Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nur Külliyatı
Sözler
Otuz Birinci Söz
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="TaLHa" data-source="post: 269555" data-attributes="member: 1"><p><strong>Otuz Birinci Söz - Sayfa 786</strong></p><p></p><p>Hem şu kâinatın Hâkim-i Hakîmi, şu kâinatın tahavvülâtındaki maksat ve gayeyi tazammun eden tılsım-ı muğlâkını ve mevcudatın “nereden, nereye ve ne oldukları” olan şu üç sual-i müşkilin muammâsını bir elçi vasıtasıyla umum zîşuurlara açtırmak istemesine mukabil, en vâzıh bir surette ve en âzamî bir derecede, hakaik-i Kur’âniye vasıtasıyla o tılsımı açan ve o muammâyı halleden, yine bilbedâhe o zâttır.</p><p></p><p>Hem şu âlemin Sâni-i Zülcelâli, bütün güzel masnuatıyla kendini zîşuur olanlara tanıttırmak ve kıymetli nimetlerle kendini onlara sevdirmesi, bizzarure, onun mukabilinde, zîşuur olanlara marziyâtı ve arzu-yu İlâhiyelerini bir elçi vasıtasıyla bildirmesini istemesine mukabil, en âlâ ve ekmel bir surette, Kur’ân vasıtasıyla o marziyat ve arzuları beyan eden ve getiren, yine bilbedâhe o zâttır.</p><p></p><p>Hem Rabbü’l-Âlemîn, meyve-i âlem olan insana, âlemi içine alacak bir vüs’at-i istidat verdiğinden ve bir ubûdiyet-i külliyeye müheyyâ ettiğinden ve hissiyatça kesrete ve dünyaya müptelâ olduğundan bir rehber vasıtasıyla yüzlerini kesretten vahdete, fâniden bâkiye çevirmek istemesine mukabil, en âzamî bir derecede, en eblâğ bir surette, Kur’ân vasıtasıyla en ahsen bir tarzda rehberlik eden ve risaletin vazifesini en ekmel bir tarzda ifa eden, yine bilbedâhe o zâttır.</p><p></p><p>İşte, mevcudatın en eşrefi olan zîhayat ve zîhayat içinde en eşref olan zîşuur ve zîşuur içinde en eşref olan hakikî insan ve hakikî insan içinde geçmiş vezâifi en âzamî bir derecede, en ekmel bir surette ifa eden zât, elbette o Mirac-ı Azîm ile Kab-ı Kavseyne çıkacak, saadet-i ebediye kapısını çalacak, hazine-i rahmetini açacak, imanın hakaik-i gaybiyesini görecek, yine o olacaktır.</p><p></p><p><strong>Sabian:</strong> Bilmüşahede, şu masnuatta gayet güzel tahsinat, nihayet derecede</p><p></p><p></p><table style='width: 100%'><tr><td><strong>Hâkim-i Hakîm</strong>: herşeyi hikmetle yapan ve herşeye hükmeden Allah (bk. ḥ-k-m)</td><td><strong>Kab-ı Kavseyn</strong>: Cenab-ı Hakka en yakın olan makam; Peygamberimiz Miracda bu makamda bizzat Cenab-ı Hak ile görüşmüştür (bk. ḳ-v-b)</td></tr><tr><td><strong>Mirac-ı Azîm</strong>: Peygamberimizin (a.s.m.) Allah’ın huzuruna yükselişi ve bütün kâinat âlemlerini gezdiği büyük yolculuk (bk. a-r-c; a-ẓ-m)</td><td><strong>Rabbü’l-Âlemîn</strong>: âlemlerin Rabbi olan Allah (bk. r-b-b; a-l-m)</td></tr><tr><td><strong>Sâni-i Zülcelâl</strong>: herşeyi san’atlı bir şekilde yapan, sonsuz haşmet ve yücelik sahibi Allah (bk. ṣ-n-a; ẕü; c-l-l)</td><td><strong>ahsen</strong>: en güzel (bk. ḥ-s-n)</td></tr><tr><td><strong>beyan</strong>: açıklama (bk. b-y-n)</td><td><strong>bilbedâhe</strong>: ap açık bir şekilde</td></tr><tr><td><strong>bilmüşahede</strong>: gözle görüldüğü üzere (bk. ş-h-d)</td><td><strong>bizzarure</strong>: zorunlu olarak, kaçınılmaz şekilde</td></tr><tr><td><strong>bâki</strong>: sürekli, kalıcı (bk. b-ḳ-y)</td><td><strong>eblağ</strong>: en beliğ, veciz ve açık olarak (bk. b-l-ğ)</td></tr><tr><td><strong>ekmel</strong>: en mükemmel (bk. k-m-l)</td><td><strong>eşref</strong>: en şerefli</td></tr><tr><td><strong>fâni</strong>: gelip geçici, ölümlü (bk. f-n-y)</td><td><strong>hakaik-i gaybiye</strong>: gizli ve bilinmeyen gerçekler (bk. ḥ-ḳ-ḳ; ğ-y-b)</td></tr><tr><td><strong>hakaik-ı Kur’âniye</strong>: Kur’ân’ın hakikatleri (bk. ḥ-ḳ-ḳ)</td><td><strong>hakikî</strong>: gerçek (bk. ḥ-ḳ-ḳ)</td></tr><tr><td><strong>hazine-i rahmet</strong>: Allah’ın rahmet hazinesi (bk. r-ḥ-m)</td><td><strong>hissiyatça</strong>: duyguları açısından</td></tr><tr><td><strong>ifa etmek</strong>: yerine getirmek</td><td><strong>kesret</strong>: çokluk (bk. k-s̱-r)</td></tr><tr><td><strong>kâinat</strong>: evren, yaratılmış herşey (bk. k-v-n)</td><td><strong>maksat</strong>: kastedilen şey, gaye (bk. ḳ-ṣ-d)</td></tr><tr><td><strong>marziyat ve arzu-yu İlâhiye</strong>: Cenâb-ı Allah’ın istekleri ve razı olduğu şeyler (bk. e-l-h)</td><td><strong>masnuat</strong>: sanat eseri varlıklar (bk. ṣ-n-a)</td></tr><tr><td><strong>mevcudat</strong>: varlıklar (bk. v-c-d)</td><td><strong>meyve-i âlem</strong>: kâinatın meyvesi (bk. a-l-m)</td></tr><tr><td><strong>muammâ</strong>: anlaşılması zor olan sır</td><td><strong>mukabil</strong>: karşılık</td></tr><tr><td><strong>müheyyâ</strong>: hazırlama</td><td><strong>müptelâ</strong>: bağımlı, tutkun</td></tr><tr><td><strong>nihayet</strong>: son</td><td><strong>risalet</strong>: peygamberlik (bk. r-s-l)</td></tr><tr><td><strong>saadet-i ebediye</strong>: sonsuz mutluluk (bk. e-b-d)</td><td><strong>sabian</strong>: yedincisi</td></tr><tr><td><strong>sual-i müşkil</strong>: zor soru</td><td><strong>suret</strong>: şekil, biçim (bk. ṣ-v-r)</td></tr><tr><td><strong>tahavvülât</strong>: değişimler, düşünmeler</td><td><strong>tahsinat</strong>: güzelleştirmeler (bk. ḥ-s-n)</td></tr><tr><td><strong>tazammun eden</strong>: içine alan</td><td><strong>tılsım</strong>: sır, gizem</td></tr><tr><td><strong>tılsım-ı muğlâk</strong>: anlaşılması zor sır</td><td><strong>ubûdiyet-i külliye</strong>: büyük ve umumî kulluk (bk. a-b-d; k-l-l)</td></tr><tr><td><strong>umum</strong>: bütün</td><td><strong>vahdet</strong>: birlik, teklik (bk. v-ḥ-d)</td></tr><tr><td><strong>vezâif</strong>: vazifeler, görevler</td><td><strong>vâzıh</strong>: açık, aşikâr</td></tr><tr><td><strong>vüs’at-i istidat</strong>: kabiliyet genişliği (bk. a-d-d)</td><td><strong>zîhayat</strong>: hayat sahibi, canlı (bk. ẕî; ḥ-y-y)</td></tr><tr><td><strong>zîşuur</strong>: şuur sahibi, bilinçli (bk. ẕî; ş-a-r)</td><td><strong>âlem</strong>: kâinat, evren (bk. a-l-m)</td></tr><tr><td><strong>âzamî</strong>: en büyük (bk. a-ẓ-m)</td><td></td></tr></table><p><br /> <tbody> <br /> </tbody></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="TaLHa, post: 269555, member: 1"] [b]Otuz Birinci Söz - Sayfa 