Peygamberin Evinde Bir Gün (S.A.V) -Eser-

genc_kalem

Okumak,Yaþamaktýr
Peygamberin Evinde Bir Gün


Abdulmelik el-Kasim


Tercüme eden : M.Beşir Eryarsoy


İÇİNDEKİLER

ZİYARET

YOLCULUK

RASULULLAH Sallallahu aleyhi vesellem'İN NİTELİKLERİ
RASÛLULLAH Sallallahu aleyhi vesellem'İN KONUŞMASI
EVİN İÇİNDE

AKRABALAR

EVİNDE PEYGAMBER

ÖRNEK KİŞİLİĞİ VE YÖNLENDİRMELERİ

PEYGAMBER EFENDİMİZİN KIZ ÇOCUKLARI

EŞİNE KARŞI DAVRANIŞLARI

RASULULLAH Sallallahu aleyhi vesellem'İN ŞAKALAŞMASI
PEYGAMBER Sallallahu aleyhi vesellem'İN UYUMASI

GECE NAMAZI

FECİRDEN SONRA

KUŞLUK NAMAZI

NAFİLE NAMAZLARIN EVDE KILINMASI

PEYGAMBER Sallallahu aleyhi vesellem'İN AĞLAMASI

ALÇAK GÖNÜLLÜLÜĞÜ

PEYGAMBER Sallallahu aleyhi vesellem'İN HİZMETKÂRI

HEDİYE ve MİSAFİR

ÇOCUKLARA MERHAMET

TAHAMMÜLKÂRLIK, YUMUŞAKLIK VE SABIR

YEMEĞİ

BAŞKALARININ ŞEREF VE HAYSİYETLERİNİ HİMAYE ETMEK

YÜCE ALLAH'I ÇOKÇA ANMAK

KOMŞU

GÜZEL GEÇİM

HAKLARI YERİNE GETİRMEK

KAHRAMANLIĞI VE SABRI

PEYGAMBER Sallallahu aleyhi vesellem'IN DUASI

ZİYARETİN SON BULMASI

VEDÂLAŞMA




 

genc_kalem

Okumak,Yaþamaktýr
Ziyaret

ZİYARET


Geçmiş asırlara bir ziyaret yapacak ve geride kalmış bazı sahifeleri çevireceğiz. O sahifeleri okuyacak, satırları üzerinde düşüneceğiz. Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'i satırların harfler ve kelimelerin dünyasında bir ziyarette bulunacağız... Onun evine girecek, durumunu, vâkıasını görecek, hadisini dinleyeceğiz. Nebevî evde sadece bir gün yaşayacağız. Bu bir günlük yaşantımızdan dersler, ibretler çıkaracak, sözleri ve fiilleriyle aydınlanacağız.

İnsanların bilgileri açılmış, okumaları artmış, kitaplar, broşürler, filmler ve belgeler aracılığıyla doğuyu, batıyı dolaşır olmuşlardır... Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in evine şeriate uygun bir ziyaret yapmak, bizim daha çok hakkımızdır. Orada onun gerçek hayatını göreceğiz ve görüp öğrendiklerimizi ciddi olarak uygulamaya geçeceğiz. Yerimizin darlığı dolayısıyla onun evinde muayyen bazı hususlar üzerinde duracağız... Belki bu yolla nefislerimizi eğitir ve bunları evimizde uygularız.

Müslüman kardeşim!

Bizler gözlerimizle göremediğimiz hususlarla hoşça vakit geçirelim ve sadece bizden önce geçip gidenlerin halini görelim diye geçmiş yıllara ve asırlara geri dönmüyoruz... Bizler Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in sîretini okumak, sünnetine uymakla, onun izlediği yolu izlemekle Allah'a ibadet etmiş oluyoruz. Böylelikle yüce Rabbimizin o şerefli rasûlü sevmemizi farz kılan emrini yerine getirmiş olacağız. Onu sevmemizin en önemli alâmetlerinden birisi de verdiği emirlerde ona itaat etmek, yasakladığı ve yaklaşılmamasını istediği hususlardan kaçınmaktır.

Yüce Allah ona itaat etmenin, emrine uymanın, onu uyulacak önder kabul etmenin farz oluşu hakkında şöyle buyurmaktadır:

"De ki: 'Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah günahları çok çok bağışlayandır, çok merhametlidir." (Âl-i İmran, 3/31)

Bir başka yerde de şöyle buyurmaktadır:

"Andolsun ki sizin için, Allah'ı ve âhiret gününü ümid eden ve Allah'ı çokça anan kimseler için Rasûlullah'da güzel bir örnek vardır." (el-Ahzâb, 33/21)

Yüce Allah Rasûlüne itaat edip, onun izinden gitmeyi Kur'ân-ı Kerim'de yaklaşık kırk yerde sözkonusu etmektedir.[2] Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'e uymadan kulların mutlu olmalarına, âhirette kurtuluşa ermelerine imkân yoktur.

"Kim Allah'a ve Rasûlüne itaat ederse onu orada ebediyyen kalmak üzere altından ırmaklar akan cennetlere sokar. İşte en büyük kurtuluş budur. Kim de Allah'a ve Rasûlüne isyan eder, sınırlarını aşarsa onu da orada ebedi kalmak üzere bir ateşe koyar. Üstelik onun için küçültücü bir azab da vardır." (en-Nisâ, 4/13-14)

Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem kendisini sevmeyi imanın tadına varmanın sebepleri arasında saymıştır. O şöyle buyurmaktadır:

"Üç husus kimde bulunursa o imanın tadına varır: Allah'ı ve Rasûlünü onların dışındaki her bir şeyden daha çok sevmek..."[3]

Yine Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:

"Nefsim elinde olana yemin ederim ki, sizden herhangi bir kimse beni babasından da, çocuğundan da daha çok sevmedikçe iman etmiş olmaz."[4]

Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in sîreti çok hoş ve tertemiz bir sîrettir. Biz ondan öğreneceklerimizi öğreniyor ve onun hidayet yolu üzerinde yürüyoruz.


[2] İbn Teymiye, Mecmûu'l-Fetâvâ, I, 4

[3] Buhârî, Müslim.

(4) Müslim.

 

genc_kalem

Okumak,Yaþamaktýr
YOLCULUK

Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in evinin bulunduğu yere yolculuk yapmak, hayatının inceliklerini, davranış üslûbunu görmek insanı oldukça şevklendirir. Hele bunu yaparken Allah'tan ecir ve mükâfat beklerse... Şüphesiz ki bu bir öğüt, bir ibrettir. Bir sîrettir ve bir önderliktir. Tâbi oluş ve örnekliktir...

Bu yolculuk kitablar arasında ashab-ı kiram'ın naklettiği rivâyetler arasında gerçekleşecektir. Yoksa herhangi bir kabre yahut Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in evine veya başka bir yere (taabbudî ziyaret yapmak üzere) yolculuk için yükleri vurmak caiz değildir. Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in şu buyruğunda zikrettiği üç mescid bundan müstesnadır:

"Yükler şu üç mescid dışında bir yere gitmek için bağlanmaz: Mescid-i Haram, benim bu mescidim ve Mescid-i Aksâ"[1]

Bizler de Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in emrine uymalı ve bu üç mescid dışında herhangi bir yere (taabbudî) ziyaret için yüklerimizi bağlamamalıyız. Yüce Allah da: "Hem peygamber size ne verdi ise onu alın, neyi yasak etti ise de sakının." (el-Haşr, 59/7) diye buyurmaktadır.

Bizler Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in geriye bıraktığı eserleri araştırmıyoruz. İbn Vaddâh dedi ki: "Ömer b. el-Hattab Radıyallahu anh altında Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'e bey'atin yapıldığı ağacın kesilmesini emretti. Kesilmesini emretmesine sebep insanların gidip onun altında namaz kılmalarıdır. O fitneye düşmelerinden korkmuştu."[2]

İbn Teymiye -Allah'ın rahmeti üzerine olsun- Hira mağarası hakkında şunları söylemektedir: "Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem, peygamberlikten önce orada ibadete çekilirdi. İlk olarak vahiy orada onun üzerine indi, fakat ona vahyin ilk inişinden itibaren bir daha o mağaraya çıkmadı, ona ne kendisi, ne de ashabı yaklaşmadı.

Peygamberlikten sonra Mekke'de on küsûr yıl kaldı. O mağarayı ziyaret etmedi, oraya çıkmadı. Aynı şekilde Mekke'de onunla beraber olan mü'minler oraya çıkmadılar. Nebi Sallallahu aleyhi vesellem hicretten sonra Hudeybiye umresinde ve Mekke'nin fethi sırasında Mekke'ye defalarca geldi ve yaklaşık Mekke'de yirmi gün kaldı, Ci'râne umresi sırasında da oralara geldi fakat hiçbirisinde Hira mağarasına gitmedi, orayı ziyaret de etmedi..."[3]

İşte bizler Peygamber şehrine yaklaşıyoruz. İşte onun en büyük alâmetlerinden birisini görmeye başladık. Bu, Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in hakkında: "Bu bizim kendisini sevdiğimiz, kendisinin de bizi sevdiği bir dağdır."[4] dediği Uhud dağıdır.

Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in evine girip, evinin yapısını, şeklini henüz görmüyoruz... Küçük bir mesken ve mütevazi bir döşek görecek olursak hayret etmeyelim. Çünkü Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem insanlar arasında dünyaya karşı en zâhid bir kimse idi. O dünyadan mümkün olduğu kadar az şeyler alırdı.

Dünyanın süslerine, mallarına göz dikmezdi. "Aksine onun gözbebeği, nuru namazdı."[5)

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem dünya hakkında şöyle buyurmuştur:

"Dünyadan bana ne! Benim ve dünyanın misali, ancak sıcak bir günde yol alan, bir ağacın altında günün kısa bir süresi içerisinde gölgelendikten sonra gidip onu terkeden kimsenin durumuna benzer."[6]

Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in evine yöneldik. Medine yollarında hızlı adımlarla yürüyoruz... İşte Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in hanımlarının hücreleri göründü. Bunlar üzerleri çamur ile sıvanmış, kuru hurma dallarından bina edilmiş, bazıları üstüste yığılmış taşlardan yapılmış, fakat hepsinin tavanları kuru hurma dallarıyla kapatılmış.

el-Hasen şöyle derdi: Osman b. Affan'ın halifeliği döneminde Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in hanımlarının odalarına girerdim, onların tavanlarına elim değiyordu.[7] Gerçekten mütevazi bir ev ve küçük odalar... Fakat bunlar iman ile, itaat ile, vahiy ile, risalet ile, ma'mur kılınmış...


[1]Buhârî, Müslim

[2) Kıssa Buhârî ve Müslim'dedir.

[3]Aynı eser, XXVII, 251

[4) Buhârî ve Müslim

[5) Nesâî

[6]Tirmizî

[7] İbn Sa'd, et-Tabakatu'l-Kübrâ, I, 499, 501; Ayrıca bk. İbn Kesir, es-Siyretu'n-Nebeviyye, II, 274

 

genc_kalem

Okumak,Yaþamaktýr
RASULULLAH Sallallahu aleyhi vesellem'İN NİTELİKLERİ

RASULULLAH Sallallahu aleyhi vesellem'İN NİTELİKLERİ


Peygamber evine yaklaşıyor ve içeri girmek için izin almak üzere kapısını çalıyoruz. Bırakalım da hayal Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'i görenlerle birlikte yol alsın... Bize onu gözlerimizle görüyormuşçasına anlatsın... Böylece onun çok şerefli kişiliği ve tebessüm eden çehresini tanıyabilelim.

el-Berâ b. Âzib Radıyallahu anh dedi ki: "Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem insanlar arasında yüzü de en güzel, ahlâkı da en güzel kimse idi. Ne fazla uzundu, ne de kısa boyluydu."[1]

Yine o şöyle demiştir: "Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem orta boyluydu. Omuzlarının arası genişti. Kulaklarının yumuşağına kadar ulaşan saçı vardı. Onu kırmızı bir elbise giyinmişken gördüm. Ondan daha güzel hiçbir şey görmedim."[2]

Ebu İshak es-Sübey'î dedi ki: Bir adam Berâ b. Âzib'e sordu: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in yüzü kılıç gibi (parlak) mı idi? O: Hayır, onun yüzü ay gibiydi, dedi."[3]

Enes Radıyallahu anh dedi ki: "Ben Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in elinden daha yumuşak ne ince, ne de kalın bir ipeğe, ne de herhangi bir şeye dokunmuş değilim. Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in kokusundan daha hoş hiçbir koku da koklamış değilim."[4]

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in niteliklerinden birisi de oldukça haya sahibi olması idi. Öyle ki Ebu Said el-Hudrî Radıyallahu anh onun hakkında şöyle demektedir: "Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem, örtülerinin arasında bakire kızdan daha çok haya sahibi idi. Hoşuna gitmedik bir şey gördüğü vakit, biz bunu onun yüzünden anlardık."[5]

Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in yaratılışı ve ahlâkının niteliğine dair oldukça özlü niteliklerdir bunlar. Yüce Allah onun hem ahlâkını, hem yaratılışını eksiksiz kılmıştı. Anam babam feda olsun ona.

[1]Buhârî.

[2]Buhârî.

[3]Buhârî

[4]Buhârî ve Müslim.

[5]Buhârî.
 

genc_kalem

Okumak,Yaþamaktýr
RASÛLULLAH Sallallahu aleyhi vesellem'İN KONUŞMASI:

RASÛLULLAH Sallallahu aleyhi vesellem'İN KONUŞMASI:


Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'i ve bazı özelliklerini gördükten sonra... Onun konuşmasını, sözlerini görelim. Konuşmasının nitelikleri nelerdir ve nasıl konuşurdu?

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem konuşmadan önce (onu dinlemiş olanlara) kulak verelim... Âişe Radıyallahu anhâ dedi ki: "Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem sizin bu yaptığınız gibi hızlı hızlı konuşmazdı. O açık seçik, yanında oturanın belleyip anlayacağı bir şekilde konuşurdu."[1]

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem yumuşak birisi idi. Sözünün anlaşılmasını arzu ederdi. Ümmetine aşırı düşkünlüğünden ötürü insanlar arasındaki farklılıkları anlayış ve kavrayış mertebelerini gözönünde bulundururdu... Bu durum onun son derece halîm (insanların verdiği sıkıntılara tahammülkâr) ve sabırlı olmasını gerektirir.

Âişe Radıyallahu anhâ dedi ki: "Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in sözü açık seçik idi. Onu dinleyen herkes onun sözünü anlardı."[2]

Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem anlaşılsın diye sözünü tekrarladığını düşünelim de ne kadar yumuşak, ne kadar geniş ve tahammülkâr olduğunu anlamaya çalışalım...

Enes b. Malik Radıyallahu anh dedi ki: "Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem söylediği söz iyice bellensin diye, söylediklerini üç defa tekrar ederdi." [3]

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem insanlarla latife yapar, onların korkularını teskin ederdi. Çünkü bazıları heybete ve korkuya kapılabiliyordu.

İbn Mesud Radıyallahu anh dedi ki: Bir adam Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in yanına geldi. Onunla konuştu, adam titremeye başladı. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem ona şöyle dedi:

"Yavaş ol, ben bir kral değilim. Ben kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum, o kadar."[4]

[1]Ebû Dâvûd.

[2]Ebû Dâvûd.

[3]Buhârî.

[4]İbn Mâce.
 

genc_kalem

Okumak,Yaþamaktýr
Evin içinde

EVİN İÇİNDE


Bize izin verildi, biz de bu ümmetin Peygamberinin evinin ortasında yerimizi aldık. Etrafa bir göz atalım ve ashab-ı kiram bize bu evin gerçek şeklini, oradaki döşek, mefruşat, araç-gereç ve diğerlerini olduğu gibi aktarsın.

Biz biliyoruz ki odalarda, evlerde gelişigüzel bakmamak, oralara gözatmamak gerekir. Fakat uymak ve izinden gitmek maksadıyla bu yüce evde bulunan bazı şeyleri görelim istiyoruz. Bu, temeli alçak gönüllülük, sermayesi iman olan bir evdir... Onun duvarlarında günümüzde çoğu kimselerin astığı canlı sûretler bulunmamaktadır. Çünkü o yüce Nebi şöyle buyurmuştur:

"İçerisinde köpek yahut sûretler bulunan bir eve melekler girmez."[1]

Daha sonra Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in günlük hayatında kullandığı bazı şeyleri görmek üzere etrafa bir bakalım.

Sâbit'ten şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Enes b. Mâlik bize ahşabtan demir ile bağlanmış kaba, ahşap bir kâse çıkardı. Ey Sâbit, dedi. Bu Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in kasesi idi.[2]

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem bu kâse ile su, içine atılan hurmalarla tadı güzelleştirilmiş su, bal ve süt içerdi.[3]

Enes Radıyallahu anh'dan rivâyete göre Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem bir şey içtiği zaman üç defa nefes alırdı.[4]Yani kabın dışında (onu ağzından çektikten sonra) teneffüs ederdi.

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem kaba teneffüs edilmesini ya da ona üflenmesini yasaklamıştır.[5]

Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in cihadında, savaş alanlarında, zorlu çarpışma günlerinde giyindiği zırhı ise muhtemelen şu anda evde değil... Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem onu bir yahudinin yanında, ondan borç olarak aldığı otuz sa' karşılığında rehin bırakmıştı. Âişe Radıyallahu anhâ'nın dediği gibi[6], Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem vefat ettiğinde zırhı o yahudinin yanındaydı.

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem aile halkının yanına -onların hainliklerinden endişe edercesine- ansızın girmezdi. Fakat hanımları onun geleceğini bildikleri vakitlerde yanlarına gider, onlarına selâm verirdi.[7]

Şimdi tetkik edici bir göz ve uyanık bir kalp ile Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in şu hadisi üzerinde düşünelim:

"İslama hidâyet olunan ve geçimi yeteri kadarıyla olup, ona kanaat gösteren kimseye ne mutlu!"[8]

Pek büyük şu diğer hadise de kulak verelim:

"Her kim çoluk-çocuğu arasında emniyet içerisinde, bedeni afiyette olduğu, yanında o günün yiyeceği bulunduğu halde sabahı ederse, sanki ona dünya herşeyi ile verilmiş gibidir."[9]


[1]Buhârî.

[2]Tirmizî.

[3]Tirmizî.

[4]Buhârî ve Müslim.

[5]Tirmizî.

[6]Buhârî ve Müslim.

[7]İbnu'l-Kayyim, Zâdu'l-Meâd, II, 381

[8]Tirmizî.

[9]Tirmizî.
 

genc_kalem

Okumak,Yaþamaktýr
Akrabalar

Akrabalar


Bu ümmetin Peygamberinin vefakârlığını, akrabalık bağını gözetmesini anlatacak yeterli söz bulamayız. O bu hususta da insanların en mükemmeli ve en eksiksizi idi... O kadar ki Kureyş kâfirleri bile peygamber olarak gönderilmeden önce onu emin ve sâdık olmakla nitelendirmiş, onu övmüşlerdi. Hatice Radıyallahu anhâ onu: Sen akrabalık bağını gözetir ve doğru konuşursun, diye nitelendirmiştir.

İşte o yüce Peygamber hakların en büyüğünü ve vaciblerin en üstününü yerine getiriyor... Kendisi yedi yaşında iken vefat etmiş bulunan annesini ziyaret ediyor.

Ebu Hureyre Radıyallahu anh dedi ki: Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem annesinin kabrini ziyaret etti. Ağladı, etrafındakileri de ağlattı. Sonra şöyle buyurdu:

"Rabbimden ona mağfiret dilemek için izin istedim. Bana izin vermedi. Ondan kabrini ziyaret edeyim diye izin istedim, bana izin verdi. O bakımdan siz de kabirleri ziyaret ediniz. Çünkü o (kabirleri ziyaret) ölümü hatırlatır."[1]

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in akrabaları için ne kadar hırslı olduğuna, onlara dua etmeye, hidayet bulmalarına, onları cehennem ateşinden kurtarmaya ne kadar istekli olduğunu... Bunun için de ne kadar zorluklara katlandığını düşünelim.

Ebu Hureyre Radıyallahu anh'dan dedi ki: Şu: "Yakın akrabalarını uyar." (eş-Şuara, 26/214) âyeti nâzil olunca, Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem Kureyş kabilesini çağırdı.

Onlar da toplandılar. Genel ve özel olarak hepsini sözkonusu etti ve dedi ki:

"Ey Abdi Şems oğulları, ey Ka'b b. Luey oğulları, kendinizi cehennem ateşinden kurtarınız. Ey Murre b. Ka'b oğulları, kendinizi cehennem ateşinden kurtarınız. Ey Abd-i Menaf oğulları kendinizi cehennem ateşinden kurtarınız. Ey Haşim oğulları, kendinizi cehennem ateşinden kurtarınız. Ey Abdu'l-Muttalib oğulları, kendinizi cehennem ateşinden kurtarınız. Ey Fatıma, kendini cehennem ateşinden kurtar. Çünkü benim Allah'a karşı size hiçbir faydam olmaz. Şu kadar var ki, sizin benimle bir akrabalığınız vardır. Ben de bu akrabalık bağını dünyada iken gözeteceğim."[2]

İşte o sevgili Peygamber hiç usanmadan amcası Ebu Talib'i davet etti, durdu, ardı arkasına onu dine davetini tekrarladı. Nihayet ölüm döşeğinde iken yanına geldi: "Ebu Talib'in ölümü yaklaştığında Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem yanına girdi. Yanında Ebu Cehil ve Abdullah b. Ebi Umeyye de vardı. Peygamber ona dedi ki:

"Amcacığım, lâ ilâhe illallah de ki bu sözü ileri sürerek Allah huzurunda senin lehine delil göstereyim." Ebu Cehil ile Abdullah b. Ebi Umeyye: Ey: Ebu Talib dediler. Sen Abdu'l-Muttalib'in dininden yüz mü çevireceksin? Bu ikisi onunla konuşup durdular. Nihayet onlar ile konuşurken söylediği son söz: Abdu'l-Muttalib'in dini üzere... oldu."

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem: "Andolsun bana yasaklanmadığı sürece senin için mağfiret dileyeceğim" dedi. Bunun üzerine şu buyruklar indi:

"O çılgın ateşlikler oldukları açıkça ortaya çıktıktan sonra -akrabaları dahi olsalar- müşriklere Peygamberin de, mü'minlerin de mağfiret dilemeleri olur şey değildir." (et-Tevbe, 9/113).

"Muhakkak ki sen sevdiğini hidayete erdiremezsin." (el-Kasas, 28/56) âyeti de nazil oldu.[3]

Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem hayatta iken onu defalarca davet etmişti. Ölümü esnasında son anlarında da onu davet etti. Arkasından ona iyilik ve rahmetinden ötürü belirtilen âyet ininceye kadar ona mağfiret diledi. Âyet nâzil olunca Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem emri dinleyip itaat etti ve müşrik akrabalarına dua etmeyi terketti.

Bunlar ümmete karşı olan rahmet tablolarından pek büyük tablolardır. Ayrıca bu dini esas alarak başkalarını dost edinmeye ve yine bu din esasına göre kâfir ve müşriklerden uzaklığı ortaya koymaya dair bir tablodur. İsterse kendilerinden uzaklaşılanlar akraba olsunlar.

" Bir ümitsizlik ve fetret döneminden sonra bize bir peygamber geldi.
Yeryüzünde putlara ibadet ediliyordu.
O etrafı aydınlatan bir kandil oldu, yol gösterdi.
Parıldayan Hind kılıcı gibi parıldadı.
Ve bir ateşten korkuttu, bir cenneti müjdeledi
Ve bize İslâmı öğretti. Allah'a hamdederiz."

[1]Müslim.

[2]Müslim.

[3]Ahmed, Buhârî ve Müslim.
 

genc_kalem

Okumak,Yaþamaktýr
Evinde Peygamber

EVİNDE PEYGAMBER:


İnsanın güzel ahlâkını, mükemmel edebini, hoş geçimini ve temiz ruhunu açıkça ortaya koyan gerçek ölçüsü evidir. Çünkü odasında, duvarların arkasında hiçbir insan onu görmez. Kölesi, hizmetçisi ya da hanımı ile birlikte iken karakterine göre, yapmacıklık sözkonusu olmadan, güzel görünme arzusuna kapılmadan alabildiğine alçak gönüllülük ile hareket eder... Bununla birlikte o bu evin efendisi, emir edicisi, yasak koyucusudur... Elinin altındakilerin hepsi güçsüz kimselerdir... Şimdi bu ümmetin rasûlü, önderi ve öğretmeninin durumunu dikkatle inceleyelim. Kendisi bu pek büyük mevkide, pek üstün böyle bir mertebede bulunmakla birlikte evinde nasıldı?

Âişe Radıyallahu anhâ'ya soruldu: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem evinde ne yapardı? Şöyle dedi: "O insanlardan bir insan idi. Elbisesini diker, koyununu kendi eliyle sağar, kendi işini kendi görürdü."[1]

O yüce Peygamber alçak gönüllülüğün, büyüklenmemenin, başkalarına yük olmamanın örneği idi. O insanlarla ilişkileri çok güzel, yardımlaşması pek üstündü. Bu dinin nurunun parıldadığı o mübarek evde karnını doyuracak bir şey bulamayan Âdemoğullarının en seçkini bütün bunları mı yapardı?

en-Numan b. Beşîr Radıyallahu anh, Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in -eksiksiz salât ve en temiz selâmlar ona olsun- durumunu sözkonusu ederken şunları söylemektedir:

"Andolsun ben peygamberinizi adi hurmadan bile karnını doyuracak kadarını bulamazken gördüm." [2]

Âişe Radıyallahu anhâ dedi ki: "Biz, Muhammed'in hanımları bazen bir ay geçer (yemek pişirmek için) bir ateş yakmazdık. Bütün yiyeceğimiz, içeceğimiz hurma ve sudan ibaretti."[3]

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'i Allah'a ibadetten ve itaatten alıkoyacak, uğraştıracak bir şey yoktu: O müezzinin "hayyeale's-salâh, hayyeale'l-felâh" nidâsını duydu mu, hemen o çağrıya koşar ve dünyayı arkasında bırakır, giderdi.

el-Esved b. Yezid'den şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Âişe Radıyallahu anhâ'ya sordum: Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem evde ne yapardı? Şöyle dedi: "O aile halkının işlerini yapardı. Ezanı duydu mu çıkar giderdi."[4]

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in farz namazı evinde kıldığı kesinlikle rivâyet edilmiş değildir. Bundan tek istisnâ vefatı ile sonuçlanan hastalığı ağırlaştığında ve ateşi yükselip, dışarı çıkması zorlaştığı zamanda olmuştu.

O ümmetine oldukça merhametli ve şefkatli olmakla birlikte cemaatle beraber namaz kılmayı terkedenler hakkında ağır ifadeler kullanarak şöyle buyurmuştu:

"İçimden şunu geçirdim: Emir vereyim namaz için kamet getirilsin, sonra bir adama cemaate namaz kıldırmasını emredeyim. Sonra beraberlerinde odun demetleri bulunan birtakım kimselerle gideyim de cemaatle namaza gelmeyen bir topluluk evleri içinde bulunuyorlarken evlerini yakayım."[5]

Bunun tek sebebi, namazın cemaatle kılınmasının önemi ve büyüklüğüdür. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu:

"Kim ezanı duyar da o çağrıya uyarak cemaate gelmezse -bir mazeretinin olması hali dışında- onun namazı olmaz."[6] Mazeret ise korku ya da hastalıktır.

Bugün hanımlarının yanında namaz kılıp, mescidleri terkedenler nerede? Hastalık ya da korku mazereti nerede?

[1]Ahmed ve Tirmizî.

[2]Müslim.

[3]Buhârî.

[4]Müslim.

[5]Buhârî ve Müslim.

[6]İbn Mace, İbn Hibban.
 

genc_kalem

Okumak,Yaþamaktýr
Örnek Kişiliği ve Yönlendirmeleri

ÖRNEK KİŞİLİĞİ VE YÖNLENDİRMELERİ


İnsanın hareketleri, yaptıkları ve terkettikleri onun aklının göstergesi, kalbinin marifetinin anahtarıdır: Ebu Bekir es-Sıddîk Radıyallahu anh'in kızı, mü'minlerin annesi Âişe Radıyallahu anhâ Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in ahlâkını en iyi bilen, onun halini en incelikli anlatan kişidir. Çünkü uyurken, uyanıkken, sağlıklı ya da hasta iken, hoşnut ya da kızgın iken ona pek yakındı... Mü'minlerin annesi Âişe Radıyallahu anhâ diyor ki: "Rasûlulah Sallallahu aleyhi vesellem ne çirkin söz söyler, çirkin iş yapar, ne de bu konuda herhangi bir gayret gösterirdi. Çarşı-pazarlarda yüksek sesle bağırıp çağırmaz, kötülüğe kötülükle karşılık vermez, aksine affedip bağışlardı."[1]

İşte ilâhî bir rahmet ve pek büyük bir nimet olan bu ümmetin peygamberinin ahlâkı bu idi. Torunu el-Huseyn Radıyallahu anh bizlere şu sözleriyle onun örnek ahlâkını kısmen de olsa şöyle anlatmaktadır: Ben babama Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in oturup, kalktığı kimselere karşı nasıl davrandığına dair soru sordum. Şu cevabı verdi: "Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem daima güler yüzlü idi. Yumuşak huylu ve başkalarına karşı sert davranmayan birisi idi. Kaba, haşin, bağırıp çağıran bir kişi olmadığı gibi; ne ayıplar, ne cimrilik ederdi.

Hoşuna gitmeyen şeyi görmezlikten gelir, ondan bir şeyler ümid eden kimseyi ümidsizliğe düşürmez, beklentisini boşa çıkarmazdı. Kendi nefsi ile ilgili olarak şu üç şeyi terketmişti:

Riyakârlık, çoka talip olmak ve kendisini ilgilendirmeyen şeyler. İnsanlar hakkında da şu üç hususu terketmişti: Kimseyi yermez, kimseyi ayıplamaz, onun kusurunu araştırmazdı. Sevab elde etmeyi ümit etmediği hiçbir hususta konuşmazdı. O konuştuğu zaman onunla birlikte oturanlar sanki başlarının üzerinde kuş varmış gibi hareketsiz durur, başlarını önlerine eğerlerdi. O sustu mu onlar konuşurlardı. Onun yanında biri diğerinin sözünü kesmezdi.

Yanında konuşanı sözlerini bitirinceye kadar dinlerlerdi. Onun yanında konuşanlar arasında ilk konuşmaya başlayanı dinlerdi. Güldükleri şeylere o da güler, hayret edip şaşırdıkları şeylere o da hayret ederdi. Yabancı kimsenin konuşmasındaki ve soru sormasındaki kabalığına tahammül ederdi. Hatta onun ashabı onların gelmelerini (Peygambere bilmedikleri hususlara dair soru sormalarını) isterlerdi. O: "Bir ihtiyaç sahibinin bir şeyi istediğini görecek olursanız, siz de ona yardımcı olunuz." derdi. Kendisine bir iyilik yaptığı için, ona mükâfat ve karşılık vermek maksadıyla kendisini öven kimse dışındakilerin övgülerini kabul etmezdi. Kimsenin sözünü haddi aşmadıkça kesmezdi. Eğer haddi aşarsa sözünü kesmesini söyleyerek, ya da kalkıp giderek konuşmasını keserdi."[2]

Bu ümmetin peygamberinin ardı arkasına sıralanan bu güzel hasletleri ve karakteri üzerinde iyice düşünelim... Bunların bir ucundan (onlara sahip olmak gayesiyle) tutunalım ve bundan pay sahibi olmak için kendimizle gereken mücadeleyi verelim. Çünkü bütün hayırlar bundadır.

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in örnekliklerinden birisi de meclisinde oturanlara dinlerini öğretmesi idi... Onun şu buyruğu da işte bu kabildendir:

"Her kim Allah'ın dışında ona bir eş koşarak ölürse, cehenneme girer." [3]

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in şu buyruğu da öyledir:

"Müslüman, müslümanların dilinden ve elinden zarar görmediği kimse, muhacir de Allah'ın yasakladıklarından uzak duran kimsedir."[4]

Yine Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem bu kabilden olmak üzere şöyle buyurmaktadır:

"Karanlıklarda mescidlere yürüyenlere kıyamet gününde eksiksiz nura sahip olacakları müjdesini veririz."[5]

Bir başka hadisinde şöyle buyurmaktadır:

"Müşriklerle mallarınızla, canlarınızla ve dillerinizle cihad ediniz."[6]

Yine Peygamber efendimizden şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir:

"Kul bazan iyice düşünmeden bir söz söyler de o söylediği söz sebebiyle doğu ile batı arasındaki uzaklıktan daha fazla bir mesafe (boyunca) cehennemde aşağıya düşer." [7]

Bir başka hadisinde şöyle buyurmaktadır:

"Ben lanet okuyan birisi olarak gönderilmedim, ben rahmet olarak gönderildim." [8]

Ömer Radıyallahu anh'dan rivâyete göre Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:

"Hristiyanların Meryem oğlunu tazim ettikleri gibi siz de beni tazim etmeyiniz." [9]

Buradaki "tazim (ittırâ)" övgüde haddi aşmak demektir.

Cundub b. Abdullah'tan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Ben Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'i vefatından beş gün önce şöyle buyururken dinledim:

"Benim, aranızdan bir halilimin (can dostumun) bulunmasından uzak olduğumu Allah'a bildiriyorum. Çünkü şüphesiz Allah beni halîl edinmiş bulunmaktadır. Tıpkı İbrahim'i halîl edindiği gibi. Ve eğer ben ümmetim arasından birisini halîl edinecek olsaydım, Ebu Bekir'i halîl edinecektim. Dikkat ediniz, sizden öncekiler peygamberlerinin kabirlerini mescid ediniyorlardı. Dikkat ediniz, kabirleri mescid edinmeyiniz. Ben size bu işi yasaklıyorum." [10]

Buna göre içinde kabir ya da kabirler bulunan mescidlerde namaz kılmak şirke götüren bir yoldur ve asla caiz değildir.

[1]Ahmed.

[2]Tirmizî.

[3]Buhârî.

[4]Buhârî ve Müslim.

[5]Tirmizî ve Ebû Davûd.

[6]Ebû Davûd.

[7]Buhârî ve Müslim.

[8]Müslim.

[9]Buhârî ve Müslim.

[10]Müslim.
 

genc_kalem

Okumak,Yaþamaktýr
PEYGAMBER EFENDİMİZİN KIZ ÇOCUKLARI:


Cahiliye döneminde kız çocuğunun doğması anne-baba hayatında kapkara bir gün olarak kabul ediliyordu. Hatta ailenin ve kabilenin hayatında bile bu böyle idi. Toplum bu hali kız çocuklarını -utanç ya da rezillik korkusuyla- diri diri gömmek noktasına kadar götürmüştü.

Kız çocuklarının diri diri gömülmesi, merhametin hiçbir şekilde yerinin bulunmadığı, sevginin sözkonusu olmadığı, oldukça katı ve vahşi bir şekilde gerçekleşiyordu. Kız çocuğu diri diri gömülüyordu.

Onlar bu günahı işlemekte çeşitli tekniklere de sahip idiler. Kimisinin kız çocuğu oldu mu onu altı yaşına basıncaya kadar bırakır, sonra annesine şöyle derdi: Sen bunu kokulandır ve süsle! Çünkü onu hısımlarına götüreceğim. Bu sırada ise çölde bir çukur kazmış oluyordu. Bu çukura gelince, ona şuraya bir bak, der. Sonra da onu şiddetlice iter, arkasından oldukça vahşi ve katı bir surette üzerine toprağı yığardı.

İşte bu cahilî toplum ortamında Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem anne olarak, eş olarak, kız çocuğu, kızkardeş ve hala ve teyze olarak kadına bu kadar büyük ve şerefli bir yer veren bu dini getirdi. Kız çocukları Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in sevgisine mazhar olmuşlardı. Kızı Fatıma yanına girdiği vakit onun için ayağa kalkar, elini tutar, onu öper, oturduğu yere oturturdu. Peygamberin kendisi Fatıma'nın yanına girdiğinde, o da onun önünde kalkar, elini tutar, onu öper ve oturduğu yere Peygamber efendimizi oturturdu. [1]

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem kızlarını çokça sevmesine, onlara oldukça ikramlarda bulunmasına rağmen kızları Um Külsûm'un ve Rukayye'nin kocaları tarafından boşanmalarına sabırla ve Allah'tan ecrini bekleyerek tahammül edip katlanmıştı. Kızları Ebu Leheb'in oğulları Utbe ve Uteybe'nin zevceleri idiler. Allah, Ebu Leheb hakkında: "Ebu Leheb'in iki eli kurusun" sûresini indirince, onlar da hanımlarını boşamışlardı. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem ise daveti terketmeyi ya da geri adım atmayı kabul etmedi.

Kureyş, Peygamber efendimize tehdidini Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in kızlarının boşanmasını sağlayacak kadar ileri götürdü. Fakat o bu dine davetten hiçbir şekilde yılmayarak, sebatla ve sabırla davetini sürdürdü.

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in kızını güleryüzle ve hoş bir şekilde karşılamasının tablolarından birisini Âişe Radıyallahu anhâ şu sözleriyle bize anlatmaktadır: Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in hanımları onun huzurunda bulunuyordu. Bu sırada Fâtıma Radıyallahu anhâ yürüyerek geldi. Yürüyüşü tıpkı Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in yürüyüşü gibi idi. Onu görünce, onu iltifatla karşılayarak: "Benim kızıma merhaba" dedi, sonra onu sağına ya da sol tarafına oturttu..."[2]

Peygamber efendimizin kızlarına iltifatının ve sevgisinin göstergelerinden bir tanesi de onları ziyaret etmesi, hallerini yakından öğrenmek istemesi, problemlerini çözmeye çalışmasıydı...

Fâtıma Radıyallahu anhâ, Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'e gelerek el değirmeni kullanmanın ellerine verdiği rahatsızlığı şikayet etti ve ondan bir hizmetçi istedi. Peygamber efendimizi bulamayınca, bunu Âişe Radıyallahu anhâ'ya söyledi. Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem gelince, Âişe ona durumu haber verdi. Ali Radıyallahu anh dedi ki: Uyumak üzere yattığımız sırada yanımıza geldi. Biz kalkmak istedikse de o: Yerinizde kalınız, diye buyurdu. Sonra gelip aramızda oturdu, o kadar ki göğsümde ayaklarının serinliğini hissettim.

Şöyle dedi:

"Sizlere sizin için bir hizmetçiden daha hayırlı olacak bir şeyi göstereyim mi? Uyumak üzere yatağınıza çekildiğiniz yahut yattığınız takdirde otuzdört defa tekbir getirin. Otuzüç defa subhanallah deyin, otuzüç defa elhamdulillah deyin, bu sizin için bir hizmetçiden daha hayırlıdır." [3]

Sabrı ve tahammülkârlığı hususunda Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem, bize güzel bir örnektir. O hayatta iken Fâtımâ Radıyallahu anhâ dışında bütün oğulları ve kızları vefat etti.

Bununla birlikte kederinden yüzüne vurmadı, elbisesini yırtmadı, taziye yemekleri vermedi, taziye meclisleri kurmadı. Aksine o yüce Allah'ın kaza ve kaderine karşı sabırlı, ecrini Allah'tan bekleyen ve Allah'ın kaderini rıza ile karşılayan bir tutum sergiliyordu.

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem kederlilere teselli ve onları rahatlatan pek büyük tavsiyelerde bulunmuş ve pek değerli hadisler bırakmıştır. Bunlardan birisi onun şu sözüdür:

"Muhakkak biz Allah'a aitiz ve muhakkak biz O'na döneceğiz. Allah'ım, bu musibetim dolayısıyla bana ecrimi ver, onun yerine bana ondan hayırlısını bağışla, diyecek olursa mutlaka Allah da ona, ondan hayırlısını verir." [4]

Yüce Allah, musibete uğrayan bir kimsenin istircâ'da bulunarak "innâ lillah ve inna ileyhi râciûn (muhakkak biz Allah'a aitiz ve O'na döneceğiz)" demesini musibetzedeler için bir sığınak kılmıştır.

Sabredenlere; pek büyük mükâfatlar ve müjdeler vermiştir.

"Sabredenlere de ecirleri hiç şüphesiz hesapsız verilir." (ez-Zümer, 39/10)

[1]Ebû Davûd, Tirmizî ve Nesâî.

[2]Müslim.

[3]Buhârî.

[4]Müslim.
 

genc_kalem

Okumak,Yaþamaktýr
Peygamber Efendimizin Kız Çocukları

PEYGAMBER EFENDİMİZİN KIZ ÇOCUKLARI:


Cahiliye döneminde kız çocuğunun doğması anne-baba hayatında kapkara bir gün olarak kabul ediliyordu. Hatta ailenin ve kabilenin hayatında bile bu böyle idi. Toplum bu hali kız çocuklarını -utanç ya da rezillik korkusuyla- diri diri gömmek noktasına kadar götürmüştü.

Kız çocuklarının diri diri gömülmesi, merhametin hiçbir şekilde yerinin bulunmadığı, sevginin sözkonusu olmadığı, oldukça katı ve vahşi bir şekilde gerçekleşiyordu. Kız çocuğu diri diri gömülüyordu.

Onlar bu günahı işlemekte çeşitli tekniklere de sahip idiler. Kimisinin kız çocuğu oldu mu onu altı yaşına basıncaya kadar bırakır, sonra annesine şöyle derdi: Sen bunu kokulandır ve süsle! Çünkü onu hısımlarına götüreceğim. Bu sırada ise çölde bir çukur kazmış oluyordu. Bu çukura gelince, ona şuraya bir bak, der. Sonra da onu şiddetlice iter, arkasından oldukça vahşi ve katı bir surette üzerine toprağı yığardı.

İşte bu cahilî toplum ortamında Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem anne olarak, eş olarak, kız çocuğu, kızkardeş ve hala ve teyze olarak kadına bu kadar büyük ve şerefli bir yer veren bu dini getirdi. Kız çocukları Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in sevgisine mazhar olmuşlardı. Kızı Fatıma yanına girdiği vakit onun için ayağa kalkar, elini tutar, onu öper, oturduğu yere oturturdu. Peygamberin kendisi Fatıma'nın yanına girdiğinde, o da onun önünde kalkar, elini tutar, onu öper ve oturduğu yere Peygamber efendimizi oturturdu. [1]

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem kızlarını çokça sevmesine, onlara oldukça ikramlarda bulunmasına rağmen kızları Um Külsûm'un ve Rukayye'nin kocaları tarafından boşanmalarına sabırla ve Allah'tan ecrini bekleyerek tahammül edip katlanmıştı. Kızları Ebu Leheb'in oğulları Utbe ve Uteybe'nin zevceleri idiler. Allah, Ebu Leheb hakkında: "Ebu Leheb'in iki eli kurusun" sûresini indirince, onlar da hanımlarını boşamışlardı. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem ise daveti terketmeyi ya da geri adım atmayı kabul etmedi.

Kureyş, Peygamber efendimize tehdidini Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in kızlarının boşanmasını sağlayacak kadar ileri götürdü. Fakat o bu dine davetten hiçbir şekilde yılmayarak, sebatla ve sabırla davetini sürdürdü.

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in kızını güleryüzle ve hoş bir şekilde karşılamasının tablolarından birisini Âişe Radıyallahu anhâ şu sözleriyle bize anlatmaktadır: Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in hanımları onun huzurunda bulunuyordu. Bu sırada Fâtıma Radıyallahu anhâ yürüyerek geldi. Yürüyüşü tıpkı Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in yürüyüşü gibi idi. Onu görünce, onu iltifatla karşılayarak: "Benim kızıma merhaba" dedi, sonra onu sağına ya da sol tarafına oturttu..."[2]

Peygamber efendimizin kızlarına iltifatının ve sevgisinin göstergelerinden bir tanesi de onları ziyaret etmesi, hallerini yakından öğrenmek istemesi, problemlerini çözmeye çalışmasıydı...

Fâtıma Radıyallahu anhâ, Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'e gelerek el değirmeni kullanmanın ellerine verdiği rahatsızlığı şikayet etti ve ondan bir hizmetçi istedi. Peygamber efendimizi bulamayınca, bunu Âişe Radıyallahu anhâ'ya söyledi. Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem gelince, Âişe ona durumu haber verdi. Ali Radıyallahu anh dedi ki: Uyumak üzere yattığımız sırada yanımıza geldi. Biz kalkmak istedikse de o: Yerinizde kalınız, diye buyurdu. Sonra gelip aramızda oturdu, o kadar ki göğsümde ayaklarının serinliğini hissettim.

Şöyle dedi:

"Sizlere sizin için bir hizmetçiden daha hayırlı olacak bir şeyi göstereyim mi? Uyumak üzere yatağınıza çekildiğiniz yahut yattığınız takdirde otuzdört defa tekbir getirin. Otuzüç defa subhanallah deyin, otuzüç defa elhamdulillah deyin, bu sizin için bir hizmetçiden daha hayırlıdır." [3]

Sabrı ve tahammülkârlığı hususunda Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem, bize güzel bir örnektir. O hayatta iken Fâtımâ Radıyallahu anhâ dışında bütün oğulları ve kızları vefat etti.

Bununla birlikte kederinden yüzüne vurmadı, elbisesini yırtmadı, taziye yemekleri vermedi, taziye meclisleri kurmadı. Aksine o yüce Allah'ın kaza ve kaderine karşı sabırlı, ecrini Allah'tan bekleyen ve Allah'ın kaderini rıza ile karşılayan bir tutum sergiliyordu.

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem kederlilere teselli ve onları rahatlatan pek büyük tavsiyelerde bulunmuş ve pek değerli hadisler bırakmıştır. Bunlardan birisi onun şu sözüdür:

"Muhakkak biz Allah'a aitiz ve muhakkak biz O'na döneceğiz. Allah'ım, bu musibetim dolayısıyla bana ecrimi ver, onun yerine bana ondan hayırlısını bağışla, diyecek olursa mutlaka Allah da ona, ondan hayırlısını verir." [4]

Yüce Allah, musibete uğrayan bir kimsenin istircâ'da bulunarak "innâ lillah ve inna ileyhi râciûn (muhakkak biz Allah'a aitiz ve O'na döneceğiz)" demesini musibetzedeler için bir sığınak kılmıştır.

Sabredenlere; pek büyük mükâfatlar ve müjdeler vermiştir.

"Sabredenlere de ecirleri hiç şüphesiz hesapsız verilir." (ez-Zümer, 39/10)

[1]Ebû Davûd, Tirmizî ve Nesâî.

[2]Müslim.

[3]Buhârî.

[4]Müslim.
 

genc_kalem

Okumak,Yaþamaktýr
Eşine Karşı Davranışları

EŞİNE KARŞI DAVRANIŞLARI:


Küçük aile ocağında hanım, atın bağlandığı yer, ağacın gövdesi, huzur, sükûn ve yakınlığın kendisidir.

Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmaktadır:

"Dünya tamamıyla bir metâdır. Dünya metâının hayırlısı ise sâliha bir zevcedir." [1]

Nebi Sallallahu aleyhi vesellem'in güzel ahlâkı ve hoş geçiminin bir göstergesi olarak... onun mü'minlerin annesi Âişe Radıyallahu anhâ'ya isminin son harfini telâffuz etmeyerek (terhim ile) seslenip, sevinçten kalblerin uçacağı bir hususu haber verdiğini görüyoruz.

Âişe Radıyallahu anhâ dedi ki: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem bir gün bana şöyle dedi:

"Ey Âişe! İşte Cibril burada sana selam veriyor."[2]

İşte bu ümmetin peygamberi! Ahlâk itibariyle ümmetin en mükemmeli, mevki itibariyle en büyüğü olup, güzel geçim, yumuşaklık, hanımının eş olarak ruhî ve duygusal arzularını bildiğinin en parlak örneklerini verdiğini görüyoruz. O herbir hanımın ve dişinin sevdiği bir konuma onu yerleştiriyor. Böylelikle bu hanımın kocası nazarında alması gereken yeri almasını sağlıyor.

Âişe Radıyallahu anhâ dedi ki: Ben ay hali iken kaptan su içer, onu Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'e verirdim. O ağzını benim ağzımı koyduğum yere koyuyor ve kaptan içiyordu.

Kemiğin üzerindeki eti sıyırırdım, o da kemiği elimden alır. Ağzını benim ağzımı koyduğum yere koyar (öylece eti sıyırırdı)." [3]

Münafıkların iddia ettiği ve müsteşriklerin gülünç ithamlardan, batıl iddialardan alabildiğine uzaktı... Aksine o eşler ile geçinmenin en güzel ve en kolay yollarını arardı.

Âişe Radıyallahu anhâ'dan şöyle dediği rivâyet edilmektedir:

"Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem hanımlarından birisini öptü, sonra da abdest almaksızın namaza çıkıp gitti." [4]

Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem bir çok durumda kadının kendi nezdinde oldukça üstün bir yere sahip olduğunu açıkça belirtmekte, onların pek büyük bir yere ve üstün bir mevkiye sahip olduklarını ifade etmektedir... İşte Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem, Amr b. el-Âs'ın sorusuna cevap veriyor ve olgun ve dosdoğru bir adamın hanımını sevmesinin utanılacak bir şey olmadığını ona söylüyor.

Amr b. el-Âs'dan rivâyete göre o Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'e: En sevdiğin insan kimdir, diye sormuş, Peygamber: "Âişe'dir" diye cevap vermiştir. [5]

Hayatında evlilik mutluluğunu canlandırmak isteyen bir kimse, mü'minlerin annesi Âişe Radıyallahu anhâ'ın rivâyet ettiği hadis üzerinde iyice düşünmeli, Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in ona karşı nasıl davrandığını iyice tetkik etmelidir.

Âişe Radıyallahu anhâ dedi ki: "Ben ve Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem aynı kaptan yıkanırdık."[6]

Bu ümmetin peygamberi hanımını sevindirmek ve mübah olan herbir yolla onu mesud etmek için adeta hiçbir fırsatı kaçırmamıştır.

Âişe Radıyallahu anhâ diyor ki: Seferlerinden birisinde Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem ile birlikte çıktım. O sırada ben henüz genç idim. Vücudum pek et toplamamış ve fazla gelişmemişti.

İnsanlara:

"Siz önden gidiniz." dedi. Onlar önden gitti, sonra:

"Hadi yarışalım" dedi. Ben de onunla yarıştım ve onu geçtim. Ben biraz kilo alıncaya, vücudum et toplanıp, bir parça şişmanlayıncaya kadar bana ses etmedi. Yine bir yolculukta onunla beraber çıktım, yine beraberindekilere:

"Önden gidiniz" diye buyurdu, sonra: "Hadi yarışalım" dedi. Bu sefer o beni geçti, gülmeye başladı ve: "Bu ona karşılıktır" diye buyurdu. [7]

Bu gerçekten çok güzel bir davranış, ileri derecede bir önemsemedir. Beraberindekilere hanımıyla yarışmak ve onu sevindirmek için önden gitmelerini emrediyor... Sonra o hanımına birisi geçmişte, diğeri az önce cereyan etmiş güzel bir davranışı hatırlatarak: "Bu ona karşılıktır." diyor.

Bugün Allah'ın geniş arzını dolaşıp da ileri gelenlerin hali üzerinde düşünen bir kimse şerefli bir peygamber, muzaffer bir kumandan, Kureyş'in ve Haşim oğullarının seçkini olarak Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in yaptıklarına hayret eder...

O bu yaptıklarını zafer kazandığı günlerde, pek büyük bir orduya kumandanlık edip, zafer kazanmış olarak geri döndüğü bir günde yapıyordu. Bununla birlikte o mü'minlerin anneleri olan hanımlarına karşı oldukça sevgi besleyen ve yumuşak davranan birisi idi. Ordu kumandanlığı, yolun uzunluğu, savaşta zafer kazanmış olmak, beraberinde yolun zorluklarını giderecek, meşakkatlerini ortadan kaldıracak, şefkatli bir dokunuşa, samimi bir fısıldayışa ihtiyacı bulunan zayıf hanımlarının beraberinde bulunduğunu ona unutturmuyordu.

Buhârî'nin rivâyetine göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem Hayber gazvesinden dönüp, Huyey kızı Safiye Radıyallahu anhâ ile evlendiğinde onun bindiği devenin etrafına bir örtü çektirip bu örtüyle onu setrediyordu. Sonra devesinin yanında kendisi oturuyor, dizini koyuyor, Safiye de ayağını deveye binmek üzere Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in dizi üzerine koyuyordu... Bu tablo onun alçakgönüllülüğünü gösteren oldukça etkileyici bir manzaradır...

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem muzaffer bir kumandan, Allah tarafından gönderilmiş bir peygamber olarak ümmetine şunu bildiriyordu: Hanımlarına karşı alçakgönüllü davranması, hanımına tevazu göstererek ona yardım etmesi, onu mutlu kılması, onun kadrini kıymetini asla eksiltmez.

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in ümmetine tavsiyelerinden birisi de şudur:

"Dikkat edin, kadınlar hakkında birbirinize hayırlı tavsiyelerde bulunun..." [8]

Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem onbir hanımla evlendi... Bunlar "mü'minlerin anneleri" adını aldılar... Vefat ettiğinde dokuz hanımı vardı... Bu şerefli hanımların sahip olduğu pek büyük şeref ve pek üstün mevki ne kadar da yücedir! Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem yaşlı, dul, boşanmış, güçsüz kadınlarla evlendi. Bu kadınlar arasında Âişe Radıyallahu anhâ dışında bakire kimse yoktu.

Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem mü'minlerin anneleri ile evlendi ve onları aynı anda nikâhı altında tuttu. O adaletli uygulamasında ve paylaştırmasında bir örnekti. Âişe Radıyallahu anhâ'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: "Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem bir yolculuğa çıkmak istediği takdirde hanımları arasında kura çekerdi. Kura hangisine çıkarsa onunla birlikte yola çıkardı. O hanımlarının herbirisine özel bir gün ve bir gece ayırırdı." [9]

Uyguladığı adalet şekillerinden birisini de Enes b. Malik Radıyallahu anh şöylece rivâyet etmektedir: "Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in dokuz hanımı vardı. Onlar arasında günlerini paylaştırıp, ilk hanıma ancak dokuz günde bir sırası gelirdi. Her gece, Peygamber efendimizin yanında kalacağı hanımın evinde toplanırlardı. Âişe'nin evinde oldukları bir sırada Zeyneb geldi, elini ona uzattı. Âişe: Bu Zeyneb'tir, dedi. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem elini geri çekti..." [10]

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in bu pek büyük evi, eğer Rabbinin Rasûlüne verdiği muvaffakiyet ve ilham olmasaydı, kesinlikle bu durumda olamazdı... Onun hem sözleriyle, hem davranışlarıyla Rabbine şükrettiğini görüyoruz... O hanımlarını ibadete teşvik ediyor ve bu hususta onlara yardımcı oluyordu. Bunu yaparken de yüce Allah'ın: "Sen aile halkına namazı emret, kendin de sabırla ona devam et! Senden rızık istemeyiz. Sana rızkı biz veririz. Güzel âkıbet ise takvâ sahiplerinindir." (Taha, 20/132) (şeklindeki Allah'ın emrini yerine getiriyordu.)

Âişe Radıyallahu anhâ'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir:

"Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem ben onun önünde ve yatağı üzerinde boylu boyunca uyuduğum halde namaz kılıyordu. Vitir namazını kılmak istediği vakit beni uyandırıyordu."[11]

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem gece namazını kılmaya, eşlerin bu hususta birbirlerine yardımcı olmasına çokça teşvikte bulunmuştur. O kadar ki bu maksatla hanım kocasının yahut koca hanımının yüzüne su serpecek kadar güzel bir uygulamaya kadar işi götürüyordu...

Ebu Hureyre Radıyallahu anh dedi ki:

Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki:

"Geceleyin kalkıp namaz kılan, hanımını uyandıran ve (böylece) hanımı(nın) namaz kıl(masını sağlay)an, uyanmak istemezse yüzüne su serpen bir adama Allah rahmet eylesin. Yine geceleyin kalkıp namaz kılan, kocasını uyandıran ve kocası(nın) namaz kıl(masını sağlay)an, kocası uyanmak istemezse yüzüne su serpen hanıma da Allah rahmet eylesin." [12]

Müslüman bir kimsenin kalbinin temizliğini, arı ve duruluğunu tamamlamak amacı ile dış görünüşüne itina göstermesi de müslümanın olgunluğundan ve dinine bağlılığından kaynaklanır.

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem kalbi temiz, bedeni temiz, kokusu hoş bir kimseydi.

Misvâk kullanmayı sever ve kullanılmasını emrederdi. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki:

"Şâyet ümmetime zorluk vermeyecek olsaydım, her namazdan önce misvâk kullanmalarını emrederdim." [13]

Huzeyfe Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir:

"Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem geceleyin kalktı mı ağzını misvâk ile ovalardı." [14]

Şureyh b. Hâni'den şöyle dediği rivâyet edilmiştir:

Ben Âişe Radıyallahu anhâ'ya sordum: Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem evine girdiği vakit ilk iş olarak ne yapardı? O: Misvak kullanırdı, dedi. [15]

Bu, ne güzel bir temizlik, aile halkı ile karşılaşmak için ne mükemmel bir hazırlık!

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem eve girdiğinde: "Allah'ın adıyla girdik, Allah'ın adı ile çıktık. Rabbimize tevekkül ettik." der, sonra da aile halkına selam verirdi. [16]

Temiz bir şekilde girmek ve selâm vermekle aile halkını mutlu et!

Müslüman kardeşim! Sen bunun yerine evine girerken sitemle, kınayarak, azarlayarak başlayan bir kimse olma!

[1]Sahihu'l-Camii's-Sağir.

[2]Buhârî ve Müslim.

[3]Müslim.

[4]Ebû Davûd ve Tirmizî.

[5]Buhârî ve Müslim.

[6]Buhârî.

[7]Ahmed.

[8]Müslim.

[9]Tirmizî.

[10]Müslim.

[11]Buhârî ve Müslim.

[12]Buhârî ve Müslim.

[13]Ahmed.

[14]Müslim.

[15]Müslim.

[16]Müslim.
 

genc_kalem

Okumak,Yaþamaktýr
RASULULLAH Sallallahu aleyhi vesellem'İN ŞAKALAŞMASI:

RASULULLAH Sallallahu aleyhi vesellem'İN ŞAKALAŞMASI:


Önder Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem ümmetinin işleriyle, askerleriyle, kumandanlarıyla, aile halkıyla ilgilendiği gibi, kimi zaman vahiyle, kimi zaman ibadetle meşgul olurdu. Onun ilgilenmesi gereken daha başka işler de vardı...

İlgilenmesi gereken işler o kadar çoktu ki, hayatın gereklerini yerine getirmeye ve bunlarla kalbten ilgilenmeye adeta insanı âciz bırakırdı. Fakat o yüce Peygamber her hak sahibine hakkını verirdi. Bir kesimin hakkını diğerinin nam-ı hesabına kısmazdı. Yüklerinin ve işlerinin çokluğuna rağmen o küçüklere de kalbinde özel bir yer ayırmıştı... Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem kimi zaman büyüklerle şakalaştığı gibi, küçüklerle oynar, onlarla şakalaşır, onlara yakınlık gösterirdi.

Ebu Hureyre Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Ey Allah'ın Rasûlü! Sen bizimle şakalaşıyorsun, dediler. O şöyle buyurdu: "Evet, fakat şu kadar var ki, ben haktan başka bir şey söylemem." [1]

Onun şakalaşmalarından birisini de Enes b. Mâlik şöylece rivâyet etmektedir: "Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem kendisine: "Yâ ze'l-uzuneyn: Ey iki kulaklı" diye seslenmişti. [2]

Yine Enes Radıyallahu anh'dan dedi ki: Um Suleym'in, Ebu Umeyr adında bir oğlu vardı. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in yanına geldiğinde, onunla şakalaştığı olurdu. Bir gün onun yanına girdi, onunla şakalaşmak istedi. Üzgün olduğunu gördü. Şöyle dedi:

"Acaba Ebu Umeyr'i üzgün görmemin sebebi nedir?" Ey Allah'ın Rasûlü, dediler. Onun oynadığı bir kuşu vardı, öldü. Peygamber ona şöyle seslenmeye başladı: "Ey Ebu Umeyr! Ne yaptı o nuğayr (kuş)" [3]

Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin büyüklerle de benzeri konumları olurdu. Bunların birisini Enes b. Malik Radıyallahu anh şu sözleriyle rivâyet ediyor:

Çöl halkından Zâhir b. Haram adında bir adam vardı. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem onu severdi. Çirkin birisi idi. Bir gün Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem onun yanına gitti. O sırada kendisine ait bazı malları satıyordu. Zâhir görmeden Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem arkadan onu kucaklayıverdi.

Adam: Beni bırak, bu kim? dedi. Geri döndüğünde Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'i görüp tanıdı. Onu tanıyınca, Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in göğsüne sırtını yapıştırmaktan geri kalmadı. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem da: "Acaba bu köleyi kim satın alır?" diye seslenmeye başladı. Zâhir: Ey Allah'ın Rasûlü! Allah'a yemin ederim, beni alacak kimse bulamazsın, dedi. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem ise: "Fakat sen Allah'ın yanında değeri yüksek birisisin" diye buyurdu. [4]

Şüphesiz ki bu, onun üstün karakteri ve oldukça şerefli hasletlerinin neticesi olan güzel bir ahlâktır.

Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem aile halkı ve çevresindekilere karşı güler yüzlü ve güzel geçimli olmakla birlikte, gülmesinin de bir sınırı vardı. O, ancak Âişe Radıyallahu anhâ'ın şu sözlerinde ifade ettiği gibi gülümser halde görülmüştür: "Ben Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'i küçük dili görülünceye kadar ağzını büsbütün açıp güldüğünü görmedim. O ancak tebessüm ederdi." [5]

Bu güler yüzlülüğü ve güzel geçinmesi ile birlikte Allah'ın haramları çiğnendiği takdirde Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in yüzü değişirdi.

Âişe Radıyallahu anhâ dedi ki:

Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem bir seferden dönmüştü. Üzerinde çeşitli resimler bulunan bir örtü ile bir rafımın üzerini örtmüştüm. Rasûlullah o örtüyü görünce, onu parçaladı, yüzünün rengi değişti ve şöyle dedi: "Ey Âişe! Kıyamet gününde Allah nezdinde insanlar arasında azabı en şiddetli kimseler, Allah'ın yarattıklarının benzerini yapmaya çalışanlardır." [6]

İşte bu, eğer bariz ve görülür bir şekilde iseler evde suretler edinmenin haram kılınışına delildir.

Duvara asılı resimler ile köşelere rafların üzerine yahut masalara yerleştirilmiş heykellerin haramlığı ise daha ağırdır. Şüphesiz bunlar günahla birlikte, o evi rahmet meleklerinin girmesinden de mahrum bırakır.

[1]Ahmed.

[2]Ebû Davûd.

[3]Buhârî ve Müslim.

[4]Ahmed.

[5]Buhârî ve Müslim.

[6]Buhârî ve Müslim.
 

genc_kalem

Okumak,Yaþamaktýr
PEYGAMBER Sallallahu aleyhi vesellem'İN UYUMASI:

PEYGAMBER Sallallahu aleyhi vesellem'İN UYUMASI:


Ubeyy Radıyallahu anh'dan rivâyete göre Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:

"Sizden herhangi bir kimse yatağına çekildiği vakit elbisesinin bir tarafını tutarak onunla yatağını süpürsün ve Allah'ın adını ansın. Çünkü o kendisinden sonra yatağı üzerinde Allah'ın neler yarattığını bilemez. Yatmak istediği takdirde sağ yanı üzerine yatsın ve: Rabbim olan Allah'ım! Seni her türlü eksiklikten tenzih ederim. Senin lütfunla yanım üzere yatıyorum, senin lütfunla kalkarım. Eğer canımı alacak olursan, ona mağfiret buyur. Eğer onu salıverirsen salih kullarını ne ile koruyorsan, onu da öylece koru, desin." [1]

Hür müslüman erkek ve kadına yönelttiği irşadlarından birisi de şudur:

"Yatağına çekileceğin vakit namaz için abdest alır gibi abdest al, sonra sağ yanına yat!" [2]

Âişe Radıyallahu anhâ'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir:

Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem yatağına çekileceği vakit her gece ellerini birlikte açar, onlara üfler ve: Kul huvallahu ehad, kul eûzu bi Rabbi'l-felak ve kul eûzu bi Rabbi'n-nâs (surelerini) okur, sonra ellerini vücudunun ulaşabildiği yerlerine sürerdi. Bunu yaparken başından, yüzünden ve vücudunun ön taraflarından başlardı. O bu işi üç defa tekrarlardı." [3]

Enes b. Malik'den şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem yatağına çekildiğinde şöyle derdi:

“Bize yediren, içiren, bizi başkasına muhtaç etmeyen, bizi barındıran Allah'a hamdolsun. Nice kimseler var ki, onu ihtiyaçtan kurtaracak, onu barındıracak kimsesi yoktur." [4]

Ebu Katade'den rivâyete göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem yolculuğu sırasında geceleyin konaklamak istediği vakit sağ yanı üzere yatardı. Sabah namazından önce eğer konaklarsa, kolunu diker ve başını avucunun üstüne koyardı. [5]

Yüce Allah'ın bize bol bol ihsan ettiği nimetleriyle birlikte... Sevgili kardeşim! Rasûllerin efendisi, peygamberlerin sonuncusu, bütün insanların, ayağı toprağa basmış herkesin en faziletlisinin yatağını hatırlayalım.

Âişe Radıyallahu anhâ dedi ki: "Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in üzerinde yattığı döşeği içi hurma lifi ile doldurulmuş, yüzü deri bir yataktı." [6]

Bir seferinde ashabından birkaç kişi yanına girdi. Ömer de girdi. Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem döşeğinin üzerinden biraz kenara çekildi, Ömer Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in yattığı hasır ile kendi arasında bir yaygı serilmiş olmadığını gördü. Hasır, Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in böğründe iz yapmıştı. Ömer ağladı. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem ona:

"Ne diye ağlıyorsun, ey Ömer" diye sordu. Şu cevabı verdi:

“Allah'a yemin ederim ki bunun tek sebebi benim, senin hiç şüphesiz Kisrâ'dan da, Kayser'den de Allah'ın nezdinde daha değerli olduğunu bilmemdir. Oysa onlar dünyalık içerisinde bu şekilde boşuboşuna uğraşıp duruyorlar. Sense Allah'ın Rasûlü olarak seni gördüğüm şu yerde (yatıyor)sun.” Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu:

"Dünyanın onlara, âhiretin de bizlere olması seni razı etmez mi?"

