ÜLFET
Zorba bir kavim karşısında İsrâiloğulları, Hazret-i Mûsâ'yı yalnız bırakmış: ´Ey Mûsâ! Sen Rabbinle beraber savaşa git; harbet ve kazan! Ondan sonra biz senin ardından geliriz!' demişlerdir.
Yine mazlûm peygamber Zekeriyyâ -aleyhisselâm-, azgın Benî İsrâîl kavmi tarafından testereyle ikiye bölünmüş, oğlu Yahyâ -aleyhisselâm- da gaddârâne bir şekilde şehîd edilmiştir.
Hazret-i Mesîh, hırsızlarla berâber muhâkeme edilmiştir. Kâinât'ın fahr-i ebedîsi Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz Tâif'te bedbahtlar tarafından taşlanmıştır.
Benzerî misâller daha da çoğaltılabilir.
Onlar bu hâle, kendilerine taraf-ı ilâhîden verilen yüce bir sabırla tahammül göstermişler ve böylece makamları âlî olmuştur.
Bazen de Cenâb-ı Hakk, sâlihleri vikâye için onları hıfzına almıştır.
Ashâb-ı Kehf, bedbaht bir topluluk içinde bulunduklarından dolayı, mağarada muhâfaza altına alınıp uyutulmuşlar ve zâlimlerin şerlerinden korunmuşlardır.
Çünkü gâfiller arasında bulunmaktansa, uyumak, daha evlâdır. Bu yüzden Ashâb-ı Kehf, ancak sâlih bir toplum geldiği zaman uyandırılmışlardır.