Nur Bahçesinde Tefekkürat...

nisa-inur

Member
Önce tefekkürnedir ile başlamak gerek galiba. Tefekkür nedir?

Tefekkür, "Mistâr-ı kader üstünde kalem-i kudretiyle yazılan mektubât-ı Rabbâniyeyi mütâlâa makamında (Sözler)" derinlemesine inceden inceye düşünmektir....

Tefekkür, necisin,neden burdasın gibi soruların yanıtını bulmaktaki anahtar, Mana-i ismi den mana-i harfiye geçişte en büyük yoldaştır sana.

Sizce tefekkür nedir?
 

heysem

Well-known member
fikr kelimesinden türeyen tefekkür kelime itibari ile düsünmek fikretmek demektir.
tefekkür insani diger varliklardan ayiran farkli kilan bir özelliktir. Bütün mevcudata " ALLAH" namina bakabilmektir .

misalen pencere ye bakan insan pencereyi görür ama pencereden bakan insan bütün güzellikleri görür.Bunun gibi tefekkür bütün mahluklardaki zahiri ve batini güzellikleri kesfedebilmektir.
Kuran-i Kerimdede bir cok ayette düsenmezmisiniz akletmezmisiniz diye gecer ki teffekürün ne kadar önemli bir ibadet oldugu vurgulanir .
 

nisa-inur

Member
Tefekkür, Üstadın Mektubat isimli eserinde belirttiği gibi Rabbani emirle hareket eden mahlukatının işleyiş seyrinin farkına vara bilmektir;

Şu mevcudat, irade-i İlâhiye ile seyyâledir. Şu kâinat, emr-i Rabbânî ile seyyaredir. Şu mahlûkat, izn-i İlâhî ile, zaman nehrinde mütemadiyen akıyor, âlem-i gaybdan gönderiliyor, âlem-i şehadette vücud-u zâhirî giydiriliyor, sonra âlem-i gayba muntazaman yağıyor, iniyor. Ve emr-i Rabbânî ile, mütemadiyen istikbalden gelip hâle uğrayarak teneffüs eder, maziye dökülür.
İşte şu mahlûkatın şu seyelânı, gayet hakîmâne, rahmet ve ihsan dairesinde; ve şu seyeranı, gayet alîmâne, hikmet ve intizam dairesinde; ve şu cereyanı, gayet rahîmâne, şefkat ve mizan dairesinde, baştan aşağıya kadar hikmetlerle, maslahatlarla, neticelerle ve gayelerle yapılıyor. Demek, bir Kadîr-i Zülcelâl, bir Hakîm-i Zülkemal, mütemadiyen tavaif-i mevcudatı ve her taife içindeki cüz'iyatı ve o taifelerden teşekkül eden âlemleri, kudretiyle hayat verip tavzif eder, sonra hikmetiyle terhis edip mevte mazhar eder, âlem-i gayba gönderir, daire-i kudretten, daire-i ilme çevirir (20. MEKTUP).
 

nisa-inur

Member
Tefekkür kainatın ne okuduğunu ve bize ne okutturmak istediğini anlamaktır;

Her şey Cenâb-ı Hakkın nâmına hareket eder ki, zerrecikler gibi tohumlar, çekirdekler, başlarında koca ağaçları taşıyor, dağ gibi yükleri kaldırıyorlar. Demek her bir ağaç "Bismillâh" der; hazîne-i rahmet meyvelerinden ellerini dolduruyor, bizlere tablacılık ediyor.

Her bir bostan, "Bismillâh" der, matbaha-i kudretten bir kazan olur ki, çeşit çeşit pek çok muhtelif leziz taamlar, içinde beraber pişiriliyor.

Her bir inek, deve, koyun, keçi gibi mübârek hayvanlar "Bismillâh" der, rahmet feyzinden bir süt çeşmesi olur. Bizlere Rezzâk nâmına en latîf, en nazîf, âb-ı hayat gibi bir gıdâyı takdim ediyorlar.

Her bir nebat ve ağaç ve otların ipek gibi yumuşak kök ve damarları "Bismillâh" der, sert olan taş ve toprağı deler, geçer. "Allah nâmına, Rahmân nâmına" der; her şey ona musahhar olur.

Evet, havada dalların intişârı ve meyve vermesi gibi, o sert taş ve topraktaki köklerin kemâl-i sühûletle intişâr etmesi ve yer altında yemiş vermesi; hem şiddet-i hararete karşı aylarca nâzik, yeşil yaprakların yaş kalması, tabiiyyunun ağzına şiddetle tokat vuruyor. Kör olası gözüne parmağını sokuyor. Ve diyor ki: "En güvendiğin salâbet ve hararet dahi emir tahtında hareket ediyorlar ki, o ipek gibi yumuşak damarlar, birer asâ-i Mûsâ (a.s.) gibi,
b427.gif
"Asânı taşa vur!" dedik. (Bakara Sûresi: 60.) emrine imtisâl ederek taşları şakk eder. Ve o sigara kâğıdı gibi ince nâzenin yapraklar, birer âzâ-yı İbrâhim (a.s.) gibi, ateş saçan hararete karşı,
b428.gif
Ey ateş! Serin ve selâmetli ol. (Enbiyâ Sûresi: 69.) âyetini okuyorlar."


Mâdem herşey mânen, "Bismillâh" der, Allah nâmına Allah'ın nimetlerini getirip bizlere veriyorlar. Biz dahi, "Bismillâh" demeliyiz. Allah nâmına vermeliyiz. Allah nâmına almalıyız. Öyle ise, Allah nâmına vermeyen gàfil insanlardan almamalıyız.(1. SÖZ)
 

nisa-inur

Member
Bir ehl-i iman, ebedî bir saadette, dünya kadar bir mülk-ü bâkiyi netice verecek bu kısacık ömr-ü dünyevîde ettiği ibadette bir küllî ibadet, âdetâ kendi hususî dünyasıyla beraber ibadet etmiş gibi, kendi hususî dünyası kadar bir mükâfat alacağı işârât-ı Kur'âniyeden anlaşılır" diye, Hüccetü'z-Zehra'nın ikinci makamında, ilm-i İlâhî mebhasinde
b384.gif
ilâ âhirin küllî mânâları ruhuma gelip, öylece teşehhüdde;
b385.gif
derken, birden hayalime hususî dünyamın dört unsuru olan toprak, su, hava, nur'unsurları dört küllî dil oldular. Herbir dil, milyarlar, hattâ trilyonlar, katrilyonlar adedince
b386.gif
kelimelerini lisan-ı hal ile söylüyorlar; hayalen gördüm.

Bu unsurlardan "toprak" unsuru bir dil olarak, bütün zîhayatların herbiri bir kelime-i zîhayat olup
b387.gif
derler. Çünkü herbir avuç toprak ekser nebatata saksılık edebilir ve menşe olabilir bir vaziyettedir. O halde, herbir avuç toprakta, ya bütün beşerin meydana getirdikleri bütün fabrikaların adedince mânevî küçücük mikyasta fabrikalar herbir avuç toprakta bulunacak. Bu ise hadsiz derecede imkânsız... Veyahut bir Kadîr-i Mutlakın hadsiz kudreti, nihayetsiz ilmi ve iradesiyle olacak. Demek toprak unsuru, bütün eczasıyla ve zerratıyla bu mazhariyet için hadsiz
b388.gif
der. Yani, ezelden ebede kadar bütün zîhayatların hayat hediyeleri Zât-ı Vâcibü'l-Vücuda hastır.

Sonra herkesin hususî dünyasındaki gibi, benim de hususî dünyamın ikinci unsuru olan "su" unsuru dahi, küllî bir lisan olarak bütün zerratıyla, hususan zîhayatların menşelerine ve yaşamalarına hizmetleri noktalarında, trilyonlar, katrilyonlar adedince
b389.gif
kelime-i mübarekesini lisan-ı hal ile kâinatta neşrediyor. Çünkü, suyun katrelerinin gördüğü vazifeler, hususan nutfelerin ve çekirdeklerin ve tohumların intibahında ve uyanıp vazife-i fıtriyelerine mazhar olmakta ve gayet acip ve güzel ve harika o küçücük mahlûkların ve yavruların büyük ve gayet intizamlı ve mükemmel vazifelere mazhariyetlerini bütün zîşuura tebrik ile "Bârekâllah" dediren ve hadsiz "Bârekâllah, mâşaallah" dedirmeye vesile olmaya lâyık olan o mübareklerin o vaziyetleri, o su unsurunun herbir zerresinin binler Eflâtun kadar ilmi ve binler Hakîm-i Lokman kadar hikmeti ve iradesi bulunmak lâzımdır. Bu ise, suyun zerratı adedince muhaldir. Öyleyse, bir Kadîr-i Zülcelâlin ve bir Rahmân-ı Rahîmin hadsiz kudret ve rahmet ve hikmet ve iradesiyle o mübareklerin, o hadsiz mucizâta mazhariyetleri cihetinde bütün o mübarekler adedince
b390.gif
kelimesini külliyetiyle söylediklerinden, bütün mahlûkat namına, Miraç gecesinde, Netice-i Hilkat-i Âlem olan Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm,
b390.gif
demiş. Yani, bütün bu medar-ı tebrik ve mâşaallah ve barekâllah dediren bütün hâletler ve san'atlar Zât-ı Zülcelâlin kudretine mahsus olduğundan, bütün o hadsiz
b390.gif
'leri Cenab-ı Hakk'a huzuru ile hediye ediyor.(Emirdağ Lahikası)
 
Üst