RESURULLAHSIZ DİN OLMAZ(REYYAN)

RASÛLULLAH''SIZ DİN OLMAZ!
Hamd, bütün noksanlıklardan münezzeh olan Zât'ı Akdes'e, salât ü selâm da içerisinde bulunduğumuz bu ayda dünyaya teşrifleriyle bizleri sevince gark eden yaratılmışlardaki bütün hayır, bereket ve güzelliklerin kendisinde cem edildiği Habib-i Emced'e olsun.

Allah katında son ve tek makbul din İslâm'dır.(1) İslâm'ın da cennetin de anahtarı Kelime-i Tevhit'tir.(2) Kelime-i Tevhit; Hakk'ı, şirkten uzak olarak birlemekle birlikte, Hatemü'l Enbiya Efendimize ve tüm getirdiklerine îmanı da içerisinde barındırır.(3) Allah'ı birlemek "şehadeteyn / iki şehadet" ile tabir edilmiştir. Şehadeteyn; "Lâ İlâhe İllallah Muhammedu'r-Rasûlullah" demektir.

Efendimiz (s.a.v.)'in tebliğ ettiği düstur üzere Müslüman olabilmek için şu beş esasa îman etmiş ve gereğince de amel etmiş olmak gerekir. Bunlar; Allah'tan başka İlâh olmadığına ve Muhammed (a.s.)'ın O'nun kulu ve elçisi olduğuna inanmak, namazı ikame etmek, zekâtı vermek, haccetmek ve ramazan orucunu tutmaktır.(4) Nebevî lisan ile sayılan bu beş esas din-i mübîn-i İslâm'ın, diğer tüm îman-amel umdelerini içerisinde barındıran ve İslâm binasının üzerine kurulduğu temellerdir. Tevhit dini olan İslâm'ın tüm inanç düsturları işte bu beş esasın ilk maddesinden neş'et etmektedir.

İslâm, Allah'tan başka ilâh olmadığına inanmaya ve kulluğa çağırmış,(5) böylelikle şirkin tüm kapılarını da kapatmıştır. Allah (c.c.) içerisinde zerre miktarı şirk bulunan îmanı kabul etmemektedir,(6) velev ki sahibi, zahirde güzel amellerle iştigal etse dahi.(7) O'nun benzeri, misli, dengi, oğlu, kızı, eşi ve ortağı yoktur. O (c.c.), kâfirlerin isnat ettiği tüm noksanlıklardan, iftiralardan münezzehtir.(8)

Müşrik kabileler putları Allah'a yaklaştırıcı vesileler edinip,(9) melekleri de Allah'ın kızları sayıp Allah'a iftira ederek şirke düşerken,(10) azgınlıklarıyla tarihe mal olmuş (11) ve Allah'ın sürekli gazabına müstahak olmuş Yahudiler (12) Üzeyir peygamberi, Hıristiyanlar ise İsa (a.s.)'ı Subhan Allah'a oğul isnat ederek müşrik kâfirlerden olmuşlardır.(13)

Cenâb-ı Zülcelâl Hazretleri İhlâs suresini inzal buyurarak, Müslüman olacak kişinin tüm bu sapık inançları terk etmesini emretmiştir: "De ki O Allah tektir. Her şey O'na muhtaçtır ama O hiçbir şeye muhtaç değildir. Kendisi doğurmamış ve biri tarafından doğrulmamıştır. Hiçbir şey O'na denk değildir."(14)

İslâm dinine girebilmek için yalnız Allah'a şirkten uzak olarak inanmak da kâfi gelmemektedir. Allah'ın emirlerinden birisini inkâr, O'nu inkâra denktir.(15) Allah'u Azîmüşşân, hak üzere inzal buyurup (16) da yine Kendisinin koruduğu Kur'ân-ı Mecîd'inde (17) Hz. Muhammed (a.s.)'ı son (18) ve tüm insanlık için peygamber ilân etmiş, (19) O'na itaati kendisine itaat saymıştır.(20) Yukarıda da değindiğimiz gibi O'na (s.a.v.) îman etmeyenin îmanını da kabul etmemiştir.

Medine İslâm Devletiyle aralarında kâfir Mudar kabilesi bulunduğu için Efendimiz (s.a.v.)'in huzuruna ancak yılın birkaç ayında gelebilen Abdu'l-Kays kabilesinden bir heyet Rasûlullah (s.a.v.)'in huzuruna gelir. Efendimiz (s.a.v.)'i sık sık ziyaret edemedikleri için dinin emirlerinin tümünü öğrenmekte ve geride bıraktıkları akrabalarına öğretmekte güçlük çekmektedirler. Bu nedenle ezberlerinde rahatlıkla tutabilecekleri kısalıkta olması yönünde Efendimiz (a.s.)'dan, kendilerini kısa yoldan cennete götürecek bir nasihatte bulunmasını isterler. Efendimiz (s.a.v.) de onları: "Yalnız Allah'a îman etmeye çağırır ve şöyle sorar: "Bilir misiniz yalnız Allah'a îman etmek ne demektir?" Onlar: "Allah ve Rasûlü bilir" derler. Efendimiz de: "Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın Rasûl'ü olduğuna şahadettir..." buyurur.(21) Hadisin devamında dinin sair umurundan başka maddeler de sayılmakla birlikte, "yalnız Allah'a îman etmek" Efendimiz (s.a.v.)'ce işte böyle şerh edilmiştir. Zira İslâm'ı Kâinatın Serveri'ne gönderen de, onu ikmal edip ondan razı olan da Hz. Allah'tır.(22) Bu nedenle Efendimiz (s.a.v.)'e îman etmeden yalnızca Allah'a inanmak kâfi gelmeyecek, Hazreti Ahmed'in risaletini tasdik etmek ve İslâm'ın tüm emirlerine muhlisan tabi olmak gerekmektedir. Değil Allah'ın bir emri, O'nun Şerefli Elçisi (s.a.v.)'in bir sünnetini hafife almak dahi küfrü gerektirdiğine âlimlerimiz icma etmiştir.(23) Şu halde Rasûlullah'a îman etmeyen Yahudi ve Hıristiyanlar kendilerince Allah'a inandıklarını söyleseler de (ki bu îmanları da şirk üzeredir) Rasûlullah Efendimize inanmadıkları için kafirdirler ve cennet yüzü göremeyeceklerdir.

Allah (c.c.) önceki kavimlere de uyarıcılar göndermiş (24) ve Efendimiz (a.s.)'dan önce gelen tüm dinler tahrif edilmiştir. Öyle ki özellikle Yahudi ve Hıristiyan milletleri kendi kitaplarını az bir dünya metaı karşılığında satmışlar,(25) elleriyle İncil ve Tevrat'ı tahrif etmişlerdir.(26) İşte bu tahrif sapkınlığı, öncelikle tevhidi bozmuştur ki bu durum yukarıda da söylediğimiz üzere Allah'a oğul, kız isnat etmekle neticelenmiştir. Onların bu tahrifatı kendi peygamberlerine bile inanmadıklarını göstermektedir ki bu azgın kavim kendilerine gönderilen birçok peygamberi de öldürmüştür.(27) Şu halde din diye inandıkları şey de ancak kendi uydurdukları hurafelerdir. Bu muharref dinler tevhitten çok uzaktırlar.

Allah (c.c.) hidayetten uzak olan ehl-i kitabın îmanını kabul etmemiştir. Habib-i Kibriya Efendimiz de, Yahudi olsun Hıristiyan olsun tüm kavimlerin îmanının sahih olmadığına binaen bu kavimlere gönderdiği elçilere ilk önce onları şirkten uzak olarak yeniden Allah'a îmana ve Kendisinin de hak Nebi olduğunu tasdike çağırmıştır.(28) İşte ancak bu şekildeki bir îmanla kurtulacaklarını, aksi halde kendisine inanmayanlarla kıtal edeceğini bildirmiştir.(29) Ve Allah'ın bu husustaki emrini yerine getirmiştir.

İster Yahudilerden, isterse de Nasara'dan olsun kitap ehlinin ne îmanları ne de amelleri hak indinde makbuldür. Ancak, zaman zaman ve farklı emellere hizmet için âyetlerin sebebi nüzulu, siyak ve sibakı dikkate alınmadan yanlış yorumlayan kimseler de vardır. Örneğin:

"Şüphe yok ki, îman edenler, Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sabiîler, bunlardan her kim Allah'a ve ahiret gününe gerçekten îman eder ve salih amel işlerse elbette Rableri katında bunların ecirleri vardır, bunlara bir korku yoktur, bunlar mahzun da olacak değillerdir."(30) "Kitap ehlinin hepsi bir değildir, ehl-i kitap içinde doğruluk sahibi bir topluluk vardır ki, gece saatlerinde secdeye kapanarak Allah'ın âyetlerini okurlar. Onlar Allah'a ve ahiret gününe inanırlar; iyiliği emreder, kötülükten men ederler, hayırlı işlere koşuşurlar, işte bunlar iyi insanlardandır. Onların yaptığı hiçbir hayır karşılıksız bırakılmayacaktır. Allah, takva sahiplerini çok iyi bilir."(31) âyetleri bunlardandır.

İçerisinde ehl-i kitap hakkında müjdeler içeren bu âyetlerin sebebi nüzulü incelendiğinde, tüm ehl-i kitap için değil, önceden ehl-i kitap olup da Efendimiz (s.a.v.)'in getirdiklerine halisane îman eden Abdullah İbn-i Selâm, Sa'leb b. Said ve Üseyd b. Ubeyd gibi bilgin sahabeler hakkında indiğini görürüz.(32) Aksi halde İslâm dini kendi kendini yalanlamış ve tevhidi kendi elleriyle bozmuş olacaktır ki bu da mümkün değildir.

Sapık inançlı bazı kimselerin, "Yahudi ve Hıristiyanlar da îman üzeredir ve cennete girecekler" diyerek Müslümanları kandırmaya çalışmak için delil gösterdiği bu âyetlerin onların çirkin iddialarıyla hiç ilgisi yoktur ve maksatları Efendimiz (s.a.v.)'e îman kısmını kelime-i tevhitten çıkarmaktır.

Yine sapık inançlı insanların, Rasûlullah Efendimize inanmaksızın Müslüman olunacağına dair kendilerince yorumladıkları diğer bir delilleri de "De ki: Ey kitap ehli! Bizim ve sizin aranızda eşit olan bir kelimeye gelin: Yalnız Allah'a tapalım; O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım; birbirimizi Allah'tan başka tanrılar edinmeyelim..."(33) âyetidir. Bu âyetin tefsirini de Rasûlullah Efendimizin lisanından öğrenelim:

Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.), bir Hıristiyan olan Mısır Meliki Mukavkıs'a bir mektup gönderir ve buyur ki:

Bismillahirrahmanirrahim. Allah'ın Kulu ve Rasûl'ü Muhammed'den (s.a.v.), Kıpt milletinin Ulusu Mukavkıs'e. Selâm hidayet yoluna giden kimselere olsun. Bu dua ve temenniden sonra derim ki: Seni İslâm camiasına ve dinine davet ediyorum. Müslüman ol ki, selâmete eresin ve Müslüman ol ki, Allah ecir ve mükâfatını iki kat vere. Eğer bu davetimden yüz çevirirsen, kıbt kavminin günahı boynuna olsun! Ey ehl-i kitap! Bizimle sizin aranızda müsavi ve müşterek olan bir söze (Tevhit kelimesine) geliniz. Birleşip Allah'tan başkasına ibadet etmeyelim ve O'na hiçbir şeyi şerik koşmayalım. Allah'ı bırakıp da birbirimizi rab ittihaz etmeyelim. Eğer kıbt kavmi bu tevhide yüz çevirirlerse, ey Müslümanlar! Siz de onlara: 'Şahit olunuz biz Müslüman'ız!' deyiniz."(34)

Görüldüğü üzere Efendimiz (a.s.) öncelikle kendi peygamberliğini tebliğ ettiği Mukavkıs'ı, Âl-i İmrân 64. âyetindeki 'ortak kelime'ye davet etmiş ve bu ortak kelimeyi şirkten uzak bir îman olarak yorumlamıştır. Zira Hıristiyanlar 'İsa Allah'ın oğludur' demekle zaten tevhitten uzak ve şirk içerisindedirler. Açıkça görülmektedir ki bu âyetler muharref olan Hıristiyanlık dini ile İslâm dinini birleştirme veya küreselleşen dünyada dinlerin ortak yönlerini alıp karma bir dinî mozaik oluşturma gibi bir düşünceye çağırmamakta, bilakis tüm Hıristiyanları, Hz. İsa (a.s.) aralarındayken bir zamanlar çağırdığı üzere İslâm'ın tevhit akidesine davet etmektedir. Ve kurtulanlar ancak Hz. Muhammed (a.s.)'ın İslâm diniyle getirdiği hidayete tabi olanlardır.(35)

Kur'ân-ı Azîmüşşân gerçekten kurtuluşa eren kimseleri şöyle anlatır:

"Yanınızdakini (Tevrat'ı) tasdik edici olarak indirdiğim (Kur'ân)'a îman edin, O'nu, inkâr edenlerin ilki siz olmayın, Benim âyetlerimi birkaç paraya değişmeyin. Ancak benden korkun."(36)

"... Allah'a ve Rasûlüne îman edin. Allah'a ve Allah'ın bütün kelâmlarına îman etmiş bulunan O Ümmî Peygamber'e, evet O'na uyun ki, hidayete erebilesiniz."(37)

"(Kurtuluşa erenler) Sana indirilene ve Sen'den önce indirilene inanırlar. İşte onlar Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve gerçekten kurtuluşa erenler de ancak onlardır."(38)

"Onlar ki (önceleri ehl-i kitaptan olup İslâm'a girerek hidayet bulanlar), O ümmî peygambere (Hz. Muhammed Mustafa'ya) uyarlar, yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılmış bulacakları O Peygamber'e uyup, O'nun izinden giderler ki, O, onlara iyiyi emreder ve onları kötülüklerden alıkoyar, temiz ve hoş şeyleri kendilerine helâl kılar, murdar ve kötü şeyleri de üzerlerine haram kılar, sırtlarından ağır yükleri indirir, üzerlerindeki bağları ve zincirleri kırar atar, işte o vakit ona îman eden, ona kuvvetle saygı gösteren, ona yardımcı olan ve O'nun peygamberliği ile birlikte indirilen nuru izleyen kimseler var ya, işte asıl murada eren kurtulmuşlar onlardır.(39)

Sözün özü; Âlemlerin Fahri Server-i Kâinat Efendimiz (s.a.v.)'e inanıp itaat etmeden hatta Cenâb-ı Hak'tan sonra O'nu her şeyden daha çok sevmeden îmanlarımız gerçek kemale erişmez ve yine O'na îman edip itaat etmeden de cennete girilmez. Salât ve selâmların en güzeli Efendimiz (s.a.v.)'e olsun.

Kaynakça:
1. Âl-i İmrân, 3/19, 85; 2. Âraf, 7/50; Müslim, Îman 93; Ebû Dâvûd, Edep 131; 3. Tecrîd-i Sarîh Şerh ve Tercümesi, Kitâbü'l-Îman, H.No: 49; 4. Buhârî, Îman 1, 2; Müslim, Îman 19-22; 5. Tâhâ, 20/14; İhlâs, 101/1-4; 6. Müslim, Züht 46; Ahmed bin Hanbel, Müsned, 2/301-435; 7. el-Kehf, 18/102-105; 8. el-İsrâ, 17/42, 43; el-Haşr, 59/23; 9. ez-Zümer, 39/3; 10. el-Enam, 6/100; 11. el-Bakara, 2/93; en-Nisâ, 4/46; 12. el-Bakara, 2/7, 90; 13. et-Tevbe, 9/30; 14. el-İhlâs, 101/1-4; 15. el-Bakara, 2/39; Kadı İyaz, Şiâ-i Şerif, s.721,722; Sıddîk-ı Ekber Hz. Ebû Bekir (r.a.) efendimiz hilafeti döneminde, Allah'ı Rab, Hz. Muhammed'i elçi olarak kabul etmelerine rağmen Allah'ın emirlerinden (âyetlerinden) bir tanesi olan zekâtı inkar eden Arap kabilelerinden birisine savaş ilan etmiş ve dinin bir erminini inkar edeni Allah'ı inkar edenle bir tutmuştur. Ayrıca bkz.: Gümüşhanevî, Ahmed Ziyâüddîn, Ehl-i Sünnet İtikadı, Elfazı Küfür Bahsi; 16. el-İsrâ, 17/105; 17. el-Hicr, 15/9; 18. el-Ahzâb, 33/40; 19. el-Âraf, 7/158; 20. en-Nisâ, 4/80; 21. Tecrîd-i Sarîh Şerh ve Tercümesi, Kitâbü'l-Îman, H.No:49; 22. el-Mâide, 5/03; 23. Geniş bilgi için bkz., Ahmed Ziyâüddîn, Ehl-i Sünnet İtikadı, Elfazı Küfür Bahsi; 24. el-Hicr, 15/10; 25. Âl-i İmrân, 3/187; 26. el-Bakara, 2/79; 27. el-Mâide, 5/70; 28. Buhârî, Zekât 41, 63, Meğâzî 60, Tevhit 1; Müslim, Îman 29; 29. Tecrîd-i Sarîh Şerh ve Tercümesi, Kitâbü'l-Îman, H.No:24 ve bkz.: Efendimiz (s.a.v.)'in Umman Meliki Ceyfer ve kardeşi Abd'e gönderdiği mektup, c.12, s.339; 30. el-Bakara, 2/62; 31. Âl-i İmrân, 3/113, 115; 32. Bkz. Yazır, Muhammed Hamdi, Hak Dini Kur'ân Dili, Âl-i İmrân, 113-115 âyetlerinin Tefsiri; 33. Âl-i İmrân, 3/64; 34. Hamidullah, Muhammed, İslâm Peygamberi, c.1, s.315-316; Tecrîd-i Sarîh Şerh ve Tercümesi, c12, s. 390/391; 35. el-Âraf, 7/158; Tâhâ, 20/47; 36. el-Bakara, 2/41; 37. el-Araf, 7/158; 38. el-Bakara, 2/4-5; 39. el-Âraf, 7/157.


R_E_Y_Y_A_N vesselam
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
HayaLeT ' Alıntı:
tadı yok diyince aklıma eşref ziya dan şu çok sevdiğim parça geldi..dur söleyim size o güzel sesimle ;D

Yollar sensiz yarını bekler

Yürek sensiz hasreti yükler

Bu can sensiz baharı neyler

Şehir sensiz, sokak sensiz

Ey gülüm hayatın tadı yok sensiz ..

Tadı yok Sevdamın adı yok sensiz,

Baharİ severim özlerim amma,

Güllerin kokusu gelmiyor sensiz...... :'(

[youtube=425,350]T7btRAM-T_Y[/youtube]​
 

Eyvàh!

Well-known member
videodaki cati katindan bakan benim :-[ :'( ;D

hkanco espiri anlayisinizi yine kaybetmisisniz :p nevzatt kankim belki ermis tobe tobeeee ;D
 
Üst