Namazsizlik uçurumu ve namazin derinliği

bizar

Well-known member
NAMAZSIZLIK UÇURUMU VE NAMAZIN DERİNLİĞİ
RX17602.jpg
Ancak namaz kılanların yaptıkları kıymetlidir


Bize çok değerli bir sermaye verilmiştir. Bu sermaye ömürdür. Ömrün de kendine göre bir hesabı vardır. Mü'min her an yaşadığı hayatın hesabını verme şuuruyla yaşar. Bu şuuru her zaman canlı tutan da günde beş defa davet edildiğimiz namazdır.

Namazın ‘dinimizin direği’ olduğunu Müslümanlar olarak hepimiz biliyoruz. Ancak, hepimiz namazımızı kılıyor muyuz? Zira, o olmadan diğer ibadetlerin bir kıymeti olmayacaktır. Namazsız bir adam, direksiz, sütunsuz bir binaya benzer ve yıkılıp gitmesi, an meselesidir. Hadislerde geçen bazı müjdeli haberler; mesela, cömertlerin cennete gideceği haberi, her ne kadar bir müjde olsa da bu, namaz kılan cömert için geçerlidir. Namazsız bir cömertlik işe yarasa da, insana cenneti garanti edemez. “Benim kalbim temiz” deyip, o kalbi veren Allah'ın en çok istediği ibadeti yapmayan insan, sadece kendini aldatır. Çünkü, kalb ancak Allah'ı anmakla tatmin olur.

Bir kalpte Allah yoksa, o kalb dünya sevgisiyle dolu demektir. Bir insan namaz kılmıyorsa, kalbinde Allah'a karşı derin bir boşluk var demektir ve her an, bu insanın inançsızlık (küfür) sathına geçmesi söz konusudur . Efendimiz buyuruyor ki; "Namaz kılmayanla küfür arasında sadece bir perde kalmıştır." Belki de bunun için Sahabi, namaz kılmayana neredeyse Müslüman değil nazarıyla bakıyordu. Allah Resulü, "Namazı terk eden, Allah'ın huzuruna, Allah ona çok kızmış bir halde çıkar." buyurmuştu.
 

bizar

Well-known member
Namazsızlar şeytanı sevindiriyorlar

Hazreti Ali (kv) bir gün sabah namazına kalkamaz. O gün akşama kadar ibadetle meşgul olur. Ertesi gün kendisini, tanımadığı biri namaza kaldırır. Hazreti Ali ona: "Sen kimsin?" der. Şeytan olduğunu söyler. Niçin bunu yaptığını sorunca da, "Yine bütün gün Allah'a ibadet etmen, beni memnun etmezdi" diye cevap verir. Evet, şeytan vazifesini yerine getiriyor, Hazreti Ali de kendine düşeni yapıyordu. Namaz kılmayanlar, her gün şeytanı ne kadar sevindiriyorlar, oturup iyiden iyiye düşünmelidirler!

Namaz, imandan sonra gelen en büyük hakikattir. Allah (cc) Kur’an’ı Kerim’in pek çok yerinde, imandan hemen sonra namazdan bahseder. Mü'minleri tarif ederken hep, "iman eden ve salih amel işleyen" şeklinde tarif eder. Salih amelin başı ise namazdır. Pek çok yerde de, imandan sonra direk namazı getirir. Daha Bakara Suresi'sinin başında 'gayba iman edenler ve namazı dosdoğru kılanlar' şeklinde, Allah mü'minleri tarif eder.

 

bizar

Well-known member
Miraca engel ne varsa kurtulmak

Ensardan bir zat hurma bahçesinde namaz kılarken, gözü hurma salkımlarının gölgesine ilişir ve kendisine geldiğinde kaç rekat namaz kıldığını unutur. Sonra da Hazreti Osman'a gelerek, "Beni namazda oyalayan bu bahçeyi Allah yolunda feda etmek istiyorum" der. Hazreti Osman da bahçeyi elli bin dirheme satarak hazineye aktarır. O bahçe o tarihten sonra 'elli binlik bahçe' diye anılır. Evet, kuvvetli bir Allah inancına sahip olan sahabi, kendisini Allah'tan alıkoyan bahçesini, yine Allah yolunda feda etmeyi hiç zor görmüyordu. Namaz onların nazarında buydu.

Namaz, mü'minin miracıdır. Namazın muhtevası, insanların çok engin düşünmelerine vesile olacak kadar geniştir. Namaz kılarken, derinlemesine bir aşk u şevk içinde Allah'ın huzurunda bulunmanın şuurunda olmaktan, onu Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)in arkasındaki cemaatten bir fert olarak kıldığını hissetmeye kadar; doğrudan doğruya kendisini meleklerin safları arasında görmekten, bir hamlede bizim ufkumuzu açan, Arş'ın örtüsüne alnını koyuyor gibi onu eda etmeye kadar, geniş bir yelpazede namazı duyma, hissetme şekilleri vardır.

İnsanın buna muvaffak olmasının ilk şartı, namazı tıpkı bir Mirac veya Mirac'ın gölgesi gibi bilmesidir. Zira o, sadece yatıp kalkmaktan ibaret bir hareketler topluluğu değildir. Mü'min için her namaz bir Mirac vesilesidir. Ve mü'mine düşen de, her namazda farklı farklı buudlarda bile olsa, Miracını tamamlamaktır.
 

bizar

Well-known member
Namaz, tesbih, ta'zim ve şükürdür

Namaza duran kimse, kendi kusurunu, günahını, küçüklüğünü, Allah'ın kusurdan, aczden uzak olduğunu ve O'nun büyüklüğünü hatırlayarak 'subhanellah' ve 'Allahuekber' der. Allah'ın sonsuz nimetine karşı sonsuz şükür gerekir, ‘elhamdulillah’ der. Fakat bu şükür sadece sözle mümkün değildir. Ancak, insan niyetiyle ve niyetini mümkün olduğunca amele dökerek bu şükrü yerine getirebilir. Bu da sağlam bir kulluk ve devamlı ibadetle olur.

Kulluğun en bariz özelliği ve ibadetlerin özü ise namazdır. Namazda 'elhamdülillah' kelimesi bu şükrün dil ile ifadesidir. Allah, Rab'dır. Rab; besleyen, terbiye eden, büyüten demektir. Allah'ın sonsuz bir Rububiyeti (Rablığı) vardır. Bu durum, Allah'ın, sonsuza kadar mahlukatı beslediği, terbiye ettiği manasına gelir.

Bu kadar sonsuz ve büyük bir saltanat, elbette kusurdan, noksandan uzak olmalıdır. İşte bu manayı ifade eden, namazın içindeki 'subhanallah' kelimesidir. Yine bu saltanat, acizlikten, küçüklükten, başkasına muhtaç olmaktan da uzaktır. Öyle olmasaydı nasıl her şeyi çok mükemmel bir şekilde idare edecek, her şeyin ihtiyacına koşacak, her şeye cevap verecekti!..

İşte bu manayı ifade eden, yine namazın içindeki, el pençe divan durarak, bel kırarak, boyun bükerek; rükûlarda, secdelerde, kıyamlarda söylenen 'Allahuekber' kelimesidir. Yine bu saltanat, yani bu kadar doyuran, besleyen, terbiye eden, idare eden bir saltanat, elbette karşılığında bir şükür ister. İşte namazda, her rekatta Fatiha'nın başında söylenen 'elhamdulillah' kelimesi, iki namaz arasındaki nimetlere bir nevi şükürdür. Ayrıca, bu manaları teyid eden, destekleyip kuvvetlendiren bir de namaz sonrası tesbihler vardır. Yani, Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) tarafından büyük sevabı olduğu ifade edilen, terk edilmesi ise çok büyük bir boşluk ve kayıp olarak görülen, 33'er defa söylenen 'subhanallah', 'elhamdulillah' ve 'Allahuekber'lerdir.
 

bizar

Well-known member
Namaz hem çok kolay hem de çok kârlı bir ticarettir

Bediüzzaman Hazretleri'nin “Sözler” adlı kitabında (Dördüncü Söz) işaret ettiği gibi beş vakit namaz, yirmi dört altın seviyesinde olan günlük yirmi dört saatin sadece bir saatini alır, fakat ebedi bir cennet hayatını insana müjdeler. Tüccar, elbette sermayesinin hepsini harcamaz, bir kısmını yanında tutar, ta ki, ilerde işe yarasın, işini devam ettirebilsin. Hepsini birden, hem de lüzumsuz bir iş için harcarsa, neticede ne olacağı belli olur. Lüzumlu bir iş için harcasa bile dünya hayatı ebedi değilken, ne kadar lüzumlu olabilir! Şimdi, günlük sermayesinin yirmi üç saatini bu kısa dünya hayatı için harcayıp da onun bir saatini ebedi hayatı için vermeyen insanın ne kadar zarar ettiği malumdur.
RX17601.jpg

Evet, namazdaki secde, kulun Allah'a en yakın olduğu andır. Efendimiz (sav)in ifadesidir bu. Namaz, günde beş defa Allah'a hesap vermenin adıdır.

Bize çok değerli bir sermaye verilmiştir. Bu sermaye ömürdür. Ömrün de kendine göre bir hesabı vardır. Mü'min her an yaşadığı hayatın hesabını verme şuuruyla yaşar. Bu şuuru her zaman canlı tutan da günde beş defa davet edildiğimiz namazdır.

SABAH VE AKŞAM NAMAZINDAN SONRA…

Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu:
"Kim, sabah ve akşam namazından sonra, henüz yerinden kalkmadan, on defa: ‘Lâ ilâhe illallahu vahdehu lâ şerike leh. Lehul mulku ve lehul hamdu, yuhyî ve yûmitu ve huve âlâ kulli şeyîn kadîr’ derse, Allah ona on sevap yazar, on günahını siler, on da derecesini yükseltir. Bütün gün, istenmeyen her şeyden korunur, şeytan da ona bir şey yapamaz. Allah’a ortak koşmaktan başka, hiçbir günahı ona tesir edemez." (Tirmizî)





BİLAL TELCİ
 
Üst