Dışarıda tepemiz atar… Gelip evde hanımı haşlarız…
Öğretmen moralimizi bozar… Gelip eve kardeşimizi paylarız…
İşyerimizde moralimiz bozulur… Gelip evdeki çocuklara bağırırız…
Arkadaşlarımızla işler yolunda gitmez… Gelip evde annemize çatarız…
Gücümüz yetmeyip birileri tarafından tartaklanırız… Gelip evde ablamıza kızarız…
Ofiste elemanlarımıza kızarız… Gelip evde babamıza surat asarız…
Dışarıda bir şey olur… Ama olan hep evdekilere olur…!
…
Oysa en yakınımızdaki, en yanımızdaki, en içimizdeki, hep en iyi anlamaz mı bizi?
Neden dışarıdaki insanlara karşı nazik ve kibar oluyoruz da, ailemizdeki insanlara aynı kibarlığı gösteremiyoruz?
Bu konu hep ilgimi çekmiştir. Psikolojideki tipik örnek… patron elemanını azarlar… eleman eve gelir, eşini azarlar… eş bozulur, çocuğu azarlar… çocuk üzülür, kardeşini döver… kardeş kötü hisseder sokağa çıkar, kediyi tekmeler…
Neden…??
…
Hadi hep birlikte bir hayal oyunu oynayalım… İnsanlarda belirli bir miktar anlayış enerjisi olduğunu hayal edelim. Her sabah uyandığımızda bize verilmiş olan belirli bir miktar anlayış enerjimizi, akşama kadar kullanma şansımız olsun.
Eğer bizler, her sabah bize verilen enerjinin, anlayışın, sempatinin tümünü, evimizin dışında tüketirsek, ev halkına ne kalacak??
Sıfır… yazıyla sıfır ya da rakamla 0… ama kocaman bir sıfır…
Aslına bakarsanız sevgiyi, saygıyı, anlayışı en fazla bize en yakın olan insanlar hak eder. Çünkü onlar bizim birer parçamızdır. Çünkü onlar hayatımızın anlamıdır. Çünkü onlar yaşamımızın destekleyicileridir.
Onların olmadığı bir hayat, aile bireylerimizin olmadığı bir yaşam hepimizi zorlar. En kötü anlarımızda onlar yanımızdadır. En mutlu anlarımız, belki de çocuklarımızın dünyaya geldiği anlardır.
Yaşam değişir… insanlar değişir… biz değişiriz… ama onların bizim birer parçamız olduğu gerçeği değişmez…
…
Hani şu biraz önce başlatmış olduğumuz anlayış enerjisi vardı ya… İşte o enerjiyi en fazla aile bireylerimizin hak ettiğini düşünüyorum.
Öyle düşünüyorum… çünkü insan en çok, en yakınındaki kişiye karşı kibar olmalıdır. Kırk yılda bir gördüğümüz insanlara gösterdiğimiz nezaket ve anlayışın, kırkta birini ev halkımıza göstersek, sanırım aile içi geçimsizlik diye bir şey kalmaz.
Çünkü bireysel destek çalışmalarımdan biliyorum; iş hayatında son derece kibar, konuşkan, anlayışlı olan bir beyefendi; evinde eşine, annesine-babasına, çocuklarına karşı son derece kaba davranabiliyor.
Niye böyle davrandığını sorsanız cevap çok net:
“Akşama kadar kaç kişiyle uğraşıyorum, herkese laf anlatıyorum… Hal mi kalıyor bende…”
…anlatmayın… anlatmayın… akşama kadar kırk kişiye laf anlatmayın… eve gelip çocuklarınızı bu şekilde hırpalayacaksanız; yemeğinizi pişiren, çocuklarınızı büyüten, sizi tertemiz giydiren eşinize hakaretler savuracaksanız; yanınızda yaşlanan anne/babanıza çok ağır gelecek tavırlar sergileyecekseniz… anlatmayın… birine verilen bir şey, diğerinden esirgenecekse… yani birilerine karşı kibar davranmak, diğerlerine karşı kaba davranmanızı gerektirecekse… o zaman lütfen dışarıdakilere anlatmayın… onlardan esirgediğinizi ailenizle paylaşın…?? evladınıza göstermediğiniz sevgiyi, eşinize vermediğiniz merhameti, dışarıda başkalarına da vermeyin zaten…! demek geliyor içimden… SÖYLEYEMİYORUM
…
Çözüm ne…?
Hadi yine hayali bir oyun oynayalım…
Herkes evine geldiğinde sanki yukarda gizli bir kamera varmış ve kendilerini çekiyormuş gibi düşünse…? Eski yazılarımı okuyanlar hatırlayacaktır… biz her şeyi elalem için yapıyorduk ya… dışarıdakiler bizim hakkımızda olumsuz şeyler düşünmesinler diye dikkatli davranıyoruz ya…
İşte o kamerayla davranışlarımızın kaydedildiğini ve gece uyumadan önce bize izletildiğini hayal etsek…? uyumadan önce, gün boyu kendimizi ve yaptıklarımızı izlesek…? beğenmediğimiz davranışlarımızı ertesi güne taşımasak…?
…
Suya atılan taş misali… önce bize en yakın olan kişilerden başlasak anlayışlı ve nazik davranmaya.
Ne olur hiç kimse, “Amannn canım… onlar benim ailem… onlar anlamayacak da beni kim anlayacak…?” diye düşünmesin.
Çünkü insanlar değerli olduklarını hissettiklerinde mutlu olurlar. Değerli hissetmeleri için, onlara değerli olduklarını hissettiren tavır ve davranışlarla yaklaşmalıyız.
…
Kızıp bağırarak, azarlayarak, konuşmayarak, ters davranarak, “Sen benim için çok değerlisin” mesajını verebiliyorsak, devam edelim zaten ailedeki incitici davranışlarımıza…
Sevgiyle Kalın…
Mehtap Kayaoğlu
Öğretmen moralimizi bozar… Gelip eve kardeşimizi paylarız…
İşyerimizde moralimiz bozulur… Gelip evdeki çocuklara bağırırız…
Arkadaşlarımızla işler yolunda gitmez… Gelip evde annemize çatarız…
Gücümüz yetmeyip birileri tarafından tartaklanırız… Gelip evde ablamıza kızarız…
Ofiste elemanlarımıza kızarız… Gelip evde babamıza surat asarız…
Dışarıda bir şey olur… Ama olan hep evdekilere olur…!
…
Oysa en yakınımızdaki, en yanımızdaki, en içimizdeki, hep en iyi anlamaz mı bizi?
Neden dışarıdaki insanlara karşı nazik ve kibar oluyoruz da, ailemizdeki insanlara aynı kibarlığı gösteremiyoruz?
Bu konu hep ilgimi çekmiştir. Psikolojideki tipik örnek… patron elemanını azarlar… eleman eve gelir, eşini azarlar… eş bozulur, çocuğu azarlar… çocuk üzülür, kardeşini döver… kardeş kötü hisseder sokağa çıkar, kediyi tekmeler…
Neden…??
…
Hadi hep birlikte bir hayal oyunu oynayalım… İnsanlarda belirli bir miktar anlayış enerjisi olduğunu hayal edelim. Her sabah uyandığımızda bize verilmiş olan belirli bir miktar anlayış enerjimizi, akşama kadar kullanma şansımız olsun.
Eğer bizler, her sabah bize verilen enerjinin, anlayışın, sempatinin tümünü, evimizin dışında tüketirsek, ev halkına ne kalacak??
Sıfır… yazıyla sıfır ya da rakamla 0… ama kocaman bir sıfır…
Aslına bakarsanız sevgiyi, saygıyı, anlayışı en fazla bize en yakın olan insanlar hak eder. Çünkü onlar bizim birer parçamızdır. Çünkü onlar hayatımızın anlamıdır. Çünkü onlar yaşamımızın destekleyicileridir.
Onların olmadığı bir hayat, aile bireylerimizin olmadığı bir yaşam hepimizi zorlar. En kötü anlarımızda onlar yanımızdadır. En mutlu anlarımız, belki de çocuklarımızın dünyaya geldiği anlardır.
Yaşam değişir… insanlar değişir… biz değişiriz… ama onların bizim birer parçamız olduğu gerçeği değişmez…
…
Hani şu biraz önce başlatmış olduğumuz anlayış enerjisi vardı ya… İşte o enerjiyi en fazla aile bireylerimizin hak ettiğini düşünüyorum.
Öyle düşünüyorum… çünkü insan en çok, en yakınındaki kişiye karşı kibar olmalıdır. Kırk yılda bir gördüğümüz insanlara gösterdiğimiz nezaket ve anlayışın, kırkta birini ev halkımıza göstersek, sanırım aile içi geçimsizlik diye bir şey kalmaz.
Çünkü bireysel destek çalışmalarımdan biliyorum; iş hayatında son derece kibar, konuşkan, anlayışlı olan bir beyefendi; evinde eşine, annesine-babasına, çocuklarına karşı son derece kaba davranabiliyor.
Niye böyle davrandığını sorsanız cevap çok net:
“Akşama kadar kaç kişiyle uğraşıyorum, herkese laf anlatıyorum… Hal mi kalıyor bende…”
…anlatmayın… anlatmayın… akşama kadar kırk kişiye laf anlatmayın… eve gelip çocuklarınızı bu şekilde hırpalayacaksanız; yemeğinizi pişiren, çocuklarınızı büyüten, sizi tertemiz giydiren eşinize hakaretler savuracaksanız; yanınızda yaşlanan anne/babanıza çok ağır gelecek tavırlar sergileyecekseniz… anlatmayın… birine verilen bir şey, diğerinden esirgenecekse… yani birilerine karşı kibar davranmak, diğerlerine karşı kaba davranmanızı gerektirecekse… o zaman lütfen dışarıdakilere anlatmayın… onlardan esirgediğinizi ailenizle paylaşın…?? evladınıza göstermediğiniz sevgiyi, eşinize vermediğiniz merhameti, dışarıda başkalarına da vermeyin zaten…! demek geliyor içimden… SÖYLEYEMİYORUM
…
Çözüm ne…?
Hadi yine hayali bir oyun oynayalım…
Herkes evine geldiğinde sanki yukarda gizli bir kamera varmış ve kendilerini çekiyormuş gibi düşünse…? Eski yazılarımı okuyanlar hatırlayacaktır… biz her şeyi elalem için yapıyorduk ya… dışarıdakiler bizim hakkımızda olumsuz şeyler düşünmesinler diye dikkatli davranıyoruz ya…
İşte o kamerayla davranışlarımızın kaydedildiğini ve gece uyumadan önce bize izletildiğini hayal etsek…? uyumadan önce, gün boyu kendimizi ve yaptıklarımızı izlesek…? beğenmediğimiz davranışlarımızı ertesi güne taşımasak…?
…
Suya atılan taş misali… önce bize en yakın olan kişilerden başlasak anlayışlı ve nazik davranmaya.
Ne olur hiç kimse, “Amannn canım… onlar benim ailem… onlar anlamayacak da beni kim anlayacak…?” diye düşünmesin.
Çünkü insanlar değerli olduklarını hissettiklerinde mutlu olurlar. Değerli hissetmeleri için, onlara değerli olduklarını hissettiren tavır ve davranışlarla yaklaşmalıyız.
…
Kızıp bağırarak, azarlayarak, konuşmayarak, ters davranarak, “Sen benim için çok değerlisin” mesajını verebiliyorsak, devam edelim zaten ailedeki incitici davranışlarımıza…
Sevgiyle Kalın…
Mehtap Kayaoğlu