Konuya cevap cer

Önsöz - Sayfa 29


Çünkü, Üstad, sohbet ve teliflerinde kendine bir “kutbu’l-ârifîn” ve bir “Gavsu’l-vâsılîn” süsü vermediği için, gönüller ona pek çabuk ısınmış, onu ter temiz bir samimiyetle sevmiş ve derhal ulvî gayesini benimsemiştir.


Mesela, ahlâk ve fazilete, hikmet ve ibrete ait olan birçok sohbet ve telkinlerini, doğrudan doğruya nefsine tevcih eder. Keskin ve âteşîn hitabelerinin ilk ve yegâne muhatabı, öz nefsidir. Oradan, merkezden muhite yayılırcasına, bütün nur ve sürura, saadet ve huzura müştak olan gönüllere yayılır.


Üstad, hususî hayatında gayet halim-selim ve son derece mütevazidir. Bir ferdi değil, hiçbir zerreyi incitmemek için âzamî fedakârlıklar gösterir. Sayısız zahmet ve meşakkatlere, ıztırap ve mahrumiyetlere katlanır; fakat imanına, Kur’ân’ına dokunulmamak şartıyla...


Artık o zaman bakmışsınız ki, o sâkin deniz, dalgaları semâlara yükselen bir tufan, sahillere heybet ve dehşet saçan bir umman kesilmiştir. Çünkü o, Kur’ân‑ı Kerîmin sadık hizmetkârı ve iman hudutlarını bekleyen kahraman ve fedai bir neferidir. Kendisi bu hakikati veciz bir cümleyle şu şekilde ifade eder:


“Bir nefer nöbette iken, başkumandan da gelse, silâhını bırakmayacak. Ben de Kur’ân’ın bir hizmetkârı ve bir neferiyim. Vazife başında iken karşıma kim çıkarsa çıksın, ‘hak budur’ derim, başımı eğmem...”


Vazife başında ve cihad meydanında iken şu mısralar lisan-ı halidir:


Şahlanan bir ata benzer, kırarım kanlı gemi,

Sinsi düşmanlara, hâşâ, satamam benliğimi.

Benliğimden uzak olmaktır esaret bence,

Böyle bir zillete düşmek ne hazin işkence!

Ebedî vuslatın aşkıyla geçer her ânım,

Dest-i kudretle yapılmış kaledir imanım,



Gavsu’l-vâsılîn: mârifetullah derecesine ulaşarak, Allah'a ulaşan büyük zâtların en büyüğü ve en önde gelenicihad: mücadele, din uğrunda çaba harcama
dest-i kudret: Allah’ın kudret eliebedî: sonsuz, sonu olmayan
esaret: esirlik, tutsaklıkfazilet: güzel ahlâk, mânevî değer, erdem
fedaî: davası uğruna hayatını feda edenhak: doğru, gerçek
hakikat: gerçek, doğruhalim-selim: yumuşak huylu, sakin
hazin: hüzün veren, acıklıhikmet: bilgelik; gerek sözleri, gerekse hareketleriyle bilgece davranma
hitabe: insanlara yönelik konuşma, nasihatte bulunmahizmetkâr: hizmetçi
hudut: sınırhususî: özel, şahsî
hâşâ: “kesinlikle öyle olamaz” mânâsını ifade eden bir ifadeibret: insanlara ders verecek ve örnek teşkil edecek söz ve davranışlar
kutbü’l-ârifîn: manevî mertebeler içinde en yüksek seviye olan mârifetullah derecesine ulaşanların en önde gelenilisan-ı hâl: hal dili
mahrumiyet: yoksun kalmameşakkat: güçlük, sıkıntı
muhit: çevre, etrafmütevâzi: alçakgönüllü, gösterişsiz
müştak: arzulu, çok istekli, düşkünmısra: bir şiirde bulunan her bir satır
nefer: asker, ernefs: kişinin kendisi
saadet: mutluluksadık: sadakatle bağlanan
semâ: göksürur: mutluluk, sevinç
telkin: zihinde yer ettirme, aşılamatevcih etme: yöneltme
tufan: büyük su baskınıulvî: yüce, büyük
umman: büyük deniz, okyanusveciz: kısa, özlü ve çarpıcı söz
vuslat: kavuşmayegâne: tek
zerre: atom; atom kadar küçük olanzillet: alçaklık, aşağılık
Üstad: bir ilim ve san’at alanında bilgi ve söz sahibi olan âlim; Bediüzzaman Said Nursîâteşîn: ateşli, coşkulu
âzamî: en büyük, en çokıztırap: sıkıntı, aşırı elem
 


Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst