Önsöz - Sayfa 35
için candan ve cihandan geçen bir mücahid, pek tabiîdir ki, fâni şekillerle meşgul olamaz.
Bununla beraber, Üstad, zevk inceliği, gönül hassasiyeti, fikir derinliği ve hayal yüksekliği bakımından harikulâde denecek derecede edebî bir kudret ve melekeyi hâizdir. Ve bu sebeple, üslûp ve ifadesi, mevzua göre değişir. Meselâ, ilmî ve felsefî mevzularda mantıkî ve riyazî delillerle aklı ikna ederken, gayet veciz terkipler kullanır. Fakat gönlü mest edip ruhu yükselteceği anlarda ifade o kadar berraklaşır ki, tarif edilemez. Meselâ, semalardan, güneşlerden, yıldızlardan, mehtaplardan ve bilhassa bahar âleminden ve Cenâb-ı Hakkın o âlemlerde tecellî etmekte olan kudret ve azametini tasvir ederken üslûp o kadar lâtif bir şekil alır ki, artık her teşbih, en tatlı renklerle çerçevelenmiş bir levhayı andırır; ve her tasvir, harikalar harikası bir âlemi canlandırır.
İşte bu hikmete mebnîdir ki, bir Nur talebesi Risale-i Nur Külliyatını mütalâasıyla—üniversitenin herhangi bir fakiltesine mensup da olsa—hissen, fikren, ruhen,vicdanen ve hayalen tam mânâsıyla tatmin edilmiş oluyor.
Nasıl tatmin edilmez ki, Risale-i Nur Külliyatı, Kur’ân-ı Kerîmin cihanşümul bahçesinden derilen bir gül demetidir. Binaenaleyh, onda, o mübarek ve İlâhî bahçenin nuru, havası, ziyası ve kokusu vardır.
Ruhun bu ihtiyacını söyler akan sular,
Kur’ân’a her zaman beşerin ihtiyacı var.
Ali Ulvi Kurucu


Ali Ulvi Kurucu: (bk. bilgiler) | Cenâb-ı Hak: Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah |
azamet: büyüklük, yücelik | beşer: insanlık |
bilhassa: özellikle | binaenaleyh: bundan dolayı |
cihan: dünya | cihanşümul: dünya çapında, evrensel |
edebî: edebiyat ile ilgili | fikren: düşünce olarak |
fâni: geçici, ölümlü | harikulâde: olağanüstü, şaşırtıcı şekilde |
hassasiyet: duyarlılık | hayalen: hayalî olarak |
hikmet: sır, gizli gerçek | hissen: duygu yönüyle |
hâiz: sahip, elde etmiş olan | kudret: iktidar otorite; Allah’ın bütün varlığı kuşatan güç ve iktidarı |
lâtif: ince, güzel, hoş | mantıkî: mantık ilminin kurallarına uygun; mantıklı |
mebnî: bir şeye dayanan, üzerine kurulu olan | mehtap: ay ışığı |
meleke: tekrar tekrar yapılan bir iş veya tecrübeden sonra hasıl olan bilgi ve hüner | mest etme: muhatabı kendisinden geçirecek seviyede etkileme |
mevzu: konu | mübarek: kutlu; kendisine çok saygı duyulan |
mücahid: cihad eden, din uğrunda çaba harcayan | mütalâa etme: inceleme; bir konu üzerinde araştırma yaparak değerlendirmelerde bulunma |
riyazî: matematik ilmiyle ve ince hesaplarla bağlantılı olan | ruhen: ruh olarak |
sema: gökyüzü | tabiî: doğal |
tahakkuk: gerçekleştirme | tasvir: bir şeyin özelliklerini anlatarak, gözönünde canlandırma |
tecellî etme: belirme, görünme, yansıma | terkip: birkaç şeyi karıştırarak başka bir şey meydana getirmek; gramer ilmine göre tamlama şeklinde cümle kurma |
teşbih: benzetme | veciz: kısa, özlü ve çarpıcı söz |
vicdanen: vicdan yönünden | ziya: ışık, parlaklık |
Üstad: bir ilim ve san’at alanında bilgi ve söz sahibi olan âlim; Bediüzzaman Said Nursî | üslûp: oluş, deyiş veya yapış biçimi; tarz |