Önsöz - Sayfa 22
Sanki bu mısralar iman kahramanı, büyük mücahid Bediüzzaman Hazretleri için yazılmış. Zira bu yüksek sıfatlar, hep onun sıfatlarıdır. Cenâb-ı Hak şu âyet-i kerimede, bakınız, mücahidlere neler vaad ediyor:
وَالَّذِينَ جَاهَدُوا فِينَا لَنَهْدِيَنَّهُمْ سُبُلَنَا وَاِنَّ اللهَ لَمَعَ الْمُحْسِنِينَ
1
Meâl-i şerifi: “Bizim uğrumuzda mücahede edenlere mutlaka yollarımızı gösteririz. Ve hiç şüphe yok ki, Allah muhsinlerle (Allah’ı görür gibi ibadet eden mücahidlerle) beraberdir.”
Demek ki, iman ve Kur’ân uğrunda candan ve cihandan geçen mücahidlere, büyük Allah, hakikat ve hidayet yollarını göstereceğini vaad buyuruyor. Hâşâ, Cenâb-ı Hakvaadinde hulf etmez; yeter ki, bu azim vaad-i İlâhîyi icap ettirecek şartlar tahakkuketsin.
Bu âyet-i kerime, Üstadın karakter ve şahsiyetini tahlil hususunda bize nurdan bir rehber oluyor ve o nurun billûr ışığı altında artık en ince çizgileri ve en hassas noktaları görüp sezebiliyoruz. Zira, madem ki bir insan Cenâb-ı Hakkın hıfz vehimayesinde bulunmak nimetine mazhar olmuştur; artık onun için korku, endişe, üzüntü, yılma, usanma ve saire gibi şeyler bahis mevzuu olamaz.
Allah’ın nuruyla nurlanan bir gönlün semasını hangi bulutlar kaplayabilir? Her anhuzur-u İlâhîde bulunmak bahtiyarlığına eren bir kulun ruhunu, hangi fâni emel ve arzular, hangi zavallı teveccüh ve iltifatlar ve hangi pespâye gaye ve ihtiraslar tatmin,teskin ve tesellî edebilir?
Allah’tır onun yârı, mürebbîsi, velîsi;
Andıkça bütün nur oluyor duygusu, hissi.
Yükselmededir mârifet iklimine her an,
Bambaşka ufuklar açıyor ruhuna Kur’ân...
Kur’ân ona yâd ettiriyor “Bezm-i Elest”i.
Âşık, o tecellînin ezelden beri mesti...
[NOT]Dipnot-1 Ankebût Sûresi, 29:69.[/NOT]
Bediüzzaman Hazretleri: Bediüzzaman Said Nursî | Bezm-i Elest: Elest meclisi, Allah’ın ruhları yarattığında, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” anlamındaki sorusuna, ruhların, “Evet, Rabbimizsin” diye cevap verdikleri an |
Cenâb-ı Hak: Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah | azîm: çok büyük |
bahis mevzu: söz konusu | bahtiyarlık: yüce bir makâma erişmenin sağladığı mutluluk ve huzur |
billûr: kristal; duru, berrak ve akıcı | cihan: dünya |
emel: arzu, istek | ezel: başlangıcı olmayan sonsuzluk |
fâni: geçici, ölümlü | hidayet: doğru ve hak olan yol, İslâmiyet |
himaye: koruma | hulf etme: verdiği sözü tutmama |
huzur-u İlâhî: kulun kendisini her an Allah’ın huzurunda hissetmesi | hâşâ: asla, kesinlikle öyle değil |
hıfz: koruma | icap ettirme: gerektirme |
ihtiras: aşırı istek, tutku | iltifat: yönelme, değer verme |
mazhar olma: ayna olma, erişme | mest: kendinden geçmiş |
meâl-i şerif: şerefli, yüce mânâ | muhsin: Allah’ı görmese de, Allah’ı görür gibi Ona ibadet eden |
mârifet: Allah’ı tanıma, bilme | mücahede etme: cihad etme, din uğrunda çaba harcama |
mücahid: cihad eden, din uğrunda çaba harcayan | mürebbî: terbiye edici, eğitici |
mısra: şiirde yer alan her bir satır | pespâye: aşağılık, âdi |
sema: gökyüzü; yüksek dereceler | tahakkuk etme: gerçekleşme |
tahlil: değerlendirme, çözümleme | tecellî: belirme, görünme, yansıma |
teskin: sakinleştirme, rahatlatma | teveccüh: ilgi, yönelme |
vaad: söz verme | vaad-i İlâhî: Allah tarafından kullara verilen vaad |
velî: dost | yad etme: anma |
yâr: dost, sevgili | zira: çünkü |
âyet-i kerime: şerefli âyet, Kur’ân’ın herbir cümlesi |
|