Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nur Külliyatı
Sözler
Onuncu Söz
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="TaLHa" data-source="post: 247403" data-attributes="member: 1"><p><strong>Onuncu Söz - Sayfa 92</strong></p><p></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">bulunuyor. Lâkin san’atça, suretçe birbirinden ayrıdırlar. Fakat buna iyi dikkat et ki, o sebatsız menzillerde, o devamsız meydanlarda, o bekàsız meşherlerde, ne kadar bâhir bir hikmetin intizâmâtı, ne derece zahir bir inâyetin işârâtı, ne mertebe âli bir adaletin emârâtı, ne derece vâsi bir merhametin semerâtı görünüyor. Basiretsiz olmayan herkes yakinen anlar ki, onun hikmetinden daha ekmel bir hikmet ve inâyetinden daha ecmel bir inâyet ve merhametinden daha eşmel bir merhamet ve adaletinden daha ecell bir adalet olamaz ve tasavvur edilemez.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'"></span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'"></span> <span style="font-family: 'Tahoma'">Eğer, faraza, tevehhüm ettiğin gibi, daire-i memleketinde daimî menziller, âli mekânlar, sabit makamlar, bâki meskenler, mukim ahali, mes’ud raiyeti bulunmazsa—şu hikmet, inâyet, merhamet, adaletin hakikatlerine şu bekàsız memleket mazhar olamadığı malûm; ve onlara mazhar olacak, başka yerde de bulunmazsa—o vakit, gündüz ortasında güneşin ışığını gördüğümüz halde güneşi inkâr etmek derecesinde bir ahmaklıkla, şu gözümüz önündeki hikmeti inkâr etmek ve şu müşahede ettiğimiz inâyeti inkâr etmek ve şu gördüğümüz merhameti inkâr etmek ve şu pek kuvvetli emârâtı, işârâtı görünen adaleti inkâr etmek lâzım gelir. Hem bu gördüğümüz icraat-ı hakîmâne ve ef’âl-i kerîmâne ve ihsânât-ı rahîmânenin sahibini—hâşâ sümme hâşâ!—sefih bir oyuncu, gaddar bir zalim olduğunu kabul etmek lâzım gelir. Bu ise, hakikatlerin zıtlarına inkılâbıdır. Halbuki, inkılâb-ı hakaik, bütün ehl-i aklın ittifakıyla, muhaldir, mümkün değildir. Yalnız, herşeyin vücudunu inkâr eden sofestâî eblehler hariçtir.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'"></span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'"></span> <span style="font-family: 'Tahoma'">Demek, bu diyardan başka bir diyar vardır. Onda bir mahkeme-i kübrâ, bir mâ’dele-i ulyâ, bir mekreme-i uzmâ vardır ki, ta şu merhamet ve hikmet ve inâyet ve adalet tamamen tezahür etsinler.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'"></span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'"></span> <span style="font-family: 'Tahoma'"><strong>ON İKİNCİ SURET</strong></span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'"><strong></strong></span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'"><strong></strong></span> <span style="font-family: 'Tahoma'">Gel, şimdi döneceğiz. Şu cemaatlerin reisleriyle ve zabitleriyle görüşeceğiz ve</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'"></span><span style="font-family: 'Tahoma'"></span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'"></span><span style="font-family: 'Tahoma'"></span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'"></span> <table style='width: 100%'><tr><td><strong>ahali: halk</strong></td><td><strong>ahmaklık: akılsızlık</strong></td></tr><tr><td><strong>basiret: görüş, seziş (bk. b-ṣ-r)</strong></td><td><strong>bekàsız: geçici, sürekli olmayan (bk. b-ḳ-y)</strong></td></tr><tr><td><strong>bâhir: ap açık</strong></td><td><strong>bâki: devamlı, kalıcı (bk. b-ḳ-y)</strong></td></tr><tr><td><strong>cemaat: topluluk (bk. c-m-a)</strong></td><td><strong>daimî: devamlı</strong></td></tr><tr><td><strong>daire-i memleket: memleket dairesi (bk. m-l-k)</strong></td><td><strong>diyar: yer</strong></td></tr><tr><td><strong>ebleh: ahmak, akılsız</strong></td><td><strong>ecell: daha görkemli (bk. c-l-l)</strong></td></tr><tr><td><strong>ecmel: daha güzel (bk. c-m-l)</strong></td><td><strong>ef’âl-i kerîmâne: cömertçe ve iyilikle yapılan işler (bk. f-a-l; k-r-m)</strong></td></tr><tr><td><strong>ehl-i akıl: akıl sahipleri</strong></td><td><strong>ekmel: daha mükemmel (bk. k-m-l)</strong></td></tr><tr><td><strong>emârât: belirtiler, izler</strong></td><td><strong>eşmel: daha kapsamlı</strong></td></tr><tr><td><strong>faraza: varsayalım ki</strong></td><td><strong>gaddar: acımasız</strong></td></tr><tr><td><strong>hakikat: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ)</strong></td><td><strong>hariç: müstesna</strong></td></tr><tr><td><strong>hikmet: herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması (bk. ḥ-k-m)</strong></td><td><strong>hâşâ sümme hâşâ: asla ve asla, kesinlikle öyle değil</strong></td></tr><tr><td><strong>icraat-ı hakîmâne: hikmetli bir şekilde yapılan icraatlar (bk. ḥ-k-m)</strong></td><td><strong>ihsânât-ı rahîmâne: şefkat ve merhametle yapılan ihsanlar, ba-ğışlar (bk. ḥ-s-n; r-ḥ-m)</strong></td></tr><tr><td><strong>inayet: bütün yararların, hikmetlerin ve faydaların kaynağı olan düzenlilik (bk. a-n-y)</strong></td><td><strong>inkılâb-ı hakaik: gerçeklerin değişmesi (bk. ḥ-ḳ-ḳ)</strong></td></tr><tr><td><strong>inkılâp: değişme, dönüşme</strong></td><td><strong>intizâmât: düzenlilikler (bk. n-ẓ-m)</strong></td></tr><tr><td><strong>ittifak: birleşme</strong></td><td><strong>işârât: işaretler</strong></td></tr><tr><td><strong>lâkin: fakat</strong></td><td><strong>mahkeme-i kübrâ: öldükten sonra âhirette Allah’ın huzurunda kurulacak olan büyük mahkeme (bk. ḥ-k-m; k-b-r)</strong></td></tr><tr><td><strong>malûm: bilinen, belli (bk. a-l-m)</strong></td><td><strong>mazhar: sahip (bk. ẓ-h-r)</strong></td></tr><tr><td><strong>mekreme-i uzmâ: çok büyük ikramların yapıldığı yer (bk. k-r-m; a-ẓ-m)</strong></td><td><strong>menzil: yer, mekan (bk. n-z-l)</strong></td></tr><tr><td><strong>mertebe: derece</strong></td><td><strong>mesken: ev, yer (bk. s-k-n)</strong></td></tr><tr><td><strong>mes’ud: mutlu</strong></td><td><strong>meşher: sergi</strong></td></tr><tr><td><strong>muhal: imkansız</strong></td><td><strong>mukim: ikamet eden, oturan</strong></td></tr><tr><td><strong>mâ’dele-i ulyâ: yüce adaletin gerçekleştirildiği yer (bk. a-d-l)</strong></td><td><strong>müşahede: görme (bk. ş-h-d)</strong></td></tr><tr><td><strong>raiyet: halk</strong></td><td><strong>reis: başkan</strong></td></tr><tr><td><strong>sefih: yasak zevk ve eğlencelerin peşinde koşan; beyinsiz, budala</strong></td><td><strong>semerât: meyveler, neticeler</strong></td></tr><tr><td><strong>sofestâî: yaratıcıyı kabul etmemek için herşeyi, hatta kendisini dahi inkâr eden</strong></td><td><strong>suretçe: şekilce, biçimce (bk. ṣ-v-r)</strong></td></tr><tr><td><strong>tasavvur: düşünme, hayal etme (bk. ṣ-v-r)</strong></td><td><strong>tevehhüm etmek: zannetmek</strong></td></tr><tr><td><strong>tezahür: görünme, ortaya çıkma (bk. ẓ-h-r)</strong></td><td><strong>vâsi: geniş</strong></td></tr><tr><td><strong>vücud: varlık (bk. v-c-d)</strong></td><td><strong>yakinen: kesin olarak (bk. y-ḳ-n)</strong></td></tr><tr><td><strong>zabit: subay</strong></td><td><strong>zahir: görünen, açık (bk. ẓ-h-r)</strong></td></tr><tr><td><strong>âli: yüce</strong></td><td></td></tr></table><p><br /> <tbody style="margin: 0px; padding: 0px;"> <br /> </tbody></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="TaLHa, post: 247403, member: 1"] [b]Onuncu Söz - Sayfa 92[/b] [FONT=Tahoma]bulunuyor. Lâkin san’atça, suretçe birbirinden ayrıdırlar. Fakat buna iyi dikkat et ki, o sebatsız menzillerde, o devamsız meydanlarda, o bekàsız meşherlerde, ne kadar bâhir bir hikmetin intizâmâtı, ne derece zahir bir inâyetin işârâtı, ne mertebe âli bir adaletin emârâtı, ne derece vâsi bir merhametin semerâtı görünüyor. Basiretsiz olmayan herkes yakinen anlar ki, onun hikmetinden daha ekmel bir hikmet ve inâyetinden daha ecmel bir inâyet ve merhametinden daha eşmel bir merhamet ve adaletinden daha ecell bir adalet olamaz ve tasavvur edilemez. [/FONT] [FONT=Tahoma]Eğer, faraza, tevehhüm ettiğin gibi, daire-i memleketinde daimî menziller, âli mekânlar, sabit makamlar, bâki meskenler, mukim ahali, mes’ud raiyeti bulunmazsa—şu hikmet, inâyet, merhamet, adaletin hakikatlerine şu bekàsız memleket mazhar olamadığı malûm; ve onlara mazhar olacak, başka yerde de bulunmazsa—o vakit, gündüz ortasında güneşin ışığını gördüğümüz halde güneşi inkâr etmek derecesinde bir ahmaklıkla, şu gözümüz önündeki hikmeti inkâr etmek ve şu müşahede ettiğimiz inâyeti inkâr etmek ve şu gördüğümüz merhameti inkâr etmek ve şu pek kuvvetli emârâtı, işârâtı görünen adaleti inkâr etmek lâzım gelir. Hem bu gördüğümüz icraat-ı hakîmâne ve ef’âl-i kerîmâne ve ihsânât-ı rahîmânenin sahibini—hâşâ sümme hâşâ!—sefih bir oyuncu, gaddar bir zalim olduğunu kabul etmek lâzım gelir. Bu ise, hakikatlerin zıtlarına inkılâbıdır. Halbuki, inkılâb-ı hakaik, bütün ehl-i aklın ittifakıyla, muhaldir, mümkün değildir. Yalnız, herşeyin vücudunu inkâr eden sofestâî eblehler hariçtir. [/FONT] [FONT=Tahoma]Demek, bu diyardan başka bir diyar vardır. Onda bir mahkeme-i kübrâ, bir mâ’dele-i ulyâ, bir mekreme-i uzmâ vardır ki, ta şu merhamet ve hikmet ve inâyet ve adalet tamamen tezahür etsinler. [/FONT] [FONT=Tahoma][B]ON İKİNCİ SURET [/B][/FONT] [FONT=Tahoma]Gel, şimdi döneceğiz. Şu cemaatlerin reisleriyle ve zabitleriyle görüşeceğiz ve [/FONT][FONT=Tahoma] [/FONT][FONT=Tahoma] [/FONT][TABLE] <tbody style="margin: 0px; padding: 0px;">[TR] [TD][B]ahali: halk[/B][/TD] [TD][B]ahmaklık: akılsızlık[/B][/TD] [/TR] [TR] [TD][B]basiret: görüş, seziş (bk. b-ṣ-r)[/B][/TD] [TD][B]bekàsız: geçici, sürekli olmayan (bk. b-ḳ-y)[/B][/TD] [/TR] [TR] [TD][B]bâhir: ap açık[/B][/TD] [TD][B]bâki: devamlı, kalıcı (bk. b-ḳ-y)[/B][/TD] [/TR] [TR] [TD][B]cemaat: topluluk (bk. c-m-a)[/B][/TD] [TD][B]daimî: devamlı[/B][/TD] [/TR] [TR] [TD][B]daire-i memleket: memleket dairesi (bk. m-l-k)[/B][/TD] [TD][B]diyar: yer[/B][/TD] [/TR] [TR] [TD][B]ebleh: ahmak, akılsız[/B][/TD] [TD][B]ecell: daha görkemli (bk. c-l-l)[/B][/TD] [/TR] [TR] [TD][B]ecmel: daha güzel (bk. c-m-l)[/B][/TD] [TD][B]ef’âl-i kerîmâne: cömertçe ve iyilikle yapılan işler (bk. f-a-l; k-r-m)[/B][/TD] [/TR] [TR] [TD][B]ehl-i akıl: akıl sahipleri[/B][/TD] [TD][B]ekmel: daha mükemmel (bk. k-m-l)[/B][/TD] [/TR] [TR] [TD][B]emârât: belirtiler, izler[/B][/TD] [TD][B]eşmel: daha kapsamlı[/B][/TD] [/TR] [TR] [TD][B]faraza: varsayalım ki[/B][/TD] [TD][B]gaddar: acımasız[/B][/TD] [/TR] [TR] [TD][B]hakikat: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ)[/B][/TD] [TD][B]hariç: müstesna[/B][/TD] [/TR] [TR] [TD][B]hikmet: herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması (bk. ḥ-k-m)[/B][/TD] [TD][B]hâşâ sümme hâşâ: asla ve asla, kesinlikle öyle değil[/B][/TD] [/TR] [TR] [TD][B]icraat-ı hakîmâne: hikmetli bir şekilde yapılan icraatlar (bk. ḥ-k-m)[/B][/TD] [TD][B]ihsânât-ı rahîmâne: şefkat ve merhametle yapılan ihsanlar, ba-ğışlar (bk. ḥ-s-n; r-ḥ-m)[/B][/TD] [/TR] [TR] [TD][B]inayet: bütün yararların, hikmetlerin ve faydaların kaynağı olan düzenlilik (bk. a-n-y)[/B][/TD] [TD][B]inkılâb-ı hakaik: gerçeklerin değişmesi (bk. ḥ-ḳ-ḳ)[/B][/TD] [/TR] [TR] [TD][B]inkılâp: değişme, dönüşme[/B][/TD] [TD][B]intizâmât: düzenlilikler (bk. n-ẓ-m)[/B][/TD] [/TR] [TR] [TD][B]ittifak: birleşme[/B][/TD] [TD][B]işârât: işaretler[/B][/TD] [/TR] [TR] [TD][B]lâkin: fakat[/B][/TD] [TD][B]mahkeme-i kübrâ: öldükten sonra âhirette Allah’ın huzurunda kurulacak olan büyük mahkeme (bk. ḥ-k-m; k-b-r)[/B][/TD] [/TR] [TR] [TD][B]malûm: bilinen, belli (bk. a-l-m)[/B][/TD] [TD][B]mazhar: sahip (bk. ẓ-h-r)[/B][/TD] [/TR] [TR] [TD][B]mekreme-i uzmâ: çok büyük ikramların yapıldığı yer (bk. k-r-m; a-ẓ-m)[/B][/TD] [TD][B]menzil: yer, mekan (bk. n-z-l)[/B][/TD] [/TR] [TR] [TD][B]mertebe: derece[/B][/TD] [TD][B]mesken: ev, yer (bk. s-k-n)[/B][/TD] [/TR] [TR] [TD][B]mes’ud: mutlu[/B][/TD] [TD][B]meşher: sergi[/B][/TD] [/TR] [TR] [TD][B]muhal: imkansız[/B][/TD] [TD][B]mukim: ikamet eden, oturan[/B][/TD] [/TR] [TR] [TD][B]mâ’dele-i ulyâ: yüce adaletin gerçekleştirildiği yer (bk. a-d-l)[/B][/TD] [TD][B]müşahede: görme (bk. ş-h-d)[/B][/TD] [/TR] [TR] [TD][B]raiyet: halk[/B][/TD] [TD][B]reis: başkan[/B][/TD] [/TR] [TR] [TD][B]sefih: yasak zevk ve eğlencelerin peşinde koşan; beyinsiz, budala[/B][/TD] [TD][B]semerât: meyveler, neticeler[/B][/TD] [/TR] [TR] [TD][B]sofestâî: yaratıcıyı kabul etmemek için herşeyi, hatta kendisini dahi inkâr eden[/B][/TD] [TD][B]suretçe: şekilce, biçimce (bk. ṣ-v-r)[/B][/TD] [/TR] [TR] [TD][B]tasavvur: düşünme, hayal etme (bk. ṣ-v-r)[/B][/TD] [TD][B]tevehhüm etmek: zannetmek[/B][/TD] [/TR] [TR] [TD][B]tezahür: görünme, ortaya çıkma (bk. ẓ-h-r)[/B][/TD] [TD][B]vâsi: geniş[/B][/TD] [/TR] [TR] [TD][B]vücud: varlık (bk. v-c-d)[/B][/TD] [TD][B]yakinen: kesin olarak (bk. y-ḳ-n)[/B][/TD] [/TR] [TR] [TD][B]zabit: subay[/B][/TD] [TD][B]zahir: görünen, açık (bk. ẓ-h-r)[/B][/TD] [/TR] [TR] [TD][B]âli: yüce[/B][/TD] [/TR] </tbody>[/TABLE] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nur Külliyatı
Sözler
Onuncu Söz
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst