Dâsitâni Muhabbetinin Yanık Terennümleri -devamı-
Eskiden mühürlere bir vecize ve beyit hakkettirmek adetti.
Bezm-i alem Valide Sultan, Cenab-i Hakk'ın, bu alemi nur-i Muhammedi muhabbeti saikasıyla halkettiğini ifade etmek üzere mührüne:
Muhabbetten Muhammed oldu hasıl,
Muhammedisiz muhabbetten ne hasıl?!.
Zuhurundan Bezm-i alem oldu vasıl
mısralarını hakkettirmiştir.
Son devrin büyük meşayıhından Menemen şehidi M. Es'ad Erbili Hazretleri, Rasulullah'a duyduğu aşkın kavurucu ateşi içinde yanışını ne güzel ifade eder:
Tecella-yı cemalinden habibim nev-bahar ateş!
Gül ateş, bülbül ateş, sünbül ateş, hak ü har ateş!
(Habibim, senin güzelliğinin tecelli ederek ortaya çıkmasından (dolayı, sana aşık olan) ilkbahar ateş, Gül ateş, bülbül ateş, sünbül ateş, toprak ve diken ateş!..)
Şua'-i afitabındır yakan bil-cümle uşşakı;
Dil ateş, sine ateş, hem dü çeşm-i eşk-bar ateş!
(bütün aşıkları yakan, (o mübarek yüzünün) güneş (gibi parlak) nurudur.. (Bu sebeple) gönül ateş, kalp ateş, (aşkınla) ağlayan (su) iki göz ateş!..)
Ne mümkün bunca ateşle şehid-i ışkı gasl etmek?
Cesed ateş, kefen ateş, hem ab-i hoş-güvar ateş
(Bu kadar ateşle aşk şehidini yıkamak mümkün mu? Cesed ateş, kefen ateş, şehidi yıkayacak tatlı su dahi ateş!.)