Zühre'den gelmiş On Beş Notadan ibârettir..
MUKADDİME
Bundan oniki sene evvel Hicrî 1340 (M.1924) yılında Rabbânî bir yardım ile Mârifet-i İlâhîyyede fikrî bir hareket, kalbî bir seyahat ve rûhî bazı inkişaflarda ortaya çıkan tevhîd pırıltılarının bazılarını Arapça olarak Notalar şeklinde Zühre, Şu'le, Habbe, Şemme, Zerre, Katre isimli risâlelerimde kaydetmiştim. Uzun bir hakikatin yalnız bir ucunu ve parlak bir nûr'un yalnız bir şuâsını göstermek için yazıldığından ve kendi kendime bir hatırlatma olduğundan başkalarının istifâdesi sınırlı kalmıştı. Husûsiyle en mümtaz ve hâs kardeşlerimden Arapça bilmeyenlerin şiddetli ısrarları üzerine o notaların, o Lem'aların kısmen izahlı kısa bir meâlini Türkçe yazmaya mecbur oldum.
Şu Notalar ve Arapça Risaleler Yeni Saîd'in hakikat ilminden en evvel aldığı şuhûdî dersler sûretinde olduğundan meâlleri değiştirilmeden yazıldı. Onun için bazı cümleler diğer risalelerde de zikredilmekle beraber burada da zikrediliyor. Ve bir kısmı, aslî güzelliğini kaybetmesin diye gayet kısa ve öz olarak bırakılıp izah edilmemiştir.
BİRİNCİ NOTA:
Hakikatli bir rü'yâda gördüm ki, insanlara şöyle diyordum. "Ey insan! Kur'ân'ın düstûrlarındandır ki, Allah (C.C.)'dan başka hiçbirşeyi kulluk edecek derecede büyük zannetme. Hem sen kendini kibirlenecek derecede hiçbirşeyden büyük tutma. Çünkü mahlûkât, Ma'bûdiyetten uzaklık noktasında eşit oldukları gibi yaratılmış olma nisbetinde de birdirler."
İKİNCİ NOTA:
Hakikatli bir rü'yâda gördüm ki, insanlara şöyle diyordum. "Ey insan! Kur'ân'ın düstûrlarındandır ki, Allah (C.C.)'dan başka hiçbirşeyi kulluk edecek derecede büyük zannetme. Hem sen kendini kibirlenecek derecede hiçbirşeyden büyük tutma. Çünkü mahlûkât, Ma'bûdiyetten uzaklık noktasında eşit oldukları gibi yaratılmış olma nisbetinde de birdirler."
ÜÇÜNCÜ NOTA:
Ey gâfil Saîd! Bil ki: Bir his yanılması nevinden şu geçici dünyayı ölümsüz ve daimî zannediyorsun. Etrafına baktığın zaman dünyayı bir derece sâbit ve sürekli gibi gördüğünden ve fânî nefsini de ona kıyasla sâbit kabul ettiğinden, yalnız Kıyametin kopmasından dehşet alıyorsun. Güya Kıyamete kadar yaşayacak gibi yalnız ondan korkuyorsun. Aklını başına al. Sen ve husûsî dünyan daîmî zeval ve fenâ darbesine mâruzsunuz...
Senin hissindeki bu yanılma ve ma'nâsızlık şu misâle benzer ki: Bir adam elindeki aynasını bir ev, bir şehir veya bir bahçeye karşı tutsa, bunların aksi o aynada görünür. Aynaya tesir eden küçük bir hareket ve değişme, içindeki aksin karışıp, dağılmasına sebeb olur. Dıştaki hakîkî hâne, şehir ve bahçenin devam ile bekası ona fayda vermez. Çünkü onun aynasındaki hâne, şehir ve bahçenin evsâfı aynanın aksettirebildiği ölçüdedir.
Senin hayatın ve ömrün bir aynadır. Senin dünyanın direği ömrün ve hayatındır. Her dakika aynadaki hâne, şehir ve bahçenin ölmesi ile harap olması muhtemel olduğu gibi, her dakika ömür direğin yıkılacak, hayat âyinen kırılacak ve kıyametin kopacak bir vaziyettedir.
Mâdem öyledir, sen de bu hayatına ve dünyaya, çekemedikleri ve kaldıramadıkları yükleri yükletme.
DÖRDÜNCÜ NOTA:
Bil ki: Ekseriyetle, ehemmiyetli ve kıymetdâr şeyleri ayniyle iâde etmek Fâtır-ı Hakîm'in âdetidir. Yani mevsimlerin ve devirlerin değişmesinde, çoğu eşyayı benzer şekilde tazelerken o kıymetli ve ehemmiyetli şeyleri ayniyle iade ediyor. Günlük, senelik ve asırlık değişmelerin ve haşirlerin umumunda şu ilâhî kâide ekseriyetle görülmektedir. İşte bu sâbit kâideye binâen deriz: Mâdem fenlerin ittifâkı ve ilimlerin şehâdetiyle, yaratılış ağacının en mükemmel meyvesi insandır. Ve mahlûkâtın en ehemmiyetlisi insandır. Ve mevcûdatın en kıymetlisi yine insandır. Ve insanın bir ferdi diğer hayvanâtın bir nev'i hükmündedir. Elbette, katiyyen hükmedilir ki, Haşir ve Neşr-i Ekber'de beşerin herbir ferdi cismiyle, ismiyle, resmiyle aynen iâde edilecektir.