Konuya cevap cer


Kâinatın yaratılışından 10 milyar sene kadar  sonraydı.

 Hızla genişleyen bir uzay, birbiriyle yarışan  galaksiler vardı sadece.

 Yıldızlarla dolu, ışıl ışıl, muhteşem bir  kâinat...

 Fakat birşeyler eksik...

 

 Derken, o ışıl ışıl galaksilerden bir galaksi  güzeli, bir yıldıza hamile kaldı. Görünüşte diğerleri gibi, fakat  geleceği çok farklı bir yıldızdı bu.

 Anne Samanyolu, kâinatın 10 milyarıncı  yılında birgün nurtopu gibi bir güneş doğurdu.

 Güneşle beraber bir seri gezegen ve içinde  bir de mavi dünya doğdu.

 Minik mavi yavru, doğar doğmaz özel bir  ilgiye mazhar oldu.

 Çehresi şekilden şekle girdi dünyanın.

 Üzerinde denizler yaratıldı, kıt’alar  kaydırıldı, dağlar dikildi, vadiler açıldı, nehirler akıtıldı.

 Sonra kayalar ufalandı, yeryüzüne toprak  serpildi. Etrafına kat kat koruyucu bir atmosfer geçirildi.

 Mavi dünya, milyarlarca yıl boyunca bir beşik  gibi hazırlandı.

 Sonra, hayale gelmeyen şeyler geçti dünyanın  başından:

 Yerden hayat fışkırdı!

 Hiçten, yoktan, görünmezden ortaya çıkan  canlılar birbiri ardınca beliriverdi.

 Yine de birşeyler eksikti.

 

 En sonunda, insan, manzarayı tamamlar gibi  oldu.

 Çünkü etrafında olup bitenlere bir mana  verebilen sadece o vardı yeryüzünde. Bütün bu hazırlıklar birisi için  yapılmışsa, bu ancak insan olabilirdi.

 Nitekim binlerce yıl boyunca yüz binlerce  peygamber, insanlara etrafındaki varlıkları anlattı ve manalarını  öğretti.

 Fakat gün geldi, insanlar bütün  öğrendiklerini unutuverdi.

 Kâinat, milyarlarca yıl erişmek için  çabaladığı şeyi, bulduğu anda yeniden kaybetmişti.

 

 Sonraki yüzyıllar boyunca güneş ve yıldızlar  hergün doğdu, fakat kendilerini gören bir göz bulamadan battı.

 Çiçekler, dağlar, denizler, canlı ve canlı  varlıklar, sayısız dillerle, Âlemlerin Rabbini anlattılar insanlara. Ama  anlayan nerede?

 Kuşlar yine cıvıldaştı, kuzular yine meledi.  Yerde ve gökte hiçbir varlık, tesbihatını eksik etmedi. Ama işiten kim?

 Yüzyıllar geçti, karanlık bastırdıkça  bastırdı. Asırlar boyunca her gece ve her gündüz, sessiz çığlıklar  yankılandı kâinatta.

 Garibiz, gel!

 Sonra, canlı canlı nişan talimlerine hedef  yapılan develerin, babasının eteğindeki tozları minik eliyle temizlemeye  çalışırken kendisini toprak altında bulan kız çocuklarının feryatları  eklendi hain çığlıklara:

 Yetimiz, gel!

 Mazlumuz, gel!

 Yeter artık, biz bunun  için yaratılmadık.

 Gel de niçin  yaratıldığımızı göster!

 

 Derken, beldelerden bir mutlu beldede,  gecelerden bir mutlu gecede, dualara cevap geldi.

 Âlemlerin Rabbinden, âlemlere rahmet geldi.

 Samanyolu’nun merkezine 30 bin ışık yılı  mesafedeki bir yıldızın 150 milyon kilometre uzağındaki bir mavi  gezegenin üzerinde, Mekke sokaklarından birindeki mütevazı bir evde  Muhammed Aleyhisselâm doğdu.

 Big Bangdan 15 milyar sene sonra kâinata ruh  üflendi.

 

 O gelmeden önce dünya garipti, güneş garipti,  gökler ve yer garipti.

 Çünkü onların ve içindeki varlıkların  anlattığını anlayıp öğretecek kimse yoktu.

 O gelmeden önce insanlık garipti. Çünkü  nereden gelip nereye gittiğini bilen yoktu.

 O gelmeden önce mazlumun elinden tutan yoktu.  Yetimin yüzüne bakan yoktu. Zayıfa acıyan yoktu. Kadını insan yerine  koyan yoktu.

 O gelmeden önce ahlâktan ve faziletten eser  yoktu.

 O geldi.

 Beraberinde bir kitap getirdi.

 Herşeyin anlamı o kitaptaydı.

 Yer ve Gökler Rabbinin kitabıydı o.

 Ve insanlığa hitabıydı.

 Kitap, rahmeti herşeyi kuşatan Allah’ın  adıyla başlıyordu.

 İnananlar için bir rahmetti o kitap.

 Onu getiren, âlemlere rahmet olarak  gönderilen elçiydi.

 Rahmân ve Rahîm olan Allah, rahmet dolu bir  kitap ve rahmetten ibaret bir peygamberle rahmetine çağırdı insanları.

 “Oku” dedi insanlığa. “Yaratan Rabbinin  adıyla oku.”

 “Oku” dedi. “Çünkü Rabbin en büyük ikram  sahibidir.”

 O sadayı işittiği an, insanlığın gözü açıldı,  dili çözüldü.

 Okumaya başladı.

 Bir kitap gibi serildi gökler ve yer onun  önünde.

 Görünmez satırlar ışıl ışıl parlamaya  başladı.

 Çiçekler, kuşlar birer şiir oldu.

 İnsan bütün âhengiyle dinledi onu.

 Arıların dilini öğrendi, yıldızların sesini  işitti göğün derinliklerinden.

 Bulutlar, dereler, gökler ve yer konuşmaya  başladı.

 Herşey dile geldi Kur’an’ın sadasıyla.

 Bir emirle dünyanın dili çözüldü.

 Bir sada ile gözler ve kulaklar açıldı.

 

 O geldi.

 Bizden biri gibi yaşadı.

 Ve bizden biri gibi yaşarken meydan okudu  dünyaya.

 Onun 23 senede yaptıklarının binde birini  tarih boyunca hiç kimse yapamadı.

 Çünkü hiç kimse, onun anlattıklarını onun  gibi öğretmedi insanlığa.

 Hiç kimse onun gibi hükmetmedi kalblere.

 Hiç kimse onun gibi sevmedi insanları.

 Ve hiç kimse onun gibi sevilmedi.

 O bizden biri gibi yaşadı, ama âlemlerde onun  gibisi yoktu.

 Çünkü âlemlere rahmet olarak gelen oydu.

 Onun gelişiyle ruh üflendi kâinata.


Ümit Şimşek


Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst