Rabbimizin Sifatlari !

GuLSerbeti

Well-known member
ALLAH–U TEALA'NIN ZATİ SIFATLARI

Allah–u Teala'nın zatına ait olan sıfatlar vardır. Bunlar zatından ayrılması mümkün olmayan sıfatlardır. Bu sıfatlar sadece Allah–u Teala'ya ait olan sıfatlar olup misli veya bezeri, kullarında bulunmaz. Bu sıfatların zıtları ise Allah–u Teala'nın hakkında mümteni olan (O'nun hakkında düşünülmesi imkânsız olan) sıfatlardır.

1–VÜCUD: Var olmak. (Zıddı yok olmaktır.) Allah–u Teala'nın varlığı haktır ve en büyük varlık O'na mahsustur. O'nun varlığı, yarattığı şeyler bakımından yaratıkların hepsinden daha açık ve zahirdir. Çünkü Allah–u Teala olmasaydı hiçbir şey olmazdı.

2–KIDEM: Allah–u Teala'nın evveli yoktur. (Zıddı sonradan olmaktır.) Allah–u Teala ezelidir. Varlığının evveli yoktur. Allah–u Teala'dan başka her şey sonradan Allah–u Teala'nın kudreti ile yaratılmıştır.

3–BEKA: Sonu yoktur. (Zıddı yok olmaktır.) Allah–u Teala'nın varlığının sonu yoktur, yok olacağı bir zaman düşünülemez.

4–VAHDANİYET: Bir olmaktır. (Zıddı, ortağı ve benzeri bulunmaktır.) Allah–u Teala zatında, ulûhiyetinde, mabudiyetinde ve diğer bütün sıfatlarında birdir. Ortakları, eşi ve benzeri bulunmaktan beridir.

5–MUHALEFETÜN LİL HAVADİS: Benzeri olmamak, hiçbir yaratılmışa benzememektir. (Zıddı benzeri olmaktır.) Allah–u Teala sonradan yaratılan şeylerin hiç birine, hiçbir yönden benzemez, hepsine muhaliftir. Allah–u Teala insanın hatırına gelen her şeyden mutlak surette başkadır. Allah–u Teala'nın zatı düşünülemez.

6–KIYAM BİNEFSİHİ: Muhtaç olmamaktır. (Zıddı başkasına muhtaç olmaktır.) "Varlığı ve durması kendi zatıyla olmak." Manasında bir sıfattır. Var olması için hiçbir varlığa ihtiyacı yoktur.



ALLAH–U TEALA'NIN SUBUTİ SIFATLARI

Bunlar Allah–u Teala'nın zatında bulunup, kullarına da suretleri verilen sıfatlardır. Bu sıfatlar da Allah–u Teala'nın zatı gibi ezeli ve ebedidir. Bu sıfatların zıtları da Allah–u Teala hakkında mümtenidir (O'nun hakkında düşünülmesine imkân yoktur).

1–HAYAT: Diri olmaktır. Allah–u Teala kendi şanına mahsus bir hayat sıfatı ile vasıflanmıştır. Allah Teala diridir, canlıdır, hareketlidir, ancak bizim maddi planda algıladığımız hareket, canlılık ve dirilikte değildir.

2–İLİM: Bilmektir. O'nun ilmi yaratıkların ilmi gibi basit ve sınırlı değildir, bütün kâinatı kuşatır. Allah–u Teala her şeyi bilir. O'nun bilgisinden hiçbir zerre hariçte kalmaz. Hiçbir varlık düşünce ve hareketini Allah–u Teala'dan saklayamaz. O'nun ilminin bizim anlayacağımız manada ne başı nede sonu vardır.

3–SEMİ: işitmektir. Allah–u Teala'nın işitmesi yaratıkların işitmesi gibi noksan ve hudutlu değildir. Allah–u Teala her şeyi vasıtasız olarak işitir. Oysaki bizim işitmek için kulak gibi bir vasıtaya ihtiyacımız vardır. O gizli ve aşikâr söylenenlerin hepsini işitir, hiçbir şey O'nun işitme sıfatının dışında kalamaz.

4–BASAR: Görmektir. Allah–u Teala alet ve vasıta olmaksızın her şeyi görür. Bazı şeyleri görmesi diğer şeyleri görmesine engel değildir. En karanlık gecelerde karıncaların ve daha küçük yaratıkların kımıldamalarını, hareketlerini görür ve bilir.

5–İRADE: Dilemektir. Allah–u Teala yaratacağı şeyleri irade sıfatıyla hikmetine göre meydana getirmeyi diler ve dilediği şey muhakkak olur. O dilemedikçe hiçbir şey meydana gelmez. Her şey Allah–u Teala'nın dilemesiyle var olur ve yine O'nun dilemesiyle yok olur.

6–KUDRET: Gücü her şeye yetmektir. Allah–u Teala mevcut olan bütün varlıklar üzerinde dilediğini yapmaya kadirdir. O'nun gücünün, kudretinin nihayeti yoktur.

7–KELAM: Söylemek, konuşmak demektir. Allah–u Teala'nın söylemesi harf ve sesten beri ve kadimdir. (Başlangıcı yoktur.) Allah–u Teala kendi kelamını dilediği zaman ve şanına uygun bir şekilde meleklerine işittirir, bildirir ve anlatır.

8–TEKVİN: İcad etmektir. Allah–u Teala Tekvin sıfatı ile dilediği herhangi bir şeyi yoktan var eder veya var iken yok eder. Allah–u Teala'nın bu âlemleri yaratıp yok etmesi kullarını yaratıp yaşatması, onları beslemesi ve sonrada öldürüp başka bir âleme onları götürmesi hep bu tekvin sıfatının tecelli etmesi ile olur.
 

Sergerdan

Well-known member
Cenâb-ı Hakk’ın aynı, gayrı, ne aynı ne de gayrı olmak üzere üç çeşit sıfatı vardır.

Aynı sıfatlar Allah’ın tenzihi ve selbi sıfatlarına denir. Bunlar Vücûd, Kıdem, Beka, Muhâlefetün lil-havâdis, KıyâmBi-nefsihî, Vahdâniyetdir. Bu sıfatlar Allah hakkında câiz olmayan mâna ve halleri bertaraf etmek için tedbir amaçlı konulmuş vasıflardır. Bu tenzihi sıfatlar iş ve icraat yapmazlar, onun için Allah’ın Zât-ı Akdes’inin aynı kabul edilmişlerdir. Yani bu sıfatlar Allah’ın Zâtının aynısıdır, başka bir mâna ve gayrılık ifâde etmezler. Mesela; Vücûd sıfatı Allah’ın Zâtının varlığını ifâde eden bir sıfattır. Zıt mana olan ademi, yani yokluğu bertaraf eder. Kıdem, başlangıçtan münezzeh olmasını gösterir. Bekâ ise, sonu olmamayı ifâde eder. Bu sıfatlar mevcut ve fâil değillerdir, bir kudret, bir irâde gibi varlıkları ve tasarrufları yoktur.

Gayri sıfatlar, Allah’ın fiili olan sıfatlarına denir. Bu fiili sıfatların ise miktarı ve sınırı yoktur.

Bu fiili sıfatların çokluğu ise, Allah’ın kudret sıfatının muhtelif mevcudattaki muhtelif tecelliyatından ibarettir. Mesela; Allah’ın kudret sıfatı bir çekirdeğin açılmasında tecelli ederken Fettâh nâmını alıyor, bir canlının ölümünde Mûmit ismini alıyor, bir hayat bahşederken Muhyî ismini alıyor, canlılara rızık verirken Rezzâk nâmını alıyor ve hâkeza..

Bu sıfatlar, kâinat ve mahlûkatın yaratılması ile açığa ve meydana çıktıkları için, Ehli Sünnet’e göre hâdistirler. Ama bu isimlerin arka cephesinde asıl iş gören ve icra eden Kudret sıfatı ezelî ve ebedîdir. Onun için Allah, ezelde Rezzâk, Muhyî, Fettâh değildi demek mânasız olur. Allah, ezelde Kudret itibâri ile bu gibi fiili isimlere sahipti ama tecelli ve yaratma ile bu isimler meydana çıktığından, tesmiye olarak hâdis oluyorlar. Gayri ismini de bu mânadan dolayı alıyor, yani tesmiye noktasından alıyor.

Ne ayni, ne de gayri olan sıfatlar ise, Allah’ın Zâti ve Sübûti olan sıfatlarına denir. Bunlar Hayât İlim, İrâde, Kudret, Tekvin, Sem, Basar ve Kelâm’dır. Bu sıfatlar kâinatta iş ve icraat gören ve tasarruf ve tecellileri olan hakîki ve etken sıfatlardır. Bu sıfatlar selbi ve gayri sıfatlar gibi mâneviye ve tenzihi sıfatlar değildirler. Allah’ın Zâtından başka mâna ve esasları olan ama ondan da müstakîl ve bağımsız olmayan sıfatlardır. Onun için ne ayn, ne gayr mânasını ifâde eden Allah’ın Zât-ı Akdes’ine zâid ve Onunla kâim sıfatlar denilmiştir. Ne o, ne de onsuz olabilir.

Bu sıfatların Allah’ın Zâtı ile olan ilişkisi ve durumu İlm-i Kelâm ve felsefenin en esaslı ve ihtilaflı konusudur. Biz burada üç gurubun fikrini özet olarak izâh edeceğiz ki, mesele o zaman açıklığa kavuşur.

Öncelik olarak, Ehli sünnet’in dışında ki iki görüşü aktaralım.
Birincisi: Mûteziledir. Bunlar, Allah’ın bu sekiz sıfatını tıpkı selbi sıfatlar gibi Allah’ın Zâtının aynı kabul edip, bu sıfatların vücûdunu inkar ediyorlar. Yani bunlar, Allah’ın Zâtı hem ilim, hem irâde, hem kudret ve sâire deyip, Zâtından başka bir şeyi kabul etmiyorlar. Allah, kâinatta sıfatlar olmaksızın Zâtı ile iş ve icraat yapıyor diyorlar. Bunun gerekçesi olarak da tenzihi gösteriyorlar. Yani Allah’ın Zâtından başka Kadîm sıfatları kabul etmek, Kadîm Zâtların çoğalmasını gerektirir ki bu da tevhîd ve tenzihe zıt olur derler. Mûtezilenin bu görüşü hem akla, hem de nakle zıt bir görüştür. Aklî açıdan ilim ve irâdeyi aynı kabul etmek, zaten açık bir safsatadır. Kur’ân’da ise Allah’a ilimdir, kudrettir demiyor, Âlimdir, Kâdirdir diyor. Yani ilim sahibidir, kudret sahibidir diyor. Bu da Mûtezilenin tezine zıt bir ifâdedir. Daha çok deliller var ama biz numune nev’inden bunlarla iktifâ edelim.

İkincisi: Kerramiyelerin görüşüdür. Bunlar Allah’ın bu sekiz sıfatını Allah’ın Zâtının tamamen haricinde ve ondan müstakîl olarak değerlendirirler. O zaman mûtezilenin dediği gibi Kadîm varlıkların çoğalması söz konusu olur ki bu da şirktir. Mûtezilenin tepkisi ve tefrite yönlendiren Kerramiyenin ifrat fikirleridir. Kerramiye ekolünün savunduğu fikrin butlanı zâhirdir, izâh ve ispata lüzum yoktur.

Üçüncüsü: Ehli Sünnet’in görüşüdür. Ehli sünnet’e göre Allah’ın Zâti ve Sübûti sıfatları, Allah’ın Zâtı Akdes’ine zâiddir. Yani onun ile Kâimdir, onun ile ayakta durur, onun ile dâimidir. Ama bununla beraber Allah’ın Zâtı Akdes’inin aynı, mücâviri, muttasılı, mürekkebi, mücehhezi de değildir. Bu sıfatlar Allah’ın Zâtının aynı değildirler, onun için Allah’a ve Zâtına ilimdir, kudrettir, irâdedir demek yanlış oluyor. Bu sıfatlar Allah’ın Zât-ı Akdes’ine zâiddirler. Yani O değiller ama onunla kâimdirler. Bu sekiz sıfat, Allah değiller ama Allah ile kâimdirler. Ama Allah’ın Zâtından başka bir mâna ve esası olan sıfatlardır. Allah’ın Zâtının aynı olmamaları gayrı olmalarını gerektirmez. Mûtezile tefrit edip sıfatları aynı demekle inkar ediyorlar. Kerramiye ifrat edip, sıfatlara Allah’tan bağımsız ulûhiyet isnât etmişler.

Ehli Sünnet ise, ne sıfatları inkar etmişler, ne de ulûhiyete götürmüşler. Ehl-i hak olan, ehl-i vasat Ehl-i Sünnet’tir.

Musa Çoban
 
Üst