Barla'nın Çam Dağından Filipinlerin Dato Dağına
Dağ Kumandanı Filipinli Datu Anduhan Juhu
Bismillahirrahmanirrahim
20-21 Temmuz 2009’da düzenlenen Uluslararası Bediüzzaman Sempozyumu dolayısıyla Filipinlere gittiğimizde, sempozyuma farklı ve garip kıyafetiyle, uzun saçları, jilet değmemiş fıtri siyah renkli uzun ve seyrek sakalı, belinde muhteşem kılıncı, onurlu keskin bakışları ve mütebessim çehresiyle 35-40’lı yaşlarında olabileceği intibahı veren bir beyefendi dikkatimizi çekti. Nur ihvanlarımıza sorduk; “Kim bu beyefendi?” diye. “Bu bizim Dato” dediler. “Dato”, bu zatın lakabı. O yöredeki anlamı ise; Sultan demek, Seyyit demek, Emir demek, Başkan demekmiş.
(Dato ile Bediüzzaman Sempozyumunda tanıştık)
İSTANBUL’DAN GELEN “NUR BROTHER”’LERİMİ “MY REZİDANS”’IMA DAVET EDİYORUM!
Sempozyumun birinci gününden itibaren sempozyuma iştirak etti, en arka sıralarda mütevekkilane oturdu ve sempozyum bitimine kadar salonu terk etmeden aile efradıyla beraber dikkatle dinliyorlardı. Zaman zaman etrafındaki insanlarla şakalaşıyor, gülümsüyor ve etrafındakilere pozitif enerji yayıyordu. Bu zat ile ilgili rivayetler muhtelifti. Yanına gittim, selam verdim, oturdum. Olmayan muhteşem İngilizcemle anlaşmaya çalıştım, el, kol, göz yordamıyla bir şeyler anlaştık gibi. Ertesi gün yine erkenden Dato Bey ve heyet, sempozyumdaki yerlerini almışlardı. Yaşını sordum. 64 dediğinde inanamamıştım. Henüz 35-40’lı yaşlarda gösteren bu beyefendinin nasıl beslendiğini merak ettim. Kendisine sorduğumda anlattı. Fakat ben bir şey anlamadım. Onu ziyaret edeceğimizi tercüman vasıtasıyla söylediğimizde; “ben zaten sizi bekliyorum” demişti. “Ben Türkiye’den, İstanbul’dan gelen “Nur Brother”’lerimi “My Rezidans”’ıma davet ediyorum!” diye ekledi.
SİZ FİLİPİNLİ KLASİK MÜSLÜMANLAR!
İki gün boyunca dolu dolu süren Sempozyum nihayet sona ermişti. Dilek ve temenniler bölümünde, bu muhteşem insan ve yeni Nur kardeşim olan Dato, son derece kendinden emin bir edayla kalktı ve mikrofondan akademisyenlere ve salondaki bütün katılımcılara (hakikatte ise bütün dünyaya) şunu ilan etti:
“Sempozyum çok güzeldi. Adalet kavramını tartışmanız daha da güzeldi. Ellerinde Risale-i Nurlarla Filipinimize kadar gelen Türkler çok daha güzeldir. Siz Filipinli klasik Müslümanlar! Ben size ne diyeyim...!!!” Bu veciz, manidar ve duygulu konuşmasından sonra, kendisiyle yarın görüşmek üzere vedalaştık.
