O bir kahramandı!
(Merhum Mustafa Özsoy ağabeyin ardından...)
Bazı kişiler vardır makalelere sığmaz. Yine bazı kişiler vardır, hatıraları
kalplerden ve hafızalardan silinmez. Ani bir kalp krizi ile ebedî âleme irtihâl
eden, her cihetle kubbede hoş bir sadâ bırakan ağabeyim merhum Mustafa
Özsoy böyle bir şahsiyetti.
1933 yılında Ermenek ilçemizin Sarıveliler köyünde dünyaya gelen merhum
Ağabeyimiz 68 yaşında aramızdan ayrıldı. Kendisini 40 yıl önce Konya'da
Bediüzzaman Hazretlerine ithafen ``İman kahramanı şanlı Üstadım" başlıklı
şiirini okurken tanıdım. 38 yıllık derin bir hukukumuz vardı. Hem kardeşim,
hem de ağabeyim idi. Ailemin ameliyatında ve kızım doğduğunda, hastanenin
kapısında ilk o vardı. Çok yönlü olan merhum ağabeyimle korkunç şakalar
yapardık. Hatta vefat haberini saat sabah 5'de, muhtereme eşi bana
bildirdiğinde, bir şaka olduğunu hissettim. Akabinde benim telefonla haber
verdiğim bazı şahsiyetlerde ``Şaka yapma ağabey" dediler.
Merhum Mustafa Özsoy Ağabey, 1955 yılında Diyarbakır'ın Birsin köyünde
öğretmenliğe başlar. 1956 yılında Diyarbakır'da Zülfi isimli bir zat vasıtasıyla
Risâle-i Nurlarla ve emekli yüzbaşı Mehmet Kayalar ile tanışır. İlk aldığı ve
eşine ``Müjde aradığımı buldum" dediği 23. Söz kitabıdır. Daha sonra Konya
Cihanbeyli Bulduk köyüne nakil olur. Konya'da ilk irtibat kurduğu kişiler
Merhum Mehmet Yorgancı, Merhum Sabri Halıcı ve Merhum Abdülmecid Nursî
(Ünlükul) idi. Ağabeyimiz 1956-1959 yılları arasında Bediüzzaman Said Nursî
Hazretlerini 3 defa ziyaret eder ve onun feyzi ile dolar taşar.
Merhum Mustafa Özsoy, özellikle Konya gibi çok kavşaklı ve nevzuhur
hadiselerin bol olduğu bir beldede, 44 yıllık Risâle-i Nur hizmetinde, bir istikrar
abidesi olarak hiç zikzak çizmemiştir. Hz. Bediüzzaman'ın siyasî, içtimaî ve
imanî tespitleri içinde kalmıştır. Bunun için büyük mücadeleler vermiştir. Bu
hususta kendisi ile makalelere sığmayacak, beka âlemine müteveccih sayısız
hatıra ve hizmetlerimiz olmuştur.
Merhum Mustafa Ağabey, inanç mefkûresi için çok çileli günler geçirdi. 1963
yılında Adapazarı'nda öğretmenlik yaparken `Laikliğe aykırı hareketten' ve de
`bir komplo neticesinde' görevinden alınmıştı. Mahkemelerin verdiği 1 yıllık
cezasını, Konya, Hadim ve Çumra cezaevlerinde geçirdi. Cezanın 3 ayını
1966'da, bulunduğumuz Konya Medrese-i Yusufiyesinde müşterek geçirdik.
Tahliyeden sonra Ankara'ya gider, oradaki bir sohbete yapılan baskın
neticesinde gözlem altına alınarak Ankara ve Mersin cezaevinde diğer
arkadaşları gibi suçsuz olarak 7 ay kalır. Sonunda beraet eder. Devamında
Konya Müftülük murakıplığına başlar. Öğretmenliğe tekrar döner ve 1979
yılında Konya Halk Eğitim Müdürlüğünde görev alır. 12 Eylül ihtilâlinin 46.
gününde laikliğe aykırı harekette bulunduğu gerekçesiyle askerî cezaevinde 4
ay 20 gün kalır. Neticede orada da beraet eder.
1966 yılında Konya Medrese-i Yusufiyesinden yeni çıkmıştım. Merhum Zübeyir
Gündüzalp Ağabeyin çağrısı üzerine İstanbul'a geldim. Kirazlı Mescit'te 2
saatlik özel sohbetin içinde ``Kardaşım! Konya'da öğretmen hemşehrim
Mustafa Özsoy'a söyle `Hizmet kılıncını' bilesin, mükedder olmasın,
tenperverlik yapmasın. Allah her şeye kadirdir" demişti. Evet onun hizmet
kılıncı hiç kınına girmemişti. Son ana kadar da bu şekilde devam etti.
Merhum Mustafa Özsoy'un Dursun, Cafer, Muhtar ve Fatih isimli 4 erkek evlâdı
vardı. Cenazeye Çanakkale'den gelen oğlu, Dr. Muhtar ağlayarak boynuma
sarıldığında hep şunu söylüyordu. ``O bir kahramandı." Ben de o sözü
makalemin ser levhası yaptım. Evet o bir kahramandı. Fakat ikinci bir
kahraman da eşi Seher Özsoy hanımefendi idi. Şimdiki bayanlara ders olacak
bir metanet ve asalete malik bir karakter sahibidir. Çünkü Mustafa Ağabeyin
cefasında, çilesinde ve her türlü sıkıntısında arkasında kale gibi durmuştur.
Ayrıca evinin sofrasında yüzlerce kişiye yemek vermiştir.
Makalemi Merhum Mustafa Özsoy Ağabeyin bana daima okuduğu 17. Söz'deki
Farisî beytin Türkçesiyle noktalıyorum.
``Eyvah! Aldandık. Şu hayat-ı dünyeviyeyi sabit zannettik. O zan sebebiyle
bütün bütün zâyi ettik. Evet, şu güzerân-ı hayat, bir uykudur, bir rüyâ gibi
geçti. Şu temelsiz ömür dahi, bir rüzgâr gibi uçar gider."
(Merhum Mustafa Özsoy ağabeyin ardından...)
Bazı kişiler vardır makalelere sığmaz. Yine bazı kişiler vardır, hatıraları
kalplerden ve hafızalardan silinmez. Ani bir kalp krizi ile ebedî âleme irtihâl
eden, her cihetle kubbede hoş bir sadâ bırakan ağabeyim merhum Mustafa
Özsoy böyle bir şahsiyetti.
1933 yılında Ermenek ilçemizin Sarıveliler köyünde dünyaya gelen merhum
Ağabeyimiz 68 yaşında aramızdan ayrıldı. Kendisini 40 yıl önce Konya'da
Bediüzzaman Hazretlerine ithafen ``İman kahramanı şanlı Üstadım" başlıklı
şiirini okurken tanıdım. 38 yıllık derin bir hukukumuz vardı. Hem kardeşim,
hem de ağabeyim idi. Ailemin ameliyatında ve kızım doğduğunda, hastanenin
kapısında ilk o vardı. Çok yönlü olan merhum ağabeyimle korkunç şakalar
yapardık. Hatta vefat haberini saat sabah 5'de, muhtereme eşi bana
bildirdiğinde, bir şaka olduğunu hissettim. Akabinde benim telefonla haber
verdiğim bazı şahsiyetlerde ``Şaka yapma ağabey" dediler.
Merhum Mustafa Özsoy Ağabey, 1955 yılında Diyarbakır'ın Birsin köyünde
öğretmenliğe başlar. 1956 yılında Diyarbakır'da Zülfi isimli bir zat vasıtasıyla
Risâle-i Nurlarla ve emekli yüzbaşı Mehmet Kayalar ile tanışır. İlk aldığı ve
eşine ``Müjde aradığımı buldum" dediği 23. Söz kitabıdır. Daha sonra Konya
Cihanbeyli Bulduk köyüne nakil olur. Konya'da ilk irtibat kurduğu kişiler
Merhum Mehmet Yorgancı, Merhum Sabri Halıcı ve Merhum Abdülmecid Nursî
(Ünlükul) idi. Ağabeyimiz 1956-1959 yılları arasında Bediüzzaman Said Nursî
Hazretlerini 3 defa ziyaret eder ve onun feyzi ile dolar taşar.
Merhum Mustafa Özsoy, özellikle Konya gibi çok kavşaklı ve nevzuhur
hadiselerin bol olduğu bir beldede, 44 yıllık Risâle-i Nur hizmetinde, bir istikrar
abidesi olarak hiç zikzak çizmemiştir. Hz. Bediüzzaman'ın siyasî, içtimaî ve
imanî tespitleri içinde kalmıştır. Bunun için büyük mücadeleler vermiştir. Bu
hususta kendisi ile makalelere sığmayacak, beka âlemine müteveccih sayısız
hatıra ve hizmetlerimiz olmuştur.
Merhum Mustafa Ağabey, inanç mefkûresi için çok çileli günler geçirdi. 1963
yılında Adapazarı'nda öğretmenlik yaparken `Laikliğe aykırı hareketten' ve de
`bir komplo neticesinde' görevinden alınmıştı. Mahkemelerin verdiği 1 yıllık
cezasını, Konya, Hadim ve Çumra cezaevlerinde geçirdi. Cezanın 3 ayını
1966'da, bulunduğumuz Konya Medrese-i Yusufiyesinde müşterek geçirdik.
Tahliyeden sonra Ankara'ya gider, oradaki bir sohbete yapılan baskın
neticesinde gözlem altına alınarak Ankara ve Mersin cezaevinde diğer
arkadaşları gibi suçsuz olarak 7 ay kalır. Sonunda beraet eder. Devamında
Konya Müftülük murakıplığına başlar. Öğretmenliğe tekrar döner ve 1979
yılında Konya Halk Eğitim Müdürlüğünde görev alır. 12 Eylül ihtilâlinin 46.
gününde laikliğe aykırı harekette bulunduğu gerekçesiyle askerî cezaevinde 4
ay 20 gün kalır. Neticede orada da beraet eder.
1966 yılında Konya Medrese-i Yusufiyesinden yeni çıkmıştım. Merhum Zübeyir
Gündüzalp Ağabeyin çağrısı üzerine İstanbul'a geldim. Kirazlı Mescit'te 2
saatlik özel sohbetin içinde ``Kardaşım! Konya'da öğretmen hemşehrim
Mustafa Özsoy'a söyle `Hizmet kılıncını' bilesin, mükedder olmasın,
tenperverlik yapmasın. Allah her şeye kadirdir" demişti. Evet onun hizmet
kılıncı hiç kınına girmemişti. Son ana kadar da bu şekilde devam etti.
Merhum Mustafa Özsoy'un Dursun, Cafer, Muhtar ve Fatih isimli 4 erkek evlâdı
vardı. Cenazeye Çanakkale'den gelen oğlu, Dr. Muhtar ağlayarak boynuma
sarıldığında hep şunu söylüyordu. ``O bir kahramandı." Ben de o sözü
makalemin ser levhası yaptım. Evet o bir kahramandı. Fakat ikinci bir
kahraman da eşi Seher Özsoy hanımefendi idi. Şimdiki bayanlara ders olacak
bir metanet ve asalete malik bir karakter sahibidir. Çünkü Mustafa Ağabeyin
cefasında, çilesinde ve her türlü sıkıntısında arkasında kale gibi durmuştur.
Ayrıca evinin sofrasında yüzlerce kişiye yemek vermiştir.
Makalemi Merhum Mustafa Özsoy Ağabeyin bana daima okuduğu 17. Söz'deki
Farisî beytin Türkçesiyle noktalıyorum.
``Eyvah! Aldandık. Şu hayat-ı dünyeviyeyi sabit zannettik. O zan sebebiyle
bütün bütün zâyi ettik. Evet, şu güzerân-ı hayat, bir uykudur, bir rüyâ gibi
geçti. Şu temelsiz ömür dahi, bir rüzgâr gibi uçar gider."