genc_kalem
Okumak,Yaþamaktýr
Hz. Âişe (r.a.) rivayet ediyor:
Resûlullah (s.a.v.) geceleyin ayakları yarılmaya kadar kıyamda dururdu.
Hz. Aişe, "Allah geçmiş ve gelecek günahlarınızı bağışladığı halde niçin böyle yapıyorsunuz?" diye sordu.
Resûlullah (s.a.v.),
"Allah'a şükreden bir kul olmayayım mı?" buyurdu.(1)
İzah
Peygamberimiz her hususta ümmetine güzel bir örnek olmuştur. Yüce Allah bu gerçeği bir âyette şöyle bildirir:
"Allah'ın Resulünde sizin için güzel bir örnek vardır."(2)
İşte onun ümmetine örnek olduğu hususlardan birisi de ibâdet hayatıydı. Hadiste de ifâde edildiği gibi, Allah onun gelmiş ve gelecek bütün kusurlarını bağışladığı halde, o sırf Yaratıcısına şükretmiş bir kul ve ümmetine rehber olabilmek için ibâdet hayatında da herkesi geride bırakmıştır. Farz ve vaciplerden başka gecenin çoğu kısmını namaz kılarak geçirmiş, bu namazlarında da ayakları şişinceye kadar kıyamda durmuş, görenlerin "Acaba ruhunumu teslim etti?" diyebileceği kadar uzun müddet secdede durmuştur.
O, sadece namazda değil, oruçta da erişilmez bir makama yerleşmiştir. Her ayın üç gününde, Pazartesi ve Perşembe günlerinde, Aşure gününde oruç tuttuğu gibi, Receb, Şaban ve Şevval aylarının birçok günlerini de oruçlu geçirmiştir.
Allah'ın Resulü, zikir ve duada da yüce bir makama sahipti. Burada konunun tafsilatına girmeyeceğiz.
Biraz da hadisde geçen "günah" tabiri üzerinde duralım. Bilindiği gibi Peygamberler günah işlemezler. Onlar için "zelle" söz konusudur. Daha iyi olanı terk etmek aslında günah olmamakla beraber, peygamberler için günah sayılmıştır. Meselâ Hz. Âdem'in yasak ağacın meyvesinden yemesi, Hz. Yunus'un Allah'ın emrini beklemeden kavmini terk etmesi, Peygamberimizin müşrikleri imana davet ederken yanına gelen âmâdan yüz çevirmesi birer "zelle"dir. Bunları bildiğimiz mânâda günah olarak düşünmemek gerekir.
Hadiste dikkat çekilmesi gereken bir husus da Hz. Âişe'nin suâline Peygamberimizin verdiği cevaptır. Hz. Âişe, çok ibâdetin bağışlanmak için olduğunu zannederek suâl sormuş, Peygamberimiz ise çok ibâdetin verilen nimetlerin şükrünü edâ etmek için olduğunu nazara vermiştir. İnsan bir ömür boyu ibâdet etse, yine de kendisine verilen nimetlerin şükrünü edâ etmiş olmaz. Bu sebeple kişi yaptığı ibâdetleri çok görmemelidir.
796 numaralı hadise de bakınız.(3)
Bildiğinin Onda Birini Yapmakla Kurtulacak Olanlar
796: Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
"Siz öyle bir zamanda yaşıyorsunuz ki, emredilenin onda birini terk eden helak olur. Fakat öyle bir zaman gelecek ki, emredilenin onda birini yapan kurtulur."(4)
İzah
Bu hadis, âhirzamanla ilgili gaybî bir ihbardır. Peygamberimiz İslâmiyeti yaşamanın kolay olduğu zamanlarda kişinin bildiğinin hepsini yaşaması gerektiğine, onda birini dahi terk edecek olsa helak olabileceğine dikkat çekmiştir. Fakat âhir zamanda dini yaşamak çok zorlaşacağından, hattâ bir hadiste bildirildiğine göre avuç içerisinde kor tutmak gibi olacağından, bu zamanda bildiklerinin onda birini yaşayan mü'minlerin kurtulacaklarını haber vermiştir. Yapılması istenen onda bir de farzları yapmak, büyük günahlardan sakınmaktır. Âhirzamanda bir kimse farzları yapar, büyük günahlardan sakınırsa kurtulur. Daha fazlasını yaparsa, derecesi yükselir.
Bu hadis, âhirzamanda gelenlerin Sahabîlerden daha faziletli oldukları şeklinde anlaşılmamalıdır. Burada kişilerin fazileti değil, âhirzaman fitnesinin dehşeti nazara verilmektedir. Böyle bir fitne zamanında az amelin çok hükmünde olduğuna dikkat çekilmiş, âhirzamanda yaşayacak olan mü'minlere ümit verilmiştir.(5)
Resûlullahın Gece İbâdeti
797. Said bin Hişam rivayet ediyor:
Hz. Âişe'den (r.a.) Resûlullahın gece ibâdetini sordum. O şöyle dedi:
"Ey elbisesine bürünen!
"Az bir kısım müstesna geceleyin ibâdet için kalk.
"Gecenin yarısında veya biraz daha geç kalk.
"Yahut biraz daha erken kalk ve Kur'ân'ı açık açık, tane tane oku.
"Biz sana pek büyük bir söz vahyedeceğiz.
"Gece vakti kalkmak nefse daha çok tesir eder; Kur'ân ve zikir için de daha elverişlidir.
"Çünkü senin için gündüz vakti uzunca bir meşguliyet vardır."(6)
âyeti, Resûlullaha gece kalkmasını farz kılmıştı. İlk farz olan bu emirden sonra Resûlullah (s.a.v.) ve Ashabı geceleyin kalkıyor ve ayakları şişinceye kadar kıyamda duruyorlardı. Allah Teâlâ sûrenin son kısmını onlara bir sene göndermedi. Sonra şunu indirdi:
"Şüphesiz Allah biliyor ki sen ve seninle beraber olanlardan bir topluluk, gecenin üçte ikisine yakın veya yarısı kadar, yahut üçte biri kadar bir zaman ibâdete kalkıyorsunuz. Geceyi ve gündüzü takdir eden Allah'tır. Gece ibâdetine güç yetiremeyeceğinizi bildiği için, Allah gece namazını size farz kılmadı. Artık Kur'ân'dan kolayınıza geleni okuyun."(7)
Bu âyetten sonra gece namazı nafile oldu.(8)
Dipnotlar
(1) İbni Mâce, İkâmetü's-Salat: 200; Buhari, Küsuf: 56. İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/204-205.
(2) Ahzab: 33/4.
(3) İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/205-206.
(4) İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/496-497.
(5) Tirmizî, Fiten: 64. İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/497.
(6) İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/497-498.
(7) Müzemmil: 73/1-7.
(8) Müzemmil: 73/20.
(9) Ebû Dâvud, Tatavvu: 26; Müslim, Müsâfirîn: 139; Nesâî, Kıyâmü'l-Leyl: 2, 18; İbni Mâce, ikame: 123; Tirmizi Salat: 328; Müsned, 6:64 (24261.) İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/498-499.
MU’CEMU’S-SAĞİR TERCÜME VE ŞERHİ/İsmail MUTLU
Resûlullah (s.a.v.) geceleyin ayakları yarılmaya kadar kıyamda dururdu.
Hz. Aişe, "Allah geçmiş ve gelecek günahlarınızı bağışladığı halde niçin böyle yapıyorsunuz?" diye sordu.
Resûlullah (s.a.v.),
"Allah'a şükreden bir kul olmayayım mı?" buyurdu.(1)
İzah
Peygamberimiz her hususta ümmetine güzel bir örnek olmuştur. Yüce Allah bu gerçeği bir âyette şöyle bildirir:
"Allah'ın Resulünde sizin için güzel bir örnek vardır."(2)
İşte onun ümmetine örnek olduğu hususlardan birisi de ibâdet hayatıydı. Hadiste de ifâde edildiği gibi, Allah onun gelmiş ve gelecek bütün kusurlarını bağışladığı halde, o sırf Yaratıcısına şükretmiş bir kul ve ümmetine rehber olabilmek için ibâdet hayatında da herkesi geride bırakmıştır. Farz ve vaciplerden başka gecenin çoğu kısmını namaz kılarak geçirmiş, bu namazlarında da ayakları şişinceye kadar kıyamda durmuş, görenlerin "Acaba ruhunumu teslim etti?" diyebileceği kadar uzun müddet secdede durmuştur.
O, sadece namazda değil, oruçta da erişilmez bir makama yerleşmiştir. Her ayın üç gününde, Pazartesi ve Perşembe günlerinde, Aşure gününde oruç tuttuğu gibi, Receb, Şaban ve Şevval aylarının birçok günlerini de oruçlu geçirmiştir.
Allah'ın Resulü, zikir ve duada da yüce bir makama sahipti. Burada konunun tafsilatına girmeyeceğiz.
Biraz da hadisde geçen "günah" tabiri üzerinde duralım. Bilindiği gibi Peygamberler günah işlemezler. Onlar için "zelle" söz konusudur. Daha iyi olanı terk etmek aslında günah olmamakla beraber, peygamberler için günah sayılmıştır. Meselâ Hz. Âdem'in yasak ağacın meyvesinden yemesi, Hz. Yunus'un Allah'ın emrini beklemeden kavmini terk etmesi, Peygamberimizin müşrikleri imana davet ederken yanına gelen âmâdan yüz çevirmesi birer "zelle"dir. Bunları bildiğimiz mânâda günah olarak düşünmemek gerekir.
Hadiste dikkat çekilmesi gereken bir husus da Hz. Âişe'nin suâline Peygamberimizin verdiği cevaptır. Hz. Âişe, çok ibâdetin bağışlanmak için olduğunu zannederek suâl sormuş, Peygamberimiz ise çok ibâdetin verilen nimetlerin şükrünü edâ etmek için olduğunu nazara vermiştir. İnsan bir ömür boyu ibâdet etse, yine de kendisine verilen nimetlerin şükrünü edâ etmiş olmaz. Bu sebeple kişi yaptığı ibâdetleri çok görmemelidir.
796 numaralı hadise de bakınız.(3)
Bildiğinin Onda Birini Yapmakla Kurtulacak Olanlar
796: Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
"Siz öyle bir zamanda yaşıyorsunuz ki, emredilenin onda birini terk eden helak olur. Fakat öyle bir zaman gelecek ki, emredilenin onda birini yapan kurtulur."(4)
İzah
Bu hadis, âhirzamanla ilgili gaybî bir ihbardır. Peygamberimiz İslâmiyeti yaşamanın kolay olduğu zamanlarda kişinin bildiğinin hepsini yaşaması gerektiğine, onda birini dahi terk edecek olsa helak olabileceğine dikkat çekmiştir. Fakat âhir zamanda dini yaşamak çok zorlaşacağından, hattâ bir hadiste bildirildiğine göre avuç içerisinde kor tutmak gibi olacağından, bu zamanda bildiklerinin onda birini yaşayan mü'minlerin kurtulacaklarını haber vermiştir. Yapılması istenen onda bir de farzları yapmak, büyük günahlardan sakınmaktır. Âhirzamanda bir kimse farzları yapar, büyük günahlardan sakınırsa kurtulur. Daha fazlasını yaparsa, derecesi yükselir.
Bu hadis, âhirzamanda gelenlerin Sahabîlerden daha faziletli oldukları şeklinde anlaşılmamalıdır. Burada kişilerin fazileti değil, âhirzaman fitnesinin dehşeti nazara verilmektedir. Böyle bir fitne zamanında az amelin çok hükmünde olduğuna dikkat çekilmiş, âhirzamanda yaşayacak olan mü'minlere ümit verilmiştir.(5)
Resûlullahın Gece İbâdeti
797. Said bin Hişam rivayet ediyor:
Hz. Âişe'den (r.a.) Resûlullahın gece ibâdetini sordum. O şöyle dedi:
"Ey elbisesine bürünen!
"Az bir kısım müstesna geceleyin ibâdet için kalk.
"Gecenin yarısında veya biraz daha geç kalk.
"Yahut biraz daha erken kalk ve Kur'ân'ı açık açık, tane tane oku.
"Biz sana pek büyük bir söz vahyedeceğiz.
"Gece vakti kalkmak nefse daha çok tesir eder; Kur'ân ve zikir için de daha elverişlidir.
"Çünkü senin için gündüz vakti uzunca bir meşguliyet vardır."(6)
âyeti, Resûlullaha gece kalkmasını farz kılmıştı. İlk farz olan bu emirden sonra Resûlullah (s.a.v.) ve Ashabı geceleyin kalkıyor ve ayakları şişinceye kadar kıyamda duruyorlardı. Allah Teâlâ sûrenin son kısmını onlara bir sene göndermedi. Sonra şunu indirdi:
"Şüphesiz Allah biliyor ki sen ve seninle beraber olanlardan bir topluluk, gecenin üçte ikisine yakın veya yarısı kadar, yahut üçte biri kadar bir zaman ibâdete kalkıyorsunuz. Geceyi ve gündüzü takdir eden Allah'tır. Gece ibâdetine güç yetiremeyeceğinizi bildiği için, Allah gece namazını size farz kılmadı. Artık Kur'ân'dan kolayınıza geleni okuyun."(7)
Bu âyetten sonra gece namazı nafile oldu.(8)
Dipnotlar
(1) İbni Mâce, İkâmetü's-Salat: 200; Buhari, Küsuf: 56. İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/204-205.
(2) Ahzab: 33/4.
(3) İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/205-206.
(4) İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/496-497.
(5) Tirmizî, Fiten: 64. İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/497.
(6) İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/497-498.
(7) Müzemmil: 73/1-7.
(8) Müzemmil: 73/20.
(9) Ebû Dâvud, Tatavvu: 26; Müslim, Müsâfirîn: 139; Nesâî, Kıyâmü'l-Leyl: 2, 18; İbni Mâce, ikame: 123; Tirmizi Salat: 328; Müsned, 6:64 (24261.) İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/498-499.
MU’CEMU’S-SAĞİR TERCÜME VE ŞERHİ/İsmail MUTLU