Bu konuyu yanlış olarak ele alanların gözden uzak tuttukları bir nokta var, o da şudur: üstadın zamanında nur talebeleri Nur Fabrikası Sahibi Hafız Ali Efendi ve Gül Fabrikası Sahibi Hüsrev Efendi etrafında zaten 2 ayrı hizmet bölgesi şeklinde ayrılmıştı. Fakat bu ayrılıkta bizim anladığımız manada ihtilaftan dolayı değil vazife taksiminden dolayı bir ayrılık olmuş ve bu gayet normal ve uhuvvet risalesinde bahsedilen müspet ihtilafa girmektedir. Zamanla bu müspet ihtilaf meselesi artmıştır çünkü çok çeşitli meşrepte insanlar nur camiasına girmiş ve bu muhtelif meşreplere göre ayrı ayrı hizmet bölgeleri husule gelmiştir. Genellikle kollara ayrılma dedikleri, hakikatte istişare ile yapılan ve müspet bir tarzdaki ayrılıkları bize yanlış olarak aktarmaktadırlar. Zaten dinsizlerin bir planı da budur. Yani bu müspet ayrılığın sanki fikirler arasındaki ihtilaftan ve kavgadan dolayı veya anlaşamamazlıktan olduğunu serrişte etmeleridir.
Fakat şu var ki bu planları da kader-i ilahinin tensibiyle nur camiası için bir rahmet olmuştur. Şöyle ki: Dinsizler, karşılarında yek vücut bir nur cemaati olduğu halde onları "kollara ayrılmış" zanniyle küçük küçük lokmalar görüp dağıtılması kolay bir düşman olarak görmektedirler. İşte kader-i İlahinin böyle bir adaleti ve güzelliği de perde arkasında vardır. Onun için değerli bir abimiz "Bırakın kardeşim, bizi ayrı bilsinler" demiştir.
Şimdi meselenin iç yüzüne baktığımızda bahsedilen bu kollar arasında hakikatin bir ihtilaf var mı? Benim gördüğüm ve bildiğim kadarıyla vazife taksiminden başka bir ihtilaf yoktur. Başka nasıl olmasını bekleyebilirdik ki?
Bir ordunun içerisinde karacısı, denizcisi, havacısı vesaire ne kadar kollar olduğunu ve bu kolların her birinin ayrı bir vazifeyi yerine getirdiğini;
Bir cemiyetin içinde öğretmeni, bakkalı, doktoru, mühendisi, marangozu gibi ne kadar meslek dallarının olduğu ve her biri ayrı bir vazifeyi yerine getirdiklerini varsayarsak, acaba bu meslek gruplarının bir kavga ile birbirlerinden ayrıldıklarını mı kabul edeceğiz? Yoksa her birinin öğretmen veya doktor olmasını mı varsayacağız. Elbette ki ikisi de değil, olan şu ki: "Bu bir vazife taksimidir" ve fıtri bir haldir.