"Alo anneciğim akşama sizi yemeğe bekliyoruz."
"Ay yavrum neden zahmet ediyorsun?"
"Aşk olsun anneciğim ne zahmeti?"
"Sen çalışıyor ve yoruluyorsun. İşten gelip bir de bize sofra mı hazırlayacaksın? Sana kıyamam. Siz bize gelin."
"Zaten hep biz geliyoruz anneciğim. Bugün de siz buyurun. Babamın da ellerinden öperim. Haydi hoşça kal."
"Ah! Benim sevgili gelinim. O kadar yoğun işin arasında nasıl hazırladın bu yemekleri? Ellerine sağlık ne güzel şeyler. Bu yemeği baban çok sever. Ben ne kadar şanslı bir insanım. Allah oğluma senin gibi bir eş, bana da böyle bir gelin nasip etmiş."
"Ben de senin gibi bir kayınvalideye sahip olduğum için şanslı bir gelinim. Sen benim kayınvalidem değil annemsin, annem."
Evet, az da olsa böyle gelin ve kayınvalidelere rastlanıyor. Kayınvalidelerden gelinlere sevgi, gelinlerden de kayınvalidelere saygı akıyor. Durum böyle olunca iki uyumlu kadın arasında yaşayan erkek de mutlu ve huzurlu oluyor.
Fakat nedendir bilinmez böyle mutluluk dururken gelinler ve kayınvalideler çoğu kez güç savaşına giriyor. Ya kayınvalide oğlunu geliniyle paylaşmak istemiyor ya da, gelin kayınvalidesini sevmiyor. Kocasını kayınvalidesinden uzaklaştırmaya çalışıyor.
Genelde kayınvalidenin geline hükmetmek istemesi oğlunun evinde hükümranlık kurma çabası eşlerin arasını açıyor. Sürekli geline yapılan sataşmalar eşler arasındaki sevgiyi yıpratıyor. Yıpranan sevgi ise zamanla yok oluyor. Ne acı ki, çoğu kez eşler soluğu mahkemede alıyor. Sayısız aile bir hiç uğruna yıkılıyor. Gelinler, çocuklar ve eşler perişan oluyor.
Kimi avukatların ifadelerine göre boşanmaların ilk sıralarını kayınvalide-gelin anlaşmazlığının aldığı ifade ediliyor. Sağlık üzerinde yapılan araştırmaların neticesinde de kaynana problemiyle yaşayan gelinlerin, tansiyon, şeker ve kalp krizi geçirme riskinin diğerlerine oranla üç kat daha fazla olduğu belirtiliyor.
Prof. Hiroyasu İso, "çeşitli aile rollerini üstlenmekten kaynaklanan stresin" kadının bu hastalıklara karşı hassasiyetini önemli ölçüde artırdığını söylüyor. Japon bilim adamları 1990-2004 yılları arasında, aile hayatının sağlık üzerindeki etkisini anlamak için sağlıklı orta yaştaki 91 bin kadın ve erkek üzerinde 14 yıl süren araştırma yapıyor. Bu araştırma kapsamındakilerden 671'inde koroner damar hastalıkları görülüyor. 339 kişi kalp hastalığından ölürken 6.255'inin diğer sebeplerden hayatını kaybettiği tespit ediliyor.
Bütün bunlar göz önünde tutulduğunda kayınvalidelere büyük görev düşüyor. Hiçbir kayınvalide oğlu evlendikten sonra onun evine karışmamalı, onun büyüdüğünü, ayrı bir birey olduğunu kabullenmeli. Oğlunun avuçlarının içinden kayıp gittiğini değil, hayata karıştığını düşünmeli ve onun mutluluğunu farkına varmadan yıkmamalıdır. Çünkü hiçbir anne bilerek evladının mutsuz olmasını istemez. İyilik zannıyla fenalık yaptığının farkına varmaz. Akıllı bir kayınvalide eğer oğlunu seviyorsa gelinini sevmeli ve onunla iyi geçinmeli ki, oğlu mutlu olsun. Mutlu yuvalardan mutlu bireyler yetişsin.
"Ay yavrum neden zahmet ediyorsun?"
"Aşk olsun anneciğim ne zahmeti?"
"Sen çalışıyor ve yoruluyorsun. İşten gelip bir de bize sofra mı hazırlayacaksın? Sana kıyamam. Siz bize gelin."
"Zaten hep biz geliyoruz anneciğim. Bugün de siz buyurun. Babamın da ellerinden öperim. Haydi hoşça kal."
"Ah! Benim sevgili gelinim. O kadar yoğun işin arasında nasıl hazırladın bu yemekleri? Ellerine sağlık ne güzel şeyler. Bu yemeği baban çok sever. Ben ne kadar şanslı bir insanım. Allah oğluma senin gibi bir eş, bana da böyle bir gelin nasip etmiş."
"Ben de senin gibi bir kayınvalideye sahip olduğum için şanslı bir gelinim. Sen benim kayınvalidem değil annemsin, annem."
Evet, az da olsa böyle gelin ve kayınvalidelere rastlanıyor. Kayınvalidelerden gelinlere sevgi, gelinlerden de kayınvalidelere saygı akıyor. Durum böyle olunca iki uyumlu kadın arasında yaşayan erkek de mutlu ve huzurlu oluyor.
Fakat nedendir bilinmez böyle mutluluk dururken gelinler ve kayınvalideler çoğu kez güç savaşına giriyor. Ya kayınvalide oğlunu geliniyle paylaşmak istemiyor ya da, gelin kayınvalidesini sevmiyor. Kocasını kayınvalidesinden uzaklaştırmaya çalışıyor.
Genelde kayınvalidenin geline hükmetmek istemesi oğlunun evinde hükümranlık kurma çabası eşlerin arasını açıyor. Sürekli geline yapılan sataşmalar eşler arasındaki sevgiyi yıpratıyor. Yıpranan sevgi ise zamanla yok oluyor. Ne acı ki, çoğu kez eşler soluğu mahkemede alıyor. Sayısız aile bir hiç uğruna yıkılıyor. Gelinler, çocuklar ve eşler perişan oluyor.
Kimi avukatların ifadelerine göre boşanmaların ilk sıralarını kayınvalide-gelin anlaşmazlığının aldığı ifade ediliyor. Sağlık üzerinde yapılan araştırmaların neticesinde de kaynana problemiyle yaşayan gelinlerin, tansiyon, şeker ve kalp krizi geçirme riskinin diğerlerine oranla üç kat daha fazla olduğu belirtiliyor.
Prof. Hiroyasu İso, "çeşitli aile rollerini üstlenmekten kaynaklanan stresin" kadının bu hastalıklara karşı hassasiyetini önemli ölçüde artırdığını söylüyor. Japon bilim adamları 1990-2004 yılları arasında, aile hayatının sağlık üzerindeki etkisini anlamak için sağlıklı orta yaştaki 91 bin kadın ve erkek üzerinde 14 yıl süren araştırma yapıyor. Bu araştırma kapsamındakilerden 671'inde koroner damar hastalıkları görülüyor. 339 kişi kalp hastalığından ölürken 6.255'inin diğer sebeplerden hayatını kaybettiği tespit ediliyor.
Bütün bunlar göz önünde tutulduğunda kayınvalidelere büyük görev düşüyor. Hiçbir kayınvalide oğlu evlendikten sonra onun evine karışmamalı, onun büyüdüğünü, ayrı bir birey olduğunu kabullenmeli. Oğlunun avuçlarının içinden kayıp gittiğini değil, hayata karıştığını düşünmeli ve onun mutluluğunu farkına varmadan yıkmamalıdır. Çünkü hiçbir anne bilerek evladının mutsuz olmasını istemez. İyilik zannıyla fenalık yaptığının farkına varmaz. Akıllı bir kayınvalide eğer oğlunu seviyorsa gelinini sevmeli ve onunla iyi geçinmeli ki, oğlu mutlu olsun. Mutlu yuvalardan mutlu bireyler yetişsin.