Nihat HATİPOĞLU
Şair Nâbi’nin Hz. Peygamber aşkı
Osmanlı’nın ünlü şairlerinden biridir, Nâbi. Yaşadığı dönem, 4. Mehmet zamanıdır. Nâbi’nin içini Medine ve Hz. Resulü’nün aşkı yakmaktadır.
Bir fırsatını bulup yollara düşmek ister. Bir gün Istanbul’dan kalkan hac kafilesine dâhil olur. Içinde bulunduğu kafile devrin âlimlerinden ve idarecilerinden kuruludur.
Medine’ye yaklaşılır, vakit gecedir. Ufukta Mescid-i Nebeviyye’nin minareleri görülünce durulur ve dua edilir. Herkes istirahat çekilir. Kutlu beldeye dinç ve dinlenmiş girilmek istenir. Kafile de uyku halindedir. Ancak Nâbi’yi bir türlü uyku tutmaz, büyük bir heyecanla çadırlarda dolanır durur. Bir an önce sabahın olmasını istemektedir.
Çadırların arasında deli gibi dolaşırken idarecilerden valilerden- birisinin, sırtını çadır direğine dayamış, ayağını peygamberin beldesine, Medine’ye doğru uzatmış olduğunu görür. Bu durum Nâbi’ye göre ciddi bir saygısızlıktır. Hemen idareciyi tutup sarsar ve edebe davet eder.
Bu manzara karşısında hiç de tasalanmadığını görür ve şu muhteşem na’t dilinden dökülmeye başlar.
Sakın terk-i edepten kuy-ı mahbub-ı Huda’dır bu. (Edebini takın. Allah’ın sevgilisi olan Peygamber Efendimizin bulunduğu yerdesin.)
Nazargah-ı ilahidir Makam-ı Mustafa’dır bu.(Bu yer Allah’ın gözetlediği yerdir. Rasulullah’ın makamıdır.)
Müraat-i edep şartıyla gir Nâbi bu dergâha.(Ey Nabi bu dergaha edeple gir.)
Metaf-ı kutsiyandır cilvegah-ı enbiyadır bu. (Zira burası büyük meleklerin etrafında pervane olduğu bir yerdir.)
Vali bu cümlelerden haylice rahatsız olur ve Nabi'ye kin besler.
Kervan Medine’ye girdiği saatlerde müezzinler sabah ezanını okumaktadırlar. Kervandakiler huşu içinde ezanı dinlerler. Ezanlar bitmiştir ama minarelerden bütün müezzinler:
“Sakın terk-i edepten kuy-ı Mahbub-i Huda’dır bu.” na’tını okumaya başlamışlardır. Herkes neler olduğunu birbirine sormaya başlar, herkes şaşkındır. Ama büyük sır az sonra çözülür.
Müezzinler bu na’tın hikâyesini şöyle anlatırlar:
Gece Allah Resulü (sav) rüyama girdi. Ümmetimden çok sevdiğim Nâbi isminde birisi benim misafirim olarak geliyor. Kendisini bu na’tı okuyarak karşılayın dedi. Bu satırlar bize rüyamızda öğretildi.
Şair Nâbi’nin Hz. Peygamber aşkı
Osmanlı’nın ünlü şairlerinden biridir, Nâbi. Yaşadığı dönem, 4. Mehmet zamanıdır. Nâbi’nin içini Medine ve Hz. Resulü’nün aşkı yakmaktadır.
Bir fırsatını bulup yollara düşmek ister. Bir gün Istanbul’dan kalkan hac kafilesine dâhil olur. Içinde bulunduğu kafile devrin âlimlerinden ve idarecilerinden kuruludur.
Medine’ye yaklaşılır, vakit gecedir. Ufukta Mescid-i Nebeviyye’nin minareleri görülünce durulur ve dua edilir. Herkes istirahat çekilir. Kutlu beldeye dinç ve dinlenmiş girilmek istenir. Kafile de uyku halindedir. Ancak Nâbi’yi bir türlü uyku tutmaz, büyük bir heyecanla çadırlarda dolanır durur. Bir an önce sabahın olmasını istemektedir.
Çadırların arasında deli gibi dolaşırken idarecilerden valilerden- birisinin, sırtını çadır direğine dayamış, ayağını peygamberin beldesine, Medine’ye doğru uzatmış olduğunu görür. Bu durum Nâbi’ye göre ciddi bir saygısızlıktır. Hemen idareciyi tutup sarsar ve edebe davet eder.
Bu manzara karşısında hiç de tasalanmadığını görür ve şu muhteşem na’t dilinden dökülmeye başlar.
Sakın terk-i edepten kuy-ı mahbub-ı Huda’dır bu. (Edebini takın. Allah’ın sevgilisi olan Peygamber Efendimizin bulunduğu yerdesin.)
Nazargah-ı ilahidir Makam-ı Mustafa’dır bu.(Bu yer Allah’ın gözetlediği yerdir. Rasulullah’ın makamıdır.)
Müraat-i edep şartıyla gir Nâbi bu dergâha.(Ey Nabi bu dergaha edeple gir.)
Metaf-ı kutsiyandır cilvegah-ı enbiyadır bu. (Zira burası büyük meleklerin etrafında pervane olduğu bir yerdir.)
Vali bu cümlelerden haylice rahatsız olur ve Nabi'ye kin besler.
Kervan Medine’ye girdiği saatlerde müezzinler sabah ezanını okumaktadırlar. Kervandakiler huşu içinde ezanı dinlerler. Ezanlar bitmiştir ama minarelerden bütün müezzinler:
“Sakın terk-i edepten kuy-ı Mahbub-i Huda’dır bu.” na’tını okumaya başlamışlardır. Herkes neler olduğunu birbirine sormaya başlar, herkes şaşkındır. Ama büyük sır az sonra çözülür.
Müezzinler bu na’tın hikâyesini şöyle anlatırlar:
Gece Allah Resulü (sav) rüyama girdi. Ümmetimden çok sevdiğim Nâbi isminde birisi benim misafirim olarak geliyor. Kendisini bu na’tı okuyarak karşılayın dedi. Bu satırlar bize rüyamızda öğretildi.