On Üçüncü Şuâ-sayfa 391
Üçüncüsü: Hem Kastamonu’da, hem yolda, hem burada fevkalâde bir tarzda bütünelîm hâletler birden değişiyor ve me’mulün ve arzumun hilâfına olarak bir dest-iinayet görünüyor.
1 اَلْخَيْرُ فِيمَا اخْتَارَهُ اللهُ dediriyor. En ziyade beni düşündüren Risale-i Nur’u, en gafil ve dünyaca büyük makamlarda bulunanlara da kemâl-i dikkatle okutturuyor, başka bir sahada fütuhata meydan açıyor. Ve en ziyade rikkatime dokunan ve kendi elemimden başka herbirinizin sıkıntısından başıma toplanan bütünelemlere ve teessüflere karşı, Ramazan’da, bir saati yüz saat hükmüne getiren oşehr-i mübarekte, bu musibet dahi, o yüz sevabı, herbir saati on saat derecesinde ibadet yapmakla bine iblâğ ettiğinden, Risale-i Nur’dan tam ders alan ve dünya fânive ticaretgâh olduğunu bilen ve herşeyi imanı ve âhireti için feda eden ve budershane-i Yusufiyedeki muvakkat sıkıntıların daimî lezzetler ve faideler vereceklerine inanan sizin gibi ihlâslı zâtlara acımak ve rikkatten ağlamak hâletini, tebrik vesebatınızı gayet istihsan ve takdir etmek hâletine çevirdi. Ben de اَلْحَمْدُ ِللهِ عَلٰى كُلِّ حَالٍ سِوَى الْكُفْرِ وَالضَّلاَلِ
2 dedim. Bana ait bu faideler gibi hem uhuvvetimizin, hem Risale-i Nur’un, hem Ramazan’ımızın, hem sizin bu yüzde öyle faideleri var ki, perde açılsa, “Yâ Rabbenâ, şükür! Bu kaza ve kader-i İlâhî, hakkımızda bir inayettir” dedirtecek kanaatim var. Hâdiseye sebebiyet verenlere itabetmeyiniz. Bu musibetin geniş ve dehşetli plânı çoktan kurulmuştu, fakat mânen pek çok hafif geldi. İnşaallah çabuk geçer.
3 عَسٰى أَنْ تَكْرَهُوا شَيْئًا وَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْ sırrıyla müteessirolmayınız.
Said Nursî


[BILGI]Dipnot-1 “Allah neyi seçti ise, hayırlı olan odur.”
Dipnot-2 “Küfür ve dalâlet dışında her türlü halimiz için Allah’a hamd olsun.”
Dipnot-3 “Olabilir ki siz bir şeyden hoşlanmazsınız; halbuki o sizin için bir hayırdır.” Bakara Sûresi, 2:216.
[/BILGI]
Kastamonu: (bk. bilgiler) | Said Nursî: (bk. bilgiler – Bediüzzaman Said Nursî) |
dershâne-i Yûsufiye: Yusuf’un (a.s.) dershanesi; Hz. Yusuf’un kaldığı ve medreseye çevirdiği zindana benzetilerek hapishaneye verilen isim | dest-i inâyet: koruyucu ve şefkatli yardım eli |
elem: acı, keder | elîm: acı ve sıkıntı veren |
fevkalâde: olağanüstü | fâni: geçici, ölümlü |
fütuhat: fetihler, zaferler | gafil: Allah’ı düşünmeyen ve sorumluluklarından habersiz |
gayet: son derece | hilâfına: tersine, aksine |
hâlet: durum, hal | iblâğ etmek: ulaştırmak, çıkarmak |
ihlâs: ibadet ve davranışlarda sadece Allah rızasını gözetme; samimiyet | inayet: lütuf, yardım, bağış |
inşaallah: Allah izin verirse | istihsan: beğenme, güzel bulma |
itab etmek: kınamak, azarlamak | kader-i İlâhî: Allah’ın meydana gelecek hâdiseleri olmadan önce takdir etmesi, plânlaması |
kemâl-i dikkat: tam bir dikkat | me’mûl: umulan, ümit edilen |
musibet: belâ, dert, felâket | muvakkat: geçici |
mânen: mânevî yönden | müteessir: etkilenen, üzüntülü |
rikkat: acıma, yufka yüreklilik | sebat: kararlılık |
sebebiyet: sebep olma | teessüf: eseflenme, üzülme |
ticaretgâh: ticaret yeri | uhuvvet: kardeşlik |
yâ Rabbenâ: ey Rabbimiz | ziyade: çok |
şehr-i mübarek: mübarek, bereketli ay |
|