Önsöz - Sayfa 31
dediği gibi, hayatının her lâhzasında İlâhî tecellilere mazhar bulunan bu mübarek zâtın, ilim ve irfanından, ahlâk ve kemalâtından bahsetmek, insana bam başka bir zevk ve İlâhî bir haz veriyor. Bunun için sözü uzatmaktan kendimi alamıyorum.
Üstad, Risale-i Nur Küliyatında dinî, içtimaî, ahlâkî, edebî, hukukî, felsefî ve tasavvufî en mühim mevzulara temas etmiş ve hepsinde de harikulâde bir surette muvaffak olmuştur.
İşin asıl hayret veren noktası, birçok ulemanın tehlikeli yollara saptıkları en çetin mevzuları gayet açık bir şekilde ve en kat’î bir surette hallettiği gibi, en girdaplı derinliklerden, Ehl-i Sünnet ve Cemaatin tuttuğu nurlu yolu takip ederek sâhil-i selâmete çıkmış ve eserlerini okuyanları da öylece çıkarmıştır.
Bu sebeple, Risale-i Nur Külliyatını aziz milletimizin her tabakasına kemal-i emniyet ve samimiyetle takdim etmekle şeref duyuyoruz. Nur Risaleleri, Kur’ân-ı Kerîmin nurderyasıdan alınan berrak katreler ve hidayet güneşinden süzülen billûr huzmelerdir.Binaenaleyh, her Müslümana düşen en mukaddes vazife, imanı kurtaracak olan bu nurlu eserlerin yayılmasına çalışmaktır. Zira, tarihte pek çok defalar görülmüştür ki, bir eser nice fertlerin, ailelerin, cemiyetlerin ve sayısız insan kitlelerinin hidayet ve saadetine sebep olmuştur. Ah, ne bahtiyardır o insan ki, bir mü’min kardeşinin imanının kurtulmasına sebep olur!
Üstadın fikrî cephesi:
Malûm ya, her mütefekkirin kendine mahsus bir tefekkür sistemi, fikrî hayatında takip ettiği bir gayesi ve bütün gönlüyle bağlandığı bir ideali vardır. Ve onun tefekkür sisteminden, gaye ve idealinden bahsetmek için uzun mukaddemeler serd edilir. Fakat Bediüzzaman’ın tefekkür sistemi, gaye ve ideali, uzun mukaddemelerle filân yorulmaksızın, bir cümleyle hülâsa edilebilir:
Ehl-i Sünnet ve Cemaat: Hz. Muhammed’in sünnetine uyan, onun yolundan giden büyük Müslüman topluluk | aziz: çok değerli, izzetli, saygın |
bahtiyar: talihli, mutlu | berrak: çok temiz ve pırıl pırıl olan |
billûr: kristal; parlak ve ışıltılı | binaenaleyh: bundan dolayı |
cemiyet: toplum | cephe: yön |
derya: deniz | edebî: edebiyat ile ilgili |
felsefî: felsefe ile ilgili | fikrî: düşünce ve fikirle bağlantılı |
girdap: suların dönerek çukurlaştığı yer; tehlikeli yer | harikulâde: olağanüstü, şaşırtıcı |
haz: zevk, lezzet | hidayet: doğru ve hak olan yolu gösteren İslâmiyet |
hidayet güneşi: tıpkı bir güneş gibi inkarcılık ve küfür karanlıklarını aydınlatan, insanları iman esaslarına ulaştıran vasıta; Kur’an-ı Kerîm | hukukî: hukukla ilgili |
huzme: ışık demeti | hülâsa etme: özetleme |
irfan: varlıklarda gizli olan hakikatleri tefekkür, keşif ve ilham yoluyla bilme | içtimaî: toplumsal, sosyal |
katre: damla | kat’î: kesin |
kemal-i emniyet: eksiksiz güven ve esenlik içinde bulunma | kemâlât: mükemmel ve üstün meziyetler, yüksek özellikler |
lâhza: an | mahsus: özel |
malûm: bilinen, belli | mazhar: ayna olma, erişme |
mevzu: konu | mukaddeme: giriş, önsöz |
mukaddes: kutsal | muvaffak olma: başarma |
mübarek: manevî yönden çok büyük makamı olan, verimli ve bereketli | mühim: önemli |
mütefekkir: düşünür, bilgin; insanlığın ve Müslümanların problemlerini ve çârelerini düşünüp çözüm sunan, âlim kişi | mü’min: Allah’a inanan |
saadet: mutluluk; ebedî mutluluğun yaşanacağı Cennet hayatı | samimiyet: içtenlik |
serd etmek: sözü peş peşe ve güzel bir edâ ile söylemek | suret: biçim, şekil |
sâhil-i selâmet: selâmetli, güvenli sahil; kurtuluşa erme yeri | takdim etme: sunma |
tasavvufî: tasavvufla ilgili | tecellî: belirme, görünme, yansıma |
tefekkür: Allah’ı tanımayı sonuç verecek şekilde varlıklar üzerinde düşünme | ulema: âlimler |
zira: çünkü | Üstad: bir ilim ve san’at alanında bilgi ve söz sahibi olan âlim; Bediüzzaman Said Nursî
|