NuruAhsen
Sonsuz Temâþâ
Kendi nefsini daima kötülemek, kendi küçük kusurlarını büyük görmek, başkalarının büyük kusurlarını küçük görmek, yüksek bir fazilettir. Takvada, doğrulukta, edep ve ahlâkta kendisi azimetle amel etmeye çalışmak, başkalarının lâkaydlıkları ile meşgul olmamak veya ikaz ve hatırlatmakta mütevaziyane ve yumuşaklık göstermek büyük bir fazilet ve din kardeşlerinin dinine, hizmet edebilmek için semeredâr bir düsturdur.
Kendisinin bir rey ve fikir sahibi olduğu gururuna kapılan, asıl rey, tedbir ve vazife sahibi kimseleri kötüleyen, fakat kendisine toz kondurmayan bir kimse: “Herkes İçin birer kusur buluyorum; acaba kusursuz ben mi kaldım Onlar benim aklımın ermediğini yakînen biliyorlar da, tehevvüre kalkışıp veya o sözü içime atıp nefsimin, arkadaşlarımın kusurunu veya aslında kusur olmayıpta benim kusur görmek ve başkalarına nakletmek hususunda zorlatıcı bir kuvvet haline gelmemesi için, benim yüzüme vurmamak edep ve hayasına mı riayet ediyorlar?..” diye bir mülâhaza yapsa, bir zararı bin zarara çıkaran dedikoduculuktan kurtulması mümkün olur.
İyi olmanızı istiyorsanız evvelâ kötülüğünüze inanınız; kusurlardan kurtulmak istiyorsanız, evvelâ kendi kusurunuzu görüp, kendinizi kusursuz zannederken, kusurlu olduğunuzu müşahede ediniz.
Kusurlu, hatalı bir arkadaşımızın yanlışlarını yumuşaklıkla, hürmet ve tevazu ile yalnız ona söyleyiniz. Kabullenmezse dahi, ikinci bir kimseye onun hakkında gıybet etmeyiniz. Birisinin kusurunu, kusur düzelteceğim diye etrafa yaymak, şahsî kin, garaz, nefsin karışması gibi hallerin zorlamasının neticesidir. Veyahut fayda veriyorum zannıyle zararların üremesine sebeb olan bir safdillik ve bilememezliktir. Başkalara yaymak değil, dâima ve dâima ona söylemektir. Söylerken de: “Acaba, hakikaten ve bizzat nefsül emirde hata mıdır Yoksa benim fikrime, görüşüme göre mi hatalıdır..” diye insan kendini murakebe etmelidir.
Dedikodu ile, arkadan çekiştirmekle mes’ele halletmeye çalışmak, ya safdillik, ya şuur altı veya şuur üstü garaz ve muhalefet nişanıdır. Veya canı incitilmişin intikam kokusudur.
Dışarıdan tenkit kolaydır. Aynı işin içine girdikten sonra, tenkidin zulümkarlığını anlamak, o kimse için ne acı, ne felâketli, ne hasaretli ve ne derece manevî mes’uliyetlere duçar edicidir!…
Nefsine itimad ederek mesai arkadaşlarını âmiyane görenin sonu tehlikelidir, istişare esnasında kendi fikrine saplanarak vereceği cevabı düşünen; azaların fikirlerini küçümseyen, hatadan kurtulamaz.
İşin içine çok acı söz girdimi, onun tadı tuzu kalmaz. Herkes kendi fikrini çok beğenip, arkadaşını daima isabetsiz görmesi kıyamet alâmetidir. Nefsin desiselerini açıklayan eserleri sık sık kendinize hitab ederek okumak bu hastalığın yegâne deva ve dermanıdır.
Hâlini, etvarını. gidişatını başkasından dinle! Çünkü senin fenalığın, yanlışlık ve hataların senin nefsine, dostun gözüne iyi görünür. Seni methedenlere aldanma. Senin yanlış ve isabetsiz hareketlerini sana söyleyenler senin hakiki dostlarındır Hastaya şeker vermek caiz olmayabilir, önün için acı ilâç faydalıdır.
A benim güzel dostum!..".
Çok kere olduğu gibi bugün gene çok tenkitler ettin. Kusurlar, hatalar saydın. Acaba gıyabında tenkitler yaptığın, gıybetini ettiğin [Only registered and activated users can see links]’ın kullarının o yaşa kadar olan iyiliklerinden, hayra hizmetlerinden, güzel huylarından, zararsız hallerinden ne kadarını yâdettin, kaç tanesini saydın.. Münekkit ve kusur sayıcılardan olma! Korkarım ki, zulümkâr olursun…
Çok tenkitçilerin, gıybetçilerin, herkesin kusurlu işlerini sayanların meclislerine yanaşma. Bu kötü ahlâk sana da bulaşır. Hem çabuk bulaşır. Zira bu fena huyun muharriki nefistir. Nefsânî şeyler nefisleri kolayca harekete geçirir.
Tenkitçi, kusurları piyasaya çıkarıcı kimselerin dostluğunda bulunup da, eğer ona kapılmamışsan, Ahlâk-ı Muhammediye (A.S.M.), evliya, suleha ve ulemanın islam ahlâkı ve edebi hakkındaki eserlerini mütalâa ettikten, ilim ve hikmet tetebbuatında bulunduktan sonra, onların hâl ve kallerini; düşünce ve zihniyetlerini, hısım, akraba, çoluk-çocuklarına karşı muamelelerini, din kardeşlen ve dâva arkadaşlarına olan hatt-ı hareketlerini; ibadet, itaat ve takva hususundaki vaziyetlerini tedkik et ve gör, eğer sen ilim, irfan, kemalât, fazilet, edep, terbiye, ahlâk ve haya, azimet ve takva ehli olarak o eserlerinden müstefit olmuşsan, hemen Dergâh-ı İlâhîye el açıp: “Aman yâ Rab!.. Tenkitçi, kusur arayıcı, kusur görücü ve gıybetçi olmak felâketinden sana sığınıyorum. Beni bu âfetlerden muhafaza eyle… Âmin.” diyerek göz yaşları dökeceksin.
Ey Ehl-i İslâm ve İrfan!
Din kardeşlerinin ayıplarını, kusur ve hatalarını sayıp dökmekte bakıyorum ki çok mahirsin.
Acaba bir o kadar veya onun yarısı kadarı olsun kendi ayıplarını, kendi kusur ve yanlışlarını, isabetsiz hareketlerini, seni dinleyenlere aynı iştiha, aynı maharetle sayıp döktün mü.. Korkarım ki, zulümkâr olmuş olmayasın.
Güzel huyları anlatanı dinle. Güzel huylu ol. Nefsini zemmeden, kusurlarını İtiraf eden din ve dâva arkadaşlarını metheden ahlâk-ı âliye erbabı ile sohbet et. Ahlâk-ı âliye ile yükselmek aşkına düşersin. “Tahallakû bi ahlâkillah” emr-i cemiline inkıyat şerefiyle şereflenirsin.
Herkes yükü kendi gücü kadar çekebilir. Öyle ise sen kendi gücünün başardığı şeyleri başkalarında görmezsen, kendini mihenk yapıp onları tenkit etmemelisin. Kendinde bir üstünlük vehmedip gurura düşmemelisin. Onlar kabiliyetlerine göre ne kadar hizmet görseler indi İlâhîde ihlâsa binaen makbuldür.
Ey ferasetli ve müdebbir ehl-i hizmet! Omuz omuza verip çalışmaya çok muhtaç olduğunu tek başına veya ekalliyette kaldığın zaman muvaffakıyetsizliğe düşeceğini her gün hatırla ve bu hakikati bir karta yazıp cebine koy ki, günde on defa nefsine ihtar edebilesin.
Bir ve beraber olduğun hizmet ve dâva arkadaşlarının gönlünü kırma. Senin gönlünü kıran olursa, “buna benim nefsim müstahaktır” de ve gönlünü kıranın gönlünü hoşnut eyle.
Zübeyir GÜNDÜZALP
Kendisinin bir rey ve fikir sahibi olduğu gururuna kapılan, asıl rey, tedbir ve vazife sahibi kimseleri kötüleyen, fakat kendisine toz kondurmayan bir kimse: “Herkes İçin birer kusur buluyorum; acaba kusursuz ben mi kaldım Onlar benim aklımın ermediğini yakînen biliyorlar da, tehevvüre kalkışıp veya o sözü içime atıp nefsimin, arkadaşlarımın kusurunu veya aslında kusur olmayıpta benim kusur görmek ve başkalarına nakletmek hususunda zorlatıcı bir kuvvet haline gelmemesi için, benim yüzüme vurmamak edep ve hayasına mı riayet ediyorlar?..” diye bir mülâhaza yapsa, bir zararı bin zarara çıkaran dedikoduculuktan kurtulması mümkün olur.
İyi olmanızı istiyorsanız evvelâ kötülüğünüze inanınız; kusurlardan kurtulmak istiyorsanız, evvelâ kendi kusurunuzu görüp, kendinizi kusursuz zannederken, kusurlu olduğunuzu müşahede ediniz.
Kusurlu, hatalı bir arkadaşımızın yanlışlarını yumuşaklıkla, hürmet ve tevazu ile yalnız ona söyleyiniz. Kabullenmezse dahi, ikinci bir kimseye onun hakkında gıybet etmeyiniz. Birisinin kusurunu, kusur düzelteceğim diye etrafa yaymak, şahsî kin, garaz, nefsin karışması gibi hallerin zorlamasının neticesidir. Veyahut fayda veriyorum zannıyle zararların üremesine sebeb olan bir safdillik ve bilememezliktir. Başkalara yaymak değil, dâima ve dâima ona söylemektir. Söylerken de: “Acaba, hakikaten ve bizzat nefsül emirde hata mıdır Yoksa benim fikrime, görüşüme göre mi hatalıdır..” diye insan kendini murakebe etmelidir.
Dedikodu ile, arkadan çekiştirmekle mes’ele halletmeye çalışmak, ya safdillik, ya şuur altı veya şuur üstü garaz ve muhalefet nişanıdır. Veya canı incitilmişin intikam kokusudur.
Dışarıdan tenkit kolaydır. Aynı işin içine girdikten sonra, tenkidin zulümkarlığını anlamak, o kimse için ne acı, ne felâketli, ne hasaretli ve ne derece manevî mes’uliyetlere duçar edicidir!…
Nefsine itimad ederek mesai arkadaşlarını âmiyane görenin sonu tehlikelidir, istişare esnasında kendi fikrine saplanarak vereceği cevabı düşünen; azaların fikirlerini küçümseyen, hatadan kurtulamaz.
İşin içine çok acı söz girdimi, onun tadı tuzu kalmaz. Herkes kendi fikrini çok beğenip, arkadaşını daima isabetsiz görmesi kıyamet alâmetidir. Nefsin desiselerini açıklayan eserleri sık sık kendinize hitab ederek okumak bu hastalığın yegâne deva ve dermanıdır.
Hâlini, etvarını. gidişatını başkasından dinle! Çünkü senin fenalığın, yanlışlık ve hataların senin nefsine, dostun gözüne iyi görünür. Seni methedenlere aldanma. Senin yanlış ve isabetsiz hareketlerini sana söyleyenler senin hakiki dostlarındır Hastaya şeker vermek caiz olmayabilir, önün için acı ilâç faydalıdır.
A benim güzel dostum!..".
Çok kere olduğu gibi bugün gene çok tenkitler ettin. Kusurlar, hatalar saydın. Acaba gıyabında tenkitler yaptığın, gıybetini ettiğin [Only registered and activated users can see links]’ın kullarının o yaşa kadar olan iyiliklerinden, hayra hizmetlerinden, güzel huylarından, zararsız hallerinden ne kadarını yâdettin, kaç tanesini saydın.. Münekkit ve kusur sayıcılardan olma! Korkarım ki, zulümkâr olursun…
Çok tenkitçilerin, gıybetçilerin, herkesin kusurlu işlerini sayanların meclislerine yanaşma. Bu kötü ahlâk sana da bulaşır. Hem çabuk bulaşır. Zira bu fena huyun muharriki nefistir. Nefsânî şeyler nefisleri kolayca harekete geçirir.
Tenkitçi, kusurları piyasaya çıkarıcı kimselerin dostluğunda bulunup da, eğer ona kapılmamışsan, Ahlâk-ı Muhammediye (A.S.M.), evliya, suleha ve ulemanın islam ahlâkı ve edebi hakkındaki eserlerini mütalâa ettikten, ilim ve hikmet tetebbuatında bulunduktan sonra, onların hâl ve kallerini; düşünce ve zihniyetlerini, hısım, akraba, çoluk-çocuklarına karşı muamelelerini, din kardeşlen ve dâva arkadaşlarına olan hatt-ı hareketlerini; ibadet, itaat ve takva hususundaki vaziyetlerini tedkik et ve gör, eğer sen ilim, irfan, kemalât, fazilet, edep, terbiye, ahlâk ve haya, azimet ve takva ehli olarak o eserlerinden müstefit olmuşsan, hemen Dergâh-ı İlâhîye el açıp: “Aman yâ Rab!.. Tenkitçi, kusur arayıcı, kusur görücü ve gıybetçi olmak felâketinden sana sığınıyorum. Beni bu âfetlerden muhafaza eyle… Âmin.” diyerek göz yaşları dökeceksin.
Ey Ehl-i İslâm ve İrfan!
Din kardeşlerinin ayıplarını, kusur ve hatalarını sayıp dökmekte bakıyorum ki çok mahirsin.
Acaba bir o kadar veya onun yarısı kadarı olsun kendi ayıplarını, kendi kusur ve yanlışlarını, isabetsiz hareketlerini, seni dinleyenlere aynı iştiha, aynı maharetle sayıp döktün mü.. Korkarım ki, zulümkâr olmuş olmayasın.
Güzel huyları anlatanı dinle. Güzel huylu ol. Nefsini zemmeden, kusurlarını İtiraf eden din ve dâva arkadaşlarını metheden ahlâk-ı âliye erbabı ile sohbet et. Ahlâk-ı âliye ile yükselmek aşkına düşersin. “Tahallakû bi ahlâkillah” emr-i cemiline inkıyat şerefiyle şereflenirsin.
Herkes yükü kendi gücü kadar çekebilir. Öyle ise sen kendi gücünün başardığı şeyleri başkalarında görmezsen, kendini mihenk yapıp onları tenkit etmemelisin. Kendinde bir üstünlük vehmedip gurura düşmemelisin. Onlar kabiliyetlerine göre ne kadar hizmet görseler indi İlâhîde ihlâsa binaen makbuldür.
Ey ferasetli ve müdebbir ehl-i hizmet! Omuz omuza verip çalışmaya çok muhtaç olduğunu tek başına veya ekalliyette kaldığın zaman muvaffakıyetsizliğe düşeceğini her gün hatırla ve bu hakikati bir karta yazıp cebine koy ki, günde on defa nefsine ihtar edebilesin.
Bir ve beraber olduğun hizmet ve dâva arkadaşlarının gönlünü kırma. Senin gönlünü kıran olursa, “buna benim nefsim müstahaktır” de ve gönlünü kıranın gönlünü hoşnut eyle.
Zübeyir GÜNDÜZALP