Konuya cevap cer

Önsöz - Sayfa 33


hem ameline vâris olan bir zâta ‘zülcenaheyn,’ yani ‘iki kanatlı’ deniliyor.Binaenaleyh, tarikattan maksat, ruhsatlarla değil, azîmetlerle amel edip ahlâk-ı Peygamberî ile ahlâklanarak bütün mânevî hastalıklardan temizlenip Cenâb-ı Hakkın rızasında fani olmaktır. İşte bu ulvî dereceyi kazanan kimseler, şüphesiz ki ehl-i hakikattirler. Yani, tarikattan maksud ve matlub olan gayeye ermişler demektir. Fakat bu yüksek mertebeyi kazanmak, her adama müyesser olamayacağı için, büyüklerimiz matlub olan hedefe kolaylıkla erebilmek için muayyen kaideler vaz eylemişlerdir.Hülâsa, tarikat, şeriat dairesinin içinde bir dairedir. Tarikattan düşen şeriata düşer, fakat—maazallah—şeriattan düşen ebedî hüsranda kalır.”


Bu büyük zatın beyanatına göre, Bediüzzaman’ın açtığı nur yolu ile, hakikî ve şâibesiz tasavvuf arasında cevherî hiçbir ihtilâf yoktur. Her ikisi de rıza-yı Bârîye ve binnetice Cennet-i âlâya ve dîdar-ı Mevlâya götüren yollardır.


Binaenaleyh, bu asîl gayeyi istihdaf eden herhangi mutasavvıf bir kardeşimizin, Risale-i Nur Külliyatını seve seve okumasına hiçbir mani kalmadığı gibi, bilâkisRisale-i Nur, tasavvuftaki “murakabe” dairesini Kur’ân-ı Kerim yoluyla genişleterek, ona bir de tefekkür vazifesini en mühim bir vird olarak ilâve etmiştir.


Evet, insanın gözüne gönlüne bam başka ufuklar açan bu tefekkür sebebiyle, sadece kalbinin murakebesiyle meşgul olan bir sâlik, kalbi ve bütün letâifiyle birlikte,zerrelerden kürelere kadar bütün kâinatı azamet ve ihtişamıyla seyir ve temaşa,murakabe ve müşahede ederek, Cenâb-ı Hakkın o âlemlerde bin bir şekilde




Cennet-i âlâ: yüce âlemlerde bulunan CennetCenâb-ı Hak: Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
ahlâk-ı Peygamberî: Peygamber ahlâkıamel: iş, davranış, uygulama
azamet: büyüklük, yücelikazîmet: takvâ ile günâhlardan şiddetle kaçınma, günâhlardan uzak durma
beyanat: açıklamalar, izahlarbilâkis: aksine, tersine
binaenaleyh: bundan dolayıbinnetice: sonuç olarak
cevherî: öz, esas yönündendîdar-ı Mevlâ: Allah’ın cemâlinin görülebileceği en yüce ve yüksek derece
ebedî: sonsuz, sonu olmayanehl-i hakikat: doğru ve hak yolda olan kimseler; iman hakikatlerine ulaşan seçkin kişiler
fani olmak: yok olmak, kendi nefsini arka plâna atmakhakikî: asıl, gerçek
hülâsa: özetlehüsran: zarar, kayıp
ihtilâf: ayrılık, uyuşmazlıkihtişam: haşmetli ve heybetli oluş
istihdaf etme: hedef alma, gaye edinmekaide: kural, prensip
küre: gezegen veya yıldızletâif: duygular
maazallah: Allah korusunmaksud: kast edilen şey, gaye
mani: engelmatlub: talep edilen, istek
muayyen: belirlimurakabe: gözetleme, muhasebe
murakabe dairesi: bir tarikat yolcusunun dış dünyayla ilişiğini kesip iç âlemine dalarak özünde hissettiği Allah’a yönelmesi ve kendisini sürekli olarak Onun huzûrunda hissetmek sûretiyle her halini gözetim ve kontrol altında tutma derecesimutasavvıf: tasavvuf ehli, kalbi dünyanın gelip geçici işlerinden ayırıp Allah sevgisi ile bağlayan tarikat ehli kimseler
müyesser olma: kolay olma, mümkün olmamüşahede: gözlemleme
ruhsat: izin, müsaaderıza: memnuniyet
rıza-yı Bârî: herşeyi takdir ettiği şekle uygun olarak yaratıp varlığa çıkaran ve yaratan Zât, Allah’ın hoşnud olmasıseyir: gezme
sâlik: bir yol veya meslekte giden; tarikat ve tasavvuf yolcusutarikat: İlâhî hakikatlere ulaşmak için, şeyhin gözetiminde takip edilen yol
tasavvuf: kişinin kalbini dünya ilgilerinden kesip gönlünü Allah sevgisine bağlaması, tarikat ehli olmatefekkür: Allah’ı tanımayı sonuç verecek şekilde varlıklar üzerinde düşünme
temaşa: seyretme, hoşlanarak bakmaulvî: yüce, büyük
vaz etme: koyma, yerleştirmevird: devamlı yapılan zikir
vâris: mirasçızerre: atom
zülcenâheyn: iki kanatlı; Peygamber Efendimizi (a.s.m.) hem ilmiyle, hem uygulamalarıyla bihakkın takip eden kişişeriat: Allah tarafından bildirilen hükümler, Kur’ân ve sünnet
şâibesiz: hakkında yanlış bir söylenti, şüpheye düşürecek bir özelliği bulunmayan
 


Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst