Büyüklerin hepsinin, evlatlarının cıvıl cıvıl koşuştuğu bir atmosferde yaşama hakları vardır. Onları ondan mahrum edemezsiniz. Torunlarını görüp sevmek dedenin, nenenin en tabii hakkıdır. Onları o sevgiden mahrum edemezsiniz. Kaldırıp onları partal bir eşya gibi bir kenara atamazsınız. Fakat öyle bir sistem kurmuş öyle bir mimari geliştirmişiz ki, o binalar sahiplerinin başına yıkılsın diyesi geliyor insanın.
Bediüzzaman, talebelerinden merhum Mustafa Çavuş'un, anne-babasına hürmetinden dolayı terakki ettiğini söylüyor. Eğer anne babaya saygı vesile-i terakki ise o herkes için söz konusudur. Herkesin terakkisi de onlara vefalı ve samimi davranmasına bağlıdır. Hiçbir şey demeseler bile hissiyatlarını çehrelerinden, işmizazlarından veya tebessümlerinden okuyarak emre amade olduğunu her zaman ifade edecek kadar saygılı olma, insanı amudi olarak Allah'a yükseltir. Böyle birinin öbür tarafta göreceği mükâfat da çok farklıdır.
Her şeyden evvel dinî emirlere ve disiplinlere saygı yıkıldığından dolayı anne-babaya da hürmetsizlik var. Ancak hayat burada bu perdenin kapanmasıyla bitmiyor. Meselenin öbür ucu var. Berzah var, mahşer var, köprü var, cennet var, cehennem var. Mü'min hayatını buna göre tanzim edecek ve büyüklerine saygı duyacak.
Burada bir menkıbe ile konuyu bağlamak istiyorum. Vaktiyle bir beldede, yaşlanmış ve çalışamaz hale gelmiş insanları bir sepete doldurup sepetle beraber uçurumdan yuvarlarlarmış. İşte yine bir gün bir adam babasını alıyor, sepetin içine koyarak yuvarlayacağı zirvenin başına çıkarıyor. Babası, "Oğlum, beni böyle de atabilirsin. Yazıktır, sepetin zayi olmasın. Nasıl olsa senin oğlun da o sepeti sana kullanacak." deyince o delikanlının kafasına dank ediyor. Yaptığından utanıyor ve babasını gerisin geriye evine götürüyor. O âdet-i menhuseyi de böylece bitiriyor.
Bu hikâyede olduğu gibi birisinin bir yerden başlayıp içimize girmiş modernite kılıflı bu Batı vebasına dur demesi lazım. Bir kere de Allah'ın izni ve inayetiyle bu dur diyenlerin sayısı çoğalırsa iş tersine dönebilir. Cahiliyede gerek bakamama endişesi gerekse ar sebebi olur korkusuyla kız çocuklarını diri diri gömenler vardı. Bu âdet gibi içki ve üryan yaşama öyle yaygındı ki, Kâbe'yi bile öyle tavaf ediyorlardı. Akla hayale gelmedik şeyler işleniyordu. Böyle bir toplum bir nefhada medeni ümmetlere imamlık yapabilecek kıvama gelmişti. Bu sebeple kesinlikle ümitsizliğe düşmemek ve sürekli gayret göstermek gerekiyor.
Bediüzzaman, talebelerinden merhum Mustafa Çavuş'un, anne-babasına hürmetinden dolayı terakki ettiğini söylüyor. Eğer anne babaya saygı vesile-i terakki ise o herkes için söz konusudur. Herkesin terakkisi de onlara vefalı ve samimi davranmasına bağlıdır. Hiçbir şey demeseler bile hissiyatlarını çehrelerinden, işmizazlarından veya tebessümlerinden okuyarak emre amade olduğunu her zaman ifade edecek kadar saygılı olma, insanı amudi olarak Allah'a yükseltir. Böyle birinin öbür tarafta göreceği mükâfat da çok farklıdır.
Her şeyden evvel dinî emirlere ve disiplinlere saygı yıkıldığından dolayı anne-babaya da hürmetsizlik var. Ancak hayat burada bu perdenin kapanmasıyla bitmiyor. Meselenin öbür ucu var. Berzah var, mahşer var, köprü var, cennet var, cehennem var. Mü'min hayatını buna göre tanzim edecek ve büyüklerine saygı duyacak.
Burada bir menkıbe ile konuyu bağlamak istiyorum. Vaktiyle bir beldede, yaşlanmış ve çalışamaz hale gelmiş insanları bir sepete doldurup sepetle beraber uçurumdan yuvarlarlarmış. İşte yine bir gün bir adam babasını alıyor, sepetin içine koyarak yuvarlayacağı zirvenin başına çıkarıyor. Babası, "Oğlum, beni böyle de atabilirsin. Yazıktır, sepetin zayi olmasın. Nasıl olsa senin oğlun da o sepeti sana kullanacak." deyince o delikanlının kafasına dank ediyor. Yaptığından utanıyor ve babasını gerisin geriye evine götürüyor. O âdet-i menhuseyi de böylece bitiriyor.
Bu hikâyede olduğu gibi birisinin bir yerden başlayıp içimize girmiş modernite kılıflı bu Batı vebasına dur demesi lazım. Bir kere de Allah'ın izni ve inayetiyle bu dur diyenlerin sayısı çoğalırsa iş tersine dönebilir. Cahiliyede gerek bakamama endişesi gerekse ar sebebi olur korkusuyla kız çocuklarını diri diri gömenler vardı. Bu âdet gibi içki ve üryan yaşama öyle yaygındı ki, Kâbe'yi bile öyle tavaf ediyorlardı. Akla hayale gelmedik şeyler işleniyordu. Böyle bir toplum bir nefhada medeni ümmetlere imamlık yapabilecek kıvama gelmişti. Bu sebeple kesinlikle ümitsizliğe düşmemek ve sürekli gayret göstermek gerekiyor.