OTUZ ÜÇÜNCÜ SÖZ OTUZ ÜÇ PENCEREDİR
ON DÖRDÜNCÜ PENCERE
--
ON DÖRDÜNCÜ PENCERE
قُلْمَنْبِيَدِهِمَلَكُوتُكُلِّشَىْءٍ[SUP]1[/SUP] وَاِنْمِنْشىْءٍاِلاَّعِنْدَنَاخَزَاۤئِنُهُ [SUP]2[/SUP] مَامِنْدَاۤبَّةٍاِلاَّهُوَآخِذٌبِنَاصِيَتِهَا[SUP]3[/SUP] اِنَّرَبِّىعَلٰىكُلِّشَىْءٍحَفِيظٌ [SUP]4[/SUP] sırlarınca: Her şey her şeyinde ve her şe'ninde tek bir Halık-ı Zülcelal'e muhtaçtır. Evet kainattaki mevcudata bakıyoruz ve görüyoruz ki: Za'f-ı mutlak içinde bir kuvvet-i mutlaka tezahüratı var. Ve acz-i mutlak içinde bir kudret-i mutlakanın âsârı görünüyor. Mesela nebatatın tohumlarında ve köklerindeki ukde-i hayatiyelerinin intibahları zamanında gösterdikleri harika vaziyetleri gibi. Hem fakr-ı mutlak ve kuruluk içinde bir gına-i mutlakın tezahüratı var: Kıştaki toprağın ve ağaçların vaziyet-i fakiraneleri ve baharda şaşaalı servet ve gınaları gibi. Hem cümud-u mutlak içinde bir hayat-ı mutlakanın tereşşuhatı görünüyor: Anasır-ı camidenin zihayat maddelere inkılâbı gibi. Hem bir cehl-i mutlak içinde muhit bir şuurun tezahüratı görünüyor: Zerrelerden yıldızlara kadar her şeyin harekâtında nizamat-ı âleme ve mesalih-i hayata ve metalib-i hikmete muvafık bir tarzda hareket etmeleri ve şuurkarane vaziyetleri gibi. İşte bu acz içindeki kudret ve za'f içindeki kuvvet ve fakr içindeki servet ve gına ve cümud ve cehil içindeki hayat ve şuur; bilbedahe ve bizzarure bir Kadir-i Mutlak ve Kaviyy-i Mutlak ve Ganiyy-i Mutlak ve Alim-i Mutlak ve Hayy-ı Kayyum bir zatın vücub-u vücuduna ve vahdetine karşı her taraftan pencereler açar. Heyet-i mecmuası ile büyük bir mikyasta bir cadde-i nuraniyeyi gösterir. İşte ey tabiat bataklığına düşen gafil! Eğer tabiatı bırakıp kudret-i İlahiyeyi tanımazsan; her bir şeye, hatta her bir zerreye, hadsiz bir kuvvet ve kudret ve nihayetsiz bir hikmet ve maharet, belki ekser eşyayı görecek, bilecek, idare edecek bir iktidar, her şeyde bulunduğunu kabul etmek lazım gelir. Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler : [SUP]1[/SUP]: “De ki: Herşeyin mülk ve tasarrufu kimin elindedir?” Mü’minun Sûresi, 23:88. [SUP]2[/SUP]: “Hiçbir şey yoktur ki, hazineleri Bizim yanımızda olmasın.” Hicr Sûresi, 15:21. [SUP]3[/SUP]: “Hiçbir canlı yoktur ki, Allah onu alnından tutup kudretine boyun eğdirmiş olmasın.” Hûd Sûresi, 11:56. [SUP]4[/SUP]: “Muhakkak ki benim Rabbim herşeyi hakkıyla koruyucudur.” Hûd Sûresi, 11:57. | Lügatler acz : âcizlik, güçsüzlük Acz-i mutlak :tam güçsüzlük, tam kuvvetsizlik, çaresizlik Alîm-i Mutlak : ilmi herşeyi kuşatan, sınırsız ilim sahibi Allah anâsır-ı câmide : cansız elementler Âsâr: eserler Âyet : Kur’ân’ın her bir cümlesi, işaret, kimsenin inkâr edemeyeceği açık delil Belki :bilakis, aslında bilbedâhe : apaçık bir şekilde bizzarure : zorunlu olarak cadde-i nuraniye : nurlu, aydınlık cadde cehl-i mutlak : tam bir cahillik Cehil :cahillik, bilgisizlik cumûd-u mutlak : tam anlamıyla cansızlık cümud :cansızlık Ekser :pek fazla, daha çok, çoğunluk Eşya :nesneler, şeyler Fakr :ihtiyaç, yoksulluk, muhtaçlık, azlık, fakirlik fakr-ı mutlak : son derece fakirlik gafil: duyarsız, sorumsuz, âhiretten ve Allah’ın emir ve yasaklarından habersiz davranan Ganiyy-i Mutlak : sınırsız zenginliğe sahip olan Allah gınâ : zenginlik gınâ-yı mutlak : sınırsız zenginlik Hadsiz : sayısız, sınırsız Hâlık-ı Zülcelâl :celal ve büyüklük sahibi yaratıcı Harekât: hareketler Harika :hayret uyandıran, hayranlık veren, imkânların üstünde olan hayat-ı mutlaka : sınırsız bir hayat Hayy-ı Kayyûm : her an diri olan ve herşeyi ayakta tutan Allah Hazine :define, kıymetli şeyleri saklayacak sağlam yer Heyet-i mecmua :birlik oluşturanların tamamı, genel yapı, bütün Hikmet :Herkesin bilmediği gizli sebeb, gizli sır, sebeb, fayda, gaye, her şeyin belirli gayelere yönelik olarak, manalı, faydalı ve tam yerli yerinde olması ve yaratılması İdare :çekip çevirmek, becermek, döndürmek İktidar :güç, takat, kudret, idare inkılâb : değişim, dönüşüm İntibah: uyanış Kadîr-i Mutlak : herşeye gücü yeten, sınırsız güç ve kudret sahibi Allah Kâinat : evren, yaratılanların hepsi Kaviyy-i Mutlak : sınırsız kuvvet sahibi olan Allah kudret : güç, iktidar kudret-i İlâhiye : Allah’ın güç ve iktidarı Kuvvet :güç, kabiliyet, kudret kuvvet-i mutlaka :sınırsız kuvvet maharet : hüner, ustalık mesâlih-i hayat : hayata ait faydalar mesela :hayata ait faydalar metâlib-i hikmet : İlâhî hikmetin istekleri, gerekleri Mevcudat: varlıklar mikyas: ölçek Muhakkak :kesin, mutlaka Muhit: etrafını kuşatan, çeviren Muhtaç :ihtiyacı olan Muvafık :uygun,yerinde, denk Mülk :mal, sahip olunan şey Nebatat: bitkiler Nihayetsiz: sonsuz, sınırsız nizamât-ı âlem : âlemdeki düzenler Rabb :âlemleri ve içindekileri idare edip terbiye ve rızık veren(Allah) Servet :mal, mülk, zenginlik Sır :herkesin bilmediği gizli hakikat Şaşaa :gösteriş, parlaklık, katıp karıştırmak Şe’n :iş, tavır, hadise, vaka Şey :madde, eşya, varlık şuur : bilinç, idrak şuurkârâne : şuurlu ve bilinçli bir şekilde tabiat : doğa, canlı cansız bütün varlıklar, maddî âlem Tarz :usul, şekil, metod, yol Tasarruf etmek : dilediği gibi, dilediği yerde ve şekilde kullanmak tereşşuhât: sızıntılar, izler tezahürât : görünümler ukde-i hayatiye :hayat düğümü, çekirdeği vahdet : birlik Vaziyet :durum, hal vaziyet-i fakirâne : muhtaç durum vücub-u vücud : varlığının gerekli ve zorunlu oluşu Za’f :zayıflık, kuvvetsizlik, güçsüzlük zaaf-ı mutlak :son derece zayıflık Zat : hürmete layık kimse, kişi Zerre : atom, en küçük parça Zîhayat : hayat sahibi, canlı |
--