Osmanlı’nın Diğer Toplumlarla Kültür İlişkileri

Deepanti

New member
Osmanlı’nın diğer toplumlarla kültür ilişkileri

Türklerin fethettikleri ülkelerde hakimiyet kurarken mevcut kültür konusundaki anlayış ve hoşgörüsünü, tarih içinde hiçbir millet göstermemiştir. Türkler, diğer milletlerin din, dil, örf ve adetlerine büyük bir müsamaha göstermişler ve onların yok olmaması için çalışmışlardır.

Osmanlı Devleti’nde hiçbir zaman “zorlama” yapılmamak kaydıyla kültür akışı daima gayrimüslim azınlık toplumlarına yöneliktir. Nitekim ortak yaşam süresince gayrimüslim azınlıklar Türk isimlerini kullanmışlar, kadınları Müslümanlar gibi örtünmüşler, çocuklarını devşirme vermek için heves etmişler, Osmanlı musikisinde üstadlar çıkarmışlar, yazı sanatında hattatlar yetiştirmişlerdir. Edebiyatları Türk edebiyatının etkisinde kalarak “Aşık” tarzının mani, koşma, türkü, destan gibi şekillerini ve “bi’l-bedahe” doğaçlama atışmalarını taklit eden halk şairleri yetiştirmişlerdir. Kültür terminolojisi ile kısaca söylenirse, hakim toplum azınlık toplumları üzerinde kendisiyle ortak davranışlar oluşturabilmiş, çeşitli etnik gruplar arasında “ortak bir kültür” kurulmuş demektir. Nitekim Tanzimat Fermanı Gülhane’de okunduktan sonra hahambaşı’nın Mustafa Reşid Paşa’ya, “Biz Osmanlılar’dan sonra ikinci önemde idik, şimdi bütün gayrimüslimleri Müslümanlarla eşit yaptınız!” diyerek serzenişte bulunduğu rivayet olunur. Azınlıkların tüm davranışlarında hakim Osmanlı kültürüne benzeme isteği her vesileyle açıkça görülmektedir.

Diğer taraftan İslam kültürünün ve Batı toplumlarına karşı yüzyıllarca aralıksız yürütülmüş savaşların etkisiyle Müslüman toplum Hıristiyan kökenli yabancı kültüre özünde karşıdır. Bu bağlamda ele alınırsa Osmanlı kültürünün bir an önce Batılılaşması Avrupa devletlerinin yararınadır. O halde XIX. yüzyıldan önce başlayan Batılılaşma’nın “zorunlu bir kültür değişmesi”ne dönüşüvermesinde pek fazla şaşırtıcı bir taraf yoktur.

Üç kıtaya yayılmış koskoca bir imparatorluğun ordusuyla, memuruyla, halkıyla girişeceği giyim, kuşam, devrimlerinin, yeme, içme, eğlence gelenek ve alışkanlıklarının batılaşması Batı’ nın (özellikle giyim, kuşam, tekstil endüstrisi olmak üzere) pek çok iş kolunda yeni pazarlar oluşturması gibi dolaylı çıkarları da vardı.

Bizans’ın fethine kadar olan dönem Osmanlı Devleti’nde kendi özgün kültürü imal etmekle geçmiştir. Bu kültür esas itibariyle İslam prensiplerinin çerçevesi içinde Orta Asya’dan getirilen ve Anadolu’daki yerleşme sırasındaki törenler, pazarlar, evlenmeler gibi ilişkilerle edinilen yeni ayrıntılardan oluşur. Bu bağlamda Osmanlı toplumunun, Anadolu’da Bizans imparatorluğu ve Rumeli’ye geçişten sonra Avrupa ortalarına kadar olan sahalarda Batı kültürü karşısındaki genel davranışı, tavrı özgün bir kültür bileşiği olarak anılabilir.

İstanbul’un ve Rumeli’nin fethiyle beraber Avrupa içlerine doğru ilerlenildikçe Lale Devri’ne kadar sürecek bir “Serbest Kültür Değişmeleri” dönemi başlar. Yeni kazanılan ülkelerde bu değişmeler, ayrıntılar dışında hakim Osmanlı kültüründen yerli ahaliye yönelik olmuştur. Viyana bozgununa kadar olan tarihinde Avrupa’da yenilgi görmemiş, üç kıtada ve denizlerde yüzyıllarca rakipsiz kalmış olan, kralları tahtından indirip yerlerine hükümdarlar koyan İmparatorluğun işgal ettiği yerlerdeki davranışı elbetteki ancak hakimiyet ve üstünlük olabilirdi.