FİLİPİNLERDE SULTAN AHMED CAMİİ
Ertesi gün Cagayan De Oro şehrindeki nur ihvanların rehberliğinde, Muhammet Rıza kardeşimizin kaptanlığında Dato Ağabeyin uhdesinde bulunan ve her tarafı ekvator ormanlarıyla kaplı olan meskun dağına doğru yol aldık. Dato’nun yaşadığı dağlık alan, eskiden Cagayan De Oro şehrinin dışındaymış, şimdi ise şehir ile birleşmiş durumda. Yaklaşık 300.000 nüfuslu bu şehir, Filipinlerin en güzel şehirlerinden birisidir. Merkeze yaklaşık 10 km. olan bu dağın eteğine vardığımızda arabamızı park etmek zorunda kaldık. Çünkü, artık teknoloji ve ürünlerinin hiçbir şey ifade etmediği bir noktadaydık. Yani Dato’nun bölgesindeydik. Sokağa benzer daracık patika yollardan oluşan aralıklardan dağa tırmandık. Sağlı sollu küçük kulübelerin bitimine yakın bir yerde; “Es-selamu Aleyküm” İngilizce, Filipince yazılı bir levha gözümüze ilişti. Bu Şeair-i İslamiyeyi temsil eden bu mübarek kelimeleri görünce, artık müslüman bir diyara girdiğimizi yakinen anlıyoruz. 150 metre kadar tırmandıktan sonra artık evler bitiyor. Meydanlık bir alana çıkıyoruz. Meğer ki Dato’nun Otağına yaklaşmış bulunuyoruz. Bizim de kabilemizin reisi olan İhsan Kasım ağabeyimizle beraber oraya vardığımızda, artık rehberimiz olan Muhammed Rıza kardeşimiz, bize anlatmaya başlıyor. Meydanın hemen sağ tarafında bu gördüğünüz ve etrafı bütün mahlukata günün 24 saatinde açık olan bu muhteşem camiinin ismi ise; Sultan Ahmed Camii’dir diyor. Dato kendi kabilesi için, bu muhteşem camiyi çok kısa bir süre içinde günlük ibadetlerini ve hatta haftalık Cuma Namazlarını dahi kılınabilecek bir tarzda inşa etmiş. Resimlerini çekiyoruz. Zemin mütevazi bir naylonla kaplı. Birkaç tane eski elbiselerden seccadeler, etrafında duvarları yok, üstü ise sürekli yağan yağmurlardan korunmak için, döşenmiş bambu ağaçlarının üstü tenekeyle kapatılarak yapılmış bir fıtri çatı.
(Dato'nun Sultan Ahmed Camii)
WELLCOME RİSALE-İ NUR MUSLİM BROTHERS
Bizim oraya vardığımızı uzaktan gören Dato Ağabey, başı ve bağrı açık, yalın ayak heyecan ve sevinçle bize doğru koşmaya başlıyor. “Wellcome, Wellcome, Wellcome Risale-i Nur Muslim Brothers”.
Ona doğru muhabbet ve hayretle bakıyoruz. Biraz ileride muhteşem bir kulübeyi Muhammed Rıza gösteriyor, işte Dato'nun muhteşem villası burası diyor. Meşhur villanın üstünde “Risale-i Nur Muslim Brothers” yazılı bir bez pankartı görüyoruz. Hoş geldiniz musafahasından sonra, meşhur villasına doğru yürüyoruz. Villaya vardığımızda Dato'nun birkaç çocuğu da orda. Hanımlarıyla beraber bizi otağına buyur ediyorlar. Bu otağın duvarında asılı bulunan 10-15 adet kılınç, kalkan ve diğer savunma malzemeleriyle beraber ve tabii ki kendi bağımsızlığını simgeleyen (üzerinde ay-yıldızla beraber, bir kılıç resminin üzerinde Kelime-i Tevhid yazılı) kırmızı renkli özel bir bayrağı asılı durumdaydı. Daha önce kurulmuş olan muhteşem bir masanın etrafında oturuyoruz. Normal bir dağ kulübesini hayal edersek, yerler toprak, masamız da ağaç kütüklerinden yapılmış muhteşem fıtri bir masa. Resimlerde de görebildiğiniz gibi Dato kardaş, o dağda yetişen bütün meyve, sebze ve otlardan toplamış, biz misafirleri için masaya sermişti. Sempozyum esnasında sorduğumuz; Nasıl besleniyorsunuz sualine cevap verecekti. Fakat her şeyden önce bizi oturttuktan sonra, hemen ofisinde asılı olan özel çalgı aletini aldı ve dedi ki; “Müsaade ederseniz, biz sevdiğimiz insanlar geldiğinde onları hususi müziğimiz ve dansımızla karşılama yaparız” dedi ve başladı.
Kısa bir fasıl dans edip müzik çaldıktan sonra, müzik aletini tekrar eski yerine astı ve masadaki meyveleri tek tek bize anlatmaya başladı. Meyve dediğimizde çok fazla bir şey yok. Uzunca sapsarı ve tadı da tatlı olan patatese benzer bir çeşit meyve, dört çeşit muz, avokado, portakala benzeyen ama portakal olmayan tropikal bir meyve. Her bir meyvenin besleyici değerlerini ve nasıl yenilebileceğini dahi uygulamalı olarak bize kendi üzerinde gösteriyordu. Hatta masada toplamış olduğu bazı otları ne zaman ve hangi hastalık durumlarında kullanılabileceğini zevkle anlatıyordu. Dato'nun hayatı boyunca yediği her şey bunlar. Et ve et ürünleri, süt ve süt ürünleri namına bir şey yemiyor. Kısacası hayvani gıdalar hariç, o dağda yetişen her şeyi yiyor.
DATO’NUN DİN ARAYIŞI
Dato'nun kısaca hayat hikayesine bakacak olursak, Filipinlerde sosyal hayat, kabilecilik ve aşiretcilik üzerine kurulmuş. Dato'nun aşireti de 300 haneden oluşan bir kabilenin, bir kolu 300 hanenin tamamı dağda iptidai şartlarda yaşıyor ve hepsi putperest. Dato kendi gayretleriyle yıllarca araştırma yapar ve putperestliği bir türlü kabullenmez ve beğenmez. Kiliselere, Camilere gider. Hristiyan ve Müslümanlarla konuşur. Bir ara Müslüman olmak istediğini, bir Müslüman kabilesine söyler. Fakat ne yazık ki bu müslüman kabile ile Dato’nun kabilesi arasında kan davası olduğundan Müslüman kabile, Dato’nun kabilesinin Müslümanlığına sıcak bakamaz ve “sizin müslümanlığınıza lüzum yoktur” derler. Bunun üzerine Dato Filipinlerin başkenti Manilla'ya gitmeye karar verir. 20 milyon nüfusa sahip Manila, Dato’nun şehrine yaklaşık 1000 km uzaklıktadır. Ve Dato kılıncını kuşanır, yürüyerek Manilla'ya gider. Yol güzergahında rast geldiği Müslümanlarla konuşur, Hristiyanlarla tartışır. Bazen gündüz bazen gece yayan yürümek suretiyle bir yıldan fazla bir zaman periyodunda gider ve geri döner. Çare yoktur. Dato bir türlü gördüğü öğrendiği şeylerden tatmin olmaz ve aynı minval üzere kendi dağına geri döner.
(Dato'nun oğlu Cemil)
31 EŞİ 88 ÇOCUĞU VAR
Filipinler de Dato'nun bulunduğu şehirde güzel bir adet vardır. Haftanın belli günlerinde Hristiyanlar, Müslümanlar ve putperestler bazen camide bazen kilisede bir araya gelirler ve herkese kendi dininin güzelliklerini anlatırlar. 2003 yılından itibaren o toplantılara Türkiye'den gitmiş Nur kardeşler de katılırlar. O toplantıların birisinde Dato ile tanışırlar. Nur kardeşlerin anlattığı İslamiyet hoşuna gider ve 88 çocuğundan birisini, yeni ismiyle Cemil'i, bu nur kardeşlerle beraber medreseye gönderir. Gidiş o gidiş. Cemil gider ve dershaneye 5 ay boyunca yerleşir. Eski ismi tarihe karışır ve yeni ismi, Cemil ismiyle nurları okumaya başlar. Cemil henüz 18 yaşındadır. Müslüman olur. Bu arada Dato da gidip gelmeye başlar. Gidip geldikçe kalbinde, ufkunda şimşekler çakar nihayetinde müslüman olur ve nurlara pervane olur. 300 haneli Dato aşiretinin 60 haneli Cemil kolu tamamen müslüman olur. Dato Nurları okumaya başlar ve çoluk çocuğuna okutur. Tesbihatı ezberler, Kur’an’ı okumaya başlarlar. Artık ailenin din işlerinden sorumlu bir oğlu vardır. Çocukların ismini tek tek değiştirmeye başlarlar (Örneğin; küçük bir kız çocuğuna “Mina” ismini vermiştir.) Toplam 88 çocuğundan 45’i erkek, 43’ü kızdır. Dato 31 tane hanımıyla beraber yeni hayatına alışmaya başlarlar. 4 sene önce başlayan bu müslümanlık yolculuğu devam ediyor.
BARLA’NIN ÇAM DAĞINDAN FİLİPİNLERİN DATO DAĞINA
Bizi iştiyakla malikhanesine davet edip misafir eden Dato Ağabey, bütün samimiyetiyle bütün muhabbetiyle Cagayan De Oro şehrinin, Dato Dağından, Çam Dağına ve sakinlerine selam söylüyor. Zira 1930’lu yıllarda Bediüzzaman Said Nurs Çam Dağındadır. O söylüyor sadık talebeleri yazıyordur. Ve bir gün sadık talebelerinden biri Üstadına derki; “Üstadım siz söylüyorsunuz, ben yazıyorum. Bu dağ başında ikimiz yalnız, garip, kimsesiz bu yazdıklarımızı kim duyacak, kim okuyacak, kim görecek?” Ve Üstad diyor ki, “Yaz kardeşim. Bir gün gelecek bütün dünya bu eserleri okuyacak ve istifade edecektir.” Risale-i Nur Külliyatının Tarihçe-i Hayat adlı eserinde şöyle diyor: “İnşaallah, bir zaman gelecek, Risale-i Nur külliyatı altınla yazılacak ve radyo diliyle muhtelif lisanlarda okunacak ve zemin yüzünü geniş bir dershane-i Nuriyeye çevirecektir.” Ve yine Emirdağ Lahikasında diyor ki; “Size katiyen ve çok emarelerle ve kat i kanaatimle beyan ediyorum ki, gelecek yakın bir zamanda, bu vatan, bu millet ve bu memleketteki hükumet, alem-i İslama ve dünyaya karşı gayet şiddetle Risale-i Nur gibi eserlere muhtaç olacak; mevcudiyetini, haysiyetini, şerefini, mefahir-i tarihiyesini onun ibrazıyla gösterecektir.”
Bugün aradan 70 küsür sene geçmiş. Üstadın o ümitli ve müjdeli hitabına 10.000 km ötede, deniz aşırı bir memlekette Pasifik Okyanusun ortasında Filipinlerde, Cagayan De Oro şehrinin adeta Çam Dağının ikizi gibi olan Dato Dağının zirvesinden, Dato kardeş cevap veriyor “Lebbeyk ey Üstadım” diyor ve o güzel dağın yamacına büyük bir bez afişin üzerine “Risale-i Nur Muslim Brothers” bayrağını asıyor. Ve adeta lisanı haliyle şu manaya masadak olduğunu bütün dünyaya ilan ediyor:
"Yahu, şu asilzade evlât, şehadetnamelerini aldıktan sonra, herbiri bir kıt'a başına geçecek, muhteşem âdil pederleri olan İslâmiyetin bayrağını âfâk-ı kemâlâtta temevvüc ettirmekle, kader-i Ezelînin nazarında, feleğin inadına, nev-i beşerdeki hikmet-i ezeliyenin sırrını ilân edecektir." (Sünuhat)
(Ve ailesi...)
Risale Haber
Dağ Kumandanı Filipinli Datu Anduhan Juhu
Bismillahirrahmanirrahim
20-21 Temmuz 2009’da düzenlenen Uluslararası Bediüzzaman Sempozyumu dolayısıyla Filipinlere gittiğimizde, sempozyuma farklı ve garip kıyafetiyle, uzun saçları, jilet değmemiş fıtri siyah renkli uzun ve seyrek sakalı, belinde muhteşem kılıncı, onurlu keskin bakışları ve mütebessim çehresiyle 35-40’lı yaşlarında olabileceği intibahı veren bir beyefendi dikkatimizi çekti. Nur ihvanlarımıza sorduk; “Kim bu beyefendi?” diye. “Bu bizim Dato” dediler. “Dato”, bu zatın lakabı. O yöredeki anlamı ise; Sultan demek, Seyyit demek, Emir demek, Başkan demekmiş.
(Dato ile Bediüzzaman Sempozyumunda tanıştık)
İSTANBUL’DAN GELEN “NUR BROTHER”’LERİMİ “MY REZİDANS”’IMA DAVET EDİYORUM!
Sempozyumun birinci gününden itibaren sempozyuma iştirak etti, en arka sıralarda mütevekkilane oturdu ve sempozyum bitimine kadar salonu terk etmeden aile efradıyla beraber dikkatle dinliyorlardı. Zaman zaman etrafındaki insanlarla şakalaşıyor, gülümsüyor ve etrafındakilere pozitif enerji yayıyordu. Bu zat ile ilgili rivayetler muhtelifti. Yanına gittim, selam verdim, oturdum. Olmayan muhteşem İngilizcemle anlaşmaya çalıştım, el, kol, göz yordamıyla bir şeyler anlaştık gibi. Ertesi gün yine erkenden Dato Bey ve heyet, sempozyumdaki yerlerini almışlardı. Yaşını sordum. 64 dediğinde inanamamıştım. Henüz 35-40’lı yaşlarda gösteren bu beyefendinin nasıl beslendiğini merak ettim. Kendisine sorduğumda anlattı. Fakat ben bir şey anlamadım. Onu ziyaret edeceğimizi tercüman vasıtasıyla söylediğimizde; “ben zaten sizi bekliyorum” demişti. “Ben Türkiye’den, İstanbul’dan gelen “Nur Brother”’lerimi “My Rezidans”’ıma davet ediyorum!” diye ekledi.
SİZ FİLİPİNLİ KLASİK MÜSLÜMANLAR!
İki gün boyunca dolu dolu süren Sempozyum nihayet sona ermişti. Dilek ve temenniler bölümünde, bu muhteşem insan ve yeni Nur kardeşim olan Dato, son derece kendinden emin bir edayla kalktı ve mikrofondan akademisyenlere ve salondaki bütün katılımcılara (hakikatte ise bütün dünyaya) şunu ilan etti:
“Sempozyum çok güzeldi. Adalet kavramını tartışmanız daha da güzeldi. Ellerinde Risale-i Nurlarla Filipinimize kadar gelen Türkler çok daha güzeldir. Siz Filipinli klasik Müslümanlar! Ben size ne diyeyim...!!!” Bu veciz, manidar ve duygulu konuşmasından sonra, kendisiyle yarın görüşmek üzere vedalaştık.
FİLİPİNLERDE SULTAN AHMED CAMİİ
Ertesi gün Cagayan De Oro şehrindeki nur ihvanların rehberliğinde, Muhammet Rıza kardeşimizin kaptanlığında Dato Ağabeyin uhdesinde bulunan ve her tarafı ekvator ormanlarıyla kaplı olan meskun dağına doğru yol aldık. Dato’nun yaşadığı dağlık alan, eskiden Cagayan De Oro şehrinin dışındaymış, şimdi ise şehir ile birleşmiş durumda. Yaklaşık 300.000 nüfuslu bu şehir, Filipinlerin en güzel şehirlerinden birisidir. Merkeze yaklaşık 10 km. olan bu dağın eteğine vardığımızda arabamızı park etmek zorunda kaldık. Çünkü, artık teknoloji ve ürünlerinin hiçbir şey ifade etmediği bir noktadaydık. Yani Dato’nun bölgesindeydik. Sokağa benzer daracık patika yollardan oluşan aralıklardan dağa tırmandık. Sağlı sollu küçük kulübelerin bitimine yakın bir yerde; “Es-selamu Aleyküm” İngilizce, Filipince yazılı bir levha gözümüze ilişti. Bu Şeair-i İslamiyeyi temsil eden bu mübarek kelimeleri görünce, artık müslüman bir diyara girdiğimizi yakinen anlıyoruz. 150 metre kadar tırmandıktan sonra artık evler bitiyor. Meydanlık bir alana çıkıyoruz. Meğer ki Dato’nun Otağına yaklaşmış bulunuyoruz. Bizim de kabilemizin reisi olan İhsan Kasım ağabeyimizle beraber oraya vardığımızda, artık rehberimiz olan Muhammed Rıza kardeşimiz, bize anlatmaya başlıyor. Meydanın hemen sağ tarafında bu gördüğünüz ve etrafı bütün mahlukata günün 24 saatinde açık olan bu muhteşem camiinin ismi ise; Sultan Ahmed Camii’dir diyor. Dato kendi kabilesi için, bu muhteşem camiyi çok kısa bir süre içinde günlük ibadetlerini ve hatta haftalık Cuma Namazlarını dahi kılınabilecek bir tarzda inşa etmiş. Resimlerini çekiyoruz. Zemin mütevazi bir naylonla kaplı. Birkaç tane eski elbiselerden seccadeler, etrafında duvarları yok, üstü ise sürekli yağan yağmurlardan korunmak için, döşenmiş bambu ağaçlarının üstü tenekeyle kapatılarak yapılmış bir fıtri çatı.
(Dato'nun Sultan Ahmed Camii)
WELLCOME RİSALE-İ NUR MUSLİM BROTHERS
Bizim oraya vardığımızı uzaktan gören Dato Ağabey, başı ve bağrı açık, yalın ayak heyecan ve sevinçle bize doğru koşmaya başlıyor. “Wellcome, Wellcome, Wellcome Risale-i Nur Muslim Brothers”.
Ona doğru muhabbet ve hayretle bakıyoruz. Biraz ileride muhteşem bir kulübeyi Muhammed Rıza gösteriyor, işte Dato'nun muhteşem villası burası diyor. Meşhur villanın üstünde “Risale-i Nur Muslim Brothers” yazılı bir bez pankartı görüyoruz. Hoş geldiniz musafahasından sonra, meşhur villasına doğru yürüyoruz. Villaya vardığımızda Dato'nun birkaç çocuğu da orda. Hanımlarıyla beraber bizi otağına buyur ediyorlar. Bu otağın duvarında asılı bulunan 10-15 adet kılınç, kalkan ve diğer savunma malzemeleriyle beraber ve tabii ki kendi bağımsızlığını simgeleyen (üzerinde ay-yıldızla beraber, bir kılıç resminin üzerinde Kelime-i Tevhid yazılı) kırmızı renkli özel bir bayrağı asılı durumdaydı. Daha önce kurulmuş olan muhteşem bir masanın etrafında oturuyoruz. Normal bir dağ kulübesini hayal edersek, yerler toprak, masamız da ağaç kütüklerinden yapılmış muhteşem fıtri bir masa. Resimlerde de görebildiğiniz gibi Dato kardaş, o dağda yetişen bütün meyve, sebze ve otlardan toplamış, biz misafirleri için masaya sermişti. Sempozyum esnasında sorduğumuz; Nasıl besleniyorsunuz sualine cevap verecekti. Fakat her şeyden önce bizi oturttuktan sonra, hemen ofisinde asılı olan özel çalgı aletini aldı ve dedi ki; “Müsaade ederseniz, biz sevdiğimiz insanlar geldiğinde onları hususi müziğimiz ve dansımızla karşılama yaparız” dedi ve başladı.
Kısa bir fasıl dans edip müzik çaldıktan sonra, müzik aletini tekrar eski yerine astı ve masadaki meyveleri tek tek bize anlatmaya başladı. Meyve dediğimizde çok fazla bir şey yok. Uzunca sapsarı ve tadı da tatlı olan patatese benzer bir çeşit meyve, dört çeşit muz, avokado, portakala benzeyen ama portakal olmayan tropikal bir meyve. Her bir meyvenin besleyici değerlerini ve nasıl yenilebileceğini dahi uygulamalı olarak bize kendi üzerinde gösteriyordu. Hatta masada toplamış olduğu bazı otları ne zaman ve hangi hastalık durumlarında kullanılabileceğini zevkle anlatıyordu. Dato'nun hayatı boyunca yediği her şey bunlar. Et ve et ürünleri, süt ve süt ürünleri namına bir şey yemiyor. Kısacası hayvani gıdalar hariç, o dağda yetişen her şeyi yiyor.
DATO’NUN DİN ARAYIŞI
Dato'nun kısaca hayat hikayesine bakacak olursak, Filipinlerde sosyal hayat, kabilecilik ve aşiretcilik üzerine kurulmuş. Dato'nun aşireti de 300 haneden oluşan bir kabilenin, bir kolu 300 hanenin tamamı dağda iptidai şartlarda yaşıyor ve hepsi putperest. Dato kendi gayretleriyle yıllarca araştırma yapar ve putperestliği bir türlü kabullenmez ve beğenmez. Kiliselere, Camilere gider. Hristiyan ve Müslümanlarla konuşur. Bir ara Müslüman olmak istediğini, bir Müslüman kabilesine söyler. Fakat ne yazık ki bu müslüman kabile ile Dato’nun kabilesi arasında kan davası olduğundan Müslüman kabile, Dato’nun kabilesinin Müslümanlığına sıcak bakamaz ve “sizin müslümanlığınıza lüzum yoktur” derler. Bunun üzerine Dato Filipinlerin başkenti Manilla'ya gitmeye karar verir. 20 milyon nüfusa sahip Manila, Dato’nun şehrine yaklaşık 1000 km uzaklıktadır. Ve Dato kılıncını kuşanır, yürüyerek Manilla'ya gider. Yol güzergahında rast geldiği Müslümanlarla konuşur, Hristiyanlarla tartışır. Bazen gündüz bazen gece yayan yürümek suretiyle bir yıldan fazla bir zaman periyodunda gider ve geri döner. Çare yoktur. Dato bir türlü gördüğü öğrendiği şeylerden tatmin olmaz ve aynı minval üzere kendi dağına geri döner.
(Dato'nun oğlu Cemil)
31 EŞİ 88 ÇOCUĞU VAR
Filipinler de Dato'nun bulunduğu şehirde güzel bir adet vardır. Haftanın belli günlerinde Hristiyanlar, Müslümanlar ve putperestler bazen camide bazen kilisede bir araya gelirler ve herkese kendi dininin güzelliklerini anlatırlar. 2003 yılından itibaren o toplantılara Türkiye'den gitmiş Nur kardeşler de katılırlar. O toplantıların birisinde Dato ile tanışırlar. Nur kardeşlerin anlattığı İslamiyet hoşuna gider ve 88 çocuğundan birisini, yeni ismiyle Cemil'i, bu nur kardeşlerle beraber medreseye gönderir. Gidiş o gidiş. Cemil gider ve dershaneye 5 ay boyunca yerleşir. Eski ismi tarihe karışır ve yeni ismi, Cemil ismiyle nurları okumaya başlar. Cemil henüz 18 yaşındadır. Müslüman olur. Bu arada Dato da gidip gelmeye başlar. Gidip geldikçe kalbinde, ufkunda şimşekler çakar nihayetinde müslüman olur ve nurlara pervane olur. 300 haneli Dato aşiretinin 60 haneli Cemil kolu tamamen müslüman olur. Dato Nurları okumaya başlar ve çoluk çocuğuna okutur. Tesbihatı ezberler, Kur’an’ı okumaya başlarlar. Artık ailenin din işlerinden sorumlu bir oğlu vardır. Çocukların ismini tek tek değiştirmeye başlarlar (Örneğin; küçük bir kız çocuğuna “Mina” ismini vermiştir.) Toplam 88 çocuğundan 45’i erkek, 43’ü kızdır. Dato 31 tane hanımıyla beraber yeni hayatına alışmaya başlarlar. 4 sene önce başlayan bu müslümanlık yolculuğu devam ediyor.
BARLA’NIN ÇAM DAĞINDAN FİLİPİNLERİN DATO DAĞINA
Bizi iştiyakla malikhanesine davet edip misafir eden Dato Ağabey, bütün samimiyetiyle bütün muhabbetiyle Cagayan De Oro şehrinin, Dato Dağından, Çam Dağına ve sakinlerine selam söylüyor. Zira 1930’lu yıllarda Bediüzzaman Said Nurs Çam Dağındadır. O söylüyor sadık talebeleri yazıyordur. Ve bir gün sadık talebelerinden biri Üstadına derki; “Üstadım siz söylüyorsunuz, ben yazıyorum. Bu dağ başında ikimiz yalnız, garip, kimsesiz bu yazdıklarımızı kim duyacak, kim okuyacak, kim görecek?” Ve Üstad diyor ki, “Yaz kardeşim. Bir gün gelecek bütün dünya bu eserleri okuyacak ve istifade edecektir.” Risale-i Nur Külliyatının Tarihçe-i Hayat adlı eserinde şöyle diyor: “İnşaallah, bir zaman gelecek, Risale-i Nur külliyatı altınla yazılacak ve radyo diliyle muhtelif lisanlarda okunacak ve zemin yüzünü geniş bir dershane-i Nuriyeye çevirecektir.” Ve yine Emirdağ Lahikasında diyor ki; “Size katiyen ve çok emarelerle ve kat i kanaatimle beyan ediyorum ki, gelecek yakın bir zamanda, bu vatan, bu millet ve bu memleketteki hükumet, alem-i İslama ve dünyaya karşı gayet şiddetle Risale-i Nur gibi eserlere muhtaç olacak; mevcudiyetini, haysiyetini, şerefini, mefahir-i tarihiyesini onun ibrazıyla gösterecektir.”
Bugün aradan 70 küsür sene geçmiş. Üstadın o ümitli ve müjdeli hitabına 10.000 km ötede, deniz aşırı bir memlekette Pasifik Okyanusun ortasında Filipinlerde, Cagayan De Oro şehrinin adeta Çam Dağının ikizi gibi olan Dato Dağının zirvesinden, Dato kardeş cevap veriyor “Lebbeyk ey Üstadım” diyor ve o güzel dağın yamacına büyük bir bez afişin üzerine “Risale-i Nur Muslim Brothers” bayrağını asıyor. Ve adeta lisanı haliyle şu manaya masadak olduğunu bütün dünyaya ilan ediyor:
"Yahu, şu asilzade evlât, şehadetnamelerini aldıktan sonra, herbiri bir kıt'a başına geçecek, muhteşem âdil pederleri olan İslâmiyetin bayrağını âfâk-ı kemâlâtta temevvüc ettirmekle, kader-i Ezelînin nazarında, feleğin inadına, nev-i beşerdeki hikmet-i ezeliyenin sırrını ilân edecektir." (Sünuhat)
(Ve ailesi...)
Risale Haber