NURCULARA AİT İLK GAZETE
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]1960 askeri idaresinin sıkı tedbirleri ve Örfi İdarenin bulunması, Risale-i Nurun basım ve dağıtım imkânlarını zorlaştırdı. Matbaalar artık Risale-i Nur kitaplarını basmak istemiyorlardı. Zira gizli olması bir yana, yakalandığı zaman Örfi İdare, hiçbir mahkeme kararı olmadan matbaayı kapatıyor ve sahibini de hapse alıyordu. [/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Depolarda bulunan kitapların Anadolu’ya sevki de zorlaşmıştı. Askerlerin emrine geçen polisler, eskisi gibi kolaylık göstermiyorlar, devamlı kontrol ve baskınlarla kitapları Anadolu’ya götürenleri yakalıyorlardı.[/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]İşte bu sırada, Askeri idarenin Gazetelere gösterdiği müsamaha ve geniş hürriyet bize bir kolaylık getirebilirdi. Zorlaşan irtibatı temin ederken, Risaleleri kitap yerine gazete yazılarıyla Anadolu’ya ulaştırmak imkânı doğabilirdi. [/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Çıkarılacak bir gazete bunları temin edebileceği gibi, yeni bir çalışma ve hizmet yolu olarak görünüyordu. Zaten, Üstad Bediüzzaman matbuat yoluyla hatta radyo lisanıyla Risale-i Nur’ların neşredileceğini söylememiş mi idi ? [/FONT]
[/FONT][FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif][FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Daha önce Risale-i Nur Talebelerinin kendilerine ait bir yayın organı olmamıştı. Sebilürreşad, Büyük Doğu, Hür Adam, Serdengeçti, Hilal gibi gazete ve Dergiler Risale-i Nur’dan bahsediyorlardı ama bu sadece bir haber veya bir makaleden ibaret kalıyordu. [/FONT][/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Bediüzzaman Hazretleri sağlığında bu haber ve yazıları yanındakilere okutur; sevinir ve dua edermiş. Böylece verdiği önemi gösterirmiş.[/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Biz de bu yayınlara çok önem veriyorduk. Hatta Risale-i Nur hakkında bir yazının çıktığı gazete veya dergi toptan satın alınır, bütün Anadolu’daki Nur Talebelerine postalanırdı. [/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Hiç unutmam Ankara’da çıkan günlük bir gazete, Sait Özdemir Ağabeyle görüşüp, tirajını yükseltebilmek için tam sayfa halinde “Bediüzzaman ve Eserleri” diye bizim hazırlayıp verdiğimiz yazıları tefrika halinde basıyordu. [/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Biz de bu gazeteden alıp, Anadolu’ya postalıyorduk. Ama işin garibi bu yazıların tam arkasındaki sayfada tamamen çıplak resimler yayınlanıyor, askeri idareye karşı bir nevi kalkan oluşturmak isteniyordu. Bütün ısrarımıza rağmen bundan vazgeçmediler. Biz de aldığımız gazetelerin arka sayfasındaki çıplak resimleri boya ile veya başka gazete kâğıtlarını yapıştırarak kapatır, ondan sonra Anadolu’ya gönderirdik. Aksi takdirde Anadolu’dan çok büyük itham ve itirazların gelmesi mukadderdi.[/FONT]
[/FONT][FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Hal bu minvalde iken, Sait Özdemir Ağabey’e kendimizin bir gazete çıkarması halinde, Anadolu ile irtibatın kolaylaşacağını, çok miktarda risalenin yayınlanacağını, askeri idareye karşı “basın” statüsünde olacağımız için doğacak bazı imkânların yanında Üstad Hazretlerinin arzusunu da yerine gelmiş olacağını Ali Gürbüz ile birlikte söyledik.[/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]
[/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif] ALİ GÜRBÜZ - 1964 [/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Ayrıca Ali Gürbüz, o sırada neşredilen İrşad Gazetesinde çalışıyor, bu gazete de Risale-i nurları neşrediyordu. Bir süre sonra gazete Risale-i Nur neşrine son vermişti. Ali de gazeteden ayrılmıştı.[/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Sait Ağabey, diğer ağabeylerle görüşüp gazete çıkarılmasına karar verdi. Gazetenin çıkarılma görevi de, Ali Gürbüz, Zeki Birbilir, İsmail Anbarlı ve bana verildi. [/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Said Özdemir; Üniversite son sınıfta iken; Risale-i Nur hizmet yapmak üzere okulunu terk ederek Üstadın hizmetine girmiş biri idi. Üstad kendisini, resmi vârisleri arasına yazmış ve Ankara’daki Risale-i Nur neşriyatının O’nun tarafından yapılmasını istemişti. [/FONT]
[/FONT] [FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif][FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Hacı bayram Camiinin karşısında bir büro tuttuk. Beyannamesini verip, bir matbaa ile anlaştık. Haftalık olan Gazete hazırlanıp, ilk sayısı çıktı. Tarih 20 Aralık 1963 Normal günlük gazete boyunda 4 sayfa olarak çıkıyorduk. Yani, görünümü gazete şeklinde idi.[/FONT][/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]İHLÂS Gazetesi içeriği itibariyle dini bir gazete olmasına rağmen, yazı ve haberlerin ağırlığı Risale-i Nurlarla ilgili idi. Bu sebeple diğer dindar gruplara göre “Nurcu Gazetesi” idi. Bu tabir yanlış da sayılmazdı. Zira Kur’an-ı Kerim tefsiri, hadisler, ibretli İslami menkıbeler dışındaki yazı ve haberlerin tamamı Risale-i Nurla ilgili idi. Hadiselerle ilgili yorum ve görüşlerimizi koymuyorduk. Ama meydana gelen hadiselere uygun Risale-i Nur bahislerini öne çıkarıyorduk. Mesela, bir yürüyüş yapılmışsa, biz bu yürüyüşü tenkit veya medih eden yazı veya yorum yerine, Üstad’ın anarşi hakkındaki mektubunu koyuyorduk.[/FONT]
[/FONT][FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Milli Birlik Komitesinin ve Örfi İdarenin bulunduğu Merkez-i Hükümette böyle, tamamı Risale-i Nur’dan bahseden bir gazetenin çıkması dikkatleri çekti. Bazı gazeteler hakkımızda yazılar yazdılar. Bu yazıları dikkate alan Örfi İdare, gazetenin bir hafta kapatılması karar verdi. Askeri bir cip ile bir subay Hacıbayram’daki büroya gelerek kararı tebliğ etti. Biraz da nasihat edip gitti.[/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Biz yalnız gazete haberlerinin bu kapatmaya sebep olduğunu zannediyorduk. Daha sonra öğrendiğimize göre, Örfi İdare Komutanı Orgeneral Cemal Tural’a Milli Birlik Komitesi üyelerinden biri telefon ederek, [/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]—Paşam, gözümüzün önünde Nurcular cirit atıyor. Uyuyor musunuz? Çaresine bakın” demiş. [/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Bunun üzerine Cemal Paşa da bir bir hafta kapatma verip, “Bunları uyarın, Nur neşriyatı yapmasınlar” demiş.[/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Haftalık bir gazetenin bir hafta kapatılması, gazetenin gününde çıkmasında bir aksaklık yapmadığı için, okuyucu kapatıldığımızı hissetmedi bile.Tabii okuyucunun hissetmemesi gibi, MBK üyesi de kapatıldığımızı anlayamadığı için tekrar Paşayı aramış..[/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Zaten aramasına da gerek yoktu. Zira biz, kapatıldıktan sonra çıkan ilk sayının birinci sayfasına, Üstadın renkli bir resmi ile, “ Ey Âlem-i İslam Uyan” başlıklı yazısını renkli olarak ve Erzincan’daki ressam Rafet Kavukçu ağabeyin dizaynı ile 30 punto büyüklükte boydan boya basmıştık. [/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Bu Örfi İdareye bir nevi meydan okumaktı. Nitekim gazete dağıtılır dağıtılmaz gelen bir askeri cipe doldurulup, Örfi İdare Komutanlığına doğru yola çıktık. [/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Sait Özdemir Ağabey, Ali Gürbüz, İsmail Anbarlı ve ben vardım. Örfi İdare o zaman Kara Harp Okulu binasında idi. Örfi İdareye varınca, bizi bir Deniz Hâkim Albay’ın yanına çıkardılar.[/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Çok kibar ve imanlı bir kişi olduğu belli olan Albay, bize nasihatte bulundu:[/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]—Kardeşim, siz ne yapıyorsunuz? İhtilal yapılmış, Örfi İdare var. Mahkemeye bile verilmeden senelerce hapishanede kalsanız, size kimse sahip çıkamaz. Sizi daha önce uyardık. Buna rağmen yaptığınızı beğeniyor musunuz ? Paşa çok kızdı. Bizzat kendisi sizinle görüşecek” deyip, bizi koridorda bekletmeye başladı.[/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Biraz sonra, koridorda bir koşuşmaca başladı. Paşa’nın gelmekte olduğunu anladık. Albaylar, Paşalar Cemal Tural geliyor diye, buldukları ilk odaya giriyorlar, Onunla karşılaşmaktan çekiniyorlardı. Bir Astsubay bize kendisini takip etmemizi söyledi. [/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Binanın dışındaki bahçeye çıktık. Tam kapının yanında sıraya dizilmemizi istedi. Askerler gibi tek sıra olduk. Biraz sonra Paşa kapıda göründü.[/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]-Nurcular bunlar mı” diye yaverine sordu. [/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Sonra, paşalık kamçısı kolunun altında, karşımıza geldi. Bir müddet bizi süzdükten sonra: [/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]—Nedir bu sizin yaptığınız? Din yalnız size mi ait ? Siz ne anlarsınız? “ gibi sözlerle tehditkâr konuşmaya başladı. Bu sözlere karşı, İsmail Anbarlı cevap vermek isteyerek:[/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]—Paşam, diye söze başladı. [/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Geldiğinde Paşaların bile karşılaşmak istemediği kadar sert olan Cemal Tural Paşa:[/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]- Sus, cevap verme, dinle, demesine rağmen İsmail Anbarlı : [/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]- Ama Paşam itham ediyordunuz, deyince; Paşa, İsmail Anbarlıya vurmak üzere kamçısını kaldırdı. Ancak, İsmail Anbarlı’nın baktığı yeri oyacak kadar şiddetli bakışı ve korkmadığını gösteren heybetli bir hareketi üzerine vurmak üzere kalkan eli yukarıda kala kaldı. [/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Siyah pardösünün boynuna koyduğu beyaz suni ipek ten mamul, namazda sarık olarak kullandığı boyunbağı ve uzun boyu içindeki kabadayıvari hareketi, o şahin bakışı ile birleşince Paşa üzerinde ne gibi bir tesir yaptı ise yaptı, Paşa elini indirerek [/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]—Gazeteyi temelli kapattım. Sizi de Ankara dışına çıkacaksınız, deyip, bizi öylece bırakıp gitti.[/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Herkesin bildiği gibi, Nurcular o zamanki safi hizmetleri, ihlâslı hareketleriyle hiçbir şeyden korkmadıkları gibi, gelecek zarardan kurtulayım diye, taviz de vermezlerdi. Poliste, mahkemede yakalanan kitapların kendilerine ait olduğunu, bu kitapları okuduklarını, bundan sonra da okuyacaklarını, hapse de atılsalar da bunları söylemekten vazgeçmezlerdi. [/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Hatta bazı hâkimlerin, cezadan kurtarmak için, “bu kitaplar başkasının değil mi oğlum” veya “Sen bu kitapları okumuyorsun değil mi? “ gibi yol göstermelerini kabul etmezler, “Kitaplar benim. Okudum, bundan sonra da okuyacağım. Hapse de atsanız, orası benim için bir medrese-i Yusufiyedir” derler, severek hapse girerlerdi.. [/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]İsmail Anbarlı’nın da başından bu şekilde kaç defa hadise geçmiş, hapiste de yatmıştı. Bu bakımdan Cemal Paşa’ya karşı tavrı yapmacık değil, içten gelen ve ihlâsla yapılan bir hareketti. Bu bakımdan da karşısındakine tesir etmiş, başımıza daha büyük bir neticenin gelmesini önlemişti.[/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Ankara dışına sürülmemiz bizi pek rahatsız etmemişti. Ancak, gazetenin kapatılması bizi çok üzmüştü. Zira gazete çıkarmakla yapmak istediklerimiz hizmet yarım kalıyordu. Bu bakımdan Paşa’ya kızıyorduk.[/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Ancak, daha sonra sakin olarak düşündüğümüzde, Paşa’nın imanlı bir kişi olduğu için bize yardım ettiğini anladık. Yapılan baskı ve bizim hareketlerimiz karşısında Paşanın yapacağı en doğru iş, bizi tevkif etmek olmasına rağmen O bize bağırıp, çağırdıktan sonra hiçbir zarar vermeden Ankara dışına gönderiyordu. Böylece göz ününde olmayacaktık. Hapse atsa idi, birçok kişinin başına geldiği gibi, yıllarca mahkemeye dahi çıkmadan içerde kalabilirdik.[/FONT]
Biz Said Özdemir önderliğinde Ankara’da İHLÂS Gazetesini çıkarınca, Anadolu’daki Risale-i Nur Talebeleri de mahalli bazı gazete ve Dergileri çıkarmaya başladılar.
Bunlardan en önemlisi Mustafa Kırıkçı isimli öğretmen bir kardeşimizin Konya’da çıkardığı Bediülbeyan ve Bediüzzaman Dergileri idi. Gerek muhtevası, gerekse kalitesi bakımından fevkalade olduğu gibi, Risale-i Nur Hizmet tarzına en uygun şekilde neşrediliyordu. Denebilir ki biz gazete olarak çıkıyorduk, Bediülbeyan Dergi olarak çıkıyordu ve birbirlerini tamamlıyorlardı.
ÖĞRETMEN MUSTAFA KIRIKÇI-KONYA
Bu dergileri çıkaran, Mustafa Kırıkçı; bilgili, ciddi, samimi bir Kardeşimizdi. Basının önemini anladığından derhal bu konuya eğilmiş, kendisine gelecek her türlü zarara razı olarak bi hizmete girişmişti.
Bize karşı çıkan İstanbul grubu, Mustafa Kırıkçı’ya da karşı çıktılar. Dergilerin isimlerine muhalefetle başlayıp, daha başka konularda aleyhte bulunmaya başladılar.
Fakat Konya’daki arkadaşların desteğini alan Kırıkçı muvaffakiyetle neşriyatını sürdürdü
Muzaffer Deligöz
==============================
ZÜLFİKAR GAZETESİ 1964
Ankara’da yayınladığımız İHLAS Gazetesinin Örfi İdare tarafından kapatılması ve bizlerin Ankara'dan uzaklaştırılması üzerine, İzmir'e giderek yeni bir gazete yayınlamaya karar verdik. İzmir Sıkıyönetim Komutanı dindarlara karşı daha müsamahakar davranıyordu. Hatta Risale-i Nur’ların beraat kararını tasdik etmişti.
Said Özdemir Ağabey, Ankara Merkez Vaizliğinden Çeşme Müftülüğüne tayini sağladı. Hep birlikte Çeşme’ye gittik. Yeni gazetenin hazırlıklarına başladık. Hep birlikte müftülük evinde kalıyorduk. Burada bize zarar vermesi için evin içine zehirli bir engerek yılanı bırakılarak suikast yapılmak istendi. Gazete kupürlerini keserken gördüğümüz yılandan uzaklaşmak isterken sağ başparmağım elimdeki jiletle derin bir şekilde kesildi. Doktor dikiş atarak kanı durdurabildi. Doktorun söylediğine göre, bu bölgede böyle bir yılanın bulunması imkânsızdı. Zira Çeşme binlerce turisti ağırlayan şehirleşmiş bir belde idi. Bu hadise ve kaymakamlığın baskıları üzerine Said Özdemir Ağabey istifasını vermek zorunda kaldı.
“Zülfikar” ismi konulan yeni gazetemiz İzmir Anafartalar Caddesindeki İstiklal matbaasında 15 Temmuz 1964 de baskıya girdi.
Künyesi; “Sahibi: İsmail Anbarlı, Yazı İşleri Müdürü: Muzaffer Deligöz, İdare Müdürü: Ali Gürbüz” şeklindeydi.
ZÜLFİKAR Gazetesi, İHLAS gazetesine göre daha sert bir neşriyat yapıyordu. DOĞU MENZİL Komutanı Korgeneral FARUK Güventürk'e karşı yaptığı neşriyat ve Yazı İşleri Müdürü olarak tevkif edilip 3 ay hapiste tutulmam ile sertleşen ZÜLFİKAR’IN trajı 30.000 üzerine çıkmıştı. O tarihte böyle bir tiraj çok büyüktü.
ZÜLFİKAR Gazetesinin neşriyatı Nurcular kadar diğer İslami kesimler tarafından da takdirle karşılanıyordu. O sırada İzmir’de Genel Merkezi olan ve bütün Türkiye’de popüler olan “Komünizmle Mücadele Derneği” vardı. Derneğin başında da Prof Dr. Saffet Solak bulunuyordu. Bunların çıkarmakta olduğu “MÜCADELE” isimli bir Dergi ile Kemal Fedai Çoşkuner’in çıkardığı haftalık “FEDAİ” Dergisi vardı.
Ayrıca, Yaşar Tunagür Hoca efendinin başında olduğu ve daha sonra Fethullah Gülen Hoca efendinin geldiği “Kestanepazarı Kur’an Kursu Derneği” büyük hizmetler yapıyordu.
İzmir’deki Nur Talebeleri, Yaşar Tunagür Hoca, Dernek ve grupların hepsi bize sahip çıkmıştı. Manevi Destek ve teşvikleri vardı. Bu ilgi bize güç ve kuvvet veriyor, şevkimizi artırıyordu.
İzmir Bölgesinde bulunan Bediüzzaman’ın yakın talebeleri A.Feyzi Kul ve Mustafa Birlik de gazeteye tam destek veriyorlardı. Ahmet Feyzi Kul ve Mustafa Birlik (Kendisine derdi) ağabeyler makale de veriyorlardı..
MUSTAFA BİRLİK (Köylü) ve OĞLU ABDULLAH - İZMİR
ZÜLFİKAR, İzmir’de gördüğü bu yakın ilgiyi, İstanbul’daki Nur Talebelerinden göremiyordu. Zira, Faaliyetin başında Said Özdemir vardı. Said Bey’e İstanbul’daki Zübeyir Gündüzalp, Bekir Berk ve 3 Mehmetler (Fırıncı-Birinci-Kutlular) tarafından sıcak bakılmıyordu. Said Özdemir, Üstadın belirttiği varisler arasında bulunmasına rağmen..
Gerçi Bediüzzaman’ın varislerinden Bayram, Sungur, Hüsnü, Abdullah Yeğin gibi ağabeyler, teşvik ve tebrik ediyorlardı. Ama, onlara da devamlı aleyhte konuşulduğunu, kendilerinin bize yaptığı tavsiyelerden anlıyorduk.
İstanbul, önce Gazetede R.Nur meslek ve meşrebine uygun olmayacak durumlar tespit etmeye çalıştı. Bunları diğer şehirlerdeki Nur Talebelerine duyurarak, gazetenin revaç bulmamasına çalışıldı. Bu aksi tesir yapınca, kale içten fethedilmeye çalışıldı. Önce Zübeyir abi bana mektuplar yazarak, yanlışlıklar yapıldığını, hizmete zarar geleceğini çok açıklı bir şekilde dile getiriyordu.
Mesela Nasır’ın Mısır Müslümanlarına yaptığı zulüm ve eziyetlerle ilgili küçük bir haber köprünün üzerine, “yazdığınız bu haberi okuyunca, Mısırdaki hizmete gelecek zararı düşünerek tüylerim ürperdi. Mısırlıların bu haberi görmemeleri için Allah’a yalvardım.” Gibi ifadeler kullanıyordu. Halbuki, Müslüman’a nerede zulüm yapılırsa yapılsın, diğer Müslümanların üzülmesi gerekmez miydi.? Mısır’daki R.Nur hizmeti için, diğer Müslümanların öldürülmeleri, hapse atılmalarına razı olmak R.Nur’un hangi düsturunda vardı? Nasır’ın İslamiyet ve Müslümanlıkla ilgili davranışları ortada iken, O’na, O’nun rejimine söz söylemeyerek yani “haksızlık karşısında susan” olmak, bundan da Risale-i Nur hizmetine yani İslami hizmete fayda beklemek nasıl bir anlayıştı ?
Ankara’daki İHLÂS gazetesinin yapmadığı yeni bir uygulama da İstanbul’un tepkisini çekiyordu. Zülfikar Gazetesi yalnız Risale-i Nur Talebelerinin haberlerini değil, diğer bütün İslami grupların da haberlerini veriyor, görüşlerinden alıntılar yapıyordu. İstanbul’a göre biz “siyaset”e girmiş oluyorduk. İslamiyet’le ilgili Yurt dışı ve içinde kim ne söylerse veriyorduk. Günlük siyasetle, siyasi kişilerle veya devlet ricali ile ilgili herhangi bir haber veya yorum koymuyorduk. Ancak; İslamiyet, Nurculuk ve Maneviyat ile ilgili müspet faaliyetleri duyuruyorduk. Bu da İstanbul tarafından “siyasete girmek” olarak yorumlanıyordu.
Ayrıca, Ali Gürbüz’e de haberler gönderiliyordu. Bu mektup ve haber taktiği netice vermeyince, Mehmet Kutlular İzmir’e gönderildi ve gazetede çalışmak istedi. Bu sırada ben Org. Güventürk’e karşı Ahmet Feyzi Kul ve Mustafa Birlik ağabeyin yazdığı yazılar dolayısıyla tevkif edilmiş ve Buca Cezaevinde bulunuyordum.
Bu gibi sebeplerle Risale-Nur Talebeleri arasında bir bölünme yaşanıyordu. Gerçi kendilerinden başka kimsenin gazeteye karşı çıkmaması ve araya diğer ağabeylerin girmesi ile İstanbul’un muhalefeti kalktı. Hatta “Zübeyir Ağabey, köprü üzerinde gazeteyi sattı” diye haber de gönderdiler.
Allah’ın takdirine bakın ki aynı kişiler, aradan çok geçmeden 1967 de yani 3 sene sonra çıkardıkları “İTTİHAD” gazetesinde Roman-Hikaye-Partiler ve Liderleri hakkında menfi ve müspet yazılar velhasıl her şeyi yazmaya başladılar. Biz buna da karşı değildik. Bir gazete nasıl çıkması gerekiyorsa, öyle hazırlanmalı idi. Bu sebeple ben Askerliğimi bitirip, Ankara’ya gelince İTTİHAD’ın Ankara Mümessili ve daha sonra’da İstanbul’a giderek Yazı İşleri Müdürlüğünü de yaptım.
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Çoğunuz bu ismi hatırlamıyacaksınız.. Zira O, bir İsimsiz Kahramandı.[/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]İsimsiz Kahramanlar herkes tarafından tanınmazlar. O’nlar ülkenin, davanın, hizmetin ana temellerini kanlarıyla, canlarıyla, mallarıyla örerken; üstte yükselen kitabede başkalarının adları yazılır, başkalarının isimleri okunur..[/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]İsimsiz Kahramanlar; şan-şeref için, para-mülk için, makam-mevki için çalışmazlar. Gayeleri; Rıza-i Bari, menfaat-i millet, nizam-ı alemdir. [/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Ali GÜRBÜZ de böyle idi. O’nu parası ve malı olanlar arasında göremezsiniz.. Makam ve mevkii hiçbir zaman olmadı.. İsmi duyulsun için çalışmadı. İhlası esas aldı.[/FONT]
Muzaffer Deligöz- Ali Gürbüz ve İsviçreli Alim DEFCHT WILLY ( elinde Almanya’da çıkan The LIGHT (NUR) Dergisi ile) Ali Gürbüz 1964 de bu zat ile İzmir’de Zülfikar Gazetesi için Röportaj yaptı.
O davası için her yolu denedi. Bazen gençliğin fırtınaları sebebiyle El-Fetih’te, bazen bir gazetenin mesul müdürlüğünde veya dergi sütunlarında, bazen de yadellerde hayal ettiği hizmetler için para biriktirmek üzere fabrika işciliğinde.. Ancak, bütün çalışmalarındaki tek gayenin Hizmet olduğunu görüyoruz..
Tuttuğu günlük notlardan anladığımıza göre; Almanya’da fabrika teknisyeni olarak çalışırken veya Kuveyt’te bir şirkette tercüman olarak bulunurken tek gayesi hayal ettiği SELAM Gazetesi, SEBAT Bayilik Teşkilatıdır. Zira, 1960 lı günlerin en önemli hizmet yolu bu idi.
Polis nezarethanelerinde, Savcı sorgulamalarında, hakim huzurunda veya Örfi İdare Komutanının önünde o bir hizmet abidesi kadar kahramandı.
İşte, Ali GÜRBÜZ bu idi.
1963-64-65 yıllarında çıkardığımız İHLAS-UHUVVET-ZÜLFİKAR ile ÇİÇEK ve KİTAP DÜNYASI Dergilerinde Ankara ve İzmir’de beraber olduk.
O’nu bir cesaret abidesi, fedakarlık numunesi ve ihlas kahramanı olarak hatırlıyorum.
Dünyada hayal ettiklerini gerçekleştiremedi. SELAM Gazetesi günlük olarak çıkamadı, SEBAT Bayilik bütün yurda hizmet veremedi, hazırladığı kitaplardan ancak birkaç tanesini yayınlayabildi. Dünyada görmek istediği nizamı göremedi ama arkasında fedakar bir eş, kendisine layık evlatlar ve samimi dostlar bırakarak fani aleme veda etti.
Bizi üzen, vefasızlık örnekleri verenlerin O’nun hastalığında ve yokluğunda yardımı hatıra getirmemeleridir.
MUZAFFER DELİGÖZ
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif] ANKARA’DA İLK NUR GAZETELERİ [/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Depolarda bulunan kitapların Anadolu’ya sevki de zorlaşmıştı. Askerlerin emrine geçen polisler, eskisi gibi kolaylık göstermiyorlar, devamlı kontrol ve baskınlarla kitapları Anadolu’ya götürenleri yakalıyorlardı.[/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]İşte bu sırada, Askeri idarenin Gazetelere gösterdiği müsamaha ve geniş hürriyet bize bir kolaylık getirebilirdi. Zorlaşan irtibatı temin ederken, Risaleleri kitap yerine gazete yazılarıyla Anadolu’ya ulaştırmak imkânı doğabilirdi. [/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Çıkarılacak bir gazete bunları temin edebileceği gibi, yeni bir çalışma ve hizmet yolu olarak görünüyordu. Zaten, Üstad Bediüzzaman matbuat yoluyla hatta radyo lisanıyla Risale-i Nur’ların neşredileceğini söylememiş mi idi ? [/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif][FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]RİSALE-İ NUR NEŞREDEN DERGİLER
[/FONT]
[/FONT][FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif][FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Daha önce Risale-i Nur Talebelerinin kendilerine ait bir yayın organı olmamıştı. Sebilürreşad, Büyük Doğu, Hür Adam, Serdengeçti, Hilal gibi gazete ve Dergiler Risale-i Nur’dan bahsediyorlardı ama bu sadece bir haber veya bir makaleden ibaret kalıyordu. [/FONT][/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Bediüzzaman Hazretleri sağlığında bu haber ve yazıları yanındakilere okutur; sevinir ve dua edermiş. Böylece verdiği önemi gösterirmiş.[/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Biz de bu yayınlara çok önem veriyorduk. Hatta Risale-i Nur hakkında bir yazının çıktığı gazete veya dergi toptan satın alınır, bütün Anadolu’daki Nur Talebelerine postalanırdı. [/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Hiç unutmam Ankara’da çıkan günlük bir gazete, Sait Özdemir Ağabeyle görüşüp, tirajını yükseltebilmek için tam sayfa halinde “Bediüzzaman ve Eserleri” diye bizim hazırlayıp verdiğimiz yazıları tefrika halinde basıyordu. [/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Biz de bu gazeteden alıp, Anadolu’ya postalıyorduk. Ama işin garibi bu yazıların tam arkasındaki sayfada tamamen çıplak resimler yayınlanıyor, askeri idareye karşı bir nevi kalkan oluşturmak isteniyordu. Bütün ısrarımıza rağmen bundan vazgeçmediler. Biz de aldığımız gazetelerin arka sayfasındaki çıplak resimleri boya ile veya başka gazete kâğıtlarını yapıştırarak kapatır, ondan sonra Anadolu’ya gönderirdik. Aksi takdirde Anadolu’dan çok büyük itham ve itirazların gelmesi mukadderdi.[/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]NURCULARA AİT İLK GAZETE ÇIKIYOR
[/FONT][FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Hal bu minvalde iken, Sait Özdemir Ağabey’e kendimizin bir gazete çıkarması halinde, Anadolu ile irtibatın kolaylaşacağını, çok miktarda risalenin yayınlanacağını, askeri idareye karşı “basın” statüsünde olacağımız için doğacak bazı imkânların yanında Üstad Hazretlerinin arzusunu da yerine gelmiş olacağını Ali Gürbüz ile birlikte söyledik.[/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif] ALİ GÜRBÜZ - 1964 [/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Ayrıca Ali Gürbüz, o sırada neşredilen İrşad Gazetesinde çalışıyor, bu gazete de Risale-i nurları neşrediyordu. Bir süre sonra gazete Risale-i Nur neşrine son vermişti. Ali de gazeteden ayrılmıştı.[/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Sait Ağabey, diğer ağabeylerle görüşüp gazete çıkarılmasına karar verdi. Gazetenin çıkarılma görevi de, Ali Gürbüz, Zeki Birbilir, İsmail Anbarlı ve bana verildi. [/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Said Özdemir; Üniversite son sınıfta iken; Risale-i Nur hizmet yapmak üzere okulunu terk ederek Üstadın hizmetine girmiş biri idi. Üstad kendisini, resmi vârisleri arasına yazmış ve Ankara’daki Risale-i Nur neşriyatının O’nun tarafından yapılmasını istemişti. [/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]
[/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]MUZAFFER DELİGÖZ – İSMAİL ANBARLI
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]1964 DE izmir’de ZÜLFİKAR GAZETESİ’ni çıkarırken[/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]İHLÂS Gazetesi içeriği itibariyle dini bir gazete olmasına rağmen, yazı ve haberlerin ağırlığı Risale-i Nurlarla ilgili idi. Bu sebeple diğer dindar gruplara göre “Nurcu Gazetesi” idi. Bu tabir yanlış da sayılmazdı. Zira Kur’an-ı Kerim tefsiri, hadisler, ibretli İslami menkıbeler dışındaki yazı ve haberlerin tamamı Risale-i Nurla ilgili idi. Hadiselerle ilgili yorum ve görüşlerimizi koymuyorduk. Ama meydana gelen hadiselere uygun Risale-i Nur bahislerini öne çıkarıyorduk. Mesela, bir yürüyüş yapılmışsa, biz bu yürüyüşü tenkit veya medih eden yazı veya yorum yerine, Üstad’ın anarşi hakkındaki mektubunu koyuyorduk.[/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]ÖRFİ İDARE GAZETEYİ KAPATIYOR
[/FONT][FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Milli Birlik Komitesinin ve Örfi İdarenin bulunduğu Merkez-i Hükümette böyle, tamamı Risale-i Nur’dan bahseden bir gazetenin çıkması dikkatleri çekti. Bazı gazeteler hakkımızda yazılar yazdılar. Bu yazıları dikkate alan Örfi İdare, gazetenin bir hafta kapatılması karar verdi. Askeri bir cip ile bir subay Hacıbayram’daki büroya gelerek kararı tebliğ etti. Biraz da nasihat edip gitti.[/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Biz yalnız gazete haberlerinin bu kapatmaya sebep olduğunu zannediyorduk. Daha sonra öğrendiğimize göre, Örfi İdare Komutanı Orgeneral Cemal Tural’a Milli Birlik Komitesi üyelerinden biri telefon ederek, [/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]—Paşam, gözümüzün önünde Nurcular cirit atıyor. Uyuyor musunuz? Çaresine bakın” demiş. [/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Bunun üzerine Cemal Paşa da bir bir hafta kapatma verip, “Bunları uyarın, Nur neşriyatı yapmasınlar” demiş.[/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Haftalık bir gazetenin bir hafta kapatılması, gazetenin gününde çıkmasında bir aksaklık yapmadığı için, okuyucu kapatıldığımızı hissetmedi bile.Tabii okuyucunun hissetmemesi gibi, MBK üyesi de kapatıldığımızı anlayamadığı için tekrar Paşayı aramış..[/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Zaten aramasına da gerek yoktu. Zira biz, kapatıldıktan sonra çıkan ilk sayının birinci sayfasına, Üstadın renkli bir resmi ile, “ Ey Âlem-i İslam Uyan” başlıklı yazısını renkli olarak ve Erzincan’daki ressam Rafet Kavukçu ağabeyin dizaynı ile 30 punto büyüklükte boydan boya basmıştık. [/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Bu Örfi İdareye bir nevi meydan okumaktı. Nitekim gazete dağıtılır dağıtılmaz gelen bir askeri cipe doldurulup, Örfi İdare Komutanlığına doğru yola çıktık. [/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Sait Özdemir Ağabey, Ali Gürbüz, İsmail Anbarlı ve ben vardım. Örfi İdare o zaman Kara Harp Okulu binasında idi. Örfi İdareye varınca, bizi bir Deniz Hâkim Albay’ın yanına çıkardılar.[/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Çok kibar ve imanlı bir kişi olduğu belli olan Albay, bize nasihatte bulundu:[/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]—Kardeşim, siz ne yapıyorsunuz? İhtilal yapılmış, Örfi İdare var. Mahkemeye bile verilmeden senelerce hapishanede kalsanız, size kimse sahip çıkamaz. Sizi daha önce uyardık. Buna rağmen yaptığınızı beğeniyor musunuz ? Paşa çok kızdı. Bizzat kendisi sizinle görüşecek” deyip, bizi koridorda bekletmeye başladı.[/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Biraz sonra, koridorda bir koşuşmaca başladı. Paşa’nın gelmekte olduğunu anladık. Albaylar, Paşalar Cemal Tural geliyor diye, buldukları ilk odaya giriyorlar, Onunla karşılaşmaktan çekiniyorlardı. Bir Astsubay bize kendisini takip etmemizi söyledi. [/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Binanın dışındaki bahçeye çıktık. Tam kapının yanında sıraya dizilmemizi istedi. Askerler gibi tek sıra olduk. Biraz sonra Paşa kapıda göründü.[/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]-Nurcular bunlar mı” diye yaverine sordu. [/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Sonra, paşalık kamçısı kolunun altında, karşımıza geldi. Bir müddet bizi süzdükten sonra: [/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]—Nedir bu sizin yaptığınız? Din yalnız size mi ait ? Siz ne anlarsınız? “ gibi sözlerle tehditkâr konuşmaya başladı. Bu sözlere karşı, İsmail Anbarlı cevap vermek isteyerek:[/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]—Paşam, diye söze başladı. [/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Geldiğinde Paşaların bile karşılaşmak istemediği kadar sert olan Cemal Tural Paşa:[/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]- Sus, cevap verme, dinle, demesine rağmen İsmail Anbarlı : [/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]- Ama Paşam itham ediyordunuz, deyince; Paşa, İsmail Anbarlıya vurmak üzere kamçısını kaldırdı. Ancak, İsmail Anbarlı’nın baktığı yeri oyacak kadar şiddetli bakışı ve korkmadığını gösteren heybetli bir hareketi üzerine vurmak üzere kalkan eli yukarıda kala kaldı. [/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Siyah pardösünün boynuna koyduğu beyaz suni ipek ten mamul, namazda sarık olarak kullandığı boyunbağı ve uzun boyu içindeki kabadayıvari hareketi, o şahin bakışı ile birleşince Paşa üzerinde ne gibi bir tesir yaptı ise yaptı, Paşa elini indirerek [/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]—Gazeteyi temelli kapattım. Sizi de Ankara dışına çıkacaksınız, deyip, bizi öylece bırakıp gitti.[/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Herkesin bildiği gibi, Nurcular o zamanki safi hizmetleri, ihlâslı hareketleriyle hiçbir şeyden korkmadıkları gibi, gelecek zarardan kurtulayım diye, taviz de vermezlerdi. Poliste, mahkemede yakalanan kitapların kendilerine ait olduğunu, bu kitapları okuduklarını, bundan sonra da okuyacaklarını, hapse de atılsalar da bunları söylemekten vazgeçmezlerdi. [/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Hatta bazı hâkimlerin, cezadan kurtarmak için, “bu kitaplar başkasının değil mi oğlum” veya “Sen bu kitapları okumuyorsun değil mi? “ gibi yol göstermelerini kabul etmezler, “Kitaplar benim. Okudum, bundan sonra da okuyacağım. Hapse de atsanız, orası benim için bir medrese-i Yusufiyedir” derler, severek hapse girerlerdi.. [/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]İsmail Anbarlı’nın da başından bu şekilde kaç defa hadise geçmiş, hapiste de yatmıştı. Bu bakımdan Cemal Paşa’ya karşı tavrı yapmacık değil, içten gelen ve ihlâsla yapılan bir hareketti. Bu bakımdan da karşısındakine tesir etmiş, başımıza daha büyük bir neticenin gelmesini önlemişti.[/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Ankara dışına sürülmemiz bizi pek rahatsız etmemişti. Ancak, gazetenin kapatılması bizi çok üzmüştü. Zira gazete çıkarmakla yapmak istediklerimiz hizmet yarım kalıyordu. Bu bakımdan Paşa’ya kızıyorduk.[/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Ancak, daha sonra sakin olarak düşündüğümüzde, Paşa’nın imanlı bir kişi olduğu için bize yardım ettiğini anladık. Yapılan baskı ve bizim hareketlerimiz karşısında Paşanın yapacağı en doğru iş, bizi tevkif etmek olmasına rağmen O bize bağırıp, çağırdıktan sonra hiçbir zarar vermeden Ankara dışına gönderiyordu. Böylece göz ününde olmayacaktık. Hapse atsa idi, birçok kişinin başına geldiği gibi, yıllarca mahkemeye dahi çıkmadan içerde kalabilirdik.[/FONT]
MUSTAFA KIRIKÇI'NIN KONYA'DA ÇIKARDIĞI
BEDİÜLBEYAN VE BEDİÜZZAMAN DERGİLERİ
Bunlardan en önemlisi Mustafa Kırıkçı isimli öğretmen bir kardeşimizin Konya’da çıkardığı Bediülbeyan ve Bediüzzaman Dergileri idi. Gerek muhtevası, gerekse kalitesi bakımından fevkalade olduğu gibi, Risale-i Nur Hizmet tarzına en uygun şekilde neşrediliyordu. Denebilir ki biz gazete olarak çıkıyorduk, Bediülbeyan Dergi olarak çıkıyordu ve birbirlerini tamamlıyorlardı.
Bu dergileri çıkaran, Mustafa Kırıkçı; bilgili, ciddi, samimi bir Kardeşimizdi. Basının önemini anladığından derhal bu konuya eğilmiş, kendisine gelecek her türlü zarara razı olarak bi hizmete girişmişti.
Bize karşı çıkan İstanbul grubu, Mustafa Kırıkçı’ya da karşı çıktılar. Dergilerin isimlerine muhalefetle başlayıp, daha başka konularda aleyhte bulunmaya başladılar.
Fakat Konya’daki arkadaşların desteğini alan Kırıkçı muvaffakiyetle neşriyatını sürdürdü
Muzaffer Deligöz
==============================
ZÜLFİKAR GAZETESİ 1964
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
[/FONT] [FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]1964 YILINDA [/FONT][FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]İZMİR'DE YAYINLADIĞIMIZ[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] ZÜLFİKAR GAZETESİ [/FONT]
Said Özdemir Ağabey, Ankara Merkez Vaizliğinden Çeşme Müftülüğüne tayini sağladı. Hep birlikte Çeşme’ye gittik. Yeni gazetenin hazırlıklarına başladık. Hep birlikte müftülük evinde kalıyorduk. Burada bize zarar vermesi için evin içine zehirli bir engerek yılanı bırakılarak suikast yapılmak istendi. Gazete kupürlerini keserken gördüğümüz yılandan uzaklaşmak isterken sağ başparmağım elimdeki jiletle derin bir şekilde kesildi. Doktor dikiş atarak kanı durdurabildi. Doktorun söylediğine göre, bu bölgede böyle bir yılanın bulunması imkânsızdı. Zira Çeşme binlerce turisti ağırlayan şehirleşmiş bir belde idi. Bu hadise ve kaymakamlığın baskıları üzerine Said Özdemir Ağabey istifasını vermek zorunda kaldı.
“Zülfikar” ismi konulan yeni gazetemiz İzmir Anafartalar Caddesindeki İstiklal matbaasında 15 Temmuz 1964 de baskıya girdi.
Künyesi; “Sahibi: İsmail Anbarlı, Yazı İşleri Müdürü: Muzaffer Deligöz, İdare Müdürü: Ali Gürbüz” şeklindeydi.
ZÜLFİKAR Gazetesi, İHLAS gazetesine göre daha sert bir neşriyat yapıyordu. DOĞU MENZİL Komutanı Korgeneral FARUK Güventürk'e karşı yaptığı neşriyat ve Yazı İşleri Müdürü olarak tevkif edilip 3 ay hapiste tutulmam ile sertleşen ZÜLFİKAR’IN trajı 30.000 üzerine çıkmıştı. O tarihte böyle bir tiraj çok büyüktü.
ZÜLFİKAR Gazetesinin neşriyatı Nurcular kadar diğer İslami kesimler tarafından da takdirle karşılanıyordu. O sırada İzmir’de Genel Merkezi olan ve bütün Türkiye’de popüler olan “Komünizmle Mücadele Derneği” vardı. Derneğin başında da Prof Dr. Saffet Solak bulunuyordu. Bunların çıkarmakta olduğu “MÜCADELE” isimli bir Dergi ile Kemal Fedai Çoşkuner’in çıkardığı haftalık “FEDAİ” Dergisi vardı.
Ayrıca, Yaşar Tunagür Hoca efendinin başında olduğu ve daha sonra Fethullah Gülen Hoca efendinin geldiği “Kestanepazarı Kur’an Kursu Derneği” büyük hizmetler yapıyordu.
İzmir’deki Nur Talebeleri, Yaşar Tunagür Hoca, Dernek ve grupların hepsi bize sahip çıkmıştı. Manevi Destek ve teşvikleri vardı. Bu ilgi bize güç ve kuvvet veriyor, şevkimizi artırıyordu.
İzmir Bölgesinde bulunan Bediüzzaman’ın yakın talebeleri A.Feyzi Kul ve Mustafa Birlik de gazeteye tam destek veriyorlardı. Ahmet Feyzi Kul ve Mustafa Birlik (Kendisine derdi) ağabeyler makale de veriyorlardı..
MUSTAFA BİRLİK (Köylü) ve OĞLU ABDULLAH - İZMİR
ZÜLFİKAR, İzmir’de gördüğü bu yakın ilgiyi, İstanbul’daki Nur Talebelerinden göremiyordu. Zira, Faaliyetin başında Said Özdemir vardı. Said Bey’e İstanbul’daki Zübeyir Gündüzalp, Bekir Berk ve 3 Mehmetler (Fırıncı-Birinci-Kutlular) tarafından sıcak bakılmıyordu. Said Özdemir, Üstadın belirttiği varisler arasında bulunmasına rağmen..
Gerçi Bediüzzaman’ın varislerinden Bayram, Sungur, Hüsnü, Abdullah Yeğin gibi ağabeyler, teşvik ve tebrik ediyorlardı. Ama, onlara da devamlı aleyhte konuşulduğunu, kendilerinin bize yaptığı tavsiyelerden anlıyorduk.
İstanbul, önce Gazetede R.Nur meslek ve meşrebine uygun olmayacak durumlar tespit etmeye çalıştı. Bunları diğer şehirlerdeki Nur Talebelerine duyurarak, gazetenin revaç bulmamasına çalışıldı. Bu aksi tesir yapınca, kale içten fethedilmeye çalışıldı. Önce Zübeyir abi bana mektuplar yazarak, yanlışlıklar yapıldığını, hizmete zarar geleceğini çok açıklı bir şekilde dile getiriyordu.
Mesela Nasır’ın Mısır Müslümanlarına yaptığı zulüm ve eziyetlerle ilgili küçük bir haber köprünün üzerine, “yazdığınız bu haberi okuyunca, Mısırdaki hizmete gelecek zararı düşünerek tüylerim ürperdi. Mısırlıların bu haberi görmemeleri için Allah’a yalvardım.” Gibi ifadeler kullanıyordu. Halbuki, Müslüman’a nerede zulüm yapılırsa yapılsın, diğer Müslümanların üzülmesi gerekmez miydi.? Mısır’daki R.Nur hizmeti için, diğer Müslümanların öldürülmeleri, hapse atılmalarına razı olmak R.Nur’un hangi düsturunda vardı? Nasır’ın İslamiyet ve Müslümanlıkla ilgili davranışları ortada iken, O’na, O’nun rejimine söz söylemeyerek yani “haksızlık karşısında susan” olmak, bundan da Risale-i Nur hizmetine yani İslami hizmete fayda beklemek nasıl bir anlayıştı ?
Ankara’daki İHLÂS gazetesinin yapmadığı yeni bir uygulama da İstanbul’un tepkisini çekiyordu. Zülfikar Gazetesi yalnız Risale-i Nur Talebelerinin haberlerini değil, diğer bütün İslami grupların da haberlerini veriyor, görüşlerinden alıntılar yapıyordu. İstanbul’a göre biz “siyaset”e girmiş oluyorduk. İslamiyet’le ilgili Yurt dışı ve içinde kim ne söylerse veriyorduk. Günlük siyasetle, siyasi kişilerle veya devlet ricali ile ilgili herhangi bir haber veya yorum koymuyorduk. Ancak; İslamiyet, Nurculuk ve Maneviyat ile ilgili müspet faaliyetleri duyuruyorduk. Bu da İstanbul tarafından “siyasete girmek” olarak yorumlanıyordu.
Ayrıca, Ali Gürbüz’e de haberler gönderiliyordu. Bu mektup ve haber taktiği netice vermeyince, Mehmet Kutlular İzmir’e gönderildi ve gazetede çalışmak istedi. Bu sırada ben Org. Güventürk’e karşı Ahmet Feyzi Kul ve Mustafa Birlik ağabeyin yazdığı yazılar dolayısıyla tevkif edilmiş ve Buca Cezaevinde bulunuyordum.
1964- MUZAFFER DELİGÖZ İZMİR BUCA CEZAEVİNDE
Bu gibi sebeplerle Risale-Nur Talebeleri arasında bir bölünme yaşanıyordu. Gerçi kendilerinden başka kimsenin gazeteye karşı çıkmaması ve araya diğer ağabeylerin girmesi ile İstanbul’un muhalefeti kalktı. Hatta “Zübeyir Ağabey, köprü üzerinde gazeteyi sattı” diye haber de gönderdiler.
Allah’ın takdirine bakın ki aynı kişiler, aradan çok geçmeden 1967 de yani 3 sene sonra çıkardıkları “İTTİHAD” gazetesinde Roman-Hikaye-Partiler ve Liderleri hakkında menfi ve müspet yazılar velhasıl her şeyi yazmaya başladılar. Biz buna da karşı değildik. Bir gazete nasıl çıkması gerekiyorsa, öyle hazırlanmalı idi. Bu sebeple ben Askerliğimi bitirip, Ankara’ya gelince İTTİHAD’ın Ankara Mümessili ve daha sonra’da İstanbul’a giderek Yazı İşleri Müdürlüğünü de yaptım.
Ali Gürbüz
“ İsimsiz Kahramanlardan ”
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Çoğunuz bu ismi hatırlamıyacaksınız.. Zira O, bir İsimsiz Kahramandı.[/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]İsimsiz Kahramanlar herkes tarafından tanınmazlar. O’nlar ülkenin, davanın, hizmetin ana temellerini kanlarıyla, canlarıyla, mallarıyla örerken; üstte yükselen kitabede başkalarının adları yazılır, başkalarının isimleri okunur..[/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]İsimsiz Kahramanlar; şan-şeref için, para-mülk için, makam-mevki için çalışmazlar. Gayeleri; Rıza-i Bari, menfaat-i millet, nizam-ı alemdir. [/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Ali GÜRBÜZ de böyle idi. O’nu parası ve malı olanlar arasında göremezsiniz.. Makam ve mevkii hiçbir zaman olmadı.. İsmi duyulsun için çalışmadı. İhlası esas aldı.[/FONT]
Muzaffer Deligöz- Ali Gürbüz ve İsviçreli Alim DEFCHT WILLY ( elinde Almanya’da çıkan The LIGHT (NUR) Dergisi ile) Ali Gürbüz 1964 de bu zat ile İzmir’de Zülfikar Gazetesi için Röportaj yaptı.
O davası için her yolu denedi. Bazen gençliğin fırtınaları sebebiyle El-Fetih’te, bazen bir gazetenin mesul müdürlüğünde veya dergi sütunlarında, bazen de yadellerde hayal ettiği hizmetler için para biriktirmek üzere fabrika işciliğinde.. Ancak, bütün çalışmalarındaki tek gayenin Hizmet olduğunu görüyoruz..
Tuttuğu günlük notlardan anladığımıza göre; Almanya’da fabrika teknisyeni olarak çalışırken veya Kuveyt’te bir şirkette tercüman olarak bulunurken tek gayesi hayal ettiği SELAM Gazetesi, SEBAT Bayilik Teşkilatıdır. Zira, 1960 lı günlerin en önemli hizmet yolu bu idi.
Polis nezarethanelerinde, Savcı sorgulamalarında, hakim huzurunda veya Örfi İdare Komutanının önünde o bir hizmet abidesi kadar kahramandı.
İşte, Ali GÜRBÜZ bu idi.
1963-64-65 yıllarında çıkardığımız İHLAS-UHUVVET-ZÜLFİKAR ile ÇİÇEK ve KİTAP DÜNYASI Dergilerinde Ankara ve İzmir’de beraber olduk.
O’nu bir cesaret abidesi, fedakarlık numunesi ve ihlas kahramanı olarak hatırlıyorum.
Dünyada hayal ettiklerini gerçekleştiremedi. SELAM Gazetesi günlük olarak çıkamadı, SEBAT Bayilik bütün yurda hizmet veremedi, hazırladığı kitaplardan ancak birkaç tanesini yayınlayabildi. Dünyada görmek istediği nizamı göremedi ama arkasında fedakar bir eş, kendisine layık evlatlar ve samimi dostlar bırakarak fani aleme veda etti.
Bizi üzen, vefasızlık örnekleri verenlerin O’nun hastalığında ve yokluğunda yardımı hatıra getirmemeleridir.
MUZAFFER DELİGÖZ