Konuya cevap cer

Tesettür  münakaşalarında üç kavram, birbiriyle karıştırılıyor: Ayıp, suç ve  günah. Bir söz, bir hareket veya bir kıyafet toplumun değer hükümlerine  ters düşüyorsa ayıplanıyor. Kanuna aykırı ise, suç sayılıyor. Dine  muhalif ise, günah oluyor. 


Bazı kimseler, kanuna aykırı olmayan  bir şeyin günah da olmayacağını zannederken, bazıları, “herkesin  işlediği bir fiilin günahlıktan çıkacağı” vehmine kapılıyorlar. Bunların  her ikisi de fevkalâde yanlış düşünceler. 


Ayıp, hiçbir zaman  gerçeğin ölçüsü olamaz. Fikir, düşünce ve hareketlerini sadece çevrenin  “ayıp” anlayışına göre düzenleyen insanlar, şahsiyetlerini topluma feda  etmiş, kalabalıklara esir olmuşlardır. 


Halbuki, toplumun her  ayıpladığını “yanlış”, yahut her benimsediğini “doğru” kabul etmek  mümkün mü? Böyle olsa, insanın her toplulukta ayrı bir şahsiyete  bürünmesi, bukalemun gibi sık sık renk değiştirmesi gerekmez mi? 


Batılı  bir düşünürün “insan aklının aczini” ortaya koyan şu ifadeleri, bu  meselemizi ne güzel izah eder: “Bir insanın, babasını yemesinden daha  korkunç bir şey düşünülemez; ama, eskiden bazı kavimlerde bu âdet  varmış. Hem de bunu saygı ve sevgilerinden yaparlarmış. İsterlermiş ki  ölü, böylelikle en uygun, en şerefli bir mezara gömülsün. Vücutları ve  hâtıraları içlerine, tâ iliklerine yerleşsin. Babaları sindirme ve  özümleme yolu ile kendi diri bedenlerine karışıp yeniden yaşasın. Böyle  bir inancı iliklerinde ve damarlarında taşıyan insanlar için, anasını,  babasını topraklarda çürütüp, kurtlara yedirmenin, en korkunç  günahlardan biri sayılacağını kestirmek zor değildir.” 


Şimdi  düşünelim: Etrafımızdaki insanların büyük çoğunluğu,yoğun  propagandalarla, böyle bir fikri benimsemiş olsalar, biz de toplum  ayıplamasın diyerek, babamızın etini mi yiyeceğiz? Demek ki, “ayıplama”  tamamen sübjektiftir; gerçeğe tesir edecek bir faktör değildir. Ayıp  telâkki ederek örtünmekten kaçınan hanımefendilerin iddiaları iki kısma  ayrılıyor: Birisi: “Örtünmemek niçin günah olsun?” şeklindeki itiraz.  Diğeri ise: “İslâm’da örtünmenin olmadığı” tarzındaki, şahsî kanaat. 


Görünürde  aralarında pek fazla bir fark yok gibi geliyor. Ama, gerçekte her ikisi  de birbirinden ayrı konular. “Örtünmekle de ne olacakmış, insan örtünün  içinde de yapacağını yapar.” gibi sözlerin sahiplerini araştırırsanız,  her defasında İslâm’ı layıkıyla bilmeyen veya bildiği halde onun  emirlerini yerine getiremeyen birisiyle karşılaşırsınız. 


Bu  insanlar, vicdanlarının derinliklerinde hissettikleri suçluluk  psikolojisinden kurtulmak için, böyle itirazlarda bulunuyorlar ve tövbe  edeceklerine, günahlarını meşru göstermeye kalkışıyorlar. Sanki diğer  insanları ikna etmekle, o sorumluluktan kurtulacaklarmış gibi. Halbuki,  bir fiil günah ise günah, değil ise değildir. Bunun tespitini  “kalabalıklar” yapamaz. Örtünme dinde varsa buna kimse “yok” diyemez.  Ama, hiç kimse de başkalarını bu hususta zorlama yoluna gitmemelidir. 


Örtünmenin  İslâm’da yeri olup olmadığı meselesine gelince, bu hususta nice  fetvalar mevcut. Lâkin günümüz Müslümanlarının bir kesimi, fetvanın  dindeki yerini lâyıkıyla bilmediklerinden, doğrudan doğruya Kur’an-ı  Kerîm’den âyetler takdim edecek ve bunların tefsirlerinden bazı  kısımları aynen aktaracağım. 


Cenâb-ı Hak, Nûr Sûresinde  Peygamberimize (asm.) hitaben şöyle buyuruyor: 


“Mü’min  kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını  korusunlar, ziynetlerini (süslerinin takılı olduğu yerleri) açmasınlar.  Zahir olanı (görünmesi zarurî olan yüz, el ve ayaklar) müstesna. Baş  örtülerini yakalarının üzerine vursunlar (göğüs ve boyunlarını  göstermesinler). Ziynetlerini (süs yerlerini) ancak şu kimselere  gösterebilirler: Kocalarına, yahut babalarına, yahut kocalarının  babalarına, yahut kendi oğullarına, yahut kendi erkek kardeşlerine,  yahut erkek kardeşlerinin oğullarına, yahut kız kardeşlerinin  oğullarına, yahut kendi kadınlarına (Müslüman kadınlara), yahut  ellerindeki memlûklere (cariyelere), yahut (şehvetsiz ve kadına)  ihtiyacı olmayan uyuntu kimselere, yahut henüz kadınların gizli  yerlerinin farkına varmamış olan çocuklara.” (Nûr Sûresi , 31) 


Âyet-i  kerime dikkatle okunduğunda, şu hususlar tespit edilebilir: 


Birincisi:  Hitabın mümin kadınlara olması. Yâni, örtünme kadınlar için bir imân  alâmeti ve sadece mümin kadınlara farz. Mümin olmayan bir insan,  İslâm’ın emir ve yasaklarından sorumlu değil. Yâni, bir kimse öncelikle  Allah’ın varlığını kabul edecek, Kur’an-ı Kerîm’i Onun kelâmı ve Hz.  Muhammed’i (asm.) Onun en son elçisi bilecektir ki, İlâhî emir ve  yasaklara muhatap olabilsin. 


İkincisi: Harama bakmamanın sadece  erkekler için değil, kadınlar için de söz konusu olduğu. Üçüncüsü:  “Ziynetlerin gösterilmemesi”. 


Âyet-i kerimede geçen “ziynet”  kelimesi üzerinde yapılan tefsirlerden birini, özet olarak arz edeyim: 


“Ziynet,  süs eşyası demek ise de, tek başına süs eşyasına bakmak hiç kimse için  haram olamayacağına göre, bundan murat, süs eşyalarının takıldığı kulak,  boyun, gerdan gibi yerlerdir. Âyette esas maksat tesettür (örtünme)  olduğuna ve hitap zengin-fakir bütün müminlere yapıldığına göre, ziynet  sadece süs eşyası olarak anlaşılsa, âyet sadece zenginlere inmiş olur.  Halbuki, hitap geneldir, “mü’min kadınlara da söyle.” buyurulmaktadır.  Bir başka önemli husus da şudur: Kadın için asıl ziynet, süs eşyası  değil, bu organların bizzat kendileridir. Yâni, gösterilmesi haram  kılınan boyun, gerdan gibi azalar kadın için ayrıca birer ziynettirler.”  (Hak Dini Kur’an Dili) 


Dördüncüsü: Mümin kadınların  başörtülerini, cahiliye kadınları gibi, boyunlarına bağlayıp arkaya  sarkıtmak yerine, başlarına örtmeleri ve yakalarının üzerine vurmaları. 


Bir  diğer âyet-i kerimede ise, şöyle buyurulur: 


“Ey Peygamber,  hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle, elbiselerinden  giyip örtünsünler. İşte böyle giyinmeleri, tanınıp da (cariyelerden,  iffetsiz âdi kadınlardan fark edilip de) eziyet edilmemelerine en  elverişli olandır. Allah Gafur’dur (çok bağışlayıcıdır), Rahîm’dir (çok  merhametlidir).” (Ahzab Sûresi, 59) 


Bu âyet-i kerimede,  örtünme açıkça emredilmekte ve bu emrin hikmeti, “mü’min kadınların  diğer âdi kadınlarla karıştırılarak rahatsız edilmemeleri, sarkıntılığa  maruz kalmamaları ve ruhlarının eziyete maruz olmaması” olarak beyan  buyurulmakta. 


          

          

          Zafer Dergisi             


Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst