Önsöz - Sayfa 20
Tarih boyunca, bu müthiş imtihanı kazanmanın şaheser misalini, evvelâ peygamberler ve bilhassa Sultanu’l-Enbiya Sallâllahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz, sonra Onun halife ve Sahabeleri ve daha sonra onların nurlu yolunda yürüyen büyük zatlar vermişlerdir.


Peygamber Efendimiz, şu
1 اَلْعُلَمَاءُ وَرَثَةُ اْلاَنْبِيَاءِ yani, “Âlimler, peygamberlerin varisleridirler” hadis-i şerifleriyle, âlim olmanın pek kolay birşey olmadığını, i’câzkâr belâğatleriyle beyan buyuruyorlar.
Zira, madem ki bir âlim, peygamberlerin varisidir; o halde, hak ve hakikatin tebliğve neşri hususunda, aynen onların tutmuş oldukları yolu takip etmesi lâzımdır. Her ne kadar bu yol, bütün dağ, taş, çamur, çakıl, uçurum, daha beteri, takip, tevkif,muhakeme, hapis, zindan, sürgün, tecrid, zehirlenme, idam sehpaları ve daha akıl ve hayale gelmeyen nice bin zulüm ve işkencelerle dolu da olsa...
İşte, Bediüzzaman, yarım asırdan fazla o mukaddes cihadı ile bütün ömrü boyunca bu çetin yolda yürüyen ve karşısına çıkan binlerle engeli bir yıldırım sür’atiyle aşan ve Peygamberlerin vârisi olan bir âlim olduğunu amelî bir surette ispat eden bir zattır.
Kendisinin ilmî, ahlâkî, edebî, birçok fazilet ve meziyetleri arasında, beni en çok meftun eden şey, onun, o dağlardan daha sağlam, denizlerden daha derin,semalardan daha yüksek ve geniş olan imanıdır.
Rabbim, o ne muazzam iman! O ne bitmez ve tükenmez sabır! O ne çelikten irade! Hayal ve hatıralara ürpermeler veren bunca tazyik, tehdit, tâzip ve işkencelere rağmen, o ne eğilmez baş, ne boğulmaz ses ve nasıl kısılmaz nefestir!
[NOT]Dipnot-1
Buharî, İlim: 10; Ebû Dâvud, İlim: 1; İbn-i Mâce, Mukaddime: 17; Dârimî, Mukaddime: 32; Müsned, 5:196.[/NOT]
Rab: herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah | Sahabe: Peygamberimizi (a s m ) dünya gözüyle görüp onun yolundan gidenler, onun etrafında bulunup hizmet edenler |
Sallâllahu Aleyhi ve Sellem: Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun | Sultanu’l-Enbiya: bütün peygamberlerin sultanı olan Hz. Muhammed (a.s.m.) |
amelî bir surette: uygulamalı bir şekilde | asır: yüzyıl |
belâgat: sözün düzgün, kusursuz, yerinde, hâlin ve makamın icabına göre söylenmesi | beyan: açıklama |
bilhassa: özellikle | cihad: mücadele, din uğrunda çaba harcama |
fazilet: güzel ahlâk, mânevî değer, erdem | hadis-i şerif: Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mübarek söz, fiil ve hareketi veya onun onayladığı başkasına ait söz, iş veya davranış |
hakikat: gerçek, doğru | halife: Fahr-i Kâinat (a.s.m.) Efendimizin vekili olarak Müslümanların başkanlığını yapan ve İslâmiyeti korumak ve yaşatmakla görevli olan zât |
i’cazkâr: mu’cizeli, benzerini yapmakta başkalarını âciz ve hayrette bırakan | meftun eden: insanları kendisine bağlayan, kendisinden geçiren |
meziyet: üstün özellik | misal: örnek |
muazzam: büyük | muhakeme: mahkemede yargılama |
mukaddes: her türlü çirkinlikten ve eksiklikten arınmış, kutsal | neşir: yayma |
sema: gökyüzü | sür’atiyle: hızıyla |
tazyik: baskı, ağırlık | tebliğ: bildirme, sunma |
tecrid: insanlardan soyutlama, yalnız başına bırakma | tevkif: tutuklama |
tâzip: azap verme, cezalandırma | vâris: mirasçı |
zira: çünkü | çetin: zor |
şaheser: üstün ve kalıcı nitelikte olan eser, başyapıt |
|