On Üçüncü Şuâ-sayfa 392
Aziz kardeşlerim,
Yakınınızda bulunmakla çok bahtiyarım. Sizin hayalinizle ara sıra konuşurum,müteselli olurum. Biliniz ki, mümkün olsaydı, bütün sıkıntılarınızı kemâl-i iftihar ve sevinçle çekerdim. Ben, sizin yüzünüzden Isparta’yı ve havâlisini taşıyla, toprağıyla seviyorum. Hattâ diyorum ve resmen de diyeceğim: Isparta hükümeti bana ceza verse, başka bir vilâyet beni beraet ettirse, yine burayı tercih ederim.
Evet, ben üç cihetle Ispartalıyım. Gerçi tarihçe ispat edemiyorum; fakat kanaatım var ki, İsparit nahiyesinde dünyaya gelen Said’in aslı buradan gitmiş. Hem Ispartavilâyeti öyle hakikî kardeşleri bana vermiş ki; değil Abdülmecid ve Abdurrahman, belki Said’i onların herbirisine maalmemnuniye feda eylerim.
Tahmin ederim, şimdi küre-i arzda Risale-i Nur şakirtlerinden, kalben ve ruhen ve fikren daha az sıkıntı çeken yoktur. Çünkü kalb ve ruh ve akılları iman-ı tahkikînurlarıyla sıkıntı çekmezler. Maddî zahmetler ise, Risale-i Nur dersiyle hem geçici, hem sevaplı, hem ehemmiyetsiz, hem hizmet-i imaniyenin başka bir mecrâdainkişafına vesile olmasını bilerek şükür ve sabırla karşılıyorlar. İman-ı tahkikîdünyada dahi medar-ı saadettir diye halleriyle ispat ediyorlar. Evet, “Mevlâ görelim neyler, neylerse güzel eyler” deyip, metinâne bu fâni zahmetleri bâki rahmetleretebdile çalışıyorlar.
Cenâb-ı Erhamürrâhimîn, onların emsallerini çoğaltsın, bu vatana medar-ı şeref vesaadet yapsın ve onları da Cennetü’l-Firdevste saadet-i ebediyeye mazhar eylesin.Âmin.
Said Nursî


Aziz, sıddık kardeşlerim,
Bu kaza-i İlâhînin adalet-i kaderiye noktasında, yeni talebelerden bir kısım zâtlarınsırr-ı ihlâsa muvafık olmayan dünya cihetini de Risale-i Nur ile arzu etmesinden, bazımenfaatperest rakipleri karşısında bulup, yirmi beş sene evvel
Abdurrahman: (bk. bilgiler) | Abdülmecid: (bk. bilgiler) |
Cennetü’l-Firdevs: Firdevs Cenneti; Cennetin en yüksek yeri | Cenâb-ı Erhamürrâhimîn: merhametlilerin en merhametlisi olan şeref ve azamet sahibi yüce Allah |
Isparta: (bk. bilgiler) | Said/Said Nursî: (bk. bilgiler – Bediüzzaman Said Nursî) |
adalet-i kaderiye: kaderin adaleti | aziz: çok değerli, izzetli |
bahtiyar: talihli, mutlu | beraet: temize çıkma, suçsuzluğunun anlaşılması |
bâki: devamlı, kalıcı | cihet: yön, taraf |
emsal: benzerler, örnekler | fâni: geçici, ölümlü |
hakikî: doğru, gerçek | havâli: civar, etraf |
hizmet-i imâniye: iman hizmeti | iman-ı tahkîki: inandığı şeylerin aslını, esâsını bilerek inanma; sarsılmaz iman |
inkişaf: açığa çıkma, açılma | kazâ-i İlâhî: olacağı Allah tarafından bilinen ve takdir olunan şeylerin zamanı gelince yaratılması |
kemâl-i iftihar: tam bir iftihar | küre-i arz: yerküre, dünya |
maalmemnuniye: memnuniyetle | mazhar eylemek: eriştirmek, kavuşturmak |
mecrâ: kanal, bir işin gidiş şekli | medar-ı saadet: mutluluk sebebi |
medar-ı şeref: şeref sebebi | menfaatperest: daima çıkarını düşünen |
metinâne: sağlam ve kuvvetli bir şekilde | muvafık: uygun |
müteselli: tesellî bulan | rahmet: İlâhî şefkat, merhamet ve ihsan |
saadet: mutluluk | saadet-i ebediye: sonsuz mutluluk |
sıddık: çok doğru ve sadık | sırr-ı ihlâs: ihlâs sırrı, esprisi, özü |
tebdil: değiştirme | vilâyet: il |
âmin: “Allahım kabul eyle” | İsparit Nahiyesi: (bk. bilgiler – İsparit) |
şakirt: talebe, öğrenci |
|