786[/b] Hem şu kâinatın Hâkim-i Hakîmi, şu kâinatın tahavvülâtındaki maksat ve gayeyi tazammun eden tılsım-ı muğlâkını ve mevcudatın “nereden, nereye ve ne oldukları” olan şu üç sual-i müşkilin muammâsını bir elçi vasıtasıyla umum zîşuurlara açtırmak istemesine mukabil, en vâzıh bir surette ve en âzamî bir derecede, hakaik-i Kur’âniye vasıtasıyla o tılsımı açan ve o muammâyı halleden, yine bilbedâhe o zâttır. Hem şu âlemin Sâni-i Zülcelâli, bütün güzel masnuatıyla kendini zîşuur olanlara tanıttırmak ve kıymetli nimetlerle kendini onlara sevdirmesi, bizzarure, onun mukabilinde, zîşuur olanlara marziyâtı ve arzu-yu İlâhiyelerini bir elçi vasıtasıyla bildirmesini istemesine mukabil, en âlâ ve ekmel bir surette, Kur’ân vasıtasıyla o marziyat ve arzuları beyan eden ve getiren, yine bilbedâhe o zâttır. Hem Rabbü’l-Âlemîn, meyve-i âlem olan insana, âlemi içine alacak bir vüs’at-i istidat verdiğinden ve bir ubûdiyet-i külliyeye müheyyâ ettiğinden ve hissiyatça kesrete ve dünyaya müptelâ olduğundan bir rehber vasıtasıyla yüzlerini kesretten vahdete, fâniden bâkiye çevirmek istemesine mukabil, en âzamî bir derecede, en eblâğ bir surette, Kur’ân vasıtasıyla en ahsen bir tarzda rehberlik eden ve risaletin vazifesini en ekmel bir tarzda ifa eden, yine bilbedâhe o zâttır. İşte, mevcudatın en eşrefi olan zîhayat ve zîhayat içinde en eşref olan zîşuur ve zîşuur içinde en eşref olan hakikî insan ve hakikî insan içinde geçmiş vezâifi en âzamî bir derecede, en ekmel bir surette ifa eden zât, elbette o Mirac-ı Azîm ile Kab-ı Kavseyne çıkacak, saadet-i ebediye kapısını çalacak, hazine-i rahmetini açacak, imanın hakaik-i gaybiyesini görecek, yine o olacaktır. [B]Sabian:[/B] Bilmüşahede, şu masnuatta gayet güzel tahsinat, nihayet derecede [TABLE] <tbody>[TR] [TD][B]Hâkim-i Hakîm[/B]: herşeyi hikmetle yapan ve herşeye hükmeden Allah (bk. ḥ-k-m)[/TD] [TD][B]Kab-ı Kavseyn[/B]: Cenab-ı Hakka en yakın olan makam; Peygamberimiz Miracda bu makamda bizzat Cenab-ı Hak ile görüşmüştür (bk. ḳ-v-b)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]Mirac-ı Azîm[/B]: Peygamberimizin (a.s.m.) Allah’ın huzuruna yükselişi ve bütün kâinat âlemlerini gezdiği büyük yolculuk (bk. a-r-c; a-ẓ-m)[/TD] [TD][B]Rabbü’l-Âlemîn[/B]: âlemlerin Rabbi olan Allah (bk. r-b-b; a-l-m)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]Sâni-i Zülcelâl[/B]: herşeyi san’atlı bir şekilde yapan, sonsuz haşmet ve yücelik sahibi Allah (bk. ṣ-n-a; ẕü; c-l-l)[/TD] [TD][B]ahsen[/B]: en güzel (bk. ḥ-s-n)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]beyan[/B]: açıklama (bk. b-y-n)[/TD] [TD][B]bilbedâhe[/B]: ap açık bir şekilde[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]bilmüşahede[/B]: gözle görüldüğü üzere (bk. ş-h-d)[/TD] [TD][B]bizzarure[/B]: zorunlu olarak, kaçınılmaz şekilde[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]bâki[/B]: sürekli, kalıcı (bk. b-ḳ-y)[/TD] [TD][B]eblağ[/B]: en beliğ, veciz ve açık olarak (bk. b-l-ğ)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]ekmel[/B]: en mükemmel (bk. k-m-l)[/TD] [TD][B]eşref[/B]: en şerefli[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]fâni[/B]: gelip geçici, ölümlü (bk. f-n-y)[/TD] [TD][B]hakaik-i gaybiye[/B]: gizli ve bilinmeyen gerçekler (bk. ḥ-ḳ-ḳ; ğ-y-b)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]hakaik-ı Kur’âniye[/B]: Kur’ân’ın hakikatleri (bk. ḥ-ḳ-ḳ)[/TD] [TD][B]hakikî[/B]: gerçek (bk. ḥ-ḳ-ḳ)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]hazine-i rahmet[/B]: Allah’ın rahmet hazinesi (bk. r-ḥ-m)[/TD] [TD][B]hissiyatça[/B]: duyguları açısından[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]ifa etmek[/B]: yerine getirmek[/TD] [TD][B]kesret[/B]: çokluk (bk. k-s̱-r)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]kâinat[/B]: evren, yaratılmış herşey (bk. k-v-n)[/TD] [TD][B]maksat[/B]: kastedilen şey, gaye (bk. ḳ-ṣ-d)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]marziyat ve arzu-yu İlâhiye[/B]: Cenâb-ı Allah’ın istekleri ve razı olduğu şeyler (bk. e-l-h)[/TD] [TD][B]masnuat[/B]: sanat eseri varlıklar (bk. ṣ-n-a)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]mevcudat[/B]: varlıklar (bk. v-c-d)[/TD] [TD][B]meyve-i âlem[/B]: kâinatın meyvesi (bk. a-l-m)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]muammâ[/B]: anlaşılması zor olan sır[/TD] [TD][B]mukabil[/B]: karşılık[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]müheyyâ[/B]: hazırlama[/TD] [TD][B]müptelâ[/B]: bağımlı, tutkun[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]nihayet[/B]: son[/TD] [TD][B]risalet[/B]: peygamberlik (bk. r-s-l)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]saadet-i ebediye[/B]: sonsuz mutluluk (bk. e-b-d)[/TD] [TD][B]sabian[/B]: yedincisi[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]sual-i müşkil[/B]: zor soru[/TD] [TD][B]suret[/B]: şekil, biçim (bk. ṣ-v-r)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]tahavvülât[/B]: değişimler, düşünmeler[/TD] [TD][B]tahsinat[/B]: güzelleştirmeler (bk. ḥ-s-n)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]tazammun eden[/B]: içine alan[/TD] [TD][B]tılsım[/B]: sır, gizem[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]tılsım-ı muğlâk[/B]: anlaşılması zor sır[/TD] [TD][B]ubûdiyet-i külliye[/B]: büyük ve umumî kulluk (bk. a-b-d; k-l-l)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]umum[/B]: bütün[/TD] [TD][B]vahdet[/B]: birlik, teklik (bk. v-ḥ-d)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]vezâif[/B]: vazifeler, görevler[/TD] [TD][B]vâzıh[/B]: açık, aşikâr[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]vüs’at-i istidat[/B]: kabiliyet genişliği (bk. a-d-d)[/TD] [TD][B]zîhayat[/B]: hayat sahibi, canlı (bk. ẕî; ḥ-y-y)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]zîşuur[/B]: şuur sahibi, bilinçli (bk. ẕî; ş-a-r)[/TD] [TD][B]âlem[/B]: kâinat, evren (bk. a-l-m)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]âzamî[/B]: en büyük (bk. a-ẓ-m)[/TD] [/TR] </tbody>[/TABLE] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nur Külliyatı
Sözler
Otuz Birinci Söz
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst