Osmanlı’nın diğer toplumlarla kültür ilişkileri
Türklerin fethettikleri ülkelerde hakimiyet kurarken mevcut kültür konusundaki anlayış ve hoşgörüsünü, tarih içinde hiçbir millet göstermemiştir. Türkler, diğer milletlerin din, dil, örf ve adetlerine büyük bir müsamaha göstermişler ve onların yok olmaması için çalışmışlardır.
Osmanlı Devleti’nde hiçbir zaman “zorlama” yapılmamak kaydıyla kültür akışı daima gayrimüslim azınlık toplumlarına yöneliktir. Nitekim ortak yaşam süresince gayrimüslim azınlıklar Türk isimlerini kullanmışlar, kadınları Müslümanlar gibi örtünmüşler, çocuklarını devşirme vermek için heves etmişler, Osmanlı musikisinde üstadlar çıkarmışlar, yazı sanatında hattatlar yetiştirmişlerdir. Edebiyatları Türk edebiyatının etkisinde kalarak “Aşık” tarzının mani, koşma, türkü, destan gibi şekillerini ve “bi’l-bedahe” doğaçlama atışmalarını taklit eden halk şairleri yetiştirmişlerdir. Kültür terminolojisi ile kısaca söylenirse, hakim toplum azınlık toplumları üzerinde kendisiyle ortak davranışlar oluşturabilmiş, çeşitli etnik gruplar arasında “ortak bir kültür” kurulmuş demektir. Nitekim Tanzimat Fermanı Gülhane’de okunduktan sonra hahambaşı’nın Mustafa Reşid Paşa’ya, “Biz Osmanlılar’dan sonra ikinci önemde idik, şimdi bütün gayrimüslimleri Müslümanlarla eşit yaptınız!” diyerek serzenişte bulunduğu rivayet olunur. Azınlıkların tüm davranışlarında hakim Osmanlı kültürüne benzeme isteği her vesileyle açıkça görülmektedir.
Diğer taraftan İslam kültürünün ve Batı toplumlarına karşı yüzyıllarca aralıksız yürütülmüş savaşların etkisiyle Müslüman toplum Hıristiyan kökenli yabancı kültüre özünde karşıdır. Bu bağlamda ele alınırsa Osmanlı kültürünün bir an önce Batılılaşması Avrupa devletlerinin yararınadır. O halde XIX. yüzyıldan önce başlayan Batılılaşma’nın “zorunlu bir kültür değişmesi”ne dönüşüvermesinde pek fazla şaşırtıcı bir taraf yoktur.
Üç kıtaya yayılmış koskoca bir imparatorluğun ordusuyla, memuruyla, halkıyla girişeceği giyim, kuşam, devrimlerinin, yeme, içme, eğlence gelenek ve alışkanlıklarının batılaşması Batı’ nın (özellikle giyim, kuşam, tekstil endüstrisi olmak üzere) pek çok iş kolunda yeni pazarlar oluşturması gibi dolaylı çıkarları da vardı.
Bizans’ın fethine kadar olan dönem Osmanlı Devleti’nde kendi özgün kültürü imal etmekle geçmiştir. Bu kültür esas itibariyle İslam prensiplerinin çerçevesi içinde Orta Asya’dan getirilen ve Anadolu’daki yerleşme sırasındaki törenler, pazarlar, evlenmeler gibi ilişkilerle edinilen yeni ayrıntılardan oluşur. Bu bağlamda Osmanlı toplumunun, Anadolu’da Bizans imparatorluğu ve Rumeli’ye geçişten sonra Avrupa ortalarına kadar olan sahalarda Batı kültürü karşısındaki genel davranışı, tavrı özgün bir kültür bileşiği olarak anılabilir.
İstanbul’un ve Rumeli’nin fethiyle beraber Avrupa içlerine doğru ilerlenildikçe Lale Devri’ne kadar sürecek bir “Serbest Kültür Değişmeleri” dönemi başlar. Yeni kazanılan ülkelerde bu değişmeler, ayrıntılar dışında hakim Osmanlı kültüründen yerli ahaliye yönelik olmuştur. Viyana bozgununa kadar olan tarihinde Avrupa’da yenilgi görmemiş, üç kıtada ve denizlerde yüzyıllarca rakipsiz kalmış olan, kralları tahtından indirip yerlerine hükümdarlar koyan İmparatorluğun işgal ettiği yerlerdeki davranışı elbetteki ancak hakimiyet ve üstünlük olabilirdi.
Osmanlı Kültürü ile Batı Kültürünün Karşılaştırılması
İnanç açısından İslamiyet ve Hıristiyanlık arasındaki karşıtlıkların sosyal projeksiyonları iki kültürün ana ilkelerdeki zıtlıklarını da doğurmuştur.
Kilise sanatında antik çağın iki ve üç boyutlu realist resim ve heykel sanatlarını geliştirirken, İslam inancı da biçime bağlı olmayan yazı ve tezyini sanat1arı meydana getirmiştir. Burada bir somut-soyut (müşahhas- mücerret) karşı1aşması vardır. Yine Hıristiyanlığın ebedi günah inancının etkisinde kalmış kilise mimarisinin katedralleri karanlık kasvetli, dar ve derindir. İs1am’ ın camileri ise aydınlık, yüksek geniş tutulmuştur. Burada da her iki kültürün insan anlayışındaki farklılıklar mekan ve ışıklandırma zıtlıkları biçiminde simgesel olarak görülüyor.
Taaddüd-ü zevcat (sınırlı çok eşlilik) ilkesi Osmanlı ve Batı toplumları arasındaki önemli zıtlaşmalardan biridir. Bu ilke beraberinde bazı hukuki ve ah1aki prensipleri de getirmiştir.
Diğer bir sorun olan mübarek günler, Müslümanlar, Yahudiler ve Hıristiyanlar için Cuma, Cumartesi ve Pazar olarak günümüze kadar gelmiştir.
Bununla beraber ticaret hayatında “faiz”, ekonomide “israf” konuları iki kültür arasındaki önemli diğer karşıtlıklardandır. Faiz ve israf, önce birbirlerinin etkilerini attırırlar. İslam kültürü içinde yer alan Osmanlı kültüründe ise ne faize ne israfa, ne de sebeb oldukları risk faktörü ve acımasız rekabete ya da piyango, lotarya gibi haksız kazanç çeşitleriyle bağıntılı diğer kavramlara yer yoktur.
Osmanlı mimarlığında “iç mekan ve dış mekan” ayrımı, ya da bir anlamda “aile içi dünya ile dış dünya” veya ben-biz ve başkaları” kavramları esastır. Dış dünya ile iç mekanın ayrıldığı yer olan dış kapıda ayakkabı çıkarılmadan evlere girilmez. Dışa açık pencerelerde içeriden dışarıya ve tersi yönde bakışlara göre özel düzenlemeler yapılmıştır. Bahçe duvarları yüksek tutulmuş, selamlık bölümleri ayrılmıştır.
Osmanlılar (ve tüm Müslümanlar) suyu vücutlarının üzerinden akıtarak yıkanırlar. Batılılar ise banyo küvetlerinde, lavabolar ve leğenlerdeki durgun suyun içinde yıkanırlar. Yıkanma kültüründeki bu karşıtlık gerek mesken, gerekse çarşı hamamlarının inşasında farklı mimari oluşturmuştur.
Okuma ve yazma kültüründe Osmanlılar için okumak önceliklidir. Çünkü ilk emir “oku”dur ve Kur’an’ ın okunması mecburiyeti vardır. Çünkü Kur’an bütün hukuk ve ahlak sisteminin, toplum ilişkilerinin karşı çıkılamaz ve değiştirilemez tek düzenleyicisidir. Kur’an okumanın yazılı metin üzerinden olması şart değildir. Ezberden de okunabilir. Ancak okunan metnin aynen ve hatasız tekrarlanması önemlidir. Bu nedenle bilgili insana “okumuş adam , yani okumasını bilen adam” denir. Yazı ise kanıtlamak için esastır. Ama yazısı bulunmayan, fakat ezberden okunan bir metnin geçerliliğinin kanıtlanması, onu aynen tekrarlayan en az iki kişinin bulunmasıyla da mümkündür.
Halbuki Batı kültüründe yazı önceliklidir. Okuma sonra gelir. Bilgili insana “yazı ile iletişim kurabilen, yazı yazabilen” anlamında “lettre”, cahile de tam karşıtı olan “illettre, illeterate” derler.
Osmanlı yazısı sağdan sola, yani kağıdın boş ve görünen kısmına doğru kalemi çekerek, el titremeden yazılabildiği halde, Batılılar soldan sağa doğru ve görüşe kapalı bir alana doğru kalemi iterek yazarlar.
Batı’da bir metindeki önemli kelimelerin altı, Osmanlılar‘da ise üstü çizilir. Kitapları Batılılar kitaplık raflarına dikine Osmanlılar yatırarak dizmişler ve böylece sayfaların zamanla kendi ağırlıklarını taşıyamayarak buruşmalarını, aralarına toz, rutubet ve zararlıların girmesini önlemişlerdir. Askeri birlikler Osmanlılar’da sağ, Batıda sol ayakla yürüyüşe başlarlar.
İslam ve Hıristiyanlık arasındaki inanca bağlı olanlar dışında, toplumların günlük hayatını ve dünya görüşünü etkileyen uyuşmazlıklar kültürler arasındaki serbest değişimi etkilerler.
Batılılar “Güneş” takvimi, Osmanlılar ise “Ay takvimi” kullanırlar. Batı takvimlerinin başlangıcı Hz. İsa’nın veladetini, Müslümanlarınki “Hicret”i esas alır. Batı takvimlerindeki aylar yıl içinde sabit, Osmanlılar’da devingendir. Osmanlılar’da her yeni gün güneşin batışı ile Batı’da gece yarısından itibaren başlar.
Deepanti'nin Yorumu
İyi Bir Bilgilendirme,Osmanlı İle Diğer Toplumların Kültürlerini Öğrenmiş Olduk.Yorum Yazmayı Unutmayalım.
Türklerin fethettikleri ülkelerde hakimiyet kurarken mevcut kültür konusundaki anlayış ve hoşgörüsünü, tarih içinde hiçbir millet göstermemiştir. Türkler, diğer milletlerin din, dil, örf ve adetlerine büyük bir müsamaha göstermişler ve onların yok olmaması için çalışmışlardır.
Osmanlı Devleti’nde hiçbir zaman “zorlama” yapılmamak kaydıyla kültür akışı daima gayrimüslim azınlık toplumlarına yöneliktir. Nitekim ortak yaşam süresince gayrimüslim azınlıklar Türk isimlerini kullanmışlar, kadınları Müslümanlar gibi örtünmüşler, çocuklarını devşirme vermek için heves etmişler, Osmanlı musikisinde üstadlar çıkarmışlar, yazı sanatında hattatlar yetiştirmişlerdir. Edebiyatları Türk edebiyatının etkisinde kalarak “Aşık” tarzının mani, koşma, türkü, destan gibi şekillerini ve “bi’l-bedahe” doğaçlama atışmalarını taklit eden halk şairleri yetiştirmişlerdir. Kültür terminolojisi ile kısaca söylenirse, hakim toplum azınlık toplumları üzerinde kendisiyle ortak davranışlar oluşturabilmiş, çeşitli etnik gruplar arasında “ortak bir kültür” kurulmuş demektir. Nitekim Tanzimat Fermanı Gülhane’de okunduktan sonra hahambaşı’nın Mustafa Reşid Paşa’ya, “Biz Osmanlılar’dan sonra ikinci önemde idik, şimdi bütün gayrimüslimleri Müslümanlarla eşit yaptınız!” diyerek serzenişte bulunduğu rivayet olunur. Azınlıkların tüm davranışlarında hakim Osmanlı kültürüne benzeme isteği her vesileyle açıkça görülmektedir.
Diğer taraftan İslam kültürünün ve Batı toplumlarına karşı yüzyıllarca aralıksız yürütülmüş savaşların etkisiyle Müslüman toplum Hıristiyan kökenli yabancı kültüre özünde karşıdır. Bu bağlamda ele alınırsa Osmanlı kültürünün bir an önce Batılılaşması Avrupa devletlerinin yararınadır. O halde XIX. yüzyıldan önce başlayan Batılılaşma’nın “zorunlu bir kültür değişmesi”ne dönüşüvermesinde pek fazla şaşırtıcı bir taraf yoktur.
Üç kıtaya yayılmış koskoca bir imparatorluğun ordusuyla, memuruyla, halkıyla girişeceği giyim, kuşam, devrimlerinin, yeme, içme, eğlence gelenek ve alışkanlıklarının batılaşması Batı’ nın (özellikle giyim, kuşam, tekstil endüstrisi olmak üzere) pek çok iş kolunda yeni pazarlar oluşturması gibi dolaylı çıkarları da vardı.
Bizans’ın fethine kadar olan dönem Osmanlı Devleti’nde kendi özgün kültürü imal etmekle geçmiştir. Bu kültür esas itibariyle İslam prensiplerinin çerçevesi içinde Orta Asya’dan getirilen ve Anadolu’daki yerleşme sırasındaki törenler, pazarlar, evlenmeler gibi ilişkilerle edinilen yeni ayrıntılardan oluşur. Bu bağlamda Osmanlı toplumunun, Anadolu’da Bizans imparatorluğu ve Rumeli’ye geçişten sonra Avrupa ortalarına kadar olan sahalarda Batı kültürü karşısındaki genel davranışı, tavrı özgün bir kültür bileşiği olarak anılabilir.
İstanbul’un ve Rumeli’nin fethiyle beraber Avrupa içlerine doğru ilerlenildikçe Lale Devri’ne kadar sürecek bir “Serbest Kültür Değişmeleri” dönemi başlar. Yeni kazanılan ülkelerde bu değişmeler, ayrıntılar dışında hakim Osmanlı kültüründen yerli ahaliye yönelik olmuştur. Viyana bozgununa kadar olan tarihinde Avrupa’da yenilgi görmemiş, üç kıtada ve denizlerde yüzyıllarca rakipsiz kalmış olan, kralları tahtından indirip yerlerine hükümdarlar koyan İmparatorluğun işgal ettiği yerlerdeki davranışı elbetteki ancak hakimiyet ve üstünlük olabilirdi.
Osmanlı Kültürü ile Batı Kültürünün Karşılaştırılması
İnanç açısından İslamiyet ve Hıristiyanlık arasındaki karşıtlıkların sosyal projeksiyonları iki kültürün ana ilkelerdeki zıtlıklarını da doğurmuştur.
Kilise sanatında antik çağın iki ve üç boyutlu realist resim ve heykel sanatlarını geliştirirken, İslam inancı da biçime bağlı olmayan yazı ve tezyini sanat1arı meydana getirmiştir. Burada bir somut-soyut (müşahhas- mücerret) karşı1aşması vardır. Yine Hıristiyanlığın ebedi günah inancının etkisinde kalmış kilise mimarisinin katedralleri karanlık kasvetli, dar ve derindir. İs1am’ ın camileri ise aydınlık, yüksek geniş tutulmuştur. Burada da her iki kültürün insan anlayışındaki farklılıklar mekan ve ışıklandırma zıtlıkları biçiminde simgesel olarak görülüyor.
Taaddüd-ü zevcat (sınırlı çok eşlilik) ilkesi Osmanlı ve Batı toplumları arasındaki önemli zıtlaşmalardan biridir. Bu ilke beraberinde bazı hukuki ve ah1aki prensipleri de getirmiştir.
Diğer bir sorun olan mübarek günler, Müslümanlar, Yahudiler ve Hıristiyanlar için Cuma, Cumartesi ve Pazar olarak günümüze kadar gelmiştir.
Bununla beraber ticaret hayatında “faiz”, ekonomide “israf” konuları iki kültür arasındaki önemli diğer karşıtlıklardandır. Faiz ve israf, önce birbirlerinin etkilerini attırırlar. İslam kültürü içinde yer alan Osmanlı kültüründe ise ne faize ne israfa, ne de sebeb oldukları risk faktörü ve acımasız rekabete ya da piyango, lotarya gibi haksız kazanç çeşitleriyle bağıntılı diğer kavramlara yer yoktur.
Osmanlı mimarlığında “iç mekan ve dış mekan” ayrımı, ya da bir anlamda “aile içi dünya ile dış dünya” veya ben-biz ve başkaları” kavramları esastır. Dış dünya ile iç mekanın ayrıldığı yer olan dış kapıda ayakkabı çıkarılmadan evlere girilmez. Dışa açık pencerelerde içeriden dışarıya ve tersi yönde bakışlara göre özel düzenlemeler yapılmıştır. Bahçe duvarları yüksek tutulmuş, selamlık bölümleri ayrılmıştır.
Osmanlılar (ve tüm Müslümanlar) suyu vücutlarının üzerinden akıtarak yıkanırlar. Batılılar ise banyo küvetlerinde, lavabolar ve leğenlerdeki durgun suyun içinde yıkanırlar. Yıkanma kültüründeki bu karşıtlık gerek mesken, gerekse çarşı hamamlarının inşasında farklı mimari oluşturmuştur.
Okuma ve yazma kültüründe Osmanlılar için okumak önceliklidir. Çünkü ilk emir “oku”dur ve Kur’an’ ın okunması mecburiyeti vardır. Çünkü Kur’an bütün hukuk ve ahlak sisteminin, toplum ilişkilerinin karşı çıkılamaz ve değiştirilemez tek düzenleyicisidir. Kur’an okumanın yazılı metin üzerinden olması şart değildir. Ezberden de okunabilir. Ancak okunan metnin aynen ve hatasız tekrarlanması önemlidir. Bu nedenle bilgili insana “okumuş adam , yani okumasını bilen adam” denir. Yazı ise kanıtlamak için esastır. Ama yazısı bulunmayan, fakat ezberden okunan bir metnin geçerliliğinin kanıtlanması, onu aynen tekrarlayan en az iki kişinin bulunmasıyla da mümkündür.
Halbuki Batı kültüründe yazı önceliklidir. Okuma sonra gelir. Bilgili insana “yazı ile iletişim kurabilen, yazı yazabilen” anlamında “lettre”, cahile de tam karşıtı olan “illettre, illeterate” derler.
Osmanlı yazısı sağdan sola, yani kağıdın boş ve görünen kısmına doğru kalemi çekerek, el titremeden yazılabildiği halde, Batılılar soldan sağa doğru ve görüşe kapalı bir alana doğru kalemi iterek yazarlar.
Batı’da bir metindeki önemli kelimelerin altı, Osmanlılar‘da ise üstü çizilir. Kitapları Batılılar kitaplık raflarına dikine Osmanlılar yatırarak dizmişler ve böylece sayfaların zamanla kendi ağırlıklarını taşıyamayarak buruşmalarını, aralarına toz, rutubet ve zararlıların girmesini önlemişlerdir. Askeri birlikler Osmanlılar’da sağ, Batıda sol ayakla yürüyüşe başlarlar.
İslam ve Hıristiyanlık arasındaki inanca bağlı olanlar dışında, toplumların günlük hayatını ve dünya görüşünü etkileyen uyuşmazlıklar kültürler arasındaki serbest değişimi etkilerler.
Batılılar “Güneş” takvimi, Osmanlılar ise “Ay takvimi” kullanırlar. Batı takvimlerinin başlangıcı Hz. İsa’nın veladetini, Müslümanlarınki “Hicret”i esas alır. Batı takvimlerindeki aylar yıl içinde sabit, Osmanlılar’da devingendir. Osmanlılar’da her yeni gün güneşin batışı ile Batı’da gece yarısından itibaren başlar.
Deepanti'nin Yorumu
İyi Bir Bilgilendirme,Osmanlı İle Diğer Toplumların Kültürlerini Öğrenmiş Olduk.Yorum Yazmayı Unutmayalım.