Osmanlı Kültürü ile Batı Kültürünün Karşılaştırılması

İnanç açısından İslamiyet ve Hıristiyanlık arasındaki karşıtlıkların sosyal projeksiyonları iki kültürün ana ilkelerdeki zıtlıklarını da doğurmuştur.

Kilise sanatında antik çağın iki ve üç boyutlu realist resim ve heykel sanatlarını geliştirirken, İslam inancı da biçime bağlı olmayan yazı ve tezyini sanat1arı meydana getirmiştir. Burada bir somut-soyut (müşahhas- mücerret) karşı1aşması vardır. Yine Hıristiyanlığın ebedi günah inancının etkisinde kalmış kilise mimarisinin katedralleri karanlık kasvetli, dar ve derindir. İs1am’ ın camileri ise aydınlık, yüksek geniş tutulmuştur. Burada da her iki kültürün insan anlayışındaki farklılıklar mekan ve ışıklandırma zıtlıkları biçiminde simgesel olarak görülüyor.

Taaddüd-ü zevcat (sınırlı çok eşlilik) ilkesi Osmanlı ve Batı toplumları arasındaki önemli zıtlaşmalardan biridir. Bu ilke beraberinde bazı hukuki ve ah1aki prensipleri de getirmiştir.

Diğer bir sorun olan mübarek günler, Müslümanlar, Yahudiler ve Hıristiyanlar için Cuma, Cumartesi ve Pazar olarak günümüze kadar gelmiştir.

Bununla beraber ticaret hayatında “faiz”, ekonomide “israf” konuları iki kültür arasındaki önemli diğer karşıtlıklardandır. Faiz ve israf, önce birbirlerinin etkilerini attırırlar. İslam kültürü içinde yer alan Osmanlı kültüründe ise ne faize ne israfa, ne de sebeb oldukları risk faktörü ve acımasız rekabete ya da piyango, lotarya gibi haksız kazanç çeşitleriyle bağıntılı diğer kavramlara yer yoktur.

Osmanlı mimarlığında “iç mekan ve dış mekan” ayrımı, ya da bir anlamda “aile içi dünya ile dış dünya” veya ben-biz ve başkaları” kavramları esastır. Dış dünya ile iç mekanın ayrıldığı yer olan dış kapıda ayakkabı çıkarılmadan evlere girilmez. Dışa açık pencerelerde içeriden dışarıya ve tersi yönde bakışlara göre özel düzenlemeler yapılmıştır. Bahçe duvarları yüksek tutulmuş, selamlık bölümleri ayrılmıştır.

Osmanlılar (ve tüm Müslümanlar) suyu vücutlarının üzerinden akıtarak yıkanırlar. Batılılar ise banyo küvetlerinde, lavabolar ve leğenlerdeki durgun suyun içinde yıkanırlar. Yıkanma kültüründeki bu karşıtlık gerek mesken, gerekse çarşı hamamlarının inşasında farklı mimari oluşturmuştur.

Okuma ve yazma kültüründe Osmanlılar için okumak önceliklidir. Çünkü ilk emir “oku”dur ve Kur’an’ ın okunması mecburiyeti vardır. Çünkü Kur’an bütün hukuk ve ahlak sisteminin, toplum ilişkilerinin karşı çıkılamaz ve değiştirilemez tek düzenleyicisidir. Kur’an okumanın yazılı metin üzerinden olması şart değildir. Ezberden de okunabilir. Ancak okunan metnin aynen ve hatasız tekrarlanması önemlidir. Bu nedenle bilgili insana “okumuş adam , yani okumasını bilen adam” denir. Yazı ise kanıtlamak için esastır. Ama yazısı bulunmayan, fakat ezberden okunan bir metnin geçerliliğinin kanıtlanması, onu aynen tekrarlayan en az iki kişinin bulunmasıyla da mümkündür.

Halbuki Batı kültüründe yazı önceliklidir. Okuma sonra gelir. Bilgili insana “yazı ile iletişim kurabilen, yazı yazabilen” anlamında “lettre”, cahile de tam karşıtı olan “illettre, illeterate” derler.

Osmanlı yazısı sağdan sola, yani kağıdın boş ve görünen kısmına doğru kalemi çekerek, el titremeden yazılabildiği halde, Batılılar soldan sağa doğru ve görüşe kapalı bir alana doğru kalemi iterek yazarlar.

Batı’da bir metindeki önemli kelimelerin altı, Osmanlılar‘da ise üstü çizilir. Kitapları Batılılar kitaplık raflarına dikine Osmanlılar yatırarak dizmişler ve böylece sayfaların zamanla kendi ağırlıklarını taşıyamayarak buruşmalarını, aralarına toz, rutubet ve zararlıların girmesini önlemişlerdir. Askeri birlikler Osmanlılar’da sağ, Batıda sol ayakla yürüyüşe başlarlar.

İslam ve Hıristiyanlık arasındaki inanca bağlı olanlar dışında, toplumların günlük hayatını ve dünya görüşünü etkileyen uyuşmazlıklar kültürler arasındaki serbest değişimi etkilerler.

Batılılar “Güneş” takvimi, Osmanlılar ise “Ay takvimi” kullanırlar. Batı takvimlerinin başlangıcı Hz. İsa’nın veladetini, Müslümanlarınki “Hicret”i esas alır. Batı takvimlerindeki aylar yıl içinde sabit, Osmanlılar’da devingendir. Osmanlılar’da her yeni gün güneşin batışı ile Batı’da gece yarısından itibaren başlar.

Deepanti'nin Yorumu

İyi Bir Bilgilendirme,Osmanlı İle Diğer Toplumların Kültürlerini Öğrenmiş Olduk.Yorum Yazmayı Unutmayalım.
 

ARZ1

Active member
osmanlı devleti genel itibariyle diğer toplumlara gayet hoşgörülü davranmıştır ancak unuttuğu bir toplum vardırki nasıl unutulur...
türkmenler!!!

osamnalı devleti geçmişinden ders almadığı için daha uzun yaşama şansını yitirmiştir..
geçmişte selçuklu devletinin yaptığı hataları yani türkmenlere (türklere) gerekli ilgiyi gösterememiş...ve nihayetinde selçuklu devleti gibi aynı sebeblerden yıkılmaya mahkum kalmıştır...

özellikle orduda türkmenlere yer verilmeyişi(merkezi ordu) otoritenin zayıflamasına sebeb olmuştur..

genç osman gibi padişahlar sadece türkmenlerden oluşan ordu kurmaya çalışmışlar ancak devşirme kökenli yeniçerilerin etkisiyle bunu başaramamıştır....


ticarette ermeniler ve yahudileri kullanması iyi olmuş ancak dozu ayarlayamamıştır...
yine sanat ve kültür alanında ermenilere ağırlık vermesi başlıca hatalardan olmuştur...

mimaride devşirme kökenli kişileri(mimar sinan) kullanmasıda mimarideki bazı küçük hatalarındandır...

ama ne mutluki bu olumsuzluklara rağmen osmanlı torunuyuz:)
 

Niçün

Member
Osmanlı devletinin torunlarıyız desek daha yerinde ve doğru bir söylem olur.

Sayın arz'ın da belirttiği gibi, Osmanlı-Türk münasebetleri hiç bir zaman iyi yönde gelişmemiştir. Hatta Osmanlı döneminde en çok kan Türk-Osmanlı savaşları ve çekişmeleri sonucunda akmıştır. Osmanlı bazı sebeplerden ötürü kendisini Türklerden ve Türklükten soyutlamıştır. Bu soyutlamanın temelinde devletin geleceğini koruma kaygısı yatmaktaydı. Fakat Fatih Sultan Mehmet döneminden sonra Osmanlı ile avrupanın burun buruna gelmesi ile Osmanlıda batılılık sürecine girmiştir. Batılılık sürecinden kastım batı özentiliği değil, etkileşimdir. Devşirmelerin sayısının hızla artması, siyasi ve askeri makamlarda Türklerin de azalıp tükenmesi ve sarayda arapça ve farsça'nın iyice dile sokulması sonucu Osmanlı'da milliyet namına pek birşey kalmamıştır.

Talihsiz, bahtsız 2.Osman bu durumu farketmiş ve yeniden kökenleriyle bağ kurma düşüncesine gitmiş ama bu onun sonunu hazırlamıştır.

Birden işim çıktı sonra devam ederiz:)
 

nurhadimi

üye Sorumlusu
osmanlı torunu olmak bence bi gurur vesilesidir ve olmalıdır da ...


ancak yapılan yorumlarda haklı gördüğüm yerlerin yanısıra gayet tuhafsadığım yerlerde oldu

mesela arz'ın belirttiği devşirme sisteminde

mimar sinanı özellikle belirtmişsiniz oysaki sinan dünyaca alkışlanan ve artık osmanlıya mal olmuş müslüman-türk bilimci diye anılmaktadır. Bu ise hicivden çok övgüyü gerektirmektedir.

Osmanlı'nın esasına baktığımız da ise Türk Devleti olarak kurulmuş ancak çok uluslu olarak devam etmiştir. Diğer uluslara daha ılımlı davranmasının amacı ise ÜMMETÇİLİK politikasıdır. Yani menfi değil, müspet milliyetçilik.

:)
 

Niçün

Member
osmanlı torunu olmak bence bi gurur vesilesidir ve olmalıdır da ...


ancak yapılan yorumlarda haklı gördüğüm yerlerin yanısıra gayet tuhafsadığım yerlerde oldu

mesela arz'ın belirttiği devşirme sisteminde

mimar sinanı özellikle belirtmişsiniz oysaki sinan dünyaca alkışlanan ve artık osmanlıya mal olmuş müslüman-türk bilimci diye anılmaktadır. Bu ise hicivden çok övgüyü gerektirmektedir.

Osmanlı'nın esasına baktığımız da ise Türk Devleti olarak kurulmuş ancak çok uluslu olarak devam etmiştir. Diğer uluslara daha ılımlı davranmasının amacı ise ÜMMETÇİLİK politikasıdır. Yani menfi değil, müspet milliyetçilik.

:)
Hayır hayır hayır...
Türkler Osmanlı zamanında çok ezilmişlerdir. Örneğin enderuna veya saraya Türkler alınmaz olmuştur. Osmanlının bazı divan şairlerinin Türklere yönelik hakaret dolu şiirleri vardır. Avrupa Osmanlıya Türk demiştir ama Osmanlı bunu asla kabul etmemiştir.

Osmanlı devleti, ortadoğu ve balşkanlarda belki fazla uğraşı vermemiştir ama anadoluda yüzyıllar boyu Türklerle sürekli bir çatışma halinde olmuştur ve bunun neticesinde oluk gibi Türk kanı akmıştır.

Sizce Dadaloğlu ''Ferman padişahın, dağlar ise bizimdir'' sözü neden söylenmiştir?

Kısacası Osmanlı Türkler tarafından kurulan ama Türklerle alakayı devlet katında tamamen koparan bir devlettir.
 

FaKiR

Meþveret Bþk.
Cancagizlarim ,sizler osmanliya ne kadar turk demesenizde dunya Osmanliyi turk olrak bilmektedir.

Viyana kusatmasindan sonra, avrupada "TURK KADAR GUCLU " sozu ortaya cikmistir, hatirlatirim.

Osmanli kurulusundan çökusune kadar turkler tarafindan yonetilmistir, ki sadece Kanuni nin Charles Quint ' yazmis oldugu mektuplara bakarakta Osmanlinin turk devleti oldugunu kolaylikla anlayabilirsiniz.


Osmanli millet esasina degil, ummet esasina dayali bir imparatorluktu.18.yy kadar milliyet degil din kavrami hakimdi.

Bu gibi iddialarda zaten devleti parcalama adina yapilan sayisiz oyunlardan biridir.Osmanli islami iktidar anlayisini en yuksek saflara kadar kullanmistir.Milletlerin birbirine karsi ustunlugu yoktur, ütünlük takvadadir.zaten mlliyetcilik akimlarinin baslamasiylada koca imparatorluk parcalanmistir.
 

Niçün

Member
Milliyetçilik akımları dediğiniz şey Osmanlı egemenliğindeki milletlerin bağımsızlık kazanma arzusudur. Yani imparatorluğun hakim olduğu yerlerde yaşayan zümreler hadi milliyetçilik yapalım da Osmanlıyı yıkalım dememiş devletin zayıflığından yararlanarak bağımsızlıkları için uğraşmışlardır ki bu da gayet normaldir.

Tarihe başka gözle bakılınca Osmanlı-Türk ilişkilerini anlarsınız. Osmanlı Türk değil demiyyorum, Türklere karşı tavrını belirtiyorum.
 

ARZ1

Active member
osmanlı devleti genel itibarıyla türkmen kökenlilere gerekli hizmeti vermemiştir...

Türk yurdu anadoluya yapılan hizmetlere bakarsanız(tarihi eserlerden anlarsınız)
ya ilk dönemde daha yeterli gelişmeye uğramamasından yapılan eserler yada sonzamanlarda barok tarzı mimariyi bize aşılamak için yapılan eserlerdir...

yapılan hizmetler balkanlar ve ortadoğuya yönelik olmuştur...

osmanlı şunu çok iyi biliyordu...

Türkmenler asla bizi arkadan vurmaz bizim tek dayanağımız aslımız....

ama diğer milletlere bu bakış açısıyla bakmadılar...

ordudan bürokrasiye kadar türkmenlere gerekli yeri vermediğinden yıkılmaya mahkun oldu...

genç osman sadede türkmenlerde oluşan bir ordu için harekete geçti ancak başarılı olamadı...
 

ARZ1

Active member
Osmanli islami iktidar anlayisini en yuksek saflara kadar kullanmistir..


osmanlıdaki iktidar sistemi islamın değil Türklerin sistemidir...

islamda iktidar baba-oğul ilişkisi yada hanedan ilişkisi üzerine değildir...

osmanlı yanlış hatırlamıyorsam 1murat döneminde has Türk geleneği olan hanedan anlayışına karşı baba oğul sistemini getirmiştir..sebebi merkezi otoriteyi daha artıtmaktır...

bu uzun zaman devam etmiş ve sonunda çocukların bile başa geçmesi sıradan olduğu zamanda 1Ahmet devreye girmiş ekber ve erşat sistemini getirerek hanedanın en yaşlı üyesinin padişah olmasına karar vermiştir...

osmanlı Türk ler tarafından kurulmuş birr süre Türkler tarafından yönetilmiş... ancak bir süre sonra bunu osmanlıcılığa çevirmiştir...

ümmetçilik ise son zamanlarda halifenin etkisini kullanarak savaşlarda müslüman toplumlardan yardım görmek için devreye sokulmuştur...
bunada sadece hindistanlı müslümanlar cevap vermiş diğer müslüman halklar osmanlıya silah çekmiştir...
 

ARZ1

Active member
mesela osmanlı zamanında özellikle kuruluş zamanında diğer türk boylarıyla büyük savaşlar yapmıştır....

sadece karamanğoullarıyla yapılan bir savaşta 20bin türk ölmüştür....

yine akkoyunlularla yapılan savaşlarda türkler (iki tarafta aynı ırk) ölmüştür...

ama bunların sebebi türk birliğini sağlamaktır...

ALlahtan f.s mehmet geldide 17 devlete 2 imparatorluğa son vererek türk birliğini sağladı...
 

ARZ1

Active member
Osmanlı'nın esasına baktığımız da ise Türk Devleti olarak kurulmuş ancak çok uluslu olarak devam etmiştir. Diğer uluslara daha ılımlı davranmasının amacı ise ÜMMETÇİLİK politikasıdır. Yani menfi değil, müspet milliyetçilik.

:)


doğrudur burada sıkıntı yok ,ama bir yere kadar

osmanlı devleti diğer uluslara ılımlı davranmıştır fakat TÜrkmenlere bunu yapmamştır...

mesela diğer toplumları yapacakları uğraşlar konusunda serbest bırakmıştır...

fakat alevi türklerin yerleşik hayata geçmek isteklerini bir türllü kabul etmemiştir...
hatta zorlamşıtır göçebe yaşama..

elbette bunun bir sebebi

şunu biliir Türk devletleri...

Türkün çadırını koyduğu yer ona yurt olur...

özellikle alevi türklerin yerleşik hayata geçip kendilerini güçlendirmelerine müsade etmemiş çünkü mezhepsel ayrılığın devletsel ayrılığa dönüşmesinden korkmuştur...

osmanlı gerçekten ümmetçilik politikası gütseydi Türklere böyle davranmazdı...
 

nurhadimi

üye Sorumlusu
doğrudur burada sıkıntı yok ,ama bir yere kadar

osmanlı devleti diğer uluslara ılımlı davranmıştır fakat TÜrkmenlere bunu yapmamştır...

mesela diğer toplumları yapacakları uğraşlar konusunda serbest bırakmıştır...

fakat alevi türklerin yerleşik hayata geçmek isteklerini bir türllü kabul etmemiştir...
hatta zorlamşıtır göçebe yaşama..

elbette bunun bir sebebi

şunu biliir Türk devletleri...

Türkün çadırını koyduğu yer ona yurt olur...