Ömer:

“Eder” deyince, Peygamber:

"İşte böyledir" dedi. [7]

[1]Müslim.

[2]Buhârî ve Müslim.

[3]Buhârî

[4]Müslim.

[5]Müslim.

[6]Müslim.

[7]Ahmed.
 

genc_kalem

Okumak,Yaþamaktýr
Gece Namazı

GECE NAMAZI:


Gece Medine'yi bastırmış, karanlığı ile her tarafını örtmüş, fakat Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in her tarafı namaz ile apaydınlık, o Allah'ı anıyor, gecesini teheccüdle geçiriyor, göklerin ve yerin Rabbine sesleniyor, bütün işlerin anahtarı elinde bulunana dua ediyor. Bunu yaparken kendisini yoktan var edenin emrine uyuyor:

"Ey sarınıp bürünen (Peygamber)! Birazı müstesnâ geceleyin kalk! Yarısı kadar yahut ondan biraz eksilt, yahut ona (biraz) ekle. Kur'ân'ı da tane tane oku." (el-Müzzemmil, 73/1-4)

Ebu Hureyre Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir:

Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem ayakları şişene kadar namaz kılardı. Ona: Ey Allah'ın Rasûlü, Allah senin geçmiş ve gelecek bütün günahlarını bağışladığı halde mi böyle yapıyorsun, denilince, O: "Ben şükreden bir kul olmayayım mı?" diye cevap veriyordu.[1]

el-Esved b. Yezid'den şöyle dediği rivâyet edilmiştir:

Âişe Radıyallahu anhâ'ya Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in gece namazına dair soru sordum. Şöyle dedi: O gecenin ilk saatlerinde uyur, sonra kalkardı. Eğer ihtiyaç duyarsa hanımına yaklaşırdı. Ezanı duyunca kalkardı. Şâyet cünub ise üzerine su döker (gusleder)di. Değilse abdest alır, namaza çıkardı." [2]

Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in gece namazında hayret edilecek hususlar vardır. Bizim o namazın uzunca kılınışı, üzerinde iyice düşünmemiz ve onun o şekilde namaz kılışını kendimize örnek edinmemiz gerekir.

Ebu Abdullah Huzeyfe b. el-Yeman Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir:

"Bir gece Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem ile birlikte namaz kıldım. Bakara suresini okumaya başladı. Kendi kendime yüz âyeti okuduktan sonra rük'ûya varır dedim, fakat devam etti. Bir rekâtte surenin tamamını okur dedim, yine devam etti. Âl-i İmran suresine başladı, o sûreyi okudu. Bu sureyi bitirince rukûya varır dedim, sonra Nisâ sûresine başlayıp, o sureyi de okudu. Ağır ağır, tane tane okuyordu. Tesbih ihtiva eden bir âyet okudu mu kendisi de tesbih getirir, dua ihtiva eden bir âyet okudu mu dua ederdi. Allah'a sığınmayı (istiâzeyi) ihtiva eden bir âyet okudu mu Allah'a sığınırdı. Sonra rukûya vardı, rukûda: Subhâne Rabbiye'l-Azim demeye başladı. Rukûu(nun uzunluğu) kıyamına yakındı. Sonra: Semilallahu limen hamideh Rabbena leke'l-hamd dedi. Sonra rukûuna yakın uzunlukta durdu, sonra secdeye varıp subhane Rabbiye'l-a'lâ dedi. Sucudu da (uzunluğu itibariyle) kıyamına yakındı." [3]

[1]İbn Mâce.

[2]Buhârî.

[3]Müslim.
 

genc_kalem

Okumak,Yaþamaktýr
Fecirden Sonra

FECİRDEN SONRA:


Medine'nin gece sessizliğinden sonra ve sabah aydınlığı ile birlikte mescidde sabah namazı cemaatle birlikte edâ edildikten sonra Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem güneş doğana kadar Allah'ı zikretmek için namazdan sonra namazı kıldığı yerde oturur, daha sonra iki rekat namaz kılardı.

Câbir b. Semura Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir:

"Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem sabah namazını kıldıktan sonra namaz kıldığı yerinde güneş iyice yükselinceye kadar oturur, kalırdı." [1]

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem bu pek büyük sünneti yerine getirmeye çokça teşvik etmiş ve bundaki ecir ve sevabı hatırlatmış bulunmaktadır.

Enes Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir:

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki: "Kim sabah namazını cemaatle birlikte kıldıktan sonra oturup güneş doğuncaya kadar Allah'ı zikreder, sonra iki rekat namaz kılarsa bu onun için eksiksiz, eksiksiz, eksiksiz bir hac ve umre ecri gibi olur." [2]

[1]Müslim.

[2]Tirmizî.
 

genc_kalem

Okumak,Yaþamaktýr
Kuşluk Namazı

KUŞLUK NAMAZI:


Gün yarılanıyor, güneşin harareti oldukça arttı... Yakıcı rüzgârlar sıcak alevleriyle yüzleri yalayıp geçiyor... İşte bu kuşluk vaktidir.

İhtiyaçların görüleceği ve çalışma zamanıdır. Risaletin ağır yükleri, heyetlerin karşılanması, ashabın öğretimi, aile halkının hukuku ile birlikte... Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem yine de yüce Allah'a ibadet ediyordu...

Muâze dedi ki: Âişe Radıyallahu anhâ'ya dedim:

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem kuşluk namazını kılar mıydı?

Âişe: "Evet, dört rekat olarak kılardı. Yüce Allah'ın dilediği kadar fazlasını da kılardı." [1]

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem bu namazın kılınmasını tavsiye etmiştir.

Ebu Hureyre Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir:

"Can dostum (Allah'ın salât ve selâmı ona olsun) bana her (kamerî) aydan üç gün oruç tutmayı, kuşluk namazının iki rekatini ve uyumadan önce vitir namazını kılmayı tavsiye etti." [2]

[1]Müslim.

[2]Buhârî ve Müslim.
 

genc_kalem

Okumak,Yaþamaktýr
NAFİLE NAMAZLARIN EVDE KILINMASI:


İman ile mamur, ibadet ve zikir ile dolup taşan bu ev...

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem bizlere evlerimizin de böyle olmasını tavsiye etmekte ve şöyle buyurmaktadır:

"(Nafile) Namazınızın bir kısmını evlerinizde kılınız, oraları kabirlere çevirmeyiniz." [1]

İbnu'l-Kayyim -Allah'ın rahmeti üzerine olsun- diyor ki:

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem genellikle bütün sünnetleri ve belli bir sebebe bağlı olarak kılınmayan nâfileleri, özellikle de akşam sünnetini hep evinde kılardı. Onun bu sünneti mescidde kıldığı hiçbir şekilde nakledilmiş değildir.

Evde nafile namazların kılınmasının birtakım faydaları vardır.

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in sünnetine tabi olmak, hanımlara ve çocuklara namazın nasıl kılındığını öğretmek, zikir ve Kur'ân okumak sebebiyle şeytanların kovulması gibi faydalar bunlar arasındadır. Ayrıca nafile namazların evde kılınması daha çok ihlâslı olmayı ve riyakârlıktan uzak kalmayı sağlar.

[1]Buhârî.
 

genc_kalem

Okumak,Yaþamaktýr
PEYGAMBER Sallallahu aleyhi vesellem'İN AĞLAMASI:

PEYGAMBER Sallallahu aleyhi vesellem'İN AĞLAMASI:


Pek çok erkek ve kadın ağlar. Fakat acaba nasıl ve niçin ağlayacağımızı biliyor muyuz?

Peygamberimiz (salât ve selâm ona) eğer istemiş olsaydı, dünya eline verilecek olmakla birlikte ağlardı. Cennet te önündeydi ve cennetin en yüksek mertebesinde idi. Buna rağmen Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem ağlardı. O Allah'a çokça ibadet edenlerin ağlayışı idi.

O namaz kılarken, Rabbine seslenirken, Kur'ân'ı dinlerken ağlardı. Bunun ise kalb inceliğinden, kalb temizliğinden yüce Allah'ın azametini bilmekten, O'ndan saygıyla korkmaktan başka bir sebebi yoktur.

Mutarrif -ki İbn Abdullah b. eş-Şihhîr'dir- babasından şöyle dediğini rivâyet etmektedir:

"Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in yanına vardım. Namaz kılıyordu, ağlamaktan ötürü tencerenin uğultusu gibi göğsünden ses geliyordu." [1]

Abdullah b. Mesud Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir:

Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem bana:

"Bana Kur'ân oku" dedi. Ben:

“Ey Allah'ın Rasûlü! Kur'ân sana indirilmişken sana Kur'ân mı okuyacağım”, dedim.

Şöyle buyurdu:

"Ben başkası okurken onu dinlemeyi de severim." Ona Nisa suresini okudum, nihayet:

"Bunlara karşı da seni şahid getireceğimiz zaman halleri nice olur." (en-Nisa, 4/41) âyetine kadar okudum. Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in gözünden yaşlar aktığını gördüm. [2]

Hatta Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in tepesinde saçlarını ayırdığı yerde birkaç beyaz kıla ve güzel sakalındaki yaklaşık onsekiz beyaz kıla dikkat edelim... Kalbimizi de dikkatle uyarıp, onun şerefli dilinden bu beyaz kılların niçin ağardığını öğrenelim.

Ebu Bekir Radıyallahu anh dedi ki:

Ey Allah'ın Rasûlü saçlarına ak düştü. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem: "Hûd, Vâkıa, Murselât, Amme yetesâelûn ve ize'ş-şemsu kuvviret sureleri saçlarımı ağarttı." diye buyurdu. [3]

[1]Ebû Davûd.

[2]Buhârî.

[3]Tirmizî.
 
Üst