genc_kalem
Okumak,Yaþamaktýr
Ufukta kızıl bir gül solmasın aman Ya Rab,
Önünde şeffaf bir tül çekilsin hemen Ya Rab.
Bir kızıl yaprak düştü bu fecirden sulara,
Bir acı hicran düştü kaostan uykulara.
Fecr-i sadık şafağı ufukta doğan şule,
Özünde ne yalan var, ne de bir parça hile.
Dokundu parmaklarım ışığın aynasına,
Son verdi bir serenat fanilerin yasına.
Kaybolan sevgililer matem rengi bir yüzle,
Çekip gittiler sarı elbiseli bir güzle.
Döküldüler sulara sarı solgun yapraklar,
Yeni bir fecir gülü damıtıyor şafaklar.
Ama bu gül solmayan bir rengi bürünmüştür,
Önce Hira dağında mağarada görülmüştür.
Ama bu fecir önce Medine gülü olmuş,
Sonra da Nurs karyesi, Korucuk’ları bulmuş.
Sonra ağmış son devrin garip yolcularına,
Bir pembe tebessümle muştu vermiş onlara.
Bu fecir başka fecir, bu şafak başka şafak,
Çehresi dolunaydan, Kervankıran’dan parlak.
Bu geliş başka geliş, bu doğuş başka doğuş,
Bu karanlık dünyayı nura ışığa boğuş…
Fecr-i sadık yolcusu aylar güneşler sanki,
Yüreği gaşy ediyor bu aydınlık inan ki.
Ey kalbim bak çiçekler o şafağa dönüyor,
Sahte şuleler artık titreyerek sönüyor.
Bu varlık serenatı, Muhammedî (s.a.s) bir teşrif,
Sonsuzluğu işaret, asıl kaynağı tarif.
Muhammedî (s.a.s) tebessüm âlemi tutan bir nur,
Sahte saadet değil iç içe bin bir huzur.
Bu fecir bir sevginin, bir aşkın izdüşümü,
Çözecek ufukları karartan kör düğümü.
Bu fecir Ebubekir (r.a) misali sıddık özlü,
Kaynağı aşk volkanı, ocağı sevda közlü.
Bu şafağa doğanlar başka şafaklar bilmez,
Asla onun nurunu yüreklerinden silmez.
Bu garipler kervanı için sonsuz bir rota,
Giderler yelesini güneşin tuta tuta.
Bu şafak bir annedir, bu şafak bir rahmettir,
Bir sığınak misali bir sonsuz merhamettir.
Ey yolcu sen de yönel bu şafak güllerine,
Dokun bir sabah yürü şu ufkun tüllerine.
Çekilir bir kez dokun o tüller ufuklardan,
Sana gerçek muştudur bu şafak bil ki Yar’dan.
Bil ve artık ilerle sınırsız denizlere,
Yüzünü süre süre Peygamberden izlere…
***Ümit SARGIN
Önünde şeffaf bir tül çekilsin hemen Ya Rab.
Bir kızıl yaprak düştü bu fecirden sulara,
Bir acı hicran düştü kaostan uykulara.
Fecr-i sadık şafağı ufukta doğan şule,
Özünde ne yalan var, ne de bir parça hile.
Dokundu parmaklarım ışığın aynasına,
Son verdi bir serenat fanilerin yasına.
Kaybolan sevgililer matem rengi bir yüzle,
Çekip gittiler sarı elbiseli bir güzle.
Döküldüler sulara sarı solgun yapraklar,
Yeni bir fecir gülü damıtıyor şafaklar.
Ama bu gül solmayan bir rengi bürünmüştür,
Önce Hira dağında mağarada görülmüştür.
Ama bu fecir önce Medine gülü olmuş,
Sonra da Nurs karyesi, Korucuk’ları bulmuş.
Sonra ağmış son devrin garip yolcularına,
Bir pembe tebessümle muştu vermiş onlara.
Bu fecir başka fecir, bu şafak başka şafak,
Çehresi dolunaydan, Kervankıran’dan parlak.
Bu geliş başka geliş, bu doğuş başka doğuş,
Bu karanlık dünyayı nura ışığa boğuş…
Fecr-i sadık yolcusu aylar güneşler sanki,
Yüreği gaşy ediyor bu aydınlık inan ki.
Ey kalbim bak çiçekler o şafağa dönüyor,
Sahte şuleler artık titreyerek sönüyor.
Bu varlık serenatı, Muhammedî (s.a.s) bir teşrif,
Sonsuzluğu işaret, asıl kaynağı tarif.
Muhammedî (s.a.s) tebessüm âlemi tutan bir nur,
Sahte saadet değil iç içe bin bir huzur.
Bu fecir bir sevginin, bir aşkın izdüşümü,
Çözecek ufukları karartan kör düğümü.
Bu fecir Ebubekir (r.a) misali sıddık özlü,
Kaynağı aşk volkanı, ocağı sevda közlü.
Bu şafağa doğanlar başka şafaklar bilmez,
Asla onun nurunu yüreklerinden silmez.
Bu garipler kervanı için sonsuz bir rota,
Giderler yelesini güneşin tuta tuta.
Bu şafak bir annedir, bu şafak bir rahmettir,
Bir sığınak misali bir sonsuz merhamettir.
Ey yolcu sen de yönel bu şafak güllerine,
Dokun bir sabah yürü şu ufkun tüllerine.
Çekilir bir kez dokun o tüller ufuklardan,
Sana gerçek muştudur bu şafak bil ki Yar’dan.
Bil ve artık ilerle sınırsız denizlere,
Yüzünü süre süre Peygamberden izlere…
***Ümit SARGIN