürse, dayandığı bütün inkâr delilleri kendiliğinden yıkılır gider. Allah'ın varlığıyla ilgili durum da böyledir. İnsanoğlu Allah konusunda U2un uzun tartışmalara girişebilir. Ama kendini O'na verip O'nu kavramaya çalıştığı zaman dayandığı bütün inkâr delilleri yıkılır ve O'nun varlığını kabulden başka yapacağı birşey kalmaz. Şu kadar var ki; buradaki deney tamamen kişiseldir, insan başını kaldırmayı ve, kendini Allah'a vermeyi reddettiği müddetçe, mânâsız münakaşaları ve tartışmaları uzayıp gidecektir. Allah'ın nuru, ancak O'nu arayanların kalbine doğar. Evet ben bu kâinatın ve benim Rabbtm olan Allah'a kesin olarak inanıyorum. Hem kendi dünyamda, hem de etrafımı saran âlemde bütünüyle O'nu görüyor ve biliyorum.[URL="http://ebook/008.htm#_ftn72"][FONT=Times New Roman][COLOR=#0000ff][72][/COLOR][/FONT][/URL] [U]Dipnotlar:[/U] [URL="http://ebook/008.htm#_ftnref67"][FONT=Times New Roman][COLOR=#0000ff][67][/COLOR][/FONT][/URL] Bu anlayış, ilimle bağdaşmayan Hristiyanlığın bazı za'fından kaynaklanmaktadır. (Müellif) [URL="http://ebook/008.htm#_ftnref68"][FONT=Times New Roman][COLOR=#0000ff][68][/COLOR][/FONT][/URL] Bu söz 1958 yılında söylenmiştir [URL="http://ebook/008.htm#_ftnref69"][FONT=Times New Roman][COLOR=#0000ff][69][/COLOR][/FONT][/URL] İngiliz Tıp otoritelerinin bu konuda sağladıkları ve «Tüp Bebek« adıyla şöhret bulan tıbbî başarıyı okuyucularımıza hatırlatmak isteriz. "(Müellif) [URL="http://ebook/008.htm#_ftnref70"][FONT=Times New Roman][COLOR=#0000ff][70][/COLOR][/FONT][/URL] Ali Arslan Aydın, İslam İnançları, (Tevhid Ve İlm-i Kelam), Gonca Yayınları: 247-250. [URL="http://ebook/008.htm#_ftnref71"][FONT=Times New Roman][COLOR=#0000ff][71][/COLOR][/FONT][/URL] John Clover MONSMA'nm a.g.e., tercemesi. c. I. s. 258-265'den-naklen [URL="http://ebook/008.htm#_ftnref72"][FONT=Times New Roman][COLOR=#0000ff][72][/COLOR][/FONT][/URL] Ali Arslan Aydın, İslam İnançları, (Tevhid Ve İlm-i Kelam), Gonca Yayınları: 251-255. [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
İslamiyet
İslam Akaidi ve Fıkıh
İmanın Şartları
Allah'a İman
Müsbet İlimcilerin Allah'ın Varlığını İsbat Eden Söz Ve Delilleri..
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst