Niçin yaşıyoruz, nasıl yaşıyoruz?

TUVRES

Member
NİÇİN YAŞIYORUZ, NASIL YAŞIYORUZ?

show_image.php


Yan tarafımızdaki apartman çift daireli. Her katta, karşılıklı birbirine bakan iki daire kapısı... İki sene önce beni düşüncelere salan birşey olmuştu. Üçüncü kattaki karşılıklı dairelerden birinde sevinç, diğerinde derin bir hüzün vardı. Aynı günde birisi eşini beyin kanamasından kaybetti, diğer dairedekinin bir kızı oldu. Birinde doğum haberi, diğerinde ölüm haberi vardı. Bir insan, daha yeni gelmişti, diğeri daha yeni gitmişti.

"Dünyanın hali bu" dedim içimden. Dünya, gelenler ve gidenlerle dolu. Her gün, her saniye birileri geliyor, birileri gidiyor. Biri hayata daha yeni başlıyor, diğeri çoktan bitirmiş, yeni bir hayata başlamış. Sonra sordum:

"O niye öldü, bu niye doğdu?" Hani gelmesiyle gitmesi bir olan misafire deriz: "Niye geldin, niye gidiyorsun?"

"Şu dünya misafirhanesine gelmemizle gitmemiz bir olduğuna göre, biz niye gelmiştik, niye gidiyoruz? Bizi buraya hangi rüzgâr attı böyle? Bizim burada ne işimiz var? Hayatın anlamı ne? Madem ki doğduk ve ölüme doğru yol alıyoruz. "Niçin yaşıyorum?" sorusunu kendimize hiç sorduk mu acaba? Sahi, niçin yaşıyoruz?

Hayatımızı nelerin ve kimlerin uğruna, hangi amaçlar doğrultusunda harcıyoruz? Ve sonuçta ne kazanıyoruz?

Dünyada ne toplarsak toplayalım, mal, evlat, insanlar, hepsini ölünce bırakacağımıza göre, sonunda bize kalan ne?

Dünyada belirlediğimiz hedefler neyse onun uğrunda, ona kavuşabilmek için çabalıyor ve hayatımızdan veriyoruz. O halde gelin, öncelikle hedef olarak kendimize ne belirledik bunu bir sorgulayalım. Niçin yaşıyoruz? Belirlediğiniz bir mesleğe ulaşabilmek için mi, maddî durumunuzu biraz daha iyileştirecek kadar para kazanmak için mi, üniversite sınavlarında bu kez iyi bir puan tutturup iyi bir fakülteye girebilmek için mi, o sevdiğiniz insan için mi, eşiniz için mi, çocuklarınız için mi? Niçin?

William Marston isimli bir psikolog "Yaşamaktan maksadınız nedir?" diye 3000 kişiye sormuş. İnsanların % 94'ünün gelecek ümidiyle bugüne katlandıklarını görünce de şaşırmış. İnsanların çoğu bekledikleri birşeyin olmasını, istemedikleri birinin ölmesini, çocuklarının büyümesini, gelecek seneyi, bir dünya seyahati yapmak fırsatını vs. bekliyormuş. Eminim ki bu bekledikleri şeylere şu anda kavuşsalar, yine de kendilerine bekleyecek yeni şeyler bulurlardı.

Meselâ çocuğunun büyümesini bekleyen, daha sonra da torununun olmasını ve onun büyümesini beklerdi. Bu hepimizde var. Hep gelecekte güzel birşeyler olması ümidiyle geleceğin gelmesini ve bize güzellikleri getirmesini bekliyoruz. Gelecek ise hergün gelip gelip geçiyor. Ama bizim, gelecek beklentimiz hiç bitmiyor. Hep daha uzaklara, daha sonraki yarınlara uzanıyor, umutlarımızı, beklentilerimizi ve işlerimizi hep erteliyoruz. Hayatımız geleceğe atfetmelerle geçiyor. Bugün neleri kaçırdığımızı düşünmeden, gelecekte birşeyler yakalarız diye hayallenip duruyoruz.

Dünya hayatının nasıl birşey olduğunu otobüste giderken öğrendim. Camın kenarına oturmuş, yanımdan geçen manzaraları, ağaçları, insanları seyrediyordum her zamanki gibi. İlerde bir ağaç mesela. Otobüs hızla gittikçe size bir anda uzaktan gözüküyor, size doğru geliyor, bir anda yan yana geliyorsunuz ve geçip giderek arkanızda kalıyor. Ağaç aslında duruyor, orada da giden sizsiniz. Şu yaşıma kadar karşılaştığım, dostluk kurduğum, paylaştığım insanlar, hayvanlar, yağmurlar, çiçekler girip çıktığım işler, okuduğum kitap, baktığım kuş çoktan gelip geçti. Hayatımız işte böyle gelip geçen şeylerle dolu. Biz hep duruyoruz da başkaları bize geliyor, sonra da geçip gidiyor değil. Aslında gelip geçen biziz. Bizim hayatımız.

İşte bunun için gelip geçen hayatımızda neleri hedef olarak belirlediğimiz, ömrümüzü nelerin uğruna harcadığımız çok önemli. Mesela kendinden geçip çocukları için yaşayanlar. Bir insanın sadece çocukları için yaşaması, kendi hayatını çocuklarının hayatına endekslemesi doğru mudur? Bir yabancı kadın artist çocukları için yıllarca uğraştığını, onlara iyi bir gelecek hazırlamak için saçını süpürge ettiğini, fakat şimdi çocuklarının büyüdüğünü ve aralarında sürekli tartışmalar çıktığını anlatıp yakmıyor. "Ben onlar için hayatımı harcadım, fakat şimdi beni istemiyorlar ve benden nefret ettiklerini söylüyorlar. Acaba ben nerede hata yaptım?" diyor.

Demek ki kendi hayatınızı çocuklarınızınkine endekslediğiniz zaman gün gelip çocuklarınız sizi kapının önüne koyabiliyor. Ya da bir bakıyorsunuz okuttuğunuz, büyüttüğünüz çocuğunuz aniden oluveriyor. Bu durumda sizin hayatınızın çocuğunuza endekslediğiniz kısmı da ölmüş oluyor. Sevdiği bir insan için yaşayanlar; sevip bağlandığınız insan bir anda sizi yolun ortasında bırakabiliyor. Eşi için yaşayanlar: Şu an eşinizin ölüm haberini alsanız ve bir anda dul kalıverseniz ne olurdu? Ona harcadığınız hayatınız da bir anda uçmuş olurdu. Ya da para için, yeni bir ev, yeni bir araba için yaşayanlar, bir yangın çıkıp eviniz yanabilir, bir hırsız gelip evinizi soyup tam takır bırakabilir ya da hastahane masrafı olarak sizden tüm servetiniz geri alınabilir.
Hiçbiri olmazsa zaten sonunda aniden oluverip, etrafınızda topladığınız herşeyi mecburen bırakacaksınız. Demek ki bu uğruna yaşadığımızı zannetiğimiz şeylerin hepsi çürük dallardan başka bir şey değilmiş. Çünkü hepsi de dünyevî şeylerdi. O halde "Dünyevî hiçbir unsur uğrunda yaşamaya değer gerçek değerler sayılamaz. İnsan yaşamaya değer gerçek şeyleri, ancak Yaratıcısının gerçek isteklerini anlayarak bulabilir.",

Yaratıcımız bizi ancak Ona ibadet edelim diye yarattı. Bu durumda bizim de elimizden çıkan her işten aynı zamanda bir ibadet çıkması gerekiyor. Bu da ancak kul olduğumuzun, ibadet etmemiz gerektiğinin bilincine varmamızla mümkün. Mesela amaç olarak kendinize doktorluğu belirlediniz diyelim. Dünyadaki amacına sadece doktorluğu oturtan bir insan üniversiteye girmek için bütün ders kitaplarını yutarcasına çalışır, üniversiteyi kazanır ve senelerce tıp fakültesinde dirsek çürütür, ömrünü satarak sonunda doktor olur ve öldüğünde de sadece doktor olarak ölür, hepsi bu. Çünkü o sadece doktor olmayı, muayene-, hanesi, beyaz gömleği, duvarda diploması ve kendine muhtaç hastaları istemiştir.

Oysaki doktordan önce bir insan ve bir kuluz. Önce kul olmamız gerekiyor. Doktorluğu ya da başka birşeyi isterken sadece onu istemek yeterli değil. O istediğimiz şeyi niçin istiyoruz, bunu sormamız lazım. Dünyaya doktor olmak için ve doktor olarak ölmek için gönderilmediğimize göre, attığımız her adımda, el attığımız her işte bizden bir ibadet çıkması gerekiyor. Amacımız iyi bir doktordan önce iyi bir kul olursa elimizden çıkan her iş ibadet olarak çıkar. Bu durumda da doktorluk asıl amaca hizmet eden bir araç olur sadece. Ve ancak o zaman asıl hedefe bizi götürür. Asıl hedefimiz itaat ve ibadet ise temelde kulluğumuzu görürüz ve her işi bu niyetle yaparız.

Yıkadığımız bulaşığı "Annem kızmasın, eşim küsmesin" diye yıkarsak sadece bulaşık yıkamış oluruz. Ötesi yok. Ve ömrümüzün onbeş dakikasını bulaşık yıkamak için satmış oluruz. Ama o bulaşığı ibadet niyetiyle, İlâhî rıza için yıkarsak bulaşık asıl hedef için bir vasıta oluverir. Daha da ötesine gidip bulaşık yıkamayı iyi bir tefekkür malzemesi olarak kullanabilirsiniz.

Ortalık darmadağın iken bir anda geliyorsunuz ve mutfağı derleyip toparlıyor, tabakları ter temiz yapıp bir bir diziyorsunuz. Kâinattaki düzen ve intizam da bir kudret eliyle oluyor. O kirli, yağlı tabak çanaklar sizin su ve sabun müdahalenizle ter temiz oluyor.


İşte burada da Kuddüs ismini görebilirsiniz. Hücrelerimizden kâinata kadar uzanan bir temizleme işi var ve bize Kuddüs olan Zâtı işaret ediyor. Çocuğun altını temizlerken, ortalığı süpürürken, elinizi yüzünüzü yıkarken hep bu ismin tecellisini görebilirsiniz. Ve harika bir ibadet araçları olduklarını görebilirsiniz. Aksi takdirde bir bulaşıkçı kadından, bir temizlikçi kadından öteye gidemezsiniz bu işleri yaparken. Demek ki merkeze kulluğumuzu ve teslimiyeti oturtursak el attığımız her iş ibadet olarak çıkıyor.


Demek ki "Niçin yaşıyoruz" sorusu bu kadar önemli bir soru. Hayatımızın can damarını oluşturan bu soruya verdiğimiz cevap üzerine ömrümüz kuruluyor, devam ediyor ve sona eriyor. O halde öyle hedeflerimiz olmalı ki, biz ölünce çürük dallara dönüşmesin, bizi yarı yolda bırakmasın. Hedeflerimiz dünya ile sınırlı olmamalı, çünkü biz de sadece dünya hayatı ile sınırlı değiliz.


Yazar: Hülya Kartal
 
Üst