özellikle alevi türklerin yerleşik hayata geçip kendilerini güçlendirmelerine müsade etmemiş çünkü mezhepsel ayrılığın devletsel ayrılığa dönüşmesinden korkmuştur...

osmanlı gerçekten ümmetçilik politikası gütseydi Türklere böyle davranmazdı...



haklısınız evet gerek askeri sistemde gerekse hanedanlık sisteminde türklerin kurmuş olduğu sistemi kullanmışlar ve geliştirmişlerdir ama unutmayalım ki onlar zaten bir TÜRK-İSLAM DEVLETİ ydiler :)


alevi türklere gelince işte aslında bence burada türkçülük akımını görüyoruz
iran ŞİİLERİNİN türk ALEVİLERİNE karışıp isyana sebebiyet vermesi ve bunun aynı yerleşim merkezinde kardeşler arasında ikilik çıkmasıyla başlamıştır osmanlının alevileri yerlerinden yurtlarından alıp başka yerleşim merkezine göndermeleri ...
 

ARZ1

Active member
haklısınız evet gerek askeri sistemde gerekse hanedanlık sisteminde türklerin kurmuş olduğu sistemi kullanmışlar ve geliştirmişlerdir ama unutmayalım ki onlar zaten bir TÜRK-İSLAM DEVLETİ ydiler :)
alevi türklere gelince işte aslında bence burada türkçülük akımını görüyoruz
iran ŞİİLERİNİN türk ALEVİLERİNE karışıp isyana sebebiyet vermesi ve bunun aynı yerleşim merkezinde kardeşler arasında ikilik çıkmasıyla başlamıştır osmanlının alevileri yerlerinden yurtlarından alıp başka yerleşim merkezine göndermeleri ...



bakın islamda saltanat yoktur
bunu muaviye getirmiştir

yerime halefim yeziddir diyerek...

aleviler zaten göçebe yaşıyor ve osmanlı ekonomisinin hayvancılık ksımını canlı tutuyorlardı..
osmanlı hem hayvancılığı aktif tutmak hemde dediğim gibi siyasi ayrılığı engellemek için bunların yerleşmesine engel oldu....

her neyse sonuç olarak osmanlı devleti Türk devletidir fakat Türkleri daima unutan bir Türk devletidir...
 

ARZ1

Active member
haklısınız evet gerek askeri sistemde gerekse hanedanlık sisteminde türklerin kurmuş olduğu sistemi kullanmışlar ve geliştirmişlerdir ama unutmayalım ki onlar zaten bir TÜRK-İSLAM DEVLETİ ydiler :)


QUOTE]


osmanlı askerisi Türk askeri sistemiyle çelişir...


Türk sisteminde ordu komuta kademe Türklerden oluşur...



yeniçeriler devşirmeden oluşur...
 

nurhadimi

üye Sorumlusu
haklısınız evet gerek askeri sistemde gerekse hanedanlık sisteminde türklerin kurmuş olduğu sistemi kullanmışlar ve geliştirmişlerdir ama unutmayalım ki onlar zaten bir TÜRK-İSLAM DEVLETİ ydiler :)


QUOTE]


osmanlı askerisi Türk askeri sistemiyle çelişir...


Türk sisteminde ordu komuta kademe Türklerden oluşur...



yeniçeriler devşirmeden oluşur...


siz kadrodaki insanların kökenlerinden ben se onluk sistemden bahsediyorum :)
 

Niçün

Member
Osmanlı Türk çatışmalarının altında yatan sebeplerden birisi de Osmanlı'nın devlet mantığından taviz vermemesi ve orta asyadan gelen Türk oymaklarının da başka bir otoritenin hakimiyetini asla kabul etmemesidir. Bu Türkmen oymakları bağımsız ve kendi başına buyruk yaşamayı bir hayat felsefesi gibi, yaşamak için olmazsa olmazlardan bir kanun gibi görmüştür. Karşıdaki Osmanlı istediği kadar Türk ve müslüman olsun onlar için değişen birşey yoktu. Çünkü onlar için aslolan bağımsızlıktı.

Osmanlı ise bu Türk aşiretlerini göçebelikten yerleşik hayata geçirmek istiyordu, çünkü onlardan vergi alamıyordu. Bu aşiretler ise geçmemekte oldukça inatçıydılar. Orta asyadaki yaşam tarzını aynen anadoluda devam ettiriyorlardı.

Sonuçta hem göçmen Türkler hem de Osmanlı kendi açısından haklıydılar. Bu olay için bizlerin hakimlik yapıp da bu haklıdır şu haksızdır demesi hiç hoş değildir. Sonuçta her iki tarafta bizlerin geçmişi oluyor.
 
